Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Afete dirençli kent, kolpaya dirençli cumhuriyet

Nişanyan (özetle) şöyle vermiş: “İtalyanca ‘colpo’ (darbe, çalım, özellikle bilardo darbesi) sözcüğünden alıntıdır. Ayrıca bkz. kolpo “bilardo vuruşu” -Ahmed Mithat (1900 yılından önce): bilardoda ustalık, hesap ve tahmin ederek çekilen kolpoların. (Argo) “fırsat” -Hüseyin Rahmi Gürpınar (Toraman, 1919): Onun niyeti işi bir kolpasına getirip babasını yine kırk-elli lira vurmaktı. (Argo) “dalavere” Osman Cemal Kaygılı (Argo Lugatı, 1932) Numara, dalavere, biçimine getirmek.

Özellikle “bilardo darbesi” güzel benzetme. Topa bakarken, istekayı (o da yine İtalyanca’dan: “stecca” sopa, değnek) tutan eli çoğu zaman gözden kaçırırız zira. Yahut topun gidip, hangi sırayla hangi toplara, hangi amacın hâsıl olması için vurduğunu düşünmeden, istekanın ucunun değdiği ilk topa takılı kalır gözümüz. Üstelik bilardo masasını ortaya kimin koyduğu, bizim neden göreceli beceri yoksunluğumuza rağmen bilardo masasında kapışmayı göze almak zorunda kaldığımız gibi sorular da havada, yanıtsız kalır.

Yıl 2002.

Duvarda da yazar: Pike çekmek yasaktır. (“Piqué”: Fransızca “piquer” gagalamak, sivri bir şeyle delmek fiilinin geçmiş zaman fiil sıfatı. “Uçağın dikey olarak dalışa geçmesi” sözcüğünden de alıntı.) Öyleyse oyunu, tezgâhı zor bozar. Muhalefetin olası kolpaya karşı eninde sonunda bir “Tatar Ramazan” numarası veya yasak dense de “pike” çekip topları dağıtması, “ben bu oyunu bozarım” iradesini ortaya koyması gerekir. “Yapalım, yarıştıralım karşılıklı kampanyalarımızı, aslanlar gibi kapışalım” seçeneğini benimsemekse, verili durumda işte o olur olmaz yinelenen “oyuna gelmek” olur.

Oyunu, kurulan tezgâhı bozmanın iki dayanağı hem “kitlesel” hem “yerel” davranmak. Kitlesel merkezden ve planlı davranmayı, planlamayı; yerel ise merkezden yerele yetki devrini ve sürekli karşılıklı görüş alışverişini çağrıştırıyor. Depremin medeniyeti olduğu gibi, siyaseti de temellerinden sarsması zorunlu. Zemin sarsıldıktan sonra, depremin ardından yeni bir “denge” durumuna erişmek gerekecek. O dengeye ulaşma yordamımız ve o denge durumunun kendi, işte gerçekten “yeni” Türkiye’yi belirleyecek.

Seçim kararının 10 Mart’ta duyurulmasıyla, 14 Mayıs’a kadar ancak bir tür “sprint kampanya” yapmak süresi kalacak. Erdoğan’ın kafasında adını koymadan seçimi erteleme, öteleme, yineleme, yenileme tilkileri de dolaşıyor olabilir. Ersan Atar’ın https://kisadalga.net/yazar/erdogan-enkazdan-kendini-nasil-kurtariyor-mac-14-mayisin-kurallariyla-oynanacak_59091 yazısı bu bağlamda zihin açıcı. Her atılan çalım karşısında afallama, en kaçınılması gereken durum. Korkunun ecele faydası yok. Esasen cesaret de, tehlike karşısındayken gösterilebilen zarafet. Cüret, cüret ve biraz daha cüret…

Derken yazının burasında Akşener’in açıklamasını izledim. Şu ifadeleri steno tarzı not almışım: Ne bir kumar, ne bir noter masası. Devşirme bir zihniyetin “hınk” deyicisi olmamak. Şahsi hırslar, kişisel gündemler. Hakaret, iftira ve linçe karşı inatla karşı koyma. Ortak aklın, noterliğe dönüşmesi. Ben değil biz. Ekrem ve Mansur başkanlara “ateşten gömlek giymek” vazifesi çağrısı. Prangalardan kurtulup, milletin sinesine varmak. Uzayan gölgelerin değil, ışıl ışıl parlayan güneşin (İYİP arması?) altında yer almak. Tarih yazmak veya tarih olmak.

Bu açıklamaya yukarıda değindiğim jeolojik depremin artçısı değil bağımsız bir siyasal deprem demek doğru olur herhalde. Akşener çok sert ama kendi aday değil. Seçim ikinci tura kalırsa, Erdoğan’ın karşısında (bundan böyle Beşli Masa’nın çıkaracağı) adayı destekleme çağrısı da yapabilecek mi? Nasıl yapacak? Yaparsa İYİP seçmeni ne tepki gösterecek? Ekrem veya Mansur başkanlardan göreve çağrıya olumlu yanıt gelir mi? Erdoğan kazanırsa sonraki seçimde artık başkanlık rejimi tartışması olamayacağını Akşener sürekli vurguluyordu, bu hamlesiyle o kaçınılması gereken sakıncayı kendi güncelleştirmiş olmadı mı? Buraya varmamızın nedeni İYİP içindeki derin gurultu mu, Altılı Masa’ya Kılıçdaroğlu’nun oturttuğu dört parti mi, her ikisi de mi?

Bu sorulara yanıtları ben oturduğum yerden doğrusu veremiyorum. Başka yanıtı güç sorular da var: Akşener, bu çıkışıyla merkez sağı yitirmiş mi, merkez sağa doğru hamle yapmış mı oldu? İYİP seçmeni bir yana, İYİP’in yönetimine bizzat Akşener eliyle gelen kimi merkez sağ isimler bir yana mı gider? Yarın küçük kaybedip, öbür gün büyük kazanacağını mı hesap etti? Altılı Masa’yı terk mi etti, o masanın dışına mı itildi -son toplantının cereyan tarzının ardından? İkincisiyse, bedeli Akşener mi, Kılıçdaroğlu mu öder? Seçmen, varılan durumu ilki olarak algılarsa Akşener’in seçimde ödeyeceği bedel ne olur? Kaldı ki, İmamoğlu da koltuğunun altındaki İBB Başkanı karpuzunun yanına, günü geldiğinde (Kılıçdaroğlu aday olur, seçilirse) CHP Genel Başkanlığı karpuzunu da nasıl sığdırır?

Ancak şu kadarı belli galiba: Muhalefetin (eski) Altılı Masa’ya oturan liderlerden birinin aday olmaması iddiası da, adayın cumhurbaşkanı seçilmesi halinde parti genel başkanlığını bırakması iddiası da geçersizleşmiş görünüyor. Zira adayın Kılıçdaroğlu olacağı ve Kılıçdaroğlu’nun bugünden yarına CHP Genel Başkanlığı görevini (istese de) bırakamayacağı da anlaşılıyor. Özcesi, korkarım Kılıçdaroğlu ile Akşener karşılıklı geçip bir Rus ruleti oynadı ama tabanca bizim şakağımızda patladı.

Artık buraya nasıl geldiğimiz değil, buradan sonrasına nasıl devam edeceğimiz önemli. Eğer seçim 14 Mayıs’ta yapılacaksa, ki Erdoğan’ın bu gelişmenin ardından kazanma inancı güçlenmiştir, o seçimin ikinci tura kalma olasılığı da çok güçlendi. Ve seçimin anahtarı yine HDP’de. Olası ikinci turda İYİP seçmeni de, Akşener herhangi bir adayı işaret etmese de, sandığa gidecektir. Onlar da herhalde Erdoğan’ın karşısındaki adaya oy atacaktır. Böylece eğer Akşener bu hamlesiyle HDP’ye borçlu kalmadan seçimi kazanmayı öngördüyse, sanırım aksine kendi kendini ve İYİP’i gelecek yeni yönetimin dışında bırakmış oldu.

Ayrıca tasarlanan yeni yönetimde, Akşener’in resmin dışına çıkmasıyla, örnekse Babacan ekonomiden, Davutoğlu dışişlerinden, Karamollaoğlu aileden sorumlu vb. konumlarda olacaklarsa, henüz keşfedilmemiş bambaşka bir platoya çıkmayı umarken, gelecekte geçmişe de dönmüş olacağız galiba. Bugünden sonra iyimser olmak güç. Öyleyse alsın mikrofonu Müslüm Baba: “Nasıl başlamıştı, bak nasıl bitti / En güzel duygular silindi gitti.” Akşener pike çekmesine çekti ama o arada çuhayı da yırtıp yırtmadığını seçim sonucunda göreceğiz.   

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.