Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Göksel Göksu yazdı: En sönük AKP mitinginde Erdoğan’ın söylemedikleri…

Baştan söyleyeyim, AKP’nin seçime bir hafta kala Atatürk Havalimanı’nda düzenlediği Yeniden Büyük İstanbul Mitingi’ne giderken iki konuda yanıldım.

Birincisi, “Ramazan ayında da olsak fark etmez, ne yapar eder o alanı doldururlar” demiştim soranlara…

Bu mitingin seçim öncesi bir gövde gösterisine dönüşeceğini düşünmüştüm.

Aksine gördüğüm en sönük AKP mitingiydi, anlatacağım…

İkincisi de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın asıl önemli mesajlarını İstanbul mitinginde vereceğini öngörüyordum. Seçimin kaderine yön verecek türden mesajlardı beklediğim.

Ama o da olmadı.

İkincisiyle başlayayım. 

Bu mitinge Erdoğan söyledikleriyle değil, söylemedikleriyle damga vurdu.

Emekli maaşlarına hiç değinmedi mesela!

Oysa seçim günü yaklaştıkça sesi daha gür çıkan emekli kesimi artık gittiği her yerde “geçinemiyoruz” diye bas bas bağırıyor.

Emeklilerin, bankaların zaten verdikleri promosyonu bir seçim taahhüdü olarak sunan ve bayram ikramiyesine bin lira daha ekleyen Erdoğan’dan asıl beklentisi seyyanen zam.

E, o da bunu yapamayacağını söyledi ama kulisler ısrarla son düzlükte 5 bin TL seyyanen zam geleceğini ve bu müjdenin İstanbul mitinginde duyurulacağını fısıldadı.

O fısıltı boşa düştü, Erdoğan emeklilerin adını bile ağzına almadı.

Ekonomik krize de hiç değinmedi. 

Daha önce, “Elbette hayat pahalılığı var. Elbette sokakta, vitrinde fiyat artışı var. Emin olun bunların hepsi geçici ve bu döneme has. Alım gücündeki düşüş bir dönem sonra telafi edilecek” dedi.

Ankara’nın Keçiören ilçesindeki Atatürk Cumhuriyet Kulesi’nin açılış töreninde, “En büyük sorunumuz olan enflasyonun yılın ikinci yarısından itibaren geçeceği hızlı düşüşü beraberce izleyeceğiz” diye konuştu.

Ama İstanbul mitinginde ne ekonomik krizden söz etti ne enflasyonun hızla düşeceğinden…

Erdoğan düne kadar hedef tahtasına oturttuğu DEM Parti’nin de adını hiç ama hiç anmadı İstanbul mitinginde.

Oysa daha bir gün önce Ankara’daki mitingde partinin “kent uzlaşısı” adıyla kurduğu ittifakları eleştirdi ve partiyi kirli bir pazarlığa girişmekle itham ederek, “Ortada, kapağını kaldırdıkça sürekli yeni şeyler çıkan bir matruşka ittifakı var ve bundan seçmeninin de haberi yok. Onlar da ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Yeni adıyla DEM’e oy veren vatandaşlarımız da CHP’ye gönül veren vatandaşlarımız da bu karanlık ve kirli ilişkiyi içlerine sindiremiyor” dedi.

Bir günde ne değişti de DEM Parti’nin adı üstelik hazır kent uzlaşısının hayata geçirildiği İstanbul’da miting yapıyorken hiç anılmadı?

Bu durumun Leyla Zana’nın ta Diyarbakır’dan İstanbul’a, “İstanbul, bir müjde bekliyor bu insanlar. İstanbul, sen en büyük Kürt şehrisin. Tüm herkesin gözü İstanbul’da. Buradaki dinamik güçle buluşacak mısın İstanbul? Bu halk seninle birlikte yarını övmek istiyor. İstanbul! İradenin bulanmaması için berrak bir şekilde sandığa yansımasını sağla İstanbul. Günübirlik çıkarları, popülist politikaları, birilerine endeksli umutları değil, bu halkın ve Türkiye halklarının ortak iradesinin sandığa yansımasını sağla İstanbul” diye seslenmesiyle bir ilgisi var mı?

Ferit Aslan’ın özel haberinden öğrendiğimiz üzere cezaevindeki Selahattin Demirtaş’ın çarşamba (27 Mart) günü yapması beklenen açıklama da atılan bir sonraki adım mı olacak? DEM Parti seçime bir hafta kala, kilit rolünü yeniden mi şekillendirecek?

Neyse, yaşayıp göreceğiz zaten…

***

Dönelim İstanbul mitingine.

Mitingde seçimin diğer kilit partisi YRP’nin de adını hiç anmadı Erdoğan.

Daha önce, “AK Parti’den ayrılıp, bu partinin gölgesinde korsan siyaset yapanlar” diye nitelediği YRP için Şanlıurfa mitinginde de “Bizim gölgemizde yürüyüp bize çelme takmaya çalışanlar maalesef istismarda da sınır tanımıyorlar” sözleriyle sert eleştirilerde bulunan Cumhurbaşkanı, alacağı oyla İstanbul’daki seçimin sonucuna en az DEM Parti kadar etkileyecek güce sahip olan YRP’ye neredeyse hiç değinmedi.

Özetle Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul’daki mitingde söylediklerinden çok dile getirmedikleri üzerinden mesaj verdi.

O mesajların ne anlama geldiğini görmek için de sadece bu haftayı sağsalim atlatmak gerekiyor.

Ama şunu eklemek gerekir… Erdoğan’ın konuşmasında kararsız seçmene seslenmesi dışında ilgi çeken tek başlık, hemen hemen her mitinginde hedef tahtasına oturttuğu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun adını ilk kez, “Ekrem denilen arkadaş” diye zikretmesiydi.

***

Gelelim ilk yanılgıma.

Atatürk Havalimanı’ndaki mitingin gövde gösterisine dönüşeceğini öngördüğümü söylemiştim ya, sebepsiz değildi bu öngörü. 

Öyle ya! 

14 Mayıs seçimlerinden bir hafta önce de aynı alanda miting düzenlenmiş ve yüzbinlerce kişi alanı tıklım tıklım doldurmuş, havaalanına gelen yollar araç ve insan seli nedeniyle kilitlenmişti.

28 Ekim’de düzenlenen Büyük Filistin Mitingi de öyleydi…

Bu kez de aynı yoğunluğun olacağını düşünmüştüm ama olmadı. Kalabalık vardı elbette ama aynı kalabalıkla pekâlâ Kadıköy ya da Bağcılar meydanlarında da miting düzenlenebilir; hatta öyle olsa meydan tıklım tıklım dolardı. 

Ama Atatürk Havalimanı bu kez cüssesine göre çok daha mütevazı bir kitleyi ağırladı.

Alandaki boşluklar, bariyerlerle öncekilere göre epey daraltılmış olmasına karşın ben dahil önceki mitingleri izleyenlerde şaşkınlığa neden oldu.

Peki mitinge katılımın düşük olması AKP’nin seçimi kaybedeceği anlamına mı gelir?

Katiyen böyle bir anlam çıkarmadığımın altını çizeyim.

Öyle olsa 14 Mayıs öncesi gittiği her ilde meydanları kasıp kavurduğuna bizzat tanık olduğum CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı seçimin kazananı olurdu.

Tersten bakalım, alan dolsaydı İstanbul seçimini AKP kazanır mı diyecektik?

Bu durum AKP kanadında psikolojik üstünlük sağlayacak olsa da yukarıda anlattığım nedenle AKP bu seçimi kazanır da demeyecektim.

Benim asıl dikkat çekmek istediğim mevzu başka.

Meydan boşlukluydu ama boş da değildi. Ancak gelenlerde geçmiş yıllarda meydanlara damga vuran -hadi itiraf edeyim kimi zaman gıptayla izlediğim- birlikte coşma hali yoktu. Atatürk Havalimanı bugün, aynı uğurda yek vücut olmanın, aynı davaya baş koymanın biraradalığı bir yana -ki o örgütlü olmayı da kaçınılmaz kılıyor- tek tek bireylerin yan yana geldiği bir alan konumundaydı.

Mitinge gelenler, hafta sonu akraba ziyaretine çıkmışçasına alana girip sonra da “ziyaretin kısası makbuldür” anlayışıyla daha ev sahibi lafını bitirmeden alandan ayrıldılar.

Ne trafik kilitlendi ne yollarda izdiham vardı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da aynı alanda geçmişte çok daha kalabalık kitleleri bir araya getirdiklerini söyleyip yarı yarıya azaldığına dikkat çekti; eminim beklentisi bu değildi.

Önceki yıllardaki mitingleri izleyen bir haberci olarak gördüğüm şu: YRP lideri Fatih Erbakan’ın yeniden yakalamayı vadettiği 1994 ruhu artık meydanlarda değil.

O tarihte kendilerini “öteki” olarak görenler 22 yıldır iktidarda.

Günümüzün “öteki”leri artık başka.

Tam da bu yüzden 31 Mart seçiminin sonucunu en çok merak edenlerden biriyim.

Merak ediyorum çünkü günümüz koşullarında sonucun meydanlara kaç kişinin geldiğine bakarak öngörülebileceğini düşünmüyorum.

Önemsediğim, seçim meydanlarındaki kitlenin çeşitliliği, heyecanı, tasası ya da sevinci…

Asıl önemsediğim o meydanda bariyerlerle çevrilen alanın dışında kalan ve tesadüfen orada bulunanların tepkisi.

Yani titiz kontrollerden geçirilmeden, hangi siyasi partiden yana olduklarını bilmediklerimizin, karşılarında apansız beliren siyasetçiye verdikleri tepkinin sandık sonuçlarıyla daha çok örtüştüğünü düşünüyorum.

O nedenle de ne yaptıklarını çok önemsiyorum.

Tepkisiz öylece seyir mi ediyorlar, balkonlardan yarı bellerine kadar sarkıyorlar mı, mimlenmemek için mesafeyi korumaya özen göstererek hafifçe ellerini mi sallıyorlar, öfke ya da sevinçlerini var güçleriyle haykırıyorlar mı?

Atatürk Havalimanı yerleşim yerlerinin dışında olduğu için bu kriterimi ölçümlemem mümkün olmadı. 

O nedenle İstanbul’daki AKP mitinginin gövde gösterisine dönüşüp dönüşmediğine bakmadan, 15 dakikada bir yayınlanan anket seline kulağımı tıkayarak, son hafta yaşanacak gelişmeleri -ki yaşanacağına inanıyorum- yakın markaja aldım ve 31 Mart’ı hiç tahminde bulunmadan bu koşullarda bekliyorum. 

Bu tutumun en büyük getirisinin de hiç değilse hayal kırıklığı yaşamamak olacağını düşünüyorum.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.