Açık Oturum (482) | CHP Kurultayı: 30 Haziran’da “mutlak butlan” kararı çıkar mı?

Açık Oturum’un 482’nci bölümünde Göksel Göksu’nun konukları eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, siyasetbilimci Yunus Emre ve gazeteci Murat Aksoy’du. Programda, 30 Haziran’da görülecek kurultay davası ile gündeme gelen “mutlak butlan” kararı konuşuldu.

Kurulduğu günden bugüne, en çetin sınavları verdiği günlerden geçen CHP bir yandan toplumsal muhalefeti arkasına aldığı mitinglere devam ederken, bir yandan da hem belediyelere yönelik operasyonlar hem de Özgür Özel’in genel başkan seçildiği 38’inci Olağan Kurultay ve 21’inci Olağanüstü Kurultay ile ilgili öne sürülen iddialar nedeniyle açılan davalarla boğuşuyor.

Davacıların “kurultayın yok hükmünde olduğunun tespitini” istemesiyle mahkeme tutanaklarına geçen “mutlak butlan” ifadesinin tartışıldığı programda, 30 Haziran’da görülecek davadan “mutlak butlan” çıkıp çıkmayacağı konuşuldu.

CHP Kurultayı: 30 Haziran’da “mutlak butlan” kararı çıkar mı?
CHP Kurultayı: 30 Haziran’da “mutlak butlan” kararı çıkar mı?

30 Haziran’da “mutlak butlan” kararı çıkar mı?

Dava sürecini değerlendiren eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Siyasi Partiler Kanunu’na dikkat çekerek eğer “mutlak butlan” ya da “kurultay iptali” gibi bir dava açılıyorsa, yasa gereği tüm kanıtların dava dilekçesinde tek tek ortaya konması gerektiğini söyledi.

Kanıtların dilekçede yer almak zorunda olduğunu söyleyen Eminağaoğlu, “Dilekçenizde sunamıyorsanız, demek ki yeterli kanıtınız olmadan, dayanaksız bir dava açmışsınız” dedi.

Kurultay davasında ilginç bir şeyle karşılaşıldığına dikkat çeken Eminağaoğlu, “Bir yandan da savcılık soruşturma açıp, öte yandan hukuk davası süreci uzatılarak adeta savcılığa fiilen kanıt toplama gibi bir görev fiilen verilmiş gibi bir tablo ortaya çıkarıldı” diye konuştu.

İddianın, CHP kurultayında oy kullanan delegelerin serbest iradeleriyle hareket etmediği ve hile altında iradelerinin sakatlandığı olduğunu söyleyen eski YARSAV Başkanı, şunları söyledi:

“Gerçek iradeleri dışına taşınıp, sürüklenip hile altında sakatlanan iradeleri ile kurultayda oy kullandırıldı gibi bir tablo var; ancak kişi kendi dilekçesiyle kanıt sunmadı. Savcılık, adeta düzenlediği iddianameyle davacının yanında yer alır pozisyona sokulup, davacı için adeta hiç beklemeyeceği şekilde kanıt toplayan merci pozisyonuna sokuldu.”

“Temyiz devam ettiği sürece mevcut yönetim göreve devam eder”

Bu tür davalarda genel kurul veya CHP’de kurultay dediğimiz kararların verildiği anda sonuç doğurmadığına da vurgu yapan Eminağaoğlu, kararların sonuç doğurması için kesinleşmesi, kesinleşmesi için de itiraz aşamalarının tamamlanıp sonuca bağlanması gerektiğini söyledi:

“İstinaf yolu açık. Bölge adliye mahkemesine gidildiğinde temyiz yolu açık. Gidilirse Yargıtay karar verdiğinde kesinleşir. Yani yerel mahkeme diyelim ki 30 Haziran’da davacıların başvurusu yönünde karar verdiğinde, o kararın verildiği gün itibariyle sonuç olmuyor. Kesinleşmesi gerekiyor. Somut bir örnek vereyim. Hatırlarsanız, İstanbul Barosu’yla ilgili mevcut yönetimin aleyhine bir karar verildi. Ne oldu? Mevcut yönetim görevi bıraktı mı? Hayır. Neden? O kararın kesinleşmesi gerektiği için. O kararla ilgili hukuk yolu, yargı yolları devam ettiği için mevcut yönetim görevine devam ediyor. Burada da aynı şey olacak. İstinaf ve temyiz yolu devam ettiği sürece, sonuçlanmadığı sürece genel merkez organları, genel merkezdeki mevcut yönetim görevine devam edecek. Burada bir tartışma yok.”

“CHP’ye kayyum atanır mı?” ya da “Mahkeme Kılıçdaroğlu yönetimine görevi verir mi?” tartışmalarına da açıklık getiren Eminağaoğlu, bu durumun ihsas-ı rey anlamına geleceğini anlattı:

“Mahkemenin tedbiren bir önceki yönetimi tekrar dava sonuçlanana kadar göreve getirmesi demek, ‘istinafa, temyize ister gidin ister gitmeyin’ gibi ihsas-ı rey dediğimiz, mahkemenin diğer hukuk yollarını etkisiz ve geçersiz kılması anlamına gelir. Hukuk içerisinde yorum yapıyoruz. İstinaf ve temyiz süreci bitmeden bir önceki yönetimi göreve getirmesi hukuka uygun değil.

Böyle bir şey mümkün de değil. Bir başka boyut; kayyum atayabilir mi? Şimdi bütün tüzel kişilik davalarında eğer davacı davayı kazanırsa bu, doğrudan kayyum atanma gibi bir durumu da gerektirmez, atanmamayı da. Bu tamamen mahkemenin takdirinde olan bir konudur. Hiç atamayabilir, atayabilir de. Atarsa, o kayyum dava kesinleşene kadar görev yapar. Kesinleştikten sonra görev yapamaz. Ama o görevdeyken parti, kayyum göreve başlamadan önce bir kurul ya da kongre kararı almışsa, yeni kayyum o süreci durduramaz, o kongre takvimi işler, olağan kurultay yapıldığı anda da kayyumun işi biter.”

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

“Eski yönetim seçimi eski delegelerle yapar”

Diğer yandan, 30 Haziran’da davanın kesinleşmesi sonrasında mahkemenin eski yönetimin göreve gelmesi yönünde karar alması halinde neler yaşanabileceğini de anlatan Ömer Faruk Eminağaoğlu, eski yönetimin sadece yeni bir kurultay düzenleme yetkisinin olduğunu, seçim sonrası da görevi bırakması gerektiğini söyledi:

“Oturup da partiyi yeni baştan yönetmek, il ilçe kongrelerini yeni baştan yapmak değil, eski delegelerle o seçimi yapmaktır. Önceki delegelerle o seçimi yapmaktır. Yeni delegeler belirleyip, yeni delegelerle yeni olağan kurultay yapayım gibi bir şey asla söz konusu değil. Yeni kurultay yapıldığında, şu anki kayyum biter. Eski yönetim gelecekse de eski yönetim seçimi eski delegelerle yapar” dedi.

2010 Anayasa değişikliği sürecinde eylül ayında anayasa değişikliği halkoyuna sunulacağı sırada mayıs ayında CHP’de patlak veren kaset skandalını hatırlatan Eminağaoğlu, o süreçte CHP’nin apar topar olağanüstü kurultaya götürülerek anayasa oylaması öncesinde iç tartışmalara sokulduğunu söyledi ve içinden geçilen süreci o döneme benzetti.

“CHP’nin durduğu yer, siyasi iktidarın istemediği bir yer”

Eminağaoğlu, “Şu davayla yapılan çok net olarak yargı üzerinden CHP’nin içişlerine müdahaledir. Çünkü iddianameyi gördüğümde, okuduğumda, uzman raporlarını gördüğümde, okuduğumda, dava dilekçesini gördüğümde, okuduğumda yargının araçsallaştırıldığını görüyorum. Şu anda da Türkiye yeni bir anayasa sürecine sürükleniyor. O günkü kaset komploları, bugünkü kurultay süreçleri… Yine CHP’ye yönelik oyunlar. Demek ki CHP’nin durduğu yer, siyasi iktidarın istemediği bir yer. Demek ki CHP’nin bir yerde etkin olmaması isteniyor.” dedi.

Yaşananların iktidarın yargı yoluyla siyaseti tanzim çabalarının bir devamı ama en radikal çıkışlarından biri olduğunu söyleyen Yunus Emre, “Şunun bilinmesini istiyorum: Türkiye’de geçmişte yargının siyasi amaçlarla kullanıldığı kimi örnekler olmuştur. Ama hiçbir iktidar, AKP gibi bu kadar yoğun şekilde yargıyı siyasi amaçlarla kullanma yoluna gitmemiştir” dedi.

Yunus Emre şu yorumu yaptı:

“İktidar bir büyük sıkışmayla karşı karşıya. Mevcut koşullarda gidilecek bir seçimi kazanması mümkün değil. Bir şekilde oyunu değiştirecek bir hamle lazım. Ya Türkiye’deki muhalefet dinamiğini topyekûn değiştirecek çapta bir girişime ihtiyaç var, anayasa değişikliğine ihtiyaç var. Ama sonuç olarak şunun bilinmesi lazım ki, iktidar krizle karşı karşıya, bunu aşabilmenin yolunu da böyle bir operasyonda görüyor. Bugün Türkiye’de CHP’ye yapılanlar, CHP’lilere yapılanlar, hukukun temel yerleşik kurallarının ayaklar altına alındığı, Türkiye’de siyaset yapmayı, siyaset yoluyla iktidarın değişmesi mücadelesini etkisiz kılmaya yönelik olaylardır, bunu görmemiz gerekiyor.”

“Toplumdan desteğini isteyeceğiz”

CHP’nin bundan önce ne yapıyorsa, bundan sonra da onu yapacağını söyleyen Yunus Emre, yapılacakları anlattı:

“Ne yapıyoruz biz? İki şeyi bir arada yapıyoruz. Bir, hukukla ilgili mücadeleyi — bütün hadisenin siyasi olduğunu biliyor olsak da — sonuna kadar yürütüyoruz. Dilekçelerimizi yazıyoruz, avukatlarımız gidiyor, orada bu görüşlerimizi anlatıyor. Mahkemeler bakımından ne icap ediyorsa, onları yapıyoruz zaten. İkincisi de şu: İktidarın kimi olaylarda bu kadar muhalefetin sert şekilde üstüne geldiği bir ortamda toplum — sadece Cumhuriyet Halk Partililer değil — toplumun farklı kesimleri, demokrasiyi isteyen, Türkiye’nin geleceği bakımından kaygı duyan insanlar bir dayanışma gösterdiğinde, iktidar durdurulabiliyor. Bunun örneklerini gördük. O bakımdan da bu meseleyi bir Cumhuriyet Halk Partisi meselesi olarak görmenin ötesinde, Türkiye’de demokrasinin savunulması, sandığın savunulması meselesi olarak gördüğümüzü toplumla paylaşacağız. Toplumun buna desteğini isteyeceğiz. Bundan başka yol mümkün değil.”

Emre, bu meselenin İmamoğlu’nun, Özgür Özel’in şahsi meselesi olmadığını söyleyerek, “Türkiye’de bu zamana kadar, 2025 yılına kadar vatandaşlar bilirdi ki, kardeşim, Türkiye’yi yönetenler sandıktan çıkar. Seçimi kim kazanırsa Türkiye’yi onlar yönetir. Şimdi isteniyor ki bunu çöpe atalım. Yani bu yerleşmiş, yıllardır, on yıllardır herkesin bildiği bu ilkeyi bir çöpe atalım. Sandıktan çıksa da çıkmasa da Erdoğan Türkiye’yi yönetsin kardeşim. Bu isteniyor bugün” dedi.