Pi Artworks, Nancy Atakan’ın galerideki sekizinci kişisel sergisi “Zamanın Kokusu”na ev sahipliği yapıyor. Sanatçının nakış işlerinin ve onlara ilham olan suluboyalarının bir arada görüldüğü sergi, bireyin zaman deneyimi ışığında yaşantıyı yeniden ele almasını ve hayal etmesini konu alıyor.
Nancy Atakan’nın görsel iletişim dili, tarihsel, kültürel ve toplumsal değişimlerin zihinde yer edinen ve bedende izleri okunabilen etkilerinden yararlanarak, geçmişe dair ve geleceği şekillendiren imgeleri birbiriyle yan yana getiyor. Nancy Atakan ile hem son sergisi hem de sanatsal yolculuğu hakkında röportaj yapma fırsatı yakaladık.
Eserlerinizde az da olsa kimlik, hafıza, toplumsal cinsiyet ve cinsiyet eşitliği konularını ele alıyorsunuz. Bu süreç hakkında bilgi verebilir misiniz?
Yaşadığım deneyimler ve olaylar hangi konu ne zaman önem kazandığını belirliyor sanki. Çizgisel değil. Döngüsel de değil. Tam da rastgele değil. Tek tek bu konulara bakmak istiyorum:
Kimlik konusu; galiba en az kimlik konusu ele aldım. Belki en iyi örnek 2009 yılında yaptığım video, “Dediğiniz Gibi Değilim“. Ben, İstanbul’un bir gri sonbahar gününün içinden görünen bir camın yanında kadınların kullandığı makyaj masasının aynasının önünde durup aynaya bakıyorum. Tek tek değişik güç simgelerin imgelerine bakıp yana bırakıyorum. Anlaşılıyor ki ne çocuklukta gittiğim kilisesinin doğması ne aynadaki yansımam ne de yerleştiğim ülkenin inançları beni tanımlıyor. Ben dediğiniz gibi değilim. Annemin dediği gibi de hiç olamadım. Sokakta beni görüp sınıflandırdığı gibi de değilim.
Kadınla ilgili; cinsiyet konusu tam doğru terim mi? Daha çok her kadının ilgilendiği konularla ilgileniyorum sanki. Birkaç örnek verelim: 2001 dijital baskı olan Sessiz Çığlık. Kadınların seslerin duyulamaması, susturuldukları durumun verdiği derin yarısı gösteren imgeler. 2016 yılında Atfedilen videosuna tekrar bu konuya dönüyorum. İki benzer kadın derin çukurunda oturup nakış işliyorlar. Bir an avaz bağırabildikleri kadar beraber bağırıp tekrar nakışlarına dönüyorlar. Ama ne varsa. Atfedilen rolleri kullanarak da kadınlar sesleri ve hikayeleri ortaya çıkarabilirler.
Toplumda kadın; Toplumda kadının durumu konu olarak 2020 Sembolik Devrim nakış çalışması önemli olabilir. Kadınların vücutları cumhuriyetin, batılılaşmanın ve modernleşmenin sembolü olarak kullanıldı. Siyasi kadınlar, ulusal öğretmenler, cinsiyetsiz Marksist kadınlar, medeni kadınlar, medeni eşler, yoldaşlar, özverili kadınlar, vatansever anneler ve eşler, çalışan kadınlar, profesyonel kadınlar, eğitimli burjuva kadınlar olarak kutuplaştırıldılar ve nesneleştirildiler… ve şimdi? Bu liste uzamaya devam ediyor.
Hafıza; bu ara direkt değil ise de daha çok hafıza ile ilgileniyorum. Aklıma gelen ilk çalışması da Kalliopi Lemos ile yaptığım 2020 videosu, Necklace of Time (Zaman Kolyesi).
Lemos ve ben, ritüel benzeri bir performans yaparak şiirsel bir dünyaya gireriz. Osmanlı tasarımlarına atıfta bulunan ve Bizans zırhını anımsatan renkli mücevherlerle süslenmiş ağır altın kolyelerin pırıltılı taşları çıkarıp yerlerine yaşadıklarımızı ve deneyimlerimizi simgeleyen doğum, aşk, dostluk ve evlilik gibi küçük işlemeli kelimeler yerleştiriyoruz. Böylelikle, belli yaşta olan iki sanatçı olarak geçmiş hayatımıza gözden geçirirken ölümle yüzleşiyoruz. Yeni nesillere hikâyemizi hediye ediyoruz.
. Bir röportajınızda ‘’Tarih boyunca resim, erkek egemen bir teknik olmuştur’’ demiştiniz. Bu gelenek hâlâ sürüyor mu? Geleneği kırmayı başardınız mı?
1990-95 yıllar arasında doktora tezim yazarken bu karara vardım. Yağlı boya ve akrilik boya ve sulu boya resim yapmayı bıraktım. Hem tarihte yağlı boya geleneğinde kadının yeri az, hem de daha çok yenilik denemek istemiştim. Önce video yapmaya başlamıştım. Sonra dijital baskının imkanlarını denemek çok cazip geldi. Enstalasyon ilgimi çekti. Her zaman benim için fikir ön plandaydı. Söylemek istediğim sözün doğrultusunda her türlü teknik ve malzemeyi deneme başladım. Şimdi ise imge ve sözün arasındaki ilişkiyi araştırmaya devam ediyorum ve daha çok nakış yapıyorum.
Bence bugün çok etkileyici yağlı boya yapan kadın sanatçı var. Erkek egemen geleneği kırmayı boya yapan kadınlar başardılar. Sanatta her konuda kadınlar kuvvetli.
Hiç sergilenmeyen sulu boya resmimi depodan çıkartıp bu sergide sunmaya karar verdim. Eskiden yaptığım resimlerimi hatırladığımdan güçlü buldum. Çizimi hiç bırakmadım ve nakış ile de çizime devam ediyorum ama yeni sulu boya resimler yapmayı düşünmüyorum. Çok sayıda eskiler var. Onlarla yetinmeyi düşünüyorum. Şimdilik kumaş kolajlarla ilgileniyorum.
Daha çok kadına dokunuş olan ‘’nakış’’ ile tanışmanızdan söz edebilir misiniz? Eserlerinizde kadını ve kadının dokunuşlarının ön plana çıkartmak istiyorsunuz diye düşünüyorum. Böyle bir gerçeklikten söz edebilir miyiz?
Evet eserlerimde kadını ve kadın dokunuşlarını ön plana çıkartmak istiyorum. İstanbul’a 1969 yılında gelir gelmez ufak çapta da olsa eski ve antika kumaşlar toplamaya başlamıştım. Bu güzel yapıtlar müzelerde olmalı diye düşünüyorum ama maalesef daha çok sandıklarda saklanıyorlar. Kayınvalidem, annesinin yaptığı çok sayıda dantel ve nakış parçaları miras bıraktı. Onları ilham alarak 1999 yılında Leyla Nine’nin Çarşaflar adında dijital fotoğraf işimi yapmıştım. Ailenin yaşlı kadınlarının sandıkta sakladıkları dantellerden 2004 yılında Grandmother’s Lace, (Büyükannenin dantel) videosunu yaptım. Sandık içinde videoyu enstalasyon olarak sundum.
İlk nakış kullanmaya başladığımda çok iyi nakış bilen Geliştirme Enstitüsü’nden emekli öğretmenler veya halk eğitim merkezinde çalışan hanımlar komisyon ediyordum. Desen çizip dijital olarak kumaşa bastırdıktan sonra onlara iplikler kullanarak çizgilerin üzerinden geçip dikiyorlardı. 2017 yılında Çizgiler Camiası, Pi Artworks’deki sergisiyle kendim dikmeye başladım. Araştırma yaparken Cumhuriyet profesyonel kadınlar babaları örnek olarak alıyorlar. Bu sergi için Osmanlı dönemde doğup Cumhuriyet’te yaşayan kadınların annelerinin kim olduğunu sordum. Annelerin ve kızların hikâyelerini birleştirerek nakışlarla mendil boyutunda kumaş parçalarından eserler yaptım.
Eserlerinizde kadın hikâyeleri yakalıyorsunuz, bu serginizde buna ithaf edilen bir eser var mı?
Bu sergi daha çok kendi hikâyem. Anneannem hayatımda önemli rol oynadı ve 2020 yılında yaptığım Challinging Cliché 3’” (Düğün Yeminli Yorgan) 1940’lı yıllarda annesinin ve babasının düğün hediyesi olarak yaptığı geleneksel Amerikan yorganı arka plan için kullandığım çalışma. Üzerine aile fotoğrafları ve evlilik yeminlerinden sözleri nakış yaparak işledim.
Türkiye’de yaşayan Amerikalı bir sanatçı olmak nasıl bir farklılık yaratıyor?
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
İnsanların sınıflandırmalarından hoşlanmıyorum. Belki farkında olmadan herkes yapıyor ama yapmamaya çalışıyorum. Birkaç hafta evvel İngiltere’de Buckingham sarayında çalışan bir siyah kadına nereli olduğu sorulduğu için işinden istifa etmesi gerekti.
Kendimi Amerikalı sanatçı olarak tanımlamıyorum. 1969 yılında 21 yaşında ABD‘den buraya taşındım. Bir daha bir uzun zaman ABD’de oturmadım. Orada hiç ders veremedim, hiç çalışmadım. Lisansımı orada tamamladıktan sonra yüksek lisansımı Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptım. Doktoramı ise Mimar Sinan Üniversite’sinde yaptım. Türk çağdaş sanat üzerine iki kitabım yayınlandı. Sayısız Türk öğrenci yetiştirdim. 1975’de Beyoğlu’nda ders vermeye başladım ve 2002’de emekli oluncaya kadar değişik okullarda ders vermeye devam ettim. Burada sürekli sergilere katıldım. Kökenimi yadsımıyorum. ABD’de doğup büyüdüm ama şimdi buralıyım. Burada sanat tarihinde yerim var.
Bu konuyla ilgili 2020-21 yılında Maziye Bakma Mevzu Derin sergisi Odunpazarı Modern Müzede gösterilen Buralı (From Here) işim referans olarak alabilirsin.
Serginiz bize tam olarak ne anlatıyor?
Bence basın bülteni bu soruyu çok güzel cevaplıyor. Ama özetle, zaman konusu çok gizemli, anlaşılmaz ve kaygan. Hem çok şey gösterir hem de somut hiçbir şey göstermez. İnsanın yaratığı değişken bir kavramdır. Zaman var ise, ki olmayabilir, zamanla da değişir. Saat, insanların kullandığı her nesne gibi tarih boyunca değişti ve bir devrin toplumsal anlamını taşıyor.
Kısacası geçmişe bakıp o dönem bazı işleri ne düşünerek yaptığımı bulmaya çalışıyordum. Zaman, her şeyi bulanık hale getiriyor ve değiştiriyor. Hikâyeye dönüşüyor. Geçmiş, şimdi ve gelecek üst üste geldiğinde yeni hikâyeler ortaya çıkıyor.
Belge toplamaya ne zaman başladınız? Belgelerin eserlerinizdeki izdüşümleri hakkında bilgi verebilir misiniz?
Belge toplamak benim için yeni değil. 1980’li yıllarda başlayıp her şey dijital olana kadar gazetelerden ve dergilerden sanat üzerine yazılan bulduğum her metni kesip dosyaladım. Atölyemde yardım edenler baktığında çok sevindi çünkü sonsuz bir işti. 80’li 90’lı yıllar ders verirken de sınıflarda kullandım. Şimdi ise depoda sararmış halde duruyorlar.
Ayrıca 1990-95 yılları arasında doktora tezi yazarken bir yandan da “Sanat nedir?” sorusu soruyordum kendime. Sanatın ne olduğunu belki hâlâ sorguluyorum ama sanatın nesnesinin bir nevi belge olduğunu karar verdim. 1994’te yapılan ve 2012 yılında yenilenen video için bu metni yazdım.
Belge,
Belgeyi belgeliyorum,
Biri belgemi belgeliyor,
Belgeler belgeleniyor,
Benim belgem, bir belge, bizim belgemizdir,
Belge belgelendi.