Bu haftanın yazısını Kürt meselesinde olan biteni çözümlemeye çalışmaya ayırmayacağım. İki paragraf yazıp asıl gündemime geçeceğim.
Tülay Hatimoğulları’nın Gazze açıklaması da, Sırrı Süreyya Önder’in “Şu an çözersek iki tarafla çözeceğiz eğer bu fırsatı da kaçırırsak 72 taraf bu işe müdahil olacak” cümlesi de, Ahmet Türk’ün “Biz kardeştik, son 100 yılda ilişkimiz bozuldu” cümlesi de çözüme değil, çözümsüzlüğe hizmet ediyor.
Hâlbuki CHP ile DEM Parti bir uyum yakalamıştı ve Kürt meselesinin çözümü için sabırla CHP iktidarını bekliyordum şahsen. Yani kayyum politikasıyla bölgeyi kuşatan biri aynı zamanda nasıl çözümün anahtarı olabilir, komedi… Nasıl oldu da şu an çözüldü, çözüldü, çözülmedi, yandık aşamasına geldik? AKMHP’nin çözmek için değil, sonsuza dek çözümsüz bırakmak için Kürt meselesini yeniden gündeme getirdiğini daha önce birkaç defa yazmıştım. Belki size çılgınca gelecek ama bir taşla en az 3 kuş vurmakta oldukça mahir olan Erdoğan’ın bu süreci aynı zamanda MHP’yi bitirme planı olarak icat ettiğini düşünüyorum. Ama şimdi benim asıl derdim başka ve AKP’nin çadır tiyatrosuyla asıl derdimi anlatmak için yerim dar. Bu konuyu önümüzdeki hafta açacağım.
Ne iktidar, ne ana muhalefet lideri bu ülkede yaşamıyor gibi. Erdoğan en büyük sorunlarımızdan biri ekonomi değilmiş gibi Suriye politikası ve “çözüm süreci olmayan” Kürt meselesiyle meşgul olurken, Özgür Özel de bitmeyen 23 Nisan kutlamalarında bir gün borazan çalıyor, bir gün kaşar kesiyor, bir gün haşmetli hökümetimize kırmızı kart çıkarıyor. Canım ya, nasıl da neşeli bu boş işlerle meşgul olurken.
İktidar seçmeni; Suriye savaşı bittiği halde gitmeye niyeti olmayan Suriyeliler, asgari ihtiyaçlarına yetmeyen asgari ücret ve güçlü devletlerinin zaten yıllar önce ayakkabı numaralarına kadar bildiği terör örgütünü lağvetmeye çalışmasıyla ambale olmuş durumda. Muhalif seçmen; garibim, görülmemeye, duyulmamaya alışmış artık. Başına her ne gelirse içine ata ata kara deliğe dönmüş durumda. Ülkemizin en büyük seçmen kitlesi kararsızlar ise Devlet Bahçeli’nin Öcalan daveti ile muhalefetin kırmızı kartı arasında başını iki elinin arasına almış, bir öne bir arkaya salınarak “delirmeyeceğim, delirmeyeceğim” diye yeminler ediyor.
Ah, muhalefet gerçekten muhalefet edebilse elin eşeğini türkü çığırarak arayan iktidara dünyayı dar eder ama işte ana muhalefet lideri 23 Nisan çocuğu gibi hareket edince, iktidara da bizlerle alay etmek düşüyor. İktidar alay ediyor, trolleri kudurtuyor falan, baya eğleniyorlar bizimle.
Çok açıktır ki, bu ülkede ciddi bir temsiliyet sorunu var. Başta muhalif seçmen olmak üzere kararsızlar hatta iktidar seçmeninin dahi ciddi bir temsiliyet sorunu var. Yakın zamana kadar yalnızca muhalif seçmenin temsiliyet sorunu olduğunu düşünüyordum. İktidarın kendi seçmenini en sert şekilde temsil ettiğini, muhalif seçmeni kimsenin layığıyla temsil etmediğini düşünüyordum. Ancak iktidar seçmeni de bizimle aynı sorunları yaşamıyor mu?
Muhalif seçmenin sorunları, yani bu ülkenin gerçek sorunları gerektiği gibi temsil edilse kararsızlar kararlı hale gelir ancak muhalif seçmenin temsiliyet sorunu yüzünden kararsızlar bile saflarını terk edemezken iktidar seçmeni hiç terk edemez konumunu. Fikirlerinin iktidarda olması iktidar seçmenine yetiyor gibi görünebilir. Ülkedeki denetimsizlik ve kayırmacılık ortamı onlara hizmet ettiği için hallerinden şikâyet etmeye ar edebilirler. Yahut tıpkı bir kumarbaz gibi yanlışta ısrar etmenin utancıyla kendilerine sürekli doğru yaptığı yönünde bahaneler uydurarak 22 yıllık geçmişine sahip çıkıyor olabilirler. Ancak onlar da en az bizim kadar aynı geçim sıkıntısını yaşıyor, sağlık sisteminde, eğitim sisteminde umduklarını bulamıyorlar.
İktidar seçmeninin büyük çoğunluğu mütedeyyinlerden oluşmadığı gibi, mütedeyyinlerin büyük çoğunluğu da iktidarın tarikatlarla yaptığı işbirliklerini onaylamıyor. İktidarla 22 yıla varan suç birlikleri, onları mevzileri terk etmekten beri tutuyor.
Peki, muhalif seçmen layığınca temsil edilse, tıpkı muhalif seçmen gibi aynı eziyetler içerisinde inim inim inlediği halde safları sık tutması gerektiğini düşünen iktidar seçmeni ve kararsızlar da güvenecekleri bir dağ buldukları için saf değiştirmez mi?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Antep ve çevresindeki depremzedelerin ihtiyaçlarını gidermeye gayret etmek yerine Emevî Camisi’nin halılarını yenileme gayretkeşliğine girişen Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin’e iki çift laf da onlar etmezler mi?
Yıllarca sosyal medyada Erdoğan ve Bahçeli’nin sert cümleleriyle milliyetçi pozlar takılan güvenlik görevlisi kendisine asgari ücret, Apo’ya ev hapsi kampanyasını görünce hamaseti bırakıp hiç değilse kendi ana gündemini konu edinen muhalefete kulak kabartmaz mı?
Türkiye’nin en önemli sorunu ne ekonomi, ne sağlık, ne eğitim, ne doğa talanı, ne adalet terazisinin bozulması. Türkiye’nin en önemli sorunu, muhalif seçmenin temsiliyet sorunudur. İşte bu yüzden, daha fazla insanın dikkatini bu konuya çekebilmek için bir süredir Twitter’da değerli gazeteciler ve aktivistlerin katılımıyla “Muhalif seçmenin temsiliyet sorunu” başlığını konuşuyor ve soru cevap kısmında katılımcılar ile konuyu tartışıyorum. Vatandaş anlaşılmamaktan, dinlenmemekten, ne iktidar ne muhalefet tarafından görülmemekten bıkmış. Hukuksuzluk dosyaları dağ gibi, millet artık kendi adaletini kendisi sağlamaya çalışıyor her mecrada. Sosyal yardım oranları milyonlara varmış, çocuk açlığı ana gündem haline gelmiş, bebekler üzerinden bile rant peşine düşenlerin ortak olduğu rejim her gün bir önceki günü üçe beşe katlayarak zenginleşirken, halkın elindeki para eriyor. Ekonomimiz kötü yönetilmiyor, ekonomimiz, iktidarın onlardan olmayanları fakirleştirmesi ve kendilerini zenginleştirmesi matematiğine göre yönetiliyor. Ayıp, günah, utanma kalmadı. Tüm rezillikler ayan beyan, göstere göstere yapılıyor. Haklar gizlice yenmiyor, açıktan, göstere göstere, ballandıra ballandıra anlatılarak yeniyor ki herkes anlasın, o kadar çoklar ve o kadar kötüler ki, onları yenemeyiz.
İktidar ve ortaklarından bizim adımıza hesap sorsun diye seçip Meclis’e gönderdiklerimiz, iktidarın önümüze koyduğu kokuşmuş yemeğin üzerine kaşar rendeleyip bize servis ediyor.
Bize bizi anlatmayın kardeşim, bizim hesabımızı onlardan sorun!!
Bu ülkede muhaliflerin temsiliyeti rolüne soyunan bir cengâvere ihtiyacımız var. O cengâver sorumluluk almaya karar verirse yıllardır görmezden, duymazdan gelinen muhalif seçmenle birlikte kararsızları ve fanatikleşmemiş iktidar seçmenini de arkasına takıp tek başına iktidar olabilir.
Peki, o cengâver kim olabilir?
Birçoğumuza göre o cengâver Eko’muzdur. Halk bir lidere içlerinden biri gibi sesleniyorsa, ona lakap takıyorsa, onun hikâyesi ile kendi hikâyesi arasında paralellik kurabiliyorsa, liderle arasında akıl bağından ziyade duygusal bağ kurabiliyorsa, işte o lider kitleleri peşinden sürükleyecek kişidir.
Kendi aramızda Ekrem İmamoğlu’ndan bahsederken Eko diyorsak, o bizden biridir. Tıpkı Erdoğan’ın bir zamanlar sağ seçmenle kurduğu duygusal bağı sol seçmenle kurabilen en önemli lider Ekrem İmamoğlu şu an. Üstelik İsviçre’de siyaset yapıyor gibi davranmadığı için halkın dilini de yakalayabiliyor. Çünkü bizlerin uğradığı tüm haksızlıkları o da yaşıyor. Adalılara reva gördüğü tutumu ve Azmanüs olayındaki krizi yönetememesini eleştirmekle beraber, umudum Ekrem İmamoğlu.
Genel merkez binasında bugün hangi etkinlikte nasıl bir role bürüneceğim diye program akışına bakmıyor. Halkın dilini çözebilmek için anket rakamlarına, uzman kişilerin yorumlarına bakmıyor. Halkla çok benzer bir gündemle meşgul oluyor. Bir o davayla uğraşıyor, bir bu engellemeyle mücadele ediyor, tıpkı bizim gibi. Bütün ekonomik kanallarına blokaj konmuşken belediyenin bütçesini ayakta tutmaya çabalıyor, tıpkı bizim az bir parayla ayakta durmaya çalıştığımız gibi yeni yeni belalara çözüm üretmek zorunda kalıyor. Bizim asla muhalefet etmekten geri durmadığımız gibi o da muhalefet etmekten ve dik durmaktan geri durmuyor çünkü bu hükümeti göndermedikçe başındaki dertlerden kurtulamayacağını, biri bitse başka bir belayla uğraşmaya başlayacağını biliyor. İktidarın kendisinden çaldıklarıyla zengin olduğunu biliyor ve bunu yüzlerine vuruyor. Bizimle benzer dertlerle uğraştığı için bizim halimizden anlayabiliyor.
Ekrem İmamoğlu’nun kararlılığı kararsızları kararlı hale getirir. Özgür Özel’in elindeki kırmızı kartı alıp kendisine gösteriyorum ve onu oyun dışına çıkmaya davet ediyorum. Bizimle alay eder gibi muhalefetçilik oynamaktan vazgeçin. Bizim derdimiz başımızdan aşkın zaten, bir de sizin komikliklerinizi şakalarınızı çekemeyeceğiz. Bize bizim gibi damdan düşmüş bir lider lazım, o da Ekrem İmamoğlu’dur. Görev Eko’muzu bekler…
İlk kampanya cümlesini de ben yazayım:
Eko gelecek, ekonomi düzelecek!!