Ruşen Çakır yorumladı: Menzil’den sonra İsmailağa da niçin bölündü?

İsmailağa Cemaati’nin şeyhi Hasan Kılıç’ın vefatının ardından kimin liderlik yapacağı merak ediliyordu. Kılıç’ın cenaze töreninde, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önünde, İsmailağa Cemaati’nin yeni lideri açıklandı.Ahmet Fikri Doğan, cemaatin yeni şeyhi oldu.

İsmailağa Cemaati ile tüm bağları koparılan Cübbeli Ahmet Hoca, Kılıç’ın cenaze töreni öncesi Denizli vekili İbrahim Uslu’yu şeyh olarak ilan ettiklerini duyurdu.

Ruşen Çakır, İsmailağa Cemaati’nde neler olduğunu, cemaatin yeni şeyhini ve cemaatteki bölünmeyi değerlendiriyor.

Yayına hazırlayan : Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. 22 Nisan günü İsmailağa Cemaati’nin, Nakşibendîliğin İsmailağa kolunun Şeyhi Hasan Kılıç vefat etti. Çok yaşlıydı. Yaşlılıktan mütevellit hastalıklar nedeniyle vefat etti. Kendisi 2022’de hayâtını kaybeden Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yerini almıştı. Mahmut Ustaosmanoğlu da 23 Haziran 2022’de ölmüştü. 70’li yılların sonundan îtibâren İsmailağa Cemaati’nin şeyhiydi. Hep hastaydı, yaşlıydı ve sonunda –şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüyorsunuz– 2022 yılında hayâtını kaybetti. Yerine Hasan Kılıç geçti. Hasan Kılıç da yaklaşık 2 yıl sonra öldü ve yerine kimin geçeceği konusu merakla beklendi. Çünkü çok geniş bir tarîkat söz konusu. Bu tarîkatta farklı farklı isimler var, öne çıkan isimler var ve bir rekabet de var.

Bu rekabetin önde gelen ismi de Cübbeli Ahmet Hoca. Cübbeli Ahmet Hoca öteden beri İsmailağa Cemaati’nde ayrı bir baş çekiyor. Hepsinden popüler olan bir isim Cübbeli. Ve Hasan Kılıç’ın da Mahmut Hoca’nın yerine gelmesine râzı olmadı. Birtakım îtirazlar dile getirdi ve geçtiğimiz günlerde İsmailağa Cemaati, Hasan Kılıç’ın ölmesinden kısa bir süre önce Cübbeli’nin artık İsmailağa’yla hiçbir ilişkisi kalmadığını alenen îlân etti — yani attılar. Daha sonra, Hasan Kılıç’ın ölümünden sonra, cenâzeyi beklerken… –ki cenâze 23 Nisan’da ikindi vakti kılındı biliyorsunuz– …cenâzeyi niçin bekliyoruz? Çünkü geçen sefer Mahmut Hoca’nın cenâzesinde de öyle olmuştu, cenâze namazını kıldıran kişi, yani İsmailağa Cemaati câmiinin imamı yeni şeyhi îlân ediyor. Ve burada da öyle olacaktı.

Yeni şeyhin îlânı için cenâzeyi bekleyecektik. Ama ilginç bir şey oldu: Cübbeli Ahmet Hoca bir açıklama yaptı. Dedi ki sosyal medya hesâbından –ki kendisi zâten artık bir YouTuber olarak biliniyor, kendini de öyle târif ediyor–, dedi ki: “Biz bir grup İsmailağa önde geleni olarak sabah 11.00’de toplanacağız ve kime bağlı olacağımızı îlân edeceğiz”. Ve açıkçası çok ilginç, yani cenâzeden önce bunu yaptı ve bir isim ortaya attılar. Bu isim, bakıyorum; şimdi isimler çok olduğu için… Bir kere kimlerle berâber yaptığını söyleyelim: Hüseyin Avni, Mustafa Özşimşekler ve Emre Altınkum’la birlikte karar veriyorlar ve Denizli’deki vekili İbrahim Uslu –kamuoyu araştırmacısı İsmail Uslu ile karıştırmayın, bu bambaşka birisi– İsmailağa Cemaati’nin Denizli’deki temsilcisi diyelim; bu kişiyi kendilerine yeni isim olarak seçtiklerini söylediler. Yani ön aldılar sabah erkenden ve bunu nasıl yaptılar? YouTube üzerinden yaptılar. Yani böyle acayip bir devirde yaşıyoruz. Ve ardından baktık, cenâzeyi bekledik. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı cenâzede değişik isimler söz konusuydu ve burada Fikri Hocaefendi dedikleri Ahmed Fikri Doğan îlân edildi. Ölmeden önce Hasan Kılıç’ın Ahmed Fikri Doğan’ı işâret ettiği, kendisinden sonraki isim olarak onu gösterdiği… Ona “muayyen şeyh” diyorlar; yani “belirlenmiş”, Hasan Kılıç tarafından belirlenmiş ismin Fikri Doğan olduğu îlân edildi. Başka isimler de vardı. Özellikle Mahmut Hoca’nın torunuyla evli olan Mahmut Eren, nispeten daha genç bir isim. Kendisi Erenler Vakfı’nın başında. Onun da adı geçiyordu ya da oğlu Ahmet Ustaosmanoğlu’nun adı geçiyordu. Salih Topçu, Ramazan İlhan gibi isimlerin adı geçiyordu. Ama yerine Fikri Doğan atandı.

Açık kaynaklarda Fikri Doğan’la ilgili çok fazla bir şey görmek mümkün değil; çünkü bunlar zâten sâdece cemaatin bildiği isimler. Benim kendi kaynaklarımda ulaştığım kişiler, bana kendisinin Çanakkaleli olduğunu söylediler. Ama bakıyorum, sosyal medyada ya da medyada Trabzonlu olduğu söyleniyor. Aslında Trabzonlu olması ilk akla gelen husus. Çünkü Mahmut Hoca da öyleydi, Hasan Kılıç da öyleydi. Yeni gelenin de Trabzonlu ya da Karadenizli olması, Doğu Karadenizli olması şaşırtıcı olmazdı; ama ben Çanakkale diye duydum. Fakat yazılanlar –bir de öyle oluyor biliyorsunuz–, birisi bir şey yazıyor, bütün medya aynısını alıyor — iki cümlelik bir bilgi var. Kimdir diye baktığınızda herkes aynı iki cümleyi söylüyor. Her neyse, Trabzonlu ya da Çanakkaleli. Çanakkaleli olması daha değişik olur.

Ve şimdi ne oldu? İsmailağa Cemaati parçalandı. Merkezdeki isimlerle konuştum. Cübbeli’nin yaptığını bir enfeksiyona benzetiyorlar, enfekte ettiğini söylüyorlar cemaati. Yani mikrop saçıyor anlamında, öyle söyleyelim. Ve çok kızgınlar, ona karşı çok kızgınlar. Ama anladığım kadarıyla Cübbeli yanına birilerini de alarak ve kendisini öne çıkartmayıp, İbrahim Uslu denen Denizli’deki şahsı öne çıkartarak yeni yönetime, yeni merkeze iyice bayrak açacak. Buradan kim nasıl galip çıkar kestirmek mümkün değil. Çetin geçeceğe benziyor ve Cübbeli’nin birtakım avantajları var. Bir kere çok popüler, ağzı lâf yapıyor. Buna karşılık, cemaatin merkezdeki diğer isimleri çok fazla öne çıkmıyorlar. Zâten Hasan Kılıç çok yaşlıydı. Şimdi nispeten Hasan Kılıç’a göre daha genç bir isim geldi: Fikri Hoca. Ama o Cübbeli ile yarışabilecek birisi değil. Ne yapacaklar, nasıl edecekler kestirmek mümkün değil. Ve bundan sonra önümüzdeki günlerde bol miktarda bunların birbirleriyle hesaplaşmalarına tanık olacağız. Bu aslında tarîkatların târihinde çok olagelen bir şeydir. Bölünürler, parçalanırlar; bütün tarîkatlar öyle öyle gelişmiştir zâten. Hattâ bâzıları teşvik edermiş eskiden. Birden fazla, meselâ bir şeyh kendisine birden fazla halife saptayıp onları değişik yerlere yollarmış ve yapabiliyorlarsa kendi başlarına kendi tarîkatlarını kurmalarını teşvik edermiş. Ama bütün bunlar genellikle kapalı devre olan hususlardı, artık her şey alenî oluyor. Yani düşünebiliyor musunuz? Önceden Twitter’dan îlân ediyor Cübbeli. Diyor ki: “Bugün saat 11.00’de YouTub‘’a gelin, yeni şeyhimizi saptayacağız” diyor. Ve gidiyorsunuz; orada 4 kişi 5 kişi oturmuşlar, sakallı sakallı kişiler, sarıklarıyla, cübbeleriyle. Kim olsun, kim olmasın bunu tartışıyorlar ve sonra îlân ediyorlar filan. Bunlar tam, hani modern de değil postmodern tarîkatçılık oldu. Anladığım kadarıyla merkez hâlâ eski usûlle devâm etmeye çalışıyor; ama eski usûlle devâmın çok fazla bir şansı yok. Çok zorlanacak, onu görmek mümkün. Bu aslında yakın dönemde başka bir yerde daha oldu.

Biliyorsunuz, geçen yıl Temmuz ayında, yani Mahmut Hoca’nın ölümünden bir yıl sonra, Türkiye’deki bir diğer güçlü Nakşibendî kolu olan Menzil’in şeyhi öldü ve orada da ilginç bir şekilde şeyhin üç oğlu üç ayrı tarîkat kurdu. Normal şartlarda en büyük oğlu Saki Erol’un devam edeceği beklenirken, onun yanında diğer oğulları Mübârek ve Fettah da ayrı ayrı kendi kollarını inşâ ettiler ve bir şekilde hepsi köyde kaldı, Menzil köyünde — ki köy diyorum ama, artık kocaman bir mahalleye dönüştü orası. Köyde kaldılar, hepsinin ayrı ayrı câmileri var, ayrı ayrı yapıları var ve cemaatin, tarîkatın birtakım vakıfları, şirketleri, dernekleri falan paylaşıldı. Daha çok en küçük kardeş Mübârek bunları aldı diyelim, hani kibarca. Onun dışında diğerleri de yeni alternatif vakıflar vs. kurdular ve büyük bir rekabet başladı. Hattâ yer yer aralarında sorun çıktığı, kavga çıktığı bile söyleniyor.Çok açık, ilginç bir şekilde peş peşe birer yıl arayla bunları yaşadık. Nakşibendîliğin –ki Türkiye’de en güçlü tarîkat Nakşibendîlik’ti– iki en güçlü kolunun, bayağı îtibarlı şeyhleri ölüyor ve öldükten sonra işler karışıyor. Onlar sağken de birtakım sorunlar var. Meselâ, Menzil’de daha önce şöyle bir şey olmuştu; ilk efsânevî Şeyh Seyda’nın ölümünün ardından yerine kardeşi geçince, “gavs” dedikleri kardeş geçince, Raşid Erol’un oğlu Fevzeddin Erol belli bir süre sonra ayrılıp, kendisi Eskişehir’de bir çiftlikte kendi yerini kurdu. Ama o kadar büyümemişti o olay, kamuoyuna yansımamıştı. Şimdi çocuklar, üç çocuk birden ayrı baş çekerek ayrı ayrı tarîkatlar kurdular ve üçü de Menzil’in devâmı olduğunu iddia ediyor. Şimdi de İsmailağa’nın devâmı olduğunu iddia eden en az iki yapı var — ki anladığım kadarıyla daha fazla var. Ama en çok dikkat çekecek olan Cübbeli’nin başını çektiği, İbrahim Uslu’nun şeyh olduğu yapıyla; “merkez” denen İsmailağa Câmii merkezli Fikri Doğan’ın başını çektiği yapı arasında olacak.

Neden böyle oluyor? Bir kere artık bunlar –birçok yayında söylediğim gibi– artık bir cemaat olmanın ötesinde, dev holdingler bunlar. Burada din işleri tabiî ki var, insanlar dinî nedenlerle giriyorlar; ama işin ekonomik boyutu, sosyal boyutu filan çok daha önde ve eskiden örtük yapılan siyâset çok daha baskın. Ne oldu meselâ? Son seçim öncesinde hem Hasan Efendi (Hasan Kılıç) hem Cübbeli, ayrı ayrı Erdoğan’a, Cumhur İttifâkı’na desteklerini dile getirdiler. Hattâ Erdoğan, Murat Kurum’u yanına alarak İsmailağa’yı, Hasan Kılıç’ı bizzat yerinde ziyâret etti. Öte yandan Menzil’in, küçük kardeşin başında olduğu Semerkand kolu yine birtakım vakıflar ve derneklerin imzâsıyla Cumhur İttifâkı’na desteğini îlân etti, açık açık pozisyon aldılar. Burada artık tamâmen siyâsetle içli dışlı olmuş yapılar söz konusu. Eskiden bu yapıların en önemli özellikleri, çok fazla ortaya çıkmamaları, kendi dünyalarında yaşamaları ve bunun verdiği bir câzibeyi kullanmaları söz konusuydu. Yani daha uhrevî bir hâlleri vardı ve oradan güçleniyorlardı. Ama uzun bir süredir, özellikle AKP iktidârıyla birlikte ve özellikle de Fethullahçıların tasfiyesinin ardından bunlar çok daha fazla öne çıktılar. Birtakım şeyleri alenen yaptılar. Ve hep onu söylüyorum, daha önceki yayınları izlediyseniz orada da söyledim: Hormonlu bir şekilde büyüdüler. Kendi güçleriyle, öz kaynaklarıyla değil; iktidardan aldıkları destekle, teşvikle vs. ve kimi durumda Fethullahçıların boşalttığı yerleri talan ederek, imkânları alanları talan ederek geldiler. Ve ortadaki pasta büyüdükçe iştahlar kabardı. Bu yaşanan büyük ölçüde bir paylaşım savaşı. Din geri planda kalınca, dünya işleri daha fazla öne çıkınca, dünyevîlik daha fazla öne çıkınca, kavga daha sert ve daha alenî oluyor. Şu anda yaşadığımız budur. Ve son seçimin ardından Erdoğan’ın yaşadığı büyük yenilgi, aslında bu yapılar için de çok ciddî bir yenilgi oldu. Bir başka yayınımda söylemiştim: Önlerinde çok ciddî de bir fatura var. Bu faturayı ödemek zorundalar. Çünkü Erdoğan kaybederken, yanındakiler de kaybetti ve yanında yer alan bu yapılar, meselâ İsmailağa’da hem merkez hem de Cübbeli birlikte zor durumdalar.

Önlerinde çok ciddî sorunlar var. Meselâ bulundukları yerlerin belediyeleri AKP’den CHP’ye geçti. Meselâ İsmailağa Cemaati denince, Fatih kaldı, eyvallah, ama Beykoz, Üsküdar, bunların gitmesi onları çok ciddî etkileyeceğe benziyor. Çatalca, Silivri, buralar gitti. Buraların hepsinde birtakım faaliyetleri, kurumları vs. var ve belediyelerden çok ciddî teşvikler alıyorlardı, imkânlar sağlıyorlardı. Eskisi gibi olamayacak. Menzil söz konusu olduğunda, Adıyaman CHP’ye geçti. Tabiî ki “Bizimle ne alâkası var?é diyeceklerdir; ama sonuçta baktığımız zaman, yoluydu şusuydu busuydu derken, belediyelerle işleri olan yapılar söz konusu. Ama daha önemlisi de şu: Bu belediye seçimleri daha sonraki birtakım değişimlerin de işâreti olabilir. Dolayısıyla zâten çok dertleri olan bu yapılar, bir de şu anda kendi içlerinde bu paylaşım savaşlarını alenen vermeye başladılar. Bu paylaşım savaşları, bu tür kapışmalar, birbirleri hakkında lâflar… Meselâ hemen yeni atanan şeyh hakkında karşı taraf birtakım videolar vs. dolandırmaya başlamış. Sosyal medya üzerinden çok sert şeylere de tanık olabiliriz. Şimdiden, daha ilk günden başladı, bunu biliyoruz. Ve bu sonuçta pekâlâ kendi kendilerini tüketmeye kadar da gidebilir. Bir diğer husus da tabiî; bu üzerlerindeki efsunun büyük ölçüde yok olması anlamına geliyor. Câzibelerini büyük ölçüde kaybediyorlar. Yani şöyle söyleyeyim: Bir arayış içerisindeki bireyin bir yere bağlanma ihtiyâcı için bu yapılar çok artık câzip yapılar değil. Buralara daha çok gidenler arasında, iş bulmak ya da iş imkânlarını geliştirmek vs. gibi birtakım imtiyazlar elde etmek için gidenlerin sayısı daha fazla öne çıkıyor. Ve bunun sonucunda muhtemelen –ki öteden beri yaşanan bir olay– hem bir taraftan dine karşı mesâfe –özellikle genç kesimlerde– ya da birtakım yeni dinî akımlara ilgi daha fazla olacak ve tarîkatlar, Nakşibendîlik özellikle şu anda yaşadığımız, aslında o hormonlu büyümenin ardından bir de sembol isimler, şeyhler hayâtını kaybettikten sonra, tam bir çöküş dönemine girdiler. Şu anda bunun yaşandığını düşünüyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.