Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

27. İstanbul Tiyatro Festivali 25 Ekim’de başlıyor | Işıl Kasapoğlu: “Bir kişiye hayal kurdurabilirsek tüm topluma kurdurabiliriz”

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 1989’dan bu yana düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali, bu yıl 27. senesine hazırlanıyor. 25 Ekim’de perdelerini açmaya hazırlanan festivalde 20 tiyatro, performans ve dans gösterisinin yer aldığı festival programında Türkiye’den 11; Almanya, İngiltere, Danimarka, Fransa, Gürcistan, İrlanda, İsrail ve Yunanistan’dan toplam 9 yapım izleyiciyle buluşacak. 25 Kasım’a kadar sürecek festivalde belgesel tiyatrodan klasik sahnelemelere, çağdaş danstan mask tiyatrosuna, kukla sinemasından mekâna özgü eserlere, dans tiyatrosundan performatif enstalasyonlara uzanan geniş bir yelpazede eserler yer alacak.

Festivalin iki yıldır küratörlüğünü yapan Işıl Kasapoğlu ile İstanbul Tiyatro Festivali üzerine Medyascope okurları için konuştuk.

  • Festivalin bu yılki ana teması nedir?

İstanbul Tiyatro Festivali tarihi boyunca bazen programını bir tema altında toplamış, bazen de herhangi bir ana tema altında bir araya gelmeyen bir seçki sunmuş izleyicilerine. Bu yıl da öyle bir yıl; festivalin bir ana teması yok, esas kahraman tema ya da slogan değil, festivalin kendisi. Bu yılki programda dikkat çeken, çekmesi gereken bence sahneleme türleri ve biçimlerinin çeşitliliği. Festivalde bu yıl, izleyicileri belgesel tiyatrodan klasik sahnelemelere, çağdaş danstan mask tiyatrosuna, kukla sinemasından mekâna özgü eserlere, dans tiyatrosundan performatif enstalasyonlara uzanan geniş bir yelpazede eserler bekliyor. “Bir ana tema yok” dedim ama programda bazı alt temalar ve başlıklar var; örneğin “Bu İşte Bir Kadın Var” teması, konusunu kadın hikâyelerinden alan ve/veya yazarı, yönetmeni, oyuncusu kadın olan oyunlardan bir seçki. Bu tema altındaki oyunlar, kadın üretiminin ve kadın bakış açısının daha görünür kılınmasını hedefliyor. Wajdi Mouawad’ın “Kız Kardeşler”i ile yerli yapımlardan “Flu Lysistrata” ve “Sen Hamlet Değilsin” bu tema kapsamında izleyiciyle buluşacak. “Festival İstiklal’de” bir başka alt başlık. Festival bu yıl, İstiklal Caddesi’nin cıvıltısına tiyatronun sihrini katıyor ve caddenin görkemli tarihinin tanığı olan birbirinden değerli mekânlarda geçmişimiz ile günümüz arasındaki bağları sorgulayan ve anlamlandıran oyunlar sunuyor. Bu başlık altında izleyeceğimiz oyunlar ise; “Büyük Zarifi Apartmanı”, “Çirkin”, “Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı” ve “Ayazmanın Yılanı”.

  • Festivalin açılış oyunu ”Cafe Müller”. Özel bir anlamı var mı?

Pina Bausch, İstanbul Tiyatro Festivali izleyicisi için çok özel bir isim. Sadece İstanbul değil, tüm dünya için öyle tabii. “Dans tiyatrosu” kavramını modern dans literatürüne yerleştiren ve bu alanda bir ekol yaratan kişi Pina Bausch. 2002’de İKSV’nin davetlisi olarak geldiği İstanbul’da yarattığı, İstanbul Tiyatro Festivali’nin yapımcısı olduğu, İstanbul için ürettiği özel projesi “Nefes”, bugün hâlâ dünyayı dolaşıyor; İstanbul’u dünyaya tanıtıyor. Sanatçının topluluğu Tanztheater Wuppertal’ın güncel kadrosu, Pina Bausch’un başyapıtı “Café Müller”i yeniden sahneliyordu, tarihler de uyunca festivalin açılış oyunu olarak davet etmek istedik çünkü gerçekten çok özel bir iş. Pina Bausch’un eserlerini izlemeden büyümüş bir nesil var, “Café Müller”i mutlaka onlar da görmeli.

Işıl Kasapoğlu
  • 27. İstanbul Tiyatro Festivali Onur Ödülü Mehmet Birkiye’ye verildi. Birkiye’nin Türkiye tiyatrosuna katkılarından söz etmek ister misiniz?

Mehmet Birkiye, Türkiye tiyatrosu için çok önemli bir isim. “Kent Oyuncuları” gibi köklü bir gelenekten yetişmiş ve birikimini hem bir akademisyen olarak akademide hem de üretken bir yönetmen olarak alanda aktarmaya devam eden çok kıymetli bir yönetmen.

  • Ödül töreninde çok ses getiren bir konuşmanız oldu. Bizlere hayal kurmayı unutturanlar kimler? Bu süreci yeniden nasıl inşa etmeliyiz?

Toplum olarak hayal kurmaya ihtiyacımız var. Bize sunulandan fazlasına cüret etmek, ortak hafızamızı canlandırmak, yeniden cesaretlenmek, meydan okumak için… Hayallerimizi öldürdüler, çiçekleri ezer gibi kuruttular çünkü. Masal dinlemeye ihtiyacımız var, çocukken dinlediğimiz masalları yeniden duymaya… Çocuklarla anneler, babalar, anneanneler ilgileniyor. Bizler küçüklerin yanı sıra büyük çocuklarla da ilgilenmeliyiz. Onlara yeniden masallar anlatarak büyülü dünyaları anımsatmalıyız. Sanat yok oldukça toplumda kötülük yükselir, bunu fark ettiğimizde ise geç kalmış oluruz. Bunun yolu hayal kurmaktan geçiyor. Kahramanlara, mucizelere inanmaktan, düş kurmaktan… Bir kişiye hayal kurdurabilirsek tüm topluma kurdurabiliriz, bir kişi ya da bütün toplum aynı dünyanın oyuncuları.

  • Bu yılki festivalde Ercan Kesal, Nesrin Kazankaya, Bülent Emin Yarar, Çiçek Dilligil, Okan Bayülgen, Deniz Türkali, Meral Çetinkaya, Tülin Özen, Tansu Biçer gibi isimler var ve Anadolu’dan misafir olan iki oyun dışındaki tüm oyunlar prömiyer yapıyor. Festivaldeki oyunlar ve kadrolarında çok ünlü isimler yer alıyor. Festivalin çok ses getirmesini bekliyor musunuz, geçen yıla oranla izleyici sayısında artış bekliyor musunuz?

Festivalleri, hele de şehrinin adını taşıyan İstanbul Tiyatro Festivali’ni çok değerli, çok önemli buluyorum. Geçen yıl festivalin küratörlüğünü ilk kez üstlendiğimde, festival ekibiyle beraber, “Bu festivalde öyle bir şeyler yapalım ki, gelecek yıllarda daha iyisi yapılmaya çalışılsın” diye yola çıkmıştık. Bu yıl daha da iyisini yapmak için çabaladık. Festivalin yerli yapımlarında Türkiye tiyatrosundan genç kuşak yazarlar, yönetmenler ve oyuncular ile özgün ve yeni metinler öne çıkıyor; öte yandan saydığınız son derece önemli, deneyimli oyuncular da bu yıl festival sahnesinden izleyicilerle buluşmaya hazırlanıyor.

Çok daha fazla insana ulaşmasını, daha da önemlisi çok daha fazla insanın hayatına “dokunmasını” diliyorum bu yılki festivalin. Uluslararası yapımlar tarafında ise “Café Müller” ve Wajdi Mouawad’ın “Kız Kardeşler” eserleri çok özel bir yerde duruyorlar; herkesin bildiği isimler ve tabii ki çok ses getirecekler. Ancak konu ses getirmekten açılmışken ismini anmadan geçemeyeceğim bir başka isim ise Hofesh Shechter ve onun eseri “Çifte Cinayet”, Shechter gerçekten çağımızın en önemli koreograflarından biri. Yıllar önce Pina’nın ilk kez İstanbul’a gelişi izleyicileri nasıl derinden etkilediyse Shechter de kimselere benzemeyen tarzıyla izleyenlerin aklında, kalbinde zihninde unutulmaz izler bırakacak. Bu kadar kıymetli bir koreografı da ilk kez İstanbul izleyicisiyle buluşturduğumuz için ayrıca mutluyuz.

Işık Kasapoğlu’nun 4 Eylül’de festivalin tanıtım toplantısında yaptığı konuşmanın tam metnini buradan okuyabilirsiniz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.