Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Tülay Hatimoğulları’nın Medyascope’taki yayınının tam metni

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır’a konuk oldu. Röportajın tam metnini yayımlıyoruz.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Merhaba, iyi günler. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ile partisinin 31 Mart yerel seçim çalışmalarını ve beklentilerini konuşacağız. Tülay Hanım merhaba.

Tülay Hatimoğulları: Merhabalar Ruşen Bey.

Siz seçim kampanyanız için epeyce dolaşıyorsunuz ama sizi Ankara’da yakaladık. Anladığım kadarıyla Ankara’dan yine ülkenin değişik yerlerine gideceksiniz. Klasik bir girişle başlayalım: Nasıl gidiyor seçim çalışmalarınız? Çok çalıştığınızı görüyoruz. Şu âna kadarki izlenimleriniz, beklentileriniz nelerdir?

Hatimoğulları: Çok doğru söylediniz Ruşen Bey. Hakikaten çok çalışıyoruz. Biz seçim kampanyasını çok erken başlattık. Özellikle bölgede yaptığımız halk oylamalarıyla, seçim faaliyetlerimizi başlatmış olduk. Artık son günlerimiz, son saatlerimiz, seçimlere çok kısa bir zaman kaldı. Dolaştığımız, çalışma yürüttüğümüz bütün yerlerde oldukça güçlü bir halk coşkusu ve katılımıyla karşılaştık. Bu son Nevroz kutlamaları da bunun bir göstergesiydi gerçekten. Yapılan değerlendirmeler bazında da söylüyorum; son on yılın en kalabalık Nevroz’unu yaşadık hem bölgede hem Türkiye sathında. İstanbul’dan Amed’e, Van’a, Çukurova’ya kadar her yerde çok kalabalık geçti mitingler. Bu mitinglerimiz, aynı zamanda yerel seçime hazırlık göstergesidir. Yerel seçime akacak enerjinin ve sonucun göstergesi olarak okuyoruz.

Oldukça yoğun bir çalışma içindeyiz. Bizim hedefimiz, özellikle bölgede kayyum atanmış olan belediyelerimizin tamamını geri almak, az farkla kaybettiğimiz belediyeleri almak ve DEM Parti olarak yerel yönetimde güçlü bir halkçı belediyecilik anlayışını, demokratik belediyecilik anlayışını bir kez daha halkla buluşturmak. Batı’da da ‘’Kent uzlaşısı’’ sağlanan ve sağlanmayan yerler şeklinde ilerliyoruz. Oralarda da mutlaka kazanacağımız yerler var ve kazanacağız. Ayrıca halkımızın, seçmenimizin yerel yönetimlerdeki temsiliyetinin, kendi oy oranımız çerçevesinde, irademizin yönetimlere yansıması konusunda elimizden gelen her türlü çabayı gösteriyoruz. Sonuç olarak gayet iyi gidiyoruz. Sahada bu gördüklerimiz ve yaşadıklarımız sandığa da yansıyacak, buna inanıyoruz.

Tam da bunu soracaktım. Burada konuşulması gereken iki olay var: Bir tanesi, beş yıl önceki yerel seçimlerde HDP -o dönemde partinin adı HDP’ydi- çok güçlü oy potansiyeli olmasına rağmen, batıda, özellikle büyükşehirlerde aday göstermedi. İkincisi de, Mayıs 2023 seçimlerinde bütün muhalefetin ve tabii sizin de yaşadığınız büyük bir hayâl kırıklığı var. O dönemde de partinizin adı Yeşil Sol Parti’ydi. Yani hem 2019’da, yerel seçimde, özellikle büyükşehirlerde tam olarak gücünü gösterememiş bir hareket var. Hem de son seçimde, bütün muhalefetle birlikte bir hayâl kırıklığı yaşamış bir parti olarak, anladığım kadarıyla kendinizi bayağı göstermek istiyorsunuz. Parti tabanıyla muhasebeler yapılırken, partiye yönelik en çok öne çıkan eleştiri, şikâyet ve beklentiler nelerdi? Partinin adı değişiyor ama aslında bu bir hareket. Beş yıl içerisinde partinin adı sırasıyla, HDP, Yeşil Sol ve DEM Parti olarak üç kez değişti. Parti üyeleri, ya da gönüllüleri, seçmeni ve yöneticileri daha çok nelerden şikâyet etti? En büyük eksiklik olarak neleri gördüler?

Hatimoğulları: Aslında 2019 seçimlerinde partimiz kendi stratejisini hayata geçirerek kendini ve gücünü göstermiştir. Özellikle 2019 seçiminde bizler, otoriterleşen, antidemokratik, faşistleşen bir rejim anlayışına karşı, halkın iradesinin farklı yansıması gerektiğini düşünmüştük o dönem ve faşizmi geriletmek bakımından, bir kaybettirme siyaseti izlemiştik ve kaybettirdik de. Aslında bu o zaman HDP’nin kendi gücü, HDP’nin seçmen gücüydü.

2023 seçimlerinde ise farklı bloklar, ‘’DEM Parti artık kilit parti rolünde değildir, başka partiler olmuştur’’ demeye çalışsalar da, o zaman da söylemiştim, şimdi bir kez daha tekrarlıyorum: DEM Parti’nin örgütlü ve konsolide bir tabanı var. O dönemde bir takım kimi sağ milliyetçi kesimlerin ‘’artık onlar kilit parti değil, biziz’’ havasına girdiklerini biliyorsunuz. Aslında 2023’te biz onu da boşa çıkarmış olduk.

Şimdi, 2024 seçimlerinde en önemli parti konumunda olan yine DEM Parti’dir. Sonuçta DEM Parti bu gücünü halkın daimi desteğinden almaktadır. Halkımızın bize gösterdiği teveccüh konjonktürel değildir. Hakikaten örgütlü, partisine, programına inanan bir halk kesimiyle birlikte biz bu mücadeleyi yürütüyoruz. 2024 seçimlerinde de bizler DEM Parti olarak yine gücümüzü sadece nicel olarak değil, nitelik olarak, inandığımız ilkeler çerçevesinde de göstereceğiz. Bu seçimde de, bölgede, bahsini ettiğim şekilde hedeflerimizi tutturmak, kazanmak, batıda kazanabileceğimiz yerleri almak ve kendi adaylarımızla, belediyelerde, yerel yönetimlerde belirleyici bir rol oynamak. Bunlar bizim açımızdan çok önemli.

Sonuç itibariyle, halkın, her seçmenin iradesinin, yerel yönetime ve yönetimlere yansıması demokrasinin asgari koşuludur. Biz bu koşulun batıda da hayata geçmesi için bir uğraş içerisindeyiz; bu çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

İzniniz olursa, Batı’yla ilgili bir iki noktaya daha değineceğim. Her ne kadar biz bir yerel seçimden, belediye ve muhtarlık seçimlerinden bahsetsek de, bu seçimin, merkezi siyaseti belirleyecek bir seçim olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün gerek iktidar gerek muhalefetin söylemlerine genel olarak baktığımızda, bu yerel seçimler bize, genel siyasetin nasıl yönleneceğini ve nasıl akacağını bir kez daha gösterecek. O bakımdan bizler tercihlerimizi yaparken ve siyasetimizi buradan geliştirirken şunlara azami düzeyde dikkat etmeliyiz. Ben özellikle gerek bölgede gerekse batıda oy kullanacak bütün seçmenlere, şu hatırlatmaları yapmak istiyorum: Mevcut iktidarın yürüttüğü siyaset, baştan sona yalan yanlış bir siyaset. Örneğin Kürt sorunuyla ilgili kimi yaklaşımlar ortaya atıyorlar. Biliyorsunuz, biz DEM Parti olarak Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemle çözülmesi ve Türkiye sathında bir ortak yaşam iradesinin kurulabilmesi için özel olarak çaba veren bir siyasi partiyiz. Demokratik bir Cumhuriyet zemininde, bütün farklı halkların ve inançların, eşit yurttaşlık hakkı temelinde bu ülkede pekâlâ yaşayabileceğine inanıyor ve bunun için mücadele veriyoruz. Fakat AKP iktidarının, özellikle bu son Nevroz mitinglerimizde de açığa çıkan halkın barış talebi iradesine sırt çevirdiğini, hiçbir biçimde bunları dikkate almadığını, tam tersine, seçimin arifesinde bir savaş zirvesine hazırlandıklarını görebiliyoruz. Gerek Irak’ta yapılan görüşme gerek iktidar tarafından uluslararası düzeyde dokunan mekikler, aslında seçimden sonra Kürt halkına yönelik hem sınır ötesi operasyonları arttıracağının hem de Türkiye sınırları içerisinde baskısını arttıracağının emareleri oldukça yüksek.

Anladığım kadarıyla burada özellikle söylemek istediğiniz nokta şu: ‘’Erdoğan, seçimden sonra yeni bir çözüm süreci yapacak, yapmayı bekliyor; hele İstanbul’u bir alsın’’ söylemlerinin, yaklaşımlarının inandırıcı olmadığını söylüyorsunuz.

Hatimoğulları: İnandırıcı değil. Erdoğan Kürt halkına hayâl satıyor. Biz, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü için uzun yıllardan beri mücadele eden bir partiyiz. Fakat bu konuda bizler barışı talep ettikçe, özellikle bölgede ‘’Hele 1 Nisan’ı bekleyin de bir bakalım ne olacak?’’ gibi bir algıyı yaratmak istiyor ne yazık ki. Elbette Batı için de büyük şehirler için de yaratmak istiyor. Bunun şu anda bir ham hayâl olduğunu hepimiz görebiliyoruz. Tekrar ediyorum: Bu iktidar hayâl satıyor.

İkinci vurgulamak istediğim noktalardan birisi, Türkiye bir yerel seçime hazırlanırken, AKP’nin, özellikle Erdoğan’ın yürüttüğü siyasete baktığınız zaman, sanki kendisi muhalefetteymiş gibi, mevcut iktidarın ekonomik politikalarını eleştiriyor. Siz 22 yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz ve 22 sene bu ülkeyi açlığa, yoksulluğa mahkûm etmişsiniz. Enflasyon almış başını gitmiş. İnsanlar aldıkları ücretlerle kiralarını dahi ödeyemiyor, beslenemiyor. Açlık yoksulluk diz boyu. Elli milyona yakın insan açlık ve yoksulluk sınırında yaşıyor.

İzniniz olursa sadece iki veriyi sizin paylaşmak istiyorum. Birisi, Birleşik Kamu iş Konfederasyonu’nun yaptığı açıklama. Güncel açlık sınırı 20 bin 98 TL, yoksulluk sınırı 57 bin 28 TL. Türkiye’de en az 50 milyonu etkileyen bir rakamdan bahsediyoruz. Çünkü 50 milyon insan açlık ve yoksulluk sınırında yaşıyor. İkincisi de TÜİK’in verileri. Bölge açısından özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı, Kürt illerinin bulunduğu bölgeler açısından TÜİK’in verilerine bakalım. Biliyorsunuz, TÜİK bütün rakamlarını saraydan alıyor. En yüksek işsizlik oranı %17,2 ile Van, Muş Bitlis ve Hakkâri. En düşük istihdam oranı %37,5 oranıyla Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt.

Anlayacağınız, mevcut iktidar, açlık ve yoksulluk propagandası yapıyor ve bununla mücadele edeceğini söylüyor. Oysa bugün emekliyi bir promosyona mahkûm etmiş anlayışındalar. Mesela seçimlerden hemen önce, özel bankalarla konuştular ve emekliye promosyon veriyorlar. Bu promosyon zaten emeklinin hakkı, emekliler bunu gayet iyi biliyor. Yani AKP devreye girse de girmese de emekli bu promosyonu alacak zaten. Birkaç gün erkene aldırıp bunu bir seçim propagandası hâline çevirmek istiyorlar. Türkiye’de %85 oranında açlık ve yoksulluk birinci sorundur diyen bir kesim var. Ben sizler aracılığıyla, buradan gerek batıdaki gerekse bölgedeki seçmenlerimize şu çağrıyı yapmak istiyorum. Bizleri açlığa ve yoksulluğa bu kadar mahkûm eden, bölgeyi işsiz, aç susuz bırakan, zaten bölgede kayyum atayarak Kürtün iradesini çalmaya çalışan bu iktidara, 31 Mart seçimlerinde en büyük dersi hep beraber vermeliyiz. Vereceğiz de, buna hiç şüphemiz yok.

Erdoğan şunu bilmeli: Şu ân gittiği her yerde, gittiği bütün mitinglerde özellikle yoksulluk ve emeklilerin sorununun birinci gündem olduğunu, bununla ilgili söylemler geliştiğini ve bu söylemleri geliştirenlerin gözaltına alındığını bütün Türkiye halkları biliyor, ama ben bir kez daha bunun altını çiziyorum.

İzninizle, yine bir konuya daha, Filistin meselesine değinerek bu bölümü tamamlayacağım: Mevcut iktidarın yerel seçimde en fazla kullandığı politik argümanlardan biri Filistin meselesidir. Mazlum Filistin halkının hepimiz yanındayız ve hepimiz daha çok yanında olmalıyız. Bu konu, bir hamasi siyasi söylem ve sadece yerel seçimlerde seçimi kazanmak için bir propaganda aracı hâline getirilmeyecek kadar hakiki ciddi ve önemli bir meseledir. Bugün Ortadoğu’nun kanayan iki yarası var: Biri Kürt sorunu, diğeri Filistin sorunudur. AKP bu iki soruna da araçsal yaklaşıyor ve bu iki sorunu da bir seçim propagandası olarak kullanıyor. Oysa biz DEM Parti olarak, bu iki sorunun asla yerel seçimlere kurban edilmeyecek, asla araçsallaştırılmayacak hayati öneme sahip, iki halkın kaderini belirleyen, iki halkın canını, geleceğini, varlığını belirleyecek olan bir sorun olduğunu ve bu konuya ciddi yaklaşılması gerektiğini söylüyoruz.

Erdoğan’ın en çok karşılaştığı protestolar, gittiği her yerde açılan pankartlar. Ne diyor bu pankartlar? ‘’İsrail’le ilişkilerini kes ve gerçekten Filistin halkıyla dayanışma içinde ol’’ anlamına gelen sloganları taşıyan pankartlar. Filistin’le gerçek dayanışmayı öneren insanlar gözaltına alınıyor. Ben buradan Erdoğan’a bir kez daha sesleniyorum: Kürt sorununu ve Filistin sorununu seçime kurban etme ey Erdoğan! Bu sorunlar hakiki sorunlardır, bölgesel sorunlardır. Bunları barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmek için hakiki adımlar atmak lazım.

Kürt sorunuyla ilgili biraz önce konuştum, Filistin için de şunu söyleyerek tamamlayayım sözlerimi. Filistin’le gerçek bir dayanışma içinde olacaksanız, İsrail’le bütün askerî ve ticarî anlaşmaları kesmeniz gerekiyor. Bunu defalarca dile getirdik. Oysa savaş başladıktan sonra, yani İsrail’in Gazze’yi yeniden işgal süreci başladıktan sonra, Türkiye’nin özellikle MÜSİAD’a bağlı olan gemilerinin, filolarının hem silahta kullanılan malzeme hem de gıda bağlamında, İsrail’e çok ciddi bir ihracat yaptığına tanıklık ediyoruz. Bu nasıl bir Filistin dayanışmasıdır? Üstelik Murat Kurum bile hiç utanmadan sıkılmadan, bunu İstanbul’da kullanıyor ‘’Filistin’le daha çok dayanışmak için bize oy verin’’ diyebiliyor.

Tekrar Türkiye’nin siyasetine gelmek istiyorum. Selahattin Demirtaş’ın bir açıklama yapması bekleniyor. Siz de bekliyor musunuz? Bir açıklama yapacaksa nasıl bir açıklama yapmasını bekliyorsunuz?

Hatimoğulları: Selahattin Bey’in bir açıklaması olup olmayacağı bizim bilgimiz dahilinde değil. Ama Selahattin Başkan bir açıklama yapacak olsa bile partimizin almış olduğu kararların paralelinde olacağı kanaatindeyim. Biliyorsunuz seçilmişlerimizin önemli bir bölümü cezaevinde. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, şimdi Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayımız sevgili Gülten Kışanak. Gülten Kışanak tutukluluk süresi bittiği halde hâlâ keyfî bir biçimde cezaevinde tutuluyor. Biz seçim stratejilerimizi belirlerken, Merkez Yürütme Kurulu ve Parti Meclisi olarak elbette bu arkadaşlarımızın da görüş ve önerilerini aldık. Onların da görüş ve önerileriyle bu süreci birlikte inşa ettik. O yüzden, yapılacak bir açıklama olup olmadığını bilmiyorum. Yapılacaksa da, sevgili Selahattin’in -açıklamalarının bu paralellikte olacağı kanaatindeyim. 

Kamuoyu çok ciddi bir şekilde, Leyla Zana’nın sekiz yıl sonra, tam da seçime çok kısa bir süre kala siyasete dönmesi hakkında konuşuyor. Bildiğim kadarıyla Diyarbakır’da epeyce de kampanya yapıyor. En son İstanbul’la ilgili söyledikleri de özellikle sosyal medyada çok paylaşıldı. Daha önce Gazete Duvar’a verdiği röportaj https://www.gazeteduvar.com.tr/leyla-zana-erdogan-artik-sureci-dondurucudan-cikarmali-haber-1663251 da var biliyorsunuz. Leyla Zana’nın durumu nedir? Parti çizgisinden farklı bir duruşu mu var? Yoksa o da DEM Parti ile aynı şeyleri mi söylüyor? 

Hatimoğulları: Leyla Zana’nın siyasete sekiz sene sonra neden döndüğü bize çok soruluyor. Aslında sizin sorunuzda da böyle bir imâ var. Leyla Zana elbette Kürt halkının yetiştirmiş olduğu çok önemli bir Kürt kadın siyasetçidir ve Kürt siyasetinde çok önemli bir aktördür. Bizimle birlikte olması, bu çalışmalarımıza destek vermesi, kampanyamıza destek vermesi, bizleri güçlendiren bir şey. Leyla Zana ile bizim seçimlere dair yaklaşımlarımızda çok önemli bir farklılık olmadığı kanaatindeyim. İstanbul seçimleri için, evet, kendisinin bir çağrısı var. Biliyorsunuz, bizlerin de İstanbul seçimleri için adaylarımız var. İstanbul’la ilgili ne düşündüğümüzü aslında kamuoyu ile çok sık paylaşan bir partiyiz.

Bizler tabii ki Batı’da ‘’Kent Uzlaşısı’’ sağlanan yerlerde, Kent Uzlaşısı çerçevesinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İzniniz olursa ‘’Kent Uzlaşısı’’ ile ilgili şöyle bir noktaya da işaret etmek isterim. Çünkü mevcut iktidar ‘’Kent Uzlaşısı’’nı çekiştirmeyi çok seviyor. Kendisi her türlü kirli ittifaka giriyor, ama bizim değerli halklarımızla, Türkiye’deki demokrasi güçleriyle, demokratik kitle örgütleriyle, emek-meslek örgütleriyle, işçilerle, emekçilerle, kadın hareketiyle kuracağımız ittifaka da dil uzatıyor. ‘’Kent Uzlaşısı’’, seçime girme yeterliliği olan siyasi partilerle bir uzlaşı gibi gösterilmek isteniyor. Kesinlikle böyle bir şey değildir. ‘’Kent Uzlaşısı’’ bütün siyasi dinamiklerle, seçime girme yeterliliği olsun, olmasın, o kentteki bütün muhalif siyasi dinamiklerle, biraz önce bahsettiğim bütün toplumsal dinamiklerin müşterek bir ittifakıdır. Biz bugüne kadar bu çalışmaları kent bazlı yürüttük ve bunu da zaten seçim sonuçlanana kadar sürdüreceğiz. Bu ittifaklarımızı, bahsini ettiğim en geniş ‘’Kent Uzlaşısı’’ ile sürdürmeye devam ediyoruz.

Özellikle İstanbul’da, İstanbul’u rantçı ve parsel parsel satmayı planlayan anlayışa karşı, DEM Parti olarak bizler “İstanbul bütün halklarındır. Asla parsellemenize izin vermeyeceğiz” mesajını bugüne kadar en güçlü şekilde verdik. Burada sizlerin aracılığıyla bir kere daha bunun altını çizmek istiyorum. Özellikle deprem olasılığı çok yüksek olan ve bilim insanlarının ısrarla üzerinde durduğu kentlerimizden birisi olan İstanbul için, yönetime gelecek kim olursa olsun, orada güçlü bir muhalefet sergilemek konusunda kararlıyız. Bu hem İstanbul için hem de batıdaki birçok kent için geçerli. DEM Parti olarak, Batı başta olmak üzere, yönetimlerine geleceğimiz ve belediyeyi kazanacağımız yerlerde, depreme dayanıklı kentleri yeniden yaratmak konusunda üzerimize düşen bütün işleri yerine getirmek için önemli çalışmaları hedeflemekteyiz. Yaşadığımız deprem bizlere çok büyük acılar yaşattı. Bu acıların bir kez daha yaşanmaması için bütün yerel yönetimlerin elini taşın altına zaten koyması gerekiyor. Ama ne yazık ki AK Parti’nin o rantçı anlayışı, İstanbul da dahil olmak üzere Türkiye’nin ve Kürdistan’ın dört bir yanında her yeri bir rant ve talan alanına dönüştürmek. İkincisi: İstanbul açısından ‘Kanal İstanbul Projesi’nin mutlaka engellenmesi gerekiyor. Kanal İstanbul, İstanbul’u katledecek bir projedir. Bu projeye asla müsaade etmemek gerekiyor.

Buradan yerel seçimlere gelmek istiyorum. Batı’da kazanabildiğimiz ve yönetimlere girebildiğimiz yerlerde, gücümüzü, bu kentlerin depreme dayanıklı bir hâle getirilmesi için çalışmalarımıza ağırlık vereceğiz. Muhalefete düştüğümüz yerlerde de, yönetimi ister muhalefet partisi ister iktidar partisi almış olsun, bu konuda en güçlü muhalefeti, halkın en güçlü talebini dile getirme konusunda seçimden sonra böyle bir çalışma programı içinde olacağımızı herkes bilsin isteriz. 

Yakın zamana kadar partinize, hareketinize her türlü saldırıyı yapan bazı iktidar yanlısı kişiler, birdenbire DEM Parti savunuculuğu yapmaya başladılar. Siz de görüyorsunuzdur herhalde. “DEM Parti oyuna sahip çık!” diyorlar. Bunu niçin yaptıklarını tabii ki tahmin edebiliyoruz. Esas olarak da İstanbul seçimleri için yaptıklarını tahmin ediyoruz. Görünen o. Yani İstanbul’da DEM Parti’nin alabildiği en yüksek oyu alıp, Ekrem İmamoğlu’nun kazanmasını mümkün kılmaması için yapıyorlar. Şunu sormak istiyorum: DEM Parti, İstanbul’da gerçekten seçimin kaderini belirleyecek mi?

Hatimoğulları: DEM Parti, İstanbul’da da Batı’da da gerçekten seçimlerin kaderini belirleyecek bir partidir. Özellikle 2023’te dönen tartışmalara bir kez daha atıfta bulunmak istiyorum. O dönemde Sinan Oğan ya da diğer güçler “Biz DEM Parti’yi bir anahtar, bir kilit parti olmaktan çıkardık. Bundan sonra biziz” diyerek, aslında bir bakıma kendilerini siyaset sahnesinden silmişler. O söylemlerin bir gerçekliğinin olmadığını biz o zaman da söyledik, şimdi de söylüyoruz. Bakın realite salt gerçekliğinizdir. Realite halk desteğinizdir. DEM Parti sadece bölgede değil, Batı’da da güçlü bir parti. Batı’da da çok güçlü bir seçmen kesimine sahip olan bir parti. DEM Parti, elbette Batı’nın kaderini belirleyebilecek bir güce sahip. Sizin de bahsettiniz gibi, sarayın yandaşı kalemler bizimle ilgili çok şey yazdılar. Yine yandaş medya pozisyonunda olan kesimler, DEM Parti’yi, DEM Parti’nin temsilcileri olmadan tartışıyorlar. Bugün saraya yakın olan hiçbir televizyon kanalı, DEM Partilileri çağırıp “Siz bu kadar tartışılıyorsunuz. Gelin siz de bir görüşlerinizi bizimle paylaşın. Ne diyorsunuz acaba? Çalışmalarınız nedir?” diye sormuyorlar. Erdoğan’ın, yaptığı mitinglerde DEM Parti’ye atıfta bulunmadan, laf atmadan, bizlere hakaret etmeden bir tane bile seçim konuşması yaptığına tanık olmadım. 

Sözünüzü kesiyorum ama ben, cumartesi günü İstanbul’da, Atatürk Havalimanında düzenlenen mitingi yerinde izledim. Erdoğan o konuya bir tek İstanbul’da değinmedi. Bu çok çarpıcı. Dün Tokat’taki mitingde değindi ama İstanbul’daki mitingde o konuya hiç değinmedi. O da çok ilginç. Çünkü İstanbul en kritik yer.

Hatimoğulları: Ruşen Bey, Erdoğan her şeye taktiksel yaklaşıyor biliyorsunuz; her malzemeyi kullanıyor. Hani ‘’bütün günahlar kendisine mubâhtır’’ derler ya, böyle bir yaklaşım içinde Erdoğan. Tokat mitinginden bahsettiniz, Erdoğan muhatap alınmak istiyorsa kendini ispatlasın. Biz de buradan Erdoğan’a cevabımızı veriyoruz. Kendisi bir ispat istiyorsa, Nevroz alanlarına baksın. Türkiye’de, Kürdistan’da milyonlarca insan Nevroz alanlarına aktı. Bizim en büyük ispatımız, en büyük ittifakımız, halkımızın ta kendisidir. Zehirli bir dili kullanmaktan hiçbir şekilde geri adım atmıyor Erdoğan ve bizi, kendimizi ispata çağırıyor. Bizim, AKP’ye, bu ülkenin hakkını satanlara, bu ülkeyi açlıkla, yoksullukla sınayanlara, bu ülkede 50 milyon yurttaşı açlık ve yoksulluk sınırında bırakan, kadınların yaşamlarına kasteden, kadın cinayetlerinin olduğunu bile bile serbestliğini veren, bu konuda hukuk işletmeyen saray rejimine, kendimizi ispatlayacak bir halimiz de derdimiz de yok. Bizim, halkımızla, halklarımızla kurduğumuz, ezilenlerle, işçilerle, emekçilerle, kadınlarla, ekoloji mücadelesi veren değerli yurttaşlarımızla kurduğumuz ittifak, bir bilinç ittifakıdır. Bu bir mücadele ittifakıdır. Bu ittifak, Erdoğan’a verilecek en büyük yanıttır.

Özellikle Kürt meselesi ile ilgili bir cümleyi daha ifade etmek isterim. Eğer Erdoğan’ın bir ispat derdi varsa, kendini ispatlamak istiyorsa, hakikaten bu zehirli dili, bu toplumu ayrıştıran, kutuplaştıran dili bırakması gerekiyor. Kendini ispatlaması gereken biri varsa, o da iktidarın kendisidir, DEM Parti değildir. Tecridi kaldırmalıdır, hukuku işletmelidir. Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayımız sevgili Gültan Kışanak, cezaevinde yedi senelik tutukluluk süresini tamamladığı halde, hâlâ cezaevinde.

Biliyorsunuz, Kobanî Kumpas Davası’nda karar 17 Nisan’a bırakıldı. Erdoğan, siyaseten bizim elimizi bükemedi, HDP’ye diz çöktüremedi. Kobanî Kumpas Davası gibi ne idüğü belirsiz bir dava açtılar. Siz de takip etmişsinizdir, kendi gösterdikleri tanıklar bile bizim lehimize ifadeler verdi. Çünkü ne olduğunu o tanıklar da anlamış değil. Bütün bunlara rağmen, bizlere bu kadar eziyet çektiren, savaş hazırlığı içinde olan bu iktidara biz bir kez daha diyoruz ki: “Ey iktidar! Sen kendini ispatlamalısın, DEM Parti değil.” DEM Parti’nin en büyük ispatı, başta Nevroz alanları olmak üzere, İstanbul’daki Nevroz mitingimizdir, Amed’teki, Van’daki, Çukurova’daki Nevroz mitinglerimizdir ve yürüttüğümüz seçim kampanyamızdır. Biz gayet özgüvenli bir biçimde kendi siyasetimizi yürütüyoruz. Birisi kendini ispatlayacaksa o da Erdoğan’ın kendisidir. Bu rejimdir, bu iktidardır. Bir değişim diyorsa, nerede ve nasıl değişeceğini kendileri buyursun açıklasınlar.

Biz çalışmalarımıza devam ediyoruz. Kendi ilkelerimizle yolumuza devam ediyoruz. Açık, şeffaf, halktan yana, denetlenebilir bir mekanizmayı kurmak üzere, ekolojik, demokratik, kadın özgürlükçü belediyecilik anlayışımızı, bir kez daha 31 Mart seçimlerinde büyük bir kazanımla hayata geçirmek üzere kolları sıvamış durumdayız. Çalışmalarımızı yürütmekteyiz. DEM Parti’ye bu şekilde hakaretler yağdırarak, DEM Parti’ye, prompterdan okuduklarıyla bir hiza vermeye çalışanlar, DEM Parti’nin gücünü, ilkelerini, prensiplerini bir kez daha görecektir. Ve son sözümüz şu olsun bu iktidara: Prompterdan akan yalana değil, Nevroz’da gümbür gümbür akan halklarımızın, Türkiye halklarının gücüne baksın Erdoğan.

Evet burada noktayı koyalım. Çok teşekkürler Tülay Hanım. DEM Parti’ye ve size kolay gelsin. Yine bir yerlere gideceksiniz anladığım kadarıyla.

Hatimoğulları: Evet, bizim programlar devam ediyor Ruşen Bey. İzniniz olursa son sözüm bu seçmen kaydırması ilgili olsun. AKP seçimleri bizden alabilmek için, seçmen sayısı az olan yerlere, 32 merkeze, çok ciddi oranda oy kaydırmış durumda. Buna da değinerek tamamlayalım programımızı. Bizler, bu seçmen kaydırma konusuyla ilgili çağrımızı çok sık yaptık. Özellikle, Batı’da bulunan fakat oyu bölgede olan seçmenlerimize buradan sizler aracılığıyla bir kez daha seslenmek istiyorum: Lütfen gidelim ve bu kaçak seçmenlere, kayyum seçmene karşı bizler gerçek oylarımızı kullanalım. Bunun için seçmenlerimiz en yakın DEM Parti İlçe binalarına giderek başvurabilirler. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin ve batıda sayamadığım birçok ilde bulunan, ama oyu bölgede olan arkadaşlarımıza sesleniyorum. En yakın DEM Parti İlçe Teşkilatlarına gidip başvursunlar. Partimiz onları seçim bölgelerine taşıyacak. Kayyum seçmene karşı, kaçak seçmene karşı bizler oyumuzu kullanarak kazanımlarımızı sürdürelim.

İkinci olarak sandık güvenliği konusu. Son seçimlerin hepsine baktığımız zaman, hakikaten bu iktidarın çalarak, çırparak yol aldığını biliyoruz. Bu dönemde sandıklarımıza en güçlü şekilde sahip çıkalım. Bu çağrımız herkesedir. Bu çağrımız iktidarın ve ortaklarının dışındaki bütün kesimleredir. Sandıklarımıza sımsıkı sahip çıkalım. Bu seçimlerde, halkın iradesinin yönetimlere yansımasını, tecelli etmesini hep birlikte sağlayalım. Çok teşekkür ederim bu program için Ruşen Bey.

Sağ olun Tülay Hanım. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ile konuştuk. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. İzleyicilerimize de bizi izledikleri için teşekkürler. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.