Megan “Pinoe” Rapinoe’nun veda turnesi: Benim için Pinoe

İkonik pembe saç, aktivist bir şovmen… Bir dönemin seyrini değiştiren Kaliforniya doğumlu 38 yaşındaki Megan Rapinoe futbola veda ediyor. Medyascope Spor’dan Ceyda Akbulut efsane sporcunun vedası hakkında yazdı.

Megan “Pinoe” Rapinoe’nun veda turnesi: Benim için Pinoe

Oldum olası renkli saçlar dikkatimi çekmiştir. Hep örnek aldığım bir aile büyüğümden özenerek çocukluğumun büyük bölümünü Avril Lavigne dinleyip onun sürekli değişen saç renklerini kritize ederek geçirdim. Konfor panikatak filmim Run Lola Run’ın ikonik Lola’sı, Scott Pilgrim vs. the World’ün Ramona’sı ve SLC Punk’ın Stevo’sunun rengarenk saçları bana o filmleri defalarca izletti. Sinirlenince saçları kızıla dönen Harry Potter’ın Nymphadora Tonks’undan hiç bahsetmiyorum bile… 

2015 yazında da yeni bir renkli kafayla tanıştım. Futbolla yatıp kalkan ben, kadınların oyununu ilk kez görmeye başlamıştım o sıralar. Dünya Kupası finalinde Amerika’nın kanadında izlediğim kısa saçlı 15 numara Megan “Pinoe” Rapinoe hemen dikkatimi çekmişti. Bunda maçın henüz üçüncü dakikasında yaptığı asist de etkili olabilir ama ben hâlâ ilgimi çekmesinin başlıca nedeninin saçı olduğunu düşünüyorum.

Aradan yıllar geçti, spor hakkında yazıp çizmeye devam ettim. Kısa saçlı kahramanımsa farklı renklerle dünyayı kasıp kavurdu. 

Pinoe kariyeri boyunca kazanabileceği her şeyi kazandı. 2012’de Olimpiyat altınını boynuna taktı. 2015’te dünya şampiyonu olurken finalde ilk golün asistini yapan oyuncuydu, hem de futbolu sanata çevirdiği o ikonik korner vuruşlarından biriyle. Yıllar sonra kariyerini yine aynı şekilde köşeden yaptığı bir asistle sonlandıracağını henüz bilmiyorduk o sıralar.

2019’da ikinci kez Dünya Kupası’nı kazanırken tüm dünya onu tanıyordu artık. Turnuvanın ardından altın ayakkabıyı ve Ballon d’Or’u evine götürmüştü. O dönemin ABD başkanı Donald Trump ile olan münakaşası, açık kimliği ve aktivist benliğiyle hep ön plandaydı. Baskı hep üzerindeydi, gözler önünde bir hayat geçirmesiyse kendi tercihi oldu. 

“Bu benim hayatım, benim kariyerim. Ne yapmak istersem onu yaparım.” dedi hep. Yeşil sahada kazandıklarının keyfini bunları bir direniş eylemine dönüştürerek çıkardı. Futbol becerilerini oyun alanının dışında bir silah olarak kullandı. Saha dışında sesi o kadar sükseliydi ki kendisiyle birlikte tüm takımın saha içinde yaptıkları kimi zaman gölgede kaldı. 

Nefret ve linç çağında sesini yükseltmekten hiç çekinmedi. Siyaset ve sporun kesişimini en başından savundu. 2016’da Colin Kaepernick’in izinden giderek milli marş sırasında diz çöken ilk sporculardan biriydi. Dünya Kupası’nın tam ortasında Donald Trump ile atıştı. Kupayı kazandıktan sonra başkanı ziyaret etmeyeceğini “Lanet olası Beyaz Saray’a gitmiyorum!” diyerek açıkladı. Bu olaydan sonra sağcı medya kuruluşlarının açık hedefi oldu.

Cinsiyetçilik, homofobi ve ırkçılığın karşısında söz söylemekten hiç çekinmedi. WNBA efsanesi Sue Bird ile ilişkisini tüm dünyaya açık yaşadı. Meslektaşlarına bu sporda kendileri olabileceğinin güvencesini verdi. 

Kalıplaşmış sporcu imajının tam karşısında durdu. Ona imrenenlere bunu yapabilmenin güvenli bir yolu olduğunu kanıtladı. hep göz önüne getirilen fakat yankı odalarında insanların sürekli olarak görmezden geldiği trans çocuk ve sporcuların varlığını savundu. Denk şartlar talep etti, ücret eşitliğini ilk konuşanlardan biriydi. Aynı işi yaptığı adamlardan niye daha az ücret aldığını sorguladı. Sonunda bu davanın da kazananı oldu.

Kazanmanın verdiği hissi başka hiçbir şeyde bulmadığını söyledi hep. Ondan olacak ki futbol sahasında da kazanmak için her yolu denedi. Gençken bile fazla koştuğunu görmezdik ama oyun nereye seyrederse bir anda kadrajda karşımıza çıkardı. 

En iyi koşucu, en iyi driplingci, en iyi golcü veya sahanın en hızlısı olmadı hiç. Ama “spider sense” (tehlikeyi önceden haber veren örümcek hisleri) dediği bir meziyete sahipti. Alan okumayı çok iyi becerirdi, mekânsal farkındalığı üst düzeydi. Takım arkadaşları üzerinden topu izleyip bloklara girerek oyunu ince ince işlerdi.

Genellikle takımının en çok faul alan oyuncusu olurdu. Kazanmak için iyi oyunun gerekliliğini sonuna kadar savunan biri değildi. Rakiplerinin akıllarıyla oynamayı severdi. Sahanın eğlenceli ve “yaramaz” “O” kişisiydi. Karşı takımın oyuncularıyla sürekli diyalog kurar, şakalaşır, bazen de onları kışkırtırdı. 

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

O yaramaz kişiliği geçmişte başına bazı komik dertler de açtı. Milli takımın Portekiz’de oynadığı turnuva Algarve Cup’ta karides alıp tüm takımı zehirlediği bile olmuştu. Maça giden yolda otobüsü durdurup oyuncuların kustuğu günün Stand By Me filmindeki kusma sahnesi kadar dramatik olduğunu anlatır eski takım arkadaşı Lori Lindsey. Bu olayın ardından bir şarkı bestelemişler ve arada hâlâ birbirlerine söylerlermiş.

Yaşı ilerledikçe hantallaştığını itiraf eden Pinoe, son yıllarda oynadığı takımlar içinde farklı bir rol edindiğini çoktan kabul etmişti. 2006’dan bu yana yer aldığı milli takımda ve 2013’ten beri formasını giydiği OL Reign’de görevleri değişmişti artık. Saha içinde doğru anlarda hareketlenecek, dışarıdaysa iletişimi ve takım bağını kuvvetli tutmayı hedefleyecekti.

2023’te son Dünya Kupası’na çıkarken yerini emin ellere bırakacağını söyledi. Trinity Rodman, Sophia Smith ve Naomi Girma gibi isimleri sürekli zikredip yeni nesil milli takımın parlak geleceğini anlattı.

Son 16 turunda eski azılı rakipleri İsveç’e penaltılarda elenmeleriyle tüm oklar yine milli takımın ve bu sefer mavi saçlarıyla turnuvaya gelen Megan Rapinoe’nun üstüne çevrildi. Oynadığı çoğu sezonda takımın penaltıcısı olan Pinoe, o güne kadar kariyerinde sadece tek bir penaltı kaçırmıştı. Hayatın cilvesi, kariyerinin son büyük turnuvasını penaltı vuruşunu kalenin dışına göndererek kapattı.

Kaçırdığı penaltının ardından yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi. Başına gelenin absürtlüğünün farkındaydı. Maç sonunda solgun yüzü ve kırmızı gözleriyle konuştu. Olanları kara mizah olarak açıkladı. Kariyeri boyunca yanlış zaman ve yanlış yerlerde yaptığı şakalardan bahsetti. Hayatın da ona bu şekilde son bir kez “ha-ha” çektiğini söyledi.

Maçın ardından takım arkadaşlarına uzun uzun sarıldı. Ailesinin yanına gidip dakikalarca ağladı. Unutulmaz bir kariyer için acı verici bir son perdede geçmişti her şey. 

Yıllardır Amerika Milli Takımı’nın temsil ettiklerine nefret duyup yenilgisini bekleyenler bu küçük anlar için mutlu oldu. Ancak Pinoe’nun varlığı, milli takıma vedası, şimdiye kadar yaptıkları ve hâlâ yapacağını söyledikleriyle kazanan hep renkli saçlı “15 numara” oldu.

25 Eylül 2023 tarihiyle birlikte milli forma Pinoe’ya veda etti. OL Reign’in sezonunun tamamlanmasıyla da futbol aleminin bir daha Megan Rapinoe’su olmayacak. Aktivist şovmen, pembe saçlı ikon… Vedası zorluydu, onsuz geçen turnuvalarsa bir tuhaf olacak.

Yazan: Ceyda Akbulut

Editör: Doğa Üründül