Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

“İnsan yeryüzünde nereye giderse gitsin felaketlerle karşılaşabilir”: James Hakan Dedeoğlu ile “Olağanüstü, Sıradışı ve Mükemmel” romanı

Edebiyat dünyasının özgün isimlerinden James Hakan Dedeoğlu’nun “Olağanüstü, Sıradışı ve Mükemmel” adlı romanı April Yayıncılık etiketiyle raflardaki yerini aldı. Roman ünlü dizi yönetmeni Mert’in bunaldığı hayatından kaçarak kendisini Akdeniz kıyısında üzerine yazlık site inşa edilmiş bir antik kentte bulmasıyla açılıyor. Yazar, Mert’in varoluşsal sorgulamalarını Harabeler Sitesi’nde yaşanan tuhaf ve tekinsiz olaylar vesilesiyle okurlara aktarıyor. James Hakan Dedeoğlu muzip ve iddialı kalemiyle okurlarının karşısında.

Kitabın pandemi zamanı, düşünmekten başka pek bir şey yapamadığımız dönemlerde şekillendiğini söyleyen J. Hakan Dedeoğlu, “Tenha ama yazlık yerlerin taşıdığı dinginlik ve onunla birlikte gelen tekinsiz hissin karışımı bir şeyler yazmak istiyordum. Aylin’le de sık sık, ‘Burada cinayet/polisiye hikâyesi dizisi çekilse çok iyi olur’ diye konuşup duruyorduk. Bunlar zamanla romana dönüştü. Tabii süreçte başka fikirler de işin içine dahil oldu ama çıkış noktası buydu” diyor.

“Gizemlerle dolu bir serüven”

Dedeoğlu’na göre okur için ana karakter Mert’in kendisinden ziyade gördükleri ve yaşadıkları önemli:

“Nihayetinde gizemlerle dolu bir serüven bu. Evet, Mert’in hayata dair iç muhasebeleri var. Bu roman özellikle de Mert’in hayatını değiştirme ya da hayallerini gerçekleştirme konusunda kendisine karşı ne kadar samimi olduğu ile ilgili. Ama bence okuyucu için sürükleyici olan Mert’in yaşayacaklarına ortaklık etmek olacaktır.” 

“Yakınlaşma olarak nefret ve intikam”

Maya karakteri ve Mert’in arasındaki ilişkinin nefret ve yakınlaşma dinamiklerine de değinen Dedeoğlu, “Nefret ve intikam birine karşı duyulabilecek çok yoğun hisler. Birine karşı bu denli, negatif de olsa, yoğun hisler besliyorsanız bünyenizde epey yer işgal ediyor demektir. Bu denli bir işgal beraberinde farklı hisleri de getirebilir. Bu ister istemez yakınlaşmaya da varabilir” diyor.

“Sorun insandan ziyade sistemde”

Dedeoğlu, herkesin hikâyesinin ve sebeplerinin birbirinden farklı olduğunu, dolayısıyla Mert’in bir türlü ideali olan işi yapamamasının toplum baskısıyla ilişkisine dair bir genelleme yapmanın güç olduğunu belirtiyor:

“Ama insanların sevecekleri işleri yapabilme fırsatını geri çevirmedeki ana etken başarısızlık ihtimaline nazaran muhtemelen sevdikleri işin kazanç düzeyinin düşük olmasıdır. Birçok insan kendini maddi olarak daha güvende hissedeceği işleri tercih ediyor. Özellikle kültür, sanat alanında sadece üretimlerinizle hayatınızı sürdürebilmeniz oldukça zor. Kısacası insanlar sevdikleri işleri yapabilme fırsatını daha fazla güven ve maddiyat için tepiyorlarsa burada sorun insandan ziyade sistemdedir.”

“Dünyada kaos”

Günümüzde dünyada bir kaos çıkması olasılığının daha yüksek olmasından ziyade, çıkan kaosun gerçek olup olmadığını bilmemenin daha büyük bir mesele olduğunu düşünen Dedeoğlu, “Sana servis edilen, önüne konan ne kadar doğru, ne kadar manipülasyon kestirmek çok zor. İnsan ister istemez tüm bilgi akışıyla olan bağını koparmak istiyor. Ama kaostan beslenebilen bir varlık insanoğlu. Günümüz iletişim ağı ise kaos yaratmaya çok elverişli. Sadece küresel çapta değil, kişisel ilişkilerde de kaosa daha meyilliyiz artık” diyor.

Dedeoğlu, insanın nereye giderse gitsin felaketle yüz yüze gelebileceğini vurguluyor:

“İnsan yeryüzünde nereye giderse gitsin bir felaketle yüz yüze gelebilir. Bundan tamamen kaçmak bana imkânsız gibi geliyor. İnsan bir şekilde felaketi çekiyor kendine ya da felakete çekiliyor. Felaket onu bulmasa da, canını yakacağını bile bile dahil ediyor kendini. Hikâyelerimizi hikâye yapan, insanı insan yapan şeylerden biri de bu felaketler zaten. O yüzden kitap Demetrius’un o sözüyle açılıyor.”

“Bir janraya sığmaya çalışmadım”

Onun için romanı bir janrayla ilişkilendirmenin çok zor olduğundan bahseden Dedeoğlu, “Romanı yazarken bir janraya sığmaya çalışmadım. Tam tersi romanın janralar arası gidip geldiğini fark ettim. Farklı türlerden ödünç aldığı öğeler var. Bunu bir noktadan sonra bilinçli de yaptım diyebilirim” diyor.

Dedeoğlu ayrıca güncel edebiyatı çok takip edemediğini aktarıyor:

“OSM’yi yazarken neredeyse hiç kitap okumadım diyebilirim. Ama öncesinde Murakami’nin Rüzgârın Sesini Dinle romanını okuyup çok sevmiştim. Yazarın, yıllarca başka dillerde yayınlanmasına izin vermediği ilk romanı. O da yazlık bir kasabada geçen dinginlik ve şüpheyi çok güzel harmanlayan bir kitap. O açıdan OSM’ye ilham olduğu noktalar var diyebilirim. Şimdilerde Vigdis Hjorth’un Postane Günlükleri’ne başladım. Ama henüz sevip sevmediğime emin değilim.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.