Arter, sanatçı Kerem Ozan Bayraktar’ın moderatörlüğünde gerçekleşecek “Dünyalar Nasıl Yapılır ve Dünyalar Nasıl Yıkılır?” başlıklı seminere ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Felsefe, tarih ve bilimle birlikte evrimin ele alınacağı seminerin ana teması filozof Nelson Goodman’ın çoklu dünyalar teorisinden yola çıkarak oluşturulacak. Seminer, farklı biçimsel yaklaşımları, soyutlama süreçlerini ve sistemik yöntemleri inceleyecek. Çeşitli teorik çerçevelerden yararlanarak sanat ve anlam üretiminin dinamik yapısını vurgulayacak seminer altı hafta sürecek. Seminer, Arter Koleksiyonu’ndan seçilen yapıtların yanı sıra hem Türkiye’den hem de dünyanın farklı yerlerinden çağdaş sanat örneklerine odaklanarak çeşitli alıştırmalarla desteklenecek.
Cihan Ataş: Sanatın içerisinde gerçeklik algısından söz edebilir misiniz?
Kerem Ozan Bayraktar: Gerçek, teknik anlamıyla bizim dışımızda olan şey. Aksini iddia eden düşünürler de olsa ormandaki bir ağacın biz onu algılamasak da mevcut olduğuna inanmaya daha meyilliyiz. Ancak onu nasıl, hangi ölçüde algıladığımıza, bilgimiz ile bizim dışımızdaki şeylerin varlığı arasındaki ilişkilere dair çok sayıda zengin görüşler var. Bu noktada sanatın gerçekliği yorumladığını ya da bizzat onu inşa ettiğini düşünmek mümkün.
Bir resim illa gerçekte var olan bir ağacı resmetmiyor. Yine de resimdeki ağaç betimlemesine gerçek değil diyemeyiz. Bu nedenle sanatı her zaman inandığımız sabit bir dış dünya ile kurduğu temsil ilişkileri ölçeğinde okuyamayız. Bu iki çelişkili görüşün -yani var olan dünyayı yorumlamak ile bizzat dünya yapmak- ikisi aynı dünyada mevcut olamıyor.
Nelson Goodman tam da bu nedenle farklı dünyalara ihtiyacımız olduğunu savunmuştu. Ona göre sanat gerçekliği yorumlamıyor, onu yapıyor. Biz gün içinde birçok farklı gerçeklikle yaşıyoruz ve sanatın kurdukları da bunlardan birisi. Her bir yapıt ayrı bir gerçeklik kurmuyor ya da bunlar birbirlerinden bağımsız evrenler değiller ancak sanatın genel olarak bilime ya da felsefeye benzemeyen dünya kurma biçimleri var. Bunlardan birini diğerine tercih etmek zorunda değiliz ancak biriyle diğerine yaklaşmak mümkün değil. Sanat eserine bilimsel gözlük ile bakamayız örneğin, ya da tam tersi. Bu nedenle tek bir gerçeklik yok, farklı dünyalara ait gerçeklikler var Goodman’a göre. Bu benim şahsen kendimi yakın hissettiğim bir pozisyon değil ancak felsefe tarihi içindeki yerini ve sanata kattığı değeri çok olumlu buluyorum.
CA: Çağdaş Sanat ve Güncel Sanat arasında herhangi bir ayrım görüyor musunuz? Bu bağlamda her iki bakış açısında bize sunulan gerçeklik nedir?
KOB: Bu terimlerin tarihte farklı kullanımları olsa da ben her ikisini de İngilizce “contemporary art” karşılığı olarak düşünmeye meyilliyim. Neyin çağdaş veya güncel olduğunu belirleyen çok faktör var elbette ancak terimleri incelemekten kaçınıyorum.
CA: Seminerin isminden yola çıkaraksak neden dünya değil de dünyalar ifadesini kullandınız?
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Bu ilk etapta kulağa tuhaf geliyor ancak “tek bir dünya” fikrine nasıl ulaştığımızı biraz düşünmeye başladığımızda kendimizi teolojinin içinde bulabiliriz. Gerçeklik oldukça parçalı bir yapıda.Hiç bir şeyi bütün olarak kavramamız mümkün görünmüyor. Hatta bana kalırsa bütün ve tamamlanmışlık fikrinde ciddi sorunlar var. Adeta ilahi bir göz gerekiyor bunun için. Biz her şeyi fragmanlar şeklinde görüp düşünüyoruz. Hal böyleyken tek bir bütün fikrine nasıl ulaştık? Dünya derken tam olarak neyi kastediyoruz? 1970’lerden itibaren bize uzaydan fotoğrafı gösterilmeye başlanan yerküreyi mi yoksa bizi çevreleyen sembolik evreni mi? Bu sembolik evreni biz inşa ettiğimize göre bunun tutarlı bir bütün sunması olanaksız. Bu nedenle “Dünya” değil “dünyalar” terimine ihtiyacımız var. Diğer yandan ortak paylaştığımız gerçekliklerden söz etmek illa bunu tek bir dünya olarak tanımlamayı gerektirmiyor.
CA: Seminer sürecinden, nasıl bir izlencesi olduğundan bahsedebilir misiniz?
KOB: Seminer gündelik yaşam estetiğinden, karmaşık “sistem sanatı” örneklerine dek farklı ölçeklerde dünyaları nasıl kurduğumuza odaklanıyor. Alışık olduğumuz bakış açısına göre bir dünya var ve sanat yapıtları bunu yorumluyor. Biz de kitaplar okuyoruz, konuşmalar dinliyoruz ve bu yorumlamalardan yapıtın anlamına ulaşıyoruz. Seminer bu tür bir yorumlama anlayışını kırmaya çalışacak. Anlamın yapıtta gizli bir şey değil bizzat etkileşimle doğan ve gözlemciden bağımsız olamayan yapısına vurgu yapacağız. Bu anlamda izleyiciyi pasif bir anlam alıcısı olarak değil, bir anlam inşacısı olarak düşünerek ona bir sorumluluk yükleyen bir pozisyonu benimseyeceğiz. Bu nedenle hem gündelik yaşam estetiğinden, hem sanat tarihinden hem de sanatın biçimcilik gibi spesifik sorunsallardan bu meseleyi ele almaya; anlam, gerçeklik ve kurgu konusunu kavramaya çalışacağız.
CA: Evrimi ele alacağınız bu seminerde insanoğlunun şu andaki evrim süreci hakkında ne düşünüyorsunuz? Evrim devam eden bir süreç olarak mı karşımıza çıkıyor sanatta?
KOB: Biyolojik evrim ile kültürel evrim her ne kadar birbirini etkilese ve benzerlikler taşısa da aynı ilkelerden beslenmiyorlar. Biz, kültürel olana odaklanıyoruz seminerde. Bu noktada çizgisel olarak ilerleyen değil, çatallanan, yanal atımların olduğu, spiralleşmelerin, kırılmaların, geriye gitmelerin, içe kapanmaların olduğu bir anlayışı benimsiyoruz. Tıpkı biyolojide bilim insanlarının yaptığı gibi, sanatı da genelde tarihçiler türlere ayırıyor, gruplayıp farklar ve benzerlikler tespit ediyor. Aradaki fark ise bunun biyolojiye kıyasla daha fazla yoruma açık olduğu. Bu nedenle, kültürel değişimleri evrim olarak yorumlayacaksak bunu tek bir evrim olarak görmemek gerekiyor.