Elif Gökçe Aras yazdı: Allah’ın lütfu AKP

AKP iktidarında Ramazanlar benim için ilginç bir gözlem alanıdır. Hatırlıyorum, AKP’nin ilk yıllarında en çok şaşırdığım şey TRT’de yapılan iftar ve sahur programlarıydı. İlginç olan şuydu: O zamana kadar dindarların evlerinde, cemaat sohbetlerinde konuşulan ama toplumda dile getirilmeyen derinlikteki dini konular, TRT ekranlarında dillendiriliyordu. Kimi zaman işin dini boyutu geçiliyordu da takva boyutu konuşuluyordu. Zamanla diğer kanallara da sirayet eden bu dini yayınlar kendine daha fazla alan açıyordu ve Reality Show kalitesinde kurgulananlar alay konusu oluyordu. Din, ekranlarda daha fazla temsil imkânı buluyordu ancak sokakta durum böyle değildi.

AKP’den önce oruç tutmayanları kendisi özellikle duyurmuyorsa bilmezdiniz. AKP’den sonra insanlar Ramazan’da daha rahat sokakta sigara içiyor, restoranlarda rahatça yemek yiyor. Dinin temsil edilme alanları arttıkça, uygulama alanı daralıyor. Camiler büyüdükçe, çoğaldıkça cemaat azalıyor. 

Dinin bilinçli yaşanmadığı dönemlerde yüzde 99’u Müslüman denilen bu ülkede şimdi din daha fazla öğretiliyor ancak Müslümanlar azalıyordu. Eskiden Ramazan ayı boyunca oruç tutup Ramazan Bayramı’nı rakı sofrasıyla karşılayacak genişlikteki insanlar şimdi günahkâr olmakla suçlanıyor, dükkânını besmeleyle açan esnaf bankadaki parasına faiz aldığı için cehennemlik olmakla suçlanmaya başlıyordu. Diyanet İşleri Başkanları sadece adını bildiğimiz memurlar olmaktan çıkıp, yaşam biçimimiz hakkında yorum yapan kanaat önderi gibi davrandıkça, toplum da dinle ilgili fikirlerini aynen üst yönetime iade etmeye başlıyordu. Bir yandan “Halka verir talkını kendi yutar salkımı” atasözündeki gibi dinle bağdaşmayacak şekilde kul hakkına girilip haramzadelerden olunuyor, bir yandan “Esas din bu değil” deyip sürekli el arttırılıyor.

Her Ramazan daha fazla insanın oruç tutmayı bıraktığına şahit oluyordum. İnsanlar oruç tutmayı terk ediyor ancak mutlaka bir bahane ile terk ediyordu. İşyerine Ramazan gelince tüm kadınların döngülerini, herkesin hastalıklarını öğreniyorduk. Hesaplar tutmuyor, tedavi süreleri uzuyordu ama olsundu. İnsanlar detayları bildikçe inanmaktan uzaklaşıyor ama kimse birbirine bunu itiraf etmiyor. Ramazan’ın içi boşaldıkça bayramın da içi boşalıyordu. İnsanlar refah seviyesi yükseldiğinden midir, bayrama olan hürmetleri azaldığından mıdır bilinmez, bayramlarını aileleri ile değil tatil bölgelerinde geçirmeye başladılar.

Neden daha fazla din, daha fazla iman getirmemişti? Bir yandan dindarlar yozlaşıyor, bir yandan kimse kimseye bir şey çaktırmamaya çalışıyor. Kadını erkeği dindarlar namaz kılmıyor, bir bahaneyle oruç tutmuyor ama herkes hala Müslüman olarak görülüyordu. Yeni nesil genç kızlar ya başını örtmüyor yahut sadece başını örtüyor, geri kalan dini vecibeleri yerine getirmiyor. Pardösüler çıkıyor, tesettüre uymayan kıyafetler yerleşiyor ancak gerçek bir türlü itiraf edilmiyor. AKP bu manzara karşısında sorunun nerede olduğunu çözemiyor, çareyi daha fazla din pompalamakta, gençleri daha fazla kuşatmakta buluyordu.

AKP’nin en sadık müttefiki muhafazakâr aileler de aynı kaygıyı taşıyor, gözlerinin önünde ellerinin arasından kayıp giden nesillerini partinin de sağladığı imkânlarla kuşatıyordu. Bu çocuklar aileleri gibi olmak istemediğinde aynı anda çok fazla kişiyi karşısına almak zorunda kalıyordu. Aile, okul, parti, Diyanet, belediyeler ve cemaatlerle kuşatılmış bu çocuklar öyle nefessiz kalıyor ki olmak istediği insan olacağı güne kadar saklanıyor, kaçıyor ve bir kabuğu sabırla delmeye devam ediyor. Sürekli ona kim olması gerektiğiyle ilgili yargıda bulunanlar yüzünden, gizlice kendi olmaya çalışıyor.

Ramazan’ın ilk günü kendi mücadelem üzerinden elde ettiğim mesafeyi ifade ettiğim bir tweet attım. Önce kişisel özgürlük mücadelemde elde ettiğim mesafe için tebrikler geldi. Ardından, özellikle kadınlar olmak üzere dindar insanlar beni meseleyi kaçırmakla, aileme saygısızlık etmekle suçladı. Ailem aslında iyiliğimi isteyip beni cehennemden korumaya çalışırken, benim dünyaya aldanarak büyük yarışta imtihanı kaybettiğimi anlatmaya çalışıyorlardı canhıraş. Dinimi okumamı söylüyorlardı kendilerinin okumadığını ikinci cümlede anladığım insanlar. Ortada bir yanlışlık olmalıydı, bile isteye vazgeçmiş olamazdım, kandırılıyordum, uzaylılar tarafından kaçırılmıştım. Bir tek gerçeği kabullenmiyorlardı, dini okuduktan sonra dinden uzaklaşıp basit bir hayat yaşamak isteyebileceğimi. Ailemle bir arada yaşayıp, onların gözlerinin önünde, onlara rağmen dönüşmeme isyan ederken, bir yandan evden gitmemiş olmamı kendimi onlara baktırmamla izah etmeye kalkıyorlardı. Çünkü böyle bir ailede hem aile bireyi olarak kalıp hem de onlardan farklı olamazdım ya? Baskılarına direne direne kısmen bir uzlaşmaya varmam onları dehşete düşürmüştü. Çünkü biliyorlardı, kendi çocukları da dönüşüyordu. Attığım o tweeti onlar da yaşayacaktı. Yalan söyleyerek oruç tutulmayan o evde, yalan söylemeden oruç tutulmayacaktı. Bu korkunç bir şeydi.

Onların tepkileri geldikçe bu sefer benim gibi muhafazakâr ailelerinden baskı gören insanlar kendi hikâyelerinden örnekler vermeye başladılar. Bir yanda inkârlar, aileme duyulan empati ve hidayet bulmam için edilen dualar. Öte yanda aileleri tarafından evlerinden kovulmuş, dışlanmış, zorbalığına maruz kalmış ancak verdiği mücadele sonucunda kendisini ailesine zorla kabul ettirmiş çocuklar. Bir de bu iki grubun dışında, din baskısını hiç yaşamamış ve baskıdan kurtulan çocukların kaçmaya çalıştığı mahallede özgürce çocukluğunu, gençliğini yaşamış insanların hayretleri ve üzüntüleri vardı. Onlar da kendilerini anlatan çocuklara destek mesajları atıyor, moral vermeye çalışıyorlar. Öğretmen olduğunu tahmin ettiğim bir hanımefendi yıllarca öğrencilerinin okulda baş açıp, pearcing taktırıp, ara tatilde eve başörtülü gittiklerinden bahsediyordu. Baskı gören çocuklar işte bu şekilde gizlice kendileri gibi olabiliyorlardı. Hani şu bir kesimin, başörtülüleri kast ederek “Sizin de ne olduğunuzu biliyoruz” dedikleri genç kızlar, erkekler. Toplum içerisinde riyakârlık denilen bu davranışın sebebi belki de ikiyüzlülük değil, çaresizliktir. Aileleri tarafından zorlanan, toplum tarafından horlanan çocuklar.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Derdim konuşulmaya konuşulmaya yokmuş gibi davranılan ama hayatımızın tam ortasında olan bu gerçekliğin açıkça konuşulması. Başörtülü gencecik kızlar, dindarlardan gelen suçlamalara verdiğim cevapları sessizce tek tek beğenirken, kimisi “Umarım ben de başarırım” diyor, benim de yıllar önce dilediğim gibi. Kimisi kendisinin de ne zorluklarla başardığını anlatıyor. Peki, verdiğimiz bu mücadele ne için? Sadece ve sadece basitçe dilediğimiz gibi yaşamak için. Dilediğin tişörtü giyip, dilediğin şeyi yiyip içebilmek için. O kadar temel bir şeyi savunuyoruz ki ailelerimize karşı. Hayat bu kadar zor olmak zorunda mı gerçekten?

Bana gelen okur maillerinin büyük çoğunluğu benim gibi muhafazakâr ailede baskı altında büyüyen kadın ve erkeklerden geliyor. İlginçtir daha çok erkeklerden geliyor. Erkek okurlarım yaptığım şeyin çok değerli olduğunu söyleyip, “Sakın bırakma senin sesinle seslerini duyuran çok fazla insan var” diyor. Biliyorum, ben de bunun için çırpınıyorum zaten. Yine de neden daha çok erkekler sesimizi duyurmamı istiyorlar diye şaşırıyordum. Sonra anladım ki muhafazakâr mahalleden kaçma konusunda kadın kendisi için uğraşırken, erkek hem kendisi özgürleşiyor hem de kız kardeşini, eşini özgürleştiriyor. Çünkü erkekler bu baskının hem mağduru oluyor, hem de babadan ve anneden sonra otoriteyi koruma görevi onu bekliyor. Ancak o ne olmadığı gibi yaşamak istiyor ne de kardeşine, eşine baskı kurmak.

Eyy muhafazakâr aileler çocuklarınızı rahat bırakın!! Velev ki var olsun, bu dünyada dilediğimiz gibi cehenneme bile gidemeyecek miyiz ya hu? İşte burada AKP’ye iyi tarafından bakıyorum. Geldi, canımızı sıktı, uyuyan devi uyandırdı ve bu riyakarlıktan kurtulmamız için işleri hızlandırdı.

e-mail: elifgokcearas@gmail.com