İsrail-İran savaşı altıncı gününü geride bırakırken, Batı başkentlerinde en çok sorulan sorulardan biri artık rejim değişiminin olasılığı değil, nasıl olacağı. Guardian’dan Patrick Wintour’a göre İran’da rejim değişikliği bir çöküş, kontrollü bir geçiş ya da parçalanmaya yol açabilecek bir kaosa dönüşebilir. Wintour’un analizini sizler için haberleştirdik.
Kanada’daki G7 Zirvesi’ndec Avrupa ülkeleri arasında İran’da rejim değişikliği fikrine dair derin bir görüş ayrılığı yaşandı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İran rejimini desteklemese de askeri yollarla değişimin kaosa neden olacağı uyarısında bulundu.
Macron, “2003’te Irak’ta ya da 2011’de Libya’da yapılanların iyi fikir olduğunu düşünen var mı?” diyerek, rejim değişikliğinin ancak halkın iradesiyle gerçekleşmesi gerektiğini söyledi.
Almanya Şansölyesi Friedrich Merz ise İran yönetimini “terörist bir rejim” olarak niteleyerek, “Bu rejimin son bulması iyi olur” dedi. Merz’in olumlu örnek olarak Suriye’yi göstermesi, dokuz yıl süren iç savaşı göz ardı ettiği için eleştiri topladı.
Sonrası için plan yok: Etnik dağılma mı yaşanır?
Patrick Wintour’un analizine göre Batı’nın İran’da rejimin çökmesinden sonraki sürece dair bir hazırlığı bulunmuyor. İran, nüfusunun yalnızca yarısını oluşturan Farslar dışındaki Azeriler, Kürtler, Araplar ve Beluçlar gibi birçok etnik gruba ev sahipliği yapıyor. Olası bir çöküş senaryosunda Azerbaycan gibi komşular ya da Kürt hareketleri, etnik bölgeler üzerinde hak iddia edebilir.
The Jerusalem Post gibi İsrail gazetelerinde “federal İran” fikri dillendirilirken, ülke içinde iktidara aday net bir muhalefet yapılanması da görünmüyor. Siyasi partiler yasaklı, muhalifler hapsedilmiş ya da sürgünde. Mahsa Amini’nin öldürülmesinin ardından başlayan “Jin, Jiyad, Azadi (Kadın, Yaşam, Özgürlük)” sloganı ile yükselen 2022 protestoları ise liderlikten yoksun ve dağınık kaldı.
Darbe mi, devrim mi, yoksa dış müdahale mi?
İran’da rejimin çöküş biçimi, yerine neyin geçeceğini de belirleyecek.
Eğer ordu içinden genç subaylar, rejimin yozlaşmasına karşı bir iç darbe yaparsa, bu seküler ama otoriter bir yönetim getirebilir. Ancak böyle bir yapı, daha özgürlükçü bir rejim garantisi anlamına gelmiyor.
İran’ın eski şahı Rıza Pehlevi’nin sürgündeki oğlu Muhammed Rıza Pehlevi ise kendisini “geçişin lideri” olarak tanıtıyor. Ancak 4 yaşında terk ettiği İran’a dair bilgi eksikliği, İsrail’le yakın ilişkileri ve sivil kayıplar karşısındaki sessizliği kamuoyunda tepki topluyor. Nobel Barış Ödülü sahibi Narges Mohammadi, ABD Başkanı Donald Trump’ın tahliye çağrısıyla alay ederek “demokrasi savaşla gelmez” dedi.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Geçiş dönemi için umut var mı?
Wintour’un aktardığına göre halk arasında en çok destek gören senaryo, siyasi mahkumlar içinden çıkabilecek bir sivil önderlik. Evin Cezaevi’ndeki eski İçişleri Bakan Yardımcısı Mustafa Taczadeh, anayasal bir kurucu meclis çağrısı yapıyor. Öğretmen sendikaları ise “savaş bir fırsat değil, felakettir” diyerek hem İran rejimini hem dış müdahaleyi reddediyor.
İranlı kadın aktivistlerin mektubunda yer alan şu cümle, halkın ruh halini özetliyor:
“Ne İran halkı ne de diğer uluslar savaş istiyor. Savaşlar masum insanları yıkıma sürükler.”
İran halkı, hem rejimin baskısından hem de İsrail’in saldırılarından yorgun.
Birçoğu, “bu bizim savaşımız değil” diyor.
Ama aynı zamanda, Tel Aviv’in Gazze’de yaptıklarını Tahran’da yaşamak istemiyor.
Kaynak: Guardian