Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: Düşmanları olmasa Erdoğan jübilesini çoktan yapmıştı

Resmi rakamlara göre 45 bine yakın kişi depremde hayatını kaybetti. Görgü tanıklarından ve bunları yorumlayan uzmanların görüşlerinden, ilk 72 saat hızlı ve etkili bir müdahale olması durumunda bu sayının çok düşeceğini, yani binlerce kişinin hayatının kurtulabileceğini öğreniyoruz. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere ülkeyi yönetenler “Bazı eksiklerimiz, aksaklıklarımız oldu” diyor ancak bu vahim tablonun sorumluluğunu bütünüyle üstlenmekten kaçıp, yaşananları “asrın felaketi” saptamasıyla örtmeye çalışıyorlar.

Değil. Sorumlu siyasi iktidar. Ve enkazın altında iktidar da kaldı. Beklediğimin çok üstünde bir ilgi gören geçen haftaki “Asrın jübilesi” başlıklı yazımın ana tezi, depremin öncesi, ilk anları ve sonrasında yaşananların “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” diye garip bir adı olan bize özgü başkanlık sisteminin, yani tek adam rejiminin mutlak iflasını gözler önüne serdiğiydi. Peki eğer tersi olsaydı ne olurdu diye düşünelim: Sabah akşam başkanlık sistemi güzellemelerine muhatap olurduk, seçim herhalde ilk fırsatta, yani 14 Mayıs’ta olur ve muhtemelen “kazanacak aday” tartışmalarıyla kendi kendini iyice tüketecek olan muhalefet Erdoğan’ın karşısına moral açıdan yenik olarak çıkardı.

“Erdoğan yine bir krizi fırsata çevirdi”

Depremle birlikte başkanlık sistemi de enkazın altında kaldı ama biz hâlâ, deprem nedeniyle siyasi iktidarın halk desteğinin, dolayısıyla gelecek seçimlerde alacağı oyun artıp artmayacağını tartışıyoruz. Aslında hep böyle oldu, oluyor. Yaşanan her ciddi sorunun (ekonomik kriz, salgın vb.) hemen ardından önce Erdoğan iktidarının çökmesi bekleniyor; Erdoğan’ın birkaç gün ortalıkta görünmemesi bu beklentileri artırıyor, ama bir aşamadan sonra iktidarın söz konusu krizi çözmese bile onunla yaşamayı öğrenmesi ve halka da bir şekilde “öğretmesi” ile işler değişiyor: özellikle kendilerini muhalif olarak tanımlayan kesimlerden “Erdoğan yine bir krizi fırsata çevirdi” yorumları geliyor.

Halbuki Erdoğan’ın elinden pek bir şey gelmiyor. Yaptığı yaşananların sorumluluğunu hiçbir şekilde üstlenmemek, bunları iç ya da dış güçlere ya da depremde olduğu gibi “kader planı”na bağlamak ve kısa süre içinde sıkıntıların atlatılacağı yolunda vaatlerde bulunmaktan ibaret. Enflasyonu düşürmek için sürekli üç ay sonrasına randevu verilmesi buna bir örnekti şimdi de bir yıl istiyor Erdoğan.

Erdoğan’ın cankurtaranları

Erdoğan normal olanı yapıyor zira tek derdi iktidardaki ömrünü uzatmak. Bunu yapabilmesinin yegâne yolu da sorunları çözmek değil bunların üzerini örtmek. Zira sorun çözme kapasite ve kabiliyeti kalmamış durumda. Sonuçta o iktidarda kaldığı sürece, Türkiye çoğunluğu doğrudan iktidarın beceriksizliğinden kaynaklanan krizlerden yakasını kurtaramıyor. Son deprem örneğinde olduğu gibi, doğal afetler de yine iktidar yüzünden daha büyük yıkımlara yol açıyor.

Erdoğan iktidarını destekleyenlerin büyük kısmının bu aldatmacanın farkında olduklarını, ancak onunla kader birliği ettikleri için tedirginlikle desteklerini sürdürdüklerini düşünüyorum. Ama Erdoğan’a en büyük desteğin taraftarlarından ziyade kendisinden alabildiğine nefret edenlerin bir bölümünden geldiği kanısındayım. Yukarıda sözünü ettiğim “Erdoğan yine bir krizi fırsata çevirdi” klişesini tekrarlamayı büyük bir maharet olarak gören bu kesimler en zor anında ona cankurtaran simidi fırlatmaktan geri kalmıyorlar. Kısacası Erdoğan iktidardaki ömrünü esas olarak düşmanları sayesinde uzatıyor.

Öğrenilmiş herhangi bir çaresizlik söz konusu değil

Kimileri bu kişilerin yaptığını “öğrenilmiş çaresizlik” olarak tanımlıyor. İlk bakışta bu tanımlama doğru gibi geliyor fakat yakından tanıdığım bazı örnekler aklıma gelince “Yok” diyorum “burada öğrenilmiş herhangi bir şey söz konusu değil”. Burada esas olarak “güce tapma” söz konusu. Sevmiyorlar, hatta nefret ediyorlar ama güçlü gördükleri, o güçten hem korkup hem de gizli gizli ona hayran oldukları için Erdoğan’a yenilmezlik, yıkılmazlık atfediyor ve onun iktidardaki ömrünü uzatmasına yardımcı oluyorlar.

Halbuki Erdoğan yenilmez, yıkılmaz değil, kaldı ki epey zamandan beri güçlü de değil. Ona karşı olup kendilerini çaresiz görenlerin en büyük yanlışı Erdoğan’ın kendi sonunu kendisinin getirmesini beklemeleri, hatta bundan başka seçenek, ya da “çare” olmadığını düşünmeleri. Halbuki 20 yılı aşkın süre içinde hiçbir şey öğrenmediysek Erdoğan’ın kendi özgür iradesi ve rızasıyla iktidarı bırakmaya yanaşmayacağını öğrendik. Haziran 2015 seçimlerinden sonra yaşananlar bunun en açık örneğidir.

Erdoğan’ın daha fazla ülkeyi yönetmesini istemeyenler, onun yanlışlarını inandırıcı bir şekilde halka anlatmak, kendilerinin bu yanlışları yapmayacakları, var olan sorunları çözecekleri konusunda halkı ikna etmekle yükümlüler. Ama siyaseti Erdoğan’ın çizdiği sınırlar içerisinde yapmayı kabul ettiğiniz andan itibaren onun kendi kendisini iktidardan düşürmesini boş yere beklersiniz. Ve sonra yine “Erdoğan yine bir krizi fırsata çevirdi” der ve “asrın jübilesi”ni ertelersiniz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.