Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

“Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak” sloganları atarak yakmışlardı | Sivas Katliamı davası zamanaşımı sınırında

Kamera & Kurgu : Enes Berk Demirkol

2 Temmuz 1993 günü, sanatçı ve aydınlar dönemin valisinin özel davetlisi olarak Sivas’taki Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne gitti. “Sivas’a şeriat, Cumhuriyet burada kuruldu burada yıkılacak” sloganları atan bir grup, aralarında çocukların da olduğu 33 kişiyi Madımak Oteli’nde yakarak öldürdü. Davası zamanaşımı sınırında olan Sivas Katliamı’nın tanıkları 30 yılın ardından Medyascope‘a konuştu.

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne yönelik saldırıların ardından şeriat sloganları atan bir grup, etkinlikler için Sivas’a gelenlerin sığındığı Madımak Oteli’ni yakarak, 33 kişiyi öldürdü. Olaylar sırasında iki otel çalışanı ile saldırganlardan ikisi de öldü. Aileler ve avukatları etkin yargılama yapılmadığını, gerçek suçluların araştırılmadığını savundu. Dava, zamanaşımı sınırına geldi. Mahkeme, 14 Eylül 2023 günü yapılacak duruşmada karar verecek.

Madımak Katliamı’nın üzerinden 30 yıl geçti. Medyascope, katliamın tanıklarıyla, hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla, dönemin siyasetçileriyle konuştu. 

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin (PSAKD) organize ettiği şenliklerde meydana gelen saldırılar ve katliam, dönemin siyasetçilerinin sözleri, faillerin yargılanmaları, sanık avukatlarının bürokraside ve siyasette geldikleri konumlarla da hafızalarda. Firari sanıklar yönünden süren dava zamanaşımına uğrama tehlikesiyle karşı karşıya. Katliamın tanıkları ve yakınlarını kaybeden aileler, 30 yıl önce Sivas’ta yaşananların unutulmamasını ve yüzleşilmesini istiyor.

Madımak Oteli’nden yaralı kurtulan Gülay Şahin: “Nereden bilelim ağıtlar yakarak anlatacağımızı?”

Sivas’a giden semah ekibinde yer alan, 1993’te 18 yaşında olan Gülay Şahin katliamdan yaralı olarak kurtuldu ve tedavisi haftalarca devam etti. Saldırganlar, Şahin’in semah ekibindeki arkadaşlarını öldürdü:

Bize Kültür Merkezindeki etkinliklerin iptal olduğunu ve Madımak Oteli’ne geçeceğimizi söylediler. Ne olduğunu anlamıyorduk, çocuk yaştaydık. Daha sonra ‘Asma kattaki yemek bölümüne geçin’ dediler. Küçük gruplar halinde insanlar, ‘Cumhuriyet burada kuruldu burada yıkılacak, Sivas Aziz Nesin’e mezar olacak, Kahrolsun laiklik’ sloganları atarak gelmeye başladılar, her geçen dakika çoğalıyorlardı. Oteli taşlamaya başladıklarında bize ‘Yukarı katlara çıkın, camlardan uzak durun, koridorda oturun’ dediler. Orada bir espri yapmıştık, ‘Buradan çıkacağız, bunları çocuklarımıza torunlarımıza gülerek anlatacağız’ demiştik. Nereden bilelim ağıtlar yakarak anlatacağımızı?

“Yangın asla aklımıza gelmedi, ‘Bu ülkenin polisi, askeri var müdahale ederler’ diyorduk”

Saatler saatleri kovaladı, üç saat, beş saat, sekiz saat… Hava karardı, ışıklar yok. Günlerden cumaydı ve cuma namazından çıkıp geldiler, ikindi namazına, akşam namazına doğru geri giderler, bir şekilde bağırıp bağırıp dağılırlar diye düşünüyorduk. Yangın asla aklımıza gelmedi. Hepimiz çok korktuk ama bir şekilde, ‘Bu ülkenin polisi var, askeri var müdahale ederler’ diyorduk. Saatler geçtikçe daha da kalabalıklaşmaya başladı, sesler daha çok geliyordu.

“Karanlık, ateş, duman ve çığlık…”

Koridorda dizildiklerini ve saldırganların otelin yemek katını ateşe vermesiyle duman nedeniyle koridorlarda duramaz hale geldiklerini söyleyen Şahin, bayıldığını ve uyandığında koridorda kimsenin olmadığını anlatarak “Aşağı iniyorum ama gözümün önünü hiç göremiyorum karanlık, ateş, duman ve çığlık…” dedi. Daha sonra olanları hatırlamadığını söyleyen Şahin, gözünü hastanede açtığını dile getirdi:

Ben bir odadaydım, oteli taşlayanlar, oteli yakanlar da yan odamda. Ben ısrarla gazete ve televizyon istedim, ‘Ne olup bittiğini öğrenmek istiyorum’ dedim. Ziyaretime gelenler bir televizyon getirdiler, arkadaşlarımın cenazesini oradan izledim. Annem bir gün ’Seni On İki İmamlar korudu, Ali’m korudu’ dedi, hiç unutmuyorum, çok isyan etmiştim. ‘Hep iyiler gitti, kötüler kaldı farkında mısın’ dedim anneme. İnsan o zaman inancını bile sorguluyor maalesef.”

Şair-fotoğrafçı Mehmet Özer: “Aylar öncesinden hazırlanmış, planlanmış”

Şair ve fotoğrafçı Mehmet Özer de katliamın tanıklarından ve 30. yıl anma etkinliklerinin organizasyonuyla uzun süredir uğraşıyor. Medyascope‘a arşivini açan Özer, Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’taydı. 2 Temmuz’da Madımak Oteli önünde saldırgan güruh toplanmaya başladığında, bir grup da etkinliklerin yapılacağı kültür merkezini hedef almıştı. O sırada kültür merkezinde olan Özer, şöyle konuştu:

Birinci gün, Kültür Merkezi, Buruciye Medresesi ve spor salonundaki etkinliklerle geçti. İkinci gün ise iki önemli etkinliğimiz vardı. Buruciye Medresesi’nde şairlerin yazarların imzaları, sonrasında kültür merkezinde Arif Sağ’ın konseri olacaktı ve daha sonra Banaz’a geçilecekti. Nereden bilirdik ki, günler öncesinden Sivas’taki yerel gazetelerin bir katliama çağrı yaptıklarını ve ‘Müslüman Kamuoyuna’ diye, Sivas halkını cihada çağıran bir bildiri dağıtıldığını. Aylar öncesinden hazırlanmış, planlanmış, otelin önüne taşlar yığılmış, dışarıdan insanlar getirilmiş. 1 Temmuz günü değil, 2 Temmuz Cuma gününü bekleyerek, Müslümanların kutsal günü, cuma gününü bekleyerek katliamı gerçekleştirdiler.

“Ölürsek, kalanlar bizim için şiirler yazar”

Özer, saldırganların Madımak’ta öldürdüğü şairler Behçet Aysan, Metin Altıok ve Uğur Kaynar’ın otelin merdivenlerinde oturduğu ve Mehtap Yücel’in çektiği fotoğrafı göstererek, şunları söyledi:

Otele girilmesini önlemek, yukarıdaki semahçı ve tiyatrocu çocuklarımızı korumak için bekleyen şairlerin nöbeti. Behçet abinin elinde bir yangın söndürme cihazı, Metin abinin elinde ise bir süpürge sapı vardır. Behçet abi sorar, ‘Ölürsek kalanlar ne yapar’, Metin abi yanıtlar, ‘Biz ölürsek kalanlar bizim için şiir yazarlar’.

Katliamın 30. yılında 2 Temmuz Pazar günü, Sivas’ta anma yapılacağını belirten Özer, “Madımak, Utanç Müzesi olana kadar biz bu davayı divana bırakmayacağız. Bu sene de, başkasının acısına bakmayı insan olmak olarak bilen bütün insanları, 2 Temmuz’da Sivas’a, Madımak Oteli’nin önüne davet ediyoruz” diye konuştu. 

Ahmet Özyurt’un dayısı Garip Sarıer: “Davada Refah Partisi’nin avukatı vardı, katilleri savunuyordu”

Saldırganların öldürdüğü Ahmet Özyurt’un dayısı Garip Sarıer, yeğeninin çalışkan, sporla ilgilenen bir öğrenci olduğunu ve ticarete özendiğini anlattı. Ablasının, oğlu Ahmet Özyurt’u Sivas’a göndermek istemediğini söyleyen Sarıer, “Ben olayın olduğu gün hiç televizyona bakmadım, bir akrabamız akşam anlattı, ‘Ahmet iyiymiş Ali Baba Mahallesi’ndelermiş’ dedi. Sonraki sabah rahmetli eşim aradı, ‘Ahmet Sivas’ta yanmış, ablanla enişten ayaklarında ne ayakkabı, ne çorap öylece gittiler’ dedi” diye konuştu.

Madımak Katliamı davasını 30 yıldır takip eden ve anmalarına katılan Sarıer, ilk duruşmadan sonra yaşadıklarını şöyle anlattı:

O zamanlar Demokratik Sol Parti (DSP) vardı. Davaya gittim, baktım hiç milletvekili yok. Refah Partisi’nin avukatı vardı, katilleri savunuyordu. Oradan ben ilçeye, sonra il binasına gittim, bağırdım çağırdım. ‘Bizim davamızda yanımızda yoksunuz, senelerdir bizim sırtımızdan burada oturuyorsunuz, mahkemeye bir tane milletvekili gönderemez miydiniz’ dedim. İkinci mahkemede 10 milletvekili vardı.

Eski SHP Sivas Milletvekili Ziya Halis: “Yetkililer ‘Çözeceğiz, endişe edici değil’ dedi”

Dönemin Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) Sivas Milletvekili Ziya Halis, Sivas’ta olaylar başladığında Ankara’da olduğunu ve dönemin yetkililerine ulaşarak tedbir alınması için çabaladığını şöyle anlattı. 

İçişleri Bakanı’nı aradım, ‘Sen merak etme, biz bu işi çözeceğiz halledeceğiz’ diyerek görüşmemizi sonlandırdı. Valiyi aradım, ‘Durumu çok endişe verici görmüyorum, onları sağ salim çıkaracağız otelden’ dedi. O zamanki Genelkurmay Başkanı’nı aradım fakat görüştürmediler. Başbakan Tansu Çiller’i aradım, orada toplananların çoğunluğunun seyirci olduğunu, 300-400 kişinin saldırgan güruhun başını çektiğini, güvenlik güçlerinin bunları dağıtması gerektiğini söyledim. Bana ‘Rakam sizin dediğiniz gibi değil’ dedi bir ara. Ayrıca onları dağıtma yöntemini uygularlarsa, orada Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Alibaba Mahallesi’ne saldırı olabileceğini düşündüklerini söyledi. ‘Siz bu kaynaklarınızı bir kez daha teyit edin, ondan sonra görüşelim’ dedi ben Sivas’takilerle tekrar görüşüp Tansu Çiller’e anlatmak istedim fakat o da telefonuma çıkmadı.

“Demirel, ‘Polisle halkı karşı karşıya getirmeyin’ dedi”

Sivas’tan olayların ciddiyetinin arttığına ilişkin gelen telefonlar arttıkça valiyi ve diğer yetkilileri defalarca aradığını anlatan Halis, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, valiye verdiği talimatı katliamdan sonra öğrendiklerini söyledi:

Demirel, Polisle halkı karşı karşıya getirmeyin’ demiş, halk diye saldırgan güruhu kast ediyor. Cumhurbaşkanı bunu dedikten sonra vali ne yapsın.” 

Halis, Refah Partisi’nin sanıklara avukatlık hizmeti verdiğini ve cezaevlerinde ziyaret ettiklerini anlattı, sonraki yıllarda zamanaşımıyla davalarının düşürülmesine ve sanık avukatlarının AKP’de siyaset yaptıklarına dikkat çekti. Müebbet hapis cezası alan hükümlülerden Ahmet Turan Kılıç’ın, 2020’de AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından affedilerek cezaevinden çıkarıldığını hatırlatan Halis, “Bunların hepsini toplum takip ediyor, niyetlerinin ne olduğunu da biliyoruz. Zaten onların orada attıkları ‘Sivas’a şeriat gelecek’ sloganıydı” diye konuştu.

Avukat Ali Yılmaz: “Yargılama yangın sonucu dumanla adam öldürme suçuyla başladı, Yargıtay kararı bozdu”

Madımak Katliamı davasının  avukatlarından Ali Yılmaz, ilk yargılamanın birkaç ay içinde ve özensiz hazırlanan bir dosyayla, Sivas ve Kayseri’de açılan mahkemelerle başladığını anlattı. Dosyanın daha sonra Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde birleştirildiğini belirten Yılmaz, şunları söyledi:

Yargılama, yangın sonucu adam öldürme suçundan ve toplantı gösteri yürüyüşüne muhalefetten sürdü. 10-15 bin civarında saldırgan olmasına rağmen, 100-150 kişi sanık olarak bu dosyaya katıldı. Katliamın planlayıcıları, azmettiricileri, arka planda olanların hiçbiri özenli araştırılmadan, ilk yargılama 1993’te başladı. 18 duruşma sonra, 26 Aralık 1994’te mahkeme karar verdi. Yangın sonucu dumanla adam öldürmek suçundan 20 yıl hapis cezası verildi. Mahkeme Aziz Nesin’i de tahrikçi olarak kabul etti ve onun haksız tahriki sonucunda olay olmuş gibi cezadan da dörtte bir indirdi ve 15 yıl hapis cezası verdi. Hukukçu arkadaşlarımızın temyizi sonucu, Yargıtay bunun alelade adam öldürme suçu değil, ‘Anayasal düzeni bozmaya kalkışma’ suçu olduğuna ve tanıkların idamla yargılanması gerektiğine karar vererek dosyayı bozdu.

“Pek çok sanık kaçtı, yakalanamayan sanıkların davası zamanaşımına uğradı”

Yılmaz, Yargıtay’ın bozma kararının ardından yapılan yargılamada, 31 sanığa idam cezası verildiğini, bu cezaların kesinleştiğini ve idam cezasının kaldırılmasıyla müebbet hapis cezasına çevrildiğini belirtti. Bu süreçte pek çok sanığın kaçtığını ve o güne kadar yakalanamayan yedi sanık hakkında ikinci bir dava açıldığını anlattı:

Bu sanıklarla ilgili yapılan yargılama sonucunda, zaman aşımı nedeniyle 2012 yılında düşme kararı verildi. İnsanlığa karşı suçlarda zamanaşımı olmaz ilkesinden hareketle, düşme kararının kaldırılması için bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) gittik. AYM talebimizi reddederse, bu dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülecek.”

Sanıkları savunmak üzere, genç avukatların belirli bir merkezden görevlendirildiğini tespit ettiklerini söyleyen Yılmaz, bu avukatların daha sonra bürokraside önemli görevler üstlendiklerine ve aralarından bakan, milletvekili, belediye başkanı, AYM üyesi olanlar olduğuna dikkat çekti. 

“Ankara 1 Ağır Ceza Mahkemesi, süren davada zamanaşımını 14 Eylül’de tartışacak”

Alevi örgütlerinin Almanya’da yaşadığını tespit ettiği üç firari sanık yönünden süren ve Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın zamanaşımına uğrama tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirten Yılmaz, şöyle konuştu:

14 Eylül 2023’te çok önemli bir tartışma yaşayacağız. Mahkeme olay tarihinden itibaren 30 yıl geçtiği için, cezalandırma zamanaşımının dolduğu düşüncesiyle, zamanaşımı konusunu tartışacak. Biz bunun alelade bir alan adam öldürme değil, insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu düşünerek, zaman aşımı işlemeyeceğini ve düşme kararı verilemeyeceğini söylüyoruz.

PSAKD Başkanı Cuma Erçe: “Katliamla, bugünkü siyasal atmosferin yollarının döşendiği ortaya çıktı”

Her yıl Madımak Katliamı anmalarının organizasyonuyla ilgilenen Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin (PSAKD) başkanı Cuma Erçe, dönemin siyasal iktidarının ve AKP’nin 21 yıllık iktidarının sorumluluklarına dikkat çekti:

Her yönüyle politikti ama bu katliamın bütün yönleri, katliamdan sonra yürütülen mücadelelerle açığa çıkartıldı. Sanıkların avukatlarının tamamı, devletin üst kademelerinde görevlendirildi. Bu katliam sırasında atılan sloganlarla, bugünkü siyasal atmosferin yollarının döşendiği ortaya çıktı. ‘Gazamız mübarek olsun’ başlıklarıyla çıkan dergileri gördüğümüzde, o şeriatçı yapılanmaların aslında neyi hedeflediği ortaya çıktı. Eğer bu katliamla toplum olarak yüzleşebilirsek, bu yüzleşmenin sonucunda da bu devleti, bu ceberrut yapıyı o katliamla yüzleştirebilirsek, işte o zaman önceki ve sonraki katliamlarla yüzleşmemiz de mümkün olacak.

Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay: “Parlamentoda gündeme geldi, iğrendiğimi ve utandığımı söyledim”

2004 yılına kadar siyaset yaptığı CHP’den ihraç edilince, 2007 ‘de AKP’den milletvekili seçilip, 2007-2013 arasında Kültür ve Turizm Bakanı olan Ertuğrul Günay, Madımak Oteli’nin müze haline getirilmesi tartışmalarını şöyle anlattı:

İlk bütçe görüşmesinde bir milletvekili ‘Bakan Bey, Madımak’ta kebapçı var, bu konuda ne diyorsunuz’ dedi. 15 yıl geçmiş olayın üzerinden, ‘Ben bu konuda iğrendiğimi ve utandığımı söyleyebilirim sadece’ dedim. ‘İnsanların yandığı bir yerde bir kebapçı nasıl çalışabilir ve hala oranın hatırasını koruyan bir düzenleme nasıl yapılmamış olabilir? Size söz veriyorum en kısa zamanda bu konuyu çözmeye çalışacağım’ dedim. Parlamentoda müthiş bir sessizlik oldu, bu kadar radikal bir cevabı iki taraf da beklemiyordu.

“Devletin derinlerinde bir yerde, yüzleşmeyi gündeme sokmamaya çalışan bir el var”

Konuyu hükümete taşıdığını ve Madımak Oteli’ni kamulaştırdıklarını belirten Günay, “Ben oranın, Avrupa’da da örneklerini gördüğümüz gibi, tam bir yüzleşme müzesi olmasını istiyordum fakat galiba benim bu niyetim biraz iktidar çevrelerini ya da Sivas’taki tutucu çevreleri de rahatsız edeceğini düşünmüş olacaklar ki, binayı kamulaştırıp kebapçıyı oradan temizledik ama düzenleme yetkisini Vilayet’e bıraktı. Sivas Valiliği Kültür Merkezi adı altında tam anlamıyla yüzleşme müzesi olmayan bir düzenleme yaptı” diye konuştu.

Madımak Katliamı hakkında “Türkiye için bir yüz karası” diyen Günay, 1925’ten bu tarafa yüzleşmek gereken pek çok olay olduğunu ancak Türkiye’nin yüzleşmeye cesaret edemediğini söyledi. Günay, “Devletin derinlerinde bir yerde, iktidarı aşan bir biçimde yüzleşme kavramını gündeme sokmamaya çalışan bir el var ve bu el başarılı oluyor” dedi. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.