Vergiyi hep konuşuyor ve sürekli de ödüyoruz. Türkiye’de “vergide adalet”in de tartışıldığı günlerde bu adaletsizliği oluşturan en büyük unsurlardan biri olan dolaylı vergi nedir? Bu vergiler, zenginle fakiri market sırasında nasıl eşitliyor ve devletler vergi yükünü nasıl az gelirlinin sırtına yüklüyor?
“Verdiğimiz vergiler bizlere, yol, su, elektrik olarak geri döner.”
Bu lafı hepimiz hayatımızda en azından bir kez de olsa duymuşuzdur, özellikle ilkokulda. Vergi, devletler için epey önemlidir, gelirlerini buradan sağlarlar. Hatta bazı devlet kurumlarının içinde, dış duvarlarında verginin ne kadar önemli ve kutsal bir şey olduğuna yönelik sözler asılıdır.
Örnek mi? Buyurun.
Fotoğraftaki söze göre vergilendirilmemiş kazancınız “kutsal” değil, vergi o kadar önemli bir şey. Peki, devletler vergiyi nasıl toplar, herkesten adil şekilde mi vergi alır, yoksa belli bir sınıfın üzerine mi yükler? Bu yazı da aslında tam da bu sebeple ortaya çıktı.
Şimdi öncelikle iki vergi çeşidine değinmekte yarar var. Doğrudan vergi -siz isterseniz “dolaysız” da diyebiliriz-, kişilerin sahip oldukları gelir ve mal, mülk üzerinden alınan vergidir: Kurumlar vergisi, gelir vergisi, emlak vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, veraset ve intikal vergisi gibi…
Dolaylı vergi nedir?
Aracınız varsa Motorlu Taşıtlar Vergisi verirsiniz, hatta bazen iki kere verirsiniz. Aracınız yoksa bu vergiden muafsınız. Kazanmadığınız paranın vergisini vermezsiniz. Ne kadar kazanırsanız da o kadar verirsiniz. Yüzde 20’lik bir gelir vergisine tabi tutuluyorsanız, 1 milyon kazanınca 200 bin, 100 bin kazanınca 20 bin TL vergi verirsiniz.
Diğer bir vergi türüne ve aslında yazının esas konusuna gelince ise işler biraz değişiyor. Dolaylı vergi, kişilerin sahip oldukları mal ve servet üzerinden değil, satın aldığı mal ve hizmetler aracılığıyla kesilen miktarlardır.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Örneğin markete gittiniz, bir içecek aldınız, içeceği satın alırken ÖTV ve KDV ödediniz. Bunların hepsi dolaylı vergidir. Sadece o içeceği aldığınız için vergi ödemek zorunda kalırsınız. Servetinizin ne kadar olduğu, kaç para kazandığınız önemsizdir.
Türkiye, gelirlerinin büyük bir çoğunluğunu bunlardan sağlar. 2006-2022 arasındaki gelirlerin yüzde 35’i doğrudan, yüzde 65’i ise bu şekildedir. Avrupa Birliği ülkelerinde ise bu sayılar tam tersi şekildedir: Yüzde 65 doğrudan, yüzde 35 dolaylı.
Özellikleri
- En temel özelliği, harcamalar üzerinden sağlanmasıdır. Gelirden değil, tüketimden alınır.
- Devletler tarafından en avantajlı tarafı ise az iş yükü oluşturmasıdır. Sonuçta vergi direkt olarak tüketim esnasında kişiden tahsil edilir ve devletin kasasına gider.
- Herkese eşit olarak uygulanır. Servetinizin, kazancınızın bir önemi yoktur. Dolayısıyla harcamalar sırasında bir milyoner ile asgari ücretli aynı vergiyi ödemek zorundadır.
Türkiye’deki dolaylı vergiler
Dolaylı vergi aslında zengin ile fakiri vergi noktasında eşitliyor. Kazancına bakılmaksınız aynı alışverişi yapan iki kişi, kasada aynı vergiyi ödemek durumunda kalıyor. Dolayısıyla bir milyoner belki de servetinin binde 1’ini bile dolaylı vergilere harcamazken, asgari ücretli bir çalışan gelirinin hatırı sayılır bir bölümünü bu şekilde devlete verir ve tabii bu durumda bir adaletsizliğin ortaya çıktığı da aşikâr.
Son zamanlarda CHP Genel Başkanı Özgür Özel de bu konuya sıklıkla değiniyor. Dolaylı vergilerin çokluğunun adaletsizlik yarattığını söylüyor.
Özel, 13 Mayıs’taki konuşmasında “Türkiye’de verginin yüzde 65’i dolaylı vergi. Yüzde 24’ü de çalışanların maaşlarından kesilen gelir vergisi. Geriye kalıyor yüzde 11. Esas vergi vermesi gereken, yani kazananların yüzde 11’i veriyor. Emekçiler 24’ü veriyor, gerisini kazanan kazanmayanın gözünün yaşına bakmadan, elektrikten, sudan, telefondan, sütten, ekmekten alıyorlar. Bu sistem değişmelidir. Bu değişirse kaynak bulunur. Bu değişmeden kimse yoksullarla uğraşmasın” dedi.