Münir Korkmaz ile KHK’lılar için umut var mı?

Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen kamu çalışanlarının mücadelesini Ruşen Çakır’ın konuğu KHK Platformu Sözcüsü Münir Korkmaz anlattı. Çakır ve Korkmaz KHK’lılar için umut var mı? sorusunu videoda ele aldı.

KHK’lılar için umut

Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtlayan Korkmaz, umutlu olduğunu söyledi. Korkmaz bunun nedenini şöyle anlattı: “Bu ülkede, görüşmelerden sonra olumlu sonuç çıkarsa zaten ülkemiz açısından çok
hayırlı olacak. Biz bir kere meseleye böyle bakıyoruz. Biz, bizim meselemizin siyasi bir mesele
olduğunu düşünüyoruz.” dedi. Korkmaz, yaşadıklarının bir demokrasi sorunu olduğunu vurguladı:
“Bu ülkeye demokrasi ve hukuk gelirse herkes için adalet olursa KHK meselesinin ortadan kalkacağını düşünüyoruz. Bir düşman hukuku uygulanıyor. Bu düşman hukukunu bıraksınlar artık.” dedi.

Münir Korkmaz ile KHK'lılar için umut var mı?
Ruşen Çakır ve Münir Korkmaz ile KHK’lılar için umut var mı?

Korkmaz, mevcut durumun çelişkisine dikkat çekerek, “Şimdi PKK’yle müzakere yapılıyor, silah bırakıyor. Ama bizde öyle bir üyelik iddiası da yok. Sadece iltisak ve irtibat nedeniyle ihraç olmuşuz” dedi.

“KHK’lar çözülmeden bu ülkeye demokrasi geldi denemez”

Korkmaz, “Diğer örgütlerden ya da cemaatten dolayı ihraç edilen insanlar için de aynı şey geçerli. Bu özellikle Terörle Mücadele Yasası değişirse, ki DEM Parti’nin taleplerinden biri de bu. Bize toplantıda da açıkça anlatıldı” diye konuştu.

Korkmaz, Terörle Mücadele Yasası’ndaki değişikliğin önemine dikkat çekerek, “Bunlar ortadan kalkarsa KHK’lılar açısından çok umut olduğunu düşünüyorum” ifadesini kullandı. Çağrıda bulunan Korkmaz, “O yüz kişilik komisyona girecek partilere buradan çağrı yapıyoruz. Zaten hepsiyle görüşüyoruz. O yüz kişilik komisyon mecliste kurulacak ya, orada KHK meselesini anlatmaları lazım. KHK’lar çözülmeden bu ülkeye demokrasi geldi denemez. Bu mesele çok önemli” dedi.

“Antidepresanlarla ayakta durmaya çalışıyoruz”

Korkmaz, yaşanan mağduriyetin büyüklüğüne dikkat çekti: “İki yüz elli bin kişi artı aileleri düşünüldüğünde bir milyona yakın insan ızdırap yaşıyor. Gerçekten çok kötü durumdayız. Birçok arkadaşımız intihar etti, yüz otuzun üzerinde kaybımız var. Boşanmalar yaşandı. Antidepresanlarla ayakta durmaya çalışıyoruz.”


Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Münir Korkmaz ile KHK’lılar için umut var mı?

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. KHK’lılar, yani kanun hükmünde kararname ile görevlerinden alınan devlet memurları meselesi, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri haline geldi ve yıllardır sürüyor. Neredeyse 10 yıl olacak, 9 yıl oldu ama çok da bir ilerleme kaydedilemedi sanki. Fakat son çözüm süreciyle beraber, ‘‘Devlet birtakım defterleri kapatmaya başlıyorsa eğer, KHK’lılar da bundan istifade edebilecek mi?’’ diye bir tartışma var. Ve bunu KHK’lılar Platformu’ndan Münir Korkmaz’la konuşacağız. Münir Bey, merhaba.

Münir Korkmaz: Merhaba.

Ruşen Çakır: Siz KHK Platformu’nun kurucularındansınız ve şu anda nasıl bir iş bölümü yapıyorsunuz? Pozisyonunuz ne? Sözcü müsünüz?

Münir Korkmaz: Evet, sözcülük yapmaya çalışıyorum kendimce. Yani şöyle, KHK Platformlarından biraz bahsedeyim mi size?

Ruşen Çakır: Tabii tabii.

Münir Korkmaz: Ben Eğitim Sen üyesiyim, sosyalistim. Hayatım barış, demokrasi, bilimsel demokratik eğitim mücadelesi ile geçti. Sendikamın yapmış olduğu eylemliliklere katılmam gerekçesiyle ihraç edildim. İhraç edilmezden önce, yani 29 Ekim 2016’da ihraç edildim, o gün okulumda tören olmuştu. Müdürüm şey yaptı, yani yanına oturttu, bilmem ne yaptı. Akşam saat 21.00’de ‘‘terörist’’ diyerek, TC’lerimiz yayınlanarak Resmî Gazete’de yayınlandı. İhraç öncesi, ihraçlar başladığında zaten KESK’in kendi üyeleri ilk başta ihraç olmamıştı ama ona rağmen ihraçlarla alakalı bir eylem takvimi uyguluyordu. Adana’da her gün sokaklara çıkıyorduk. Bu arada bu ihraçlarla alakalı gruplar kuruldu. Bir baktım, bizim dışımızda başka bir hayat var. Örneğin ben ihraç olduğum gün evime yüzlerce insan geldi, ‘‘geçmiş olsun’’ dedi. Ailem, sosyal çevrem, “Bizim için onursun, bizim adımıza bu iş başına geldi” falan dedi. O anlamıyla bir psikolojik etkisini çok fazla yaşamadım. Ona rağmen uzun süre evimin yanındaki bir okulda zil çaldığında ağladığım olmuştur, yani tam okula gidiş saati olduğunda. Ben bu sosyal medya üzerindeki KHK’lıların, özellikle cemaat gerekçesiyle ihraç edilen KHK’lıların yaşadıkları dramı duydukça böyle eşimle sürekli tartışıyordum. Yani “Ya nasıl bir şey bu?” diyordum. İşte insanları babaları, anneleri evlerine almıyormuş, işte kardeşleri konuşmuyormuş. Tamamen bir izolasyona tabi tutulmuş falan. Sonra cemaat gerekçesiyle ihraç bir arkadaşla tanıştık. Onun bir kendi kişisel hikayesi vardı. Annesi babası evden, babası değil de annesi çocuğuyla beraber evinden atmıştı. İşte, “Git kocanın yanında kal. Bizim evimize gelme” falan. Bizimle iletişime geçtikten sonra biz ona destek olduk, yani barınması konusunda falan. Sonra biz zaten KESK olarak kendi ihraçlarımıza karşı onun hukuksuz olduğuna dair eylemler yürütüyoruz. Ama başka bir hayat var. Bizim dışımızda bir dünya var. İşte bugüne kadar onlar devleti hep kutsamış. Bir mücadele geleneği yok ve neye uğradığını şaşırmışlar. İnsan Hakları Derneği’ne başvurduk, işte bu meselenin bir insan hakkı ihlali olduğunu, insan hakları savunucularının da insanların kimliğine bakmaması gerektiğini söyledik. Onlar da hemen dediler ki; “Bir komisyon kuralım.” Sonra komisyonu kurduktan birkaç hafta sonra dediler, “Cumartesi Anneleri özgün bir isim kullanıyorlar, işte Cumartesi Anneleri diyorlar. Siz de kendinizi KHK Platformu olarak tanımlayın.” Ondan sonra sosyal medya üzerinden birçok ilde, yaklaşık 60 ilde şu an KHK Platformları var.

Ruşen Çakır: Peki şunu sorabilir miyim? Demin söylediğiniz husus, burada KHK meselesinde mağdur olan yüzlerce binlerce kişi var, değil mi?

Münir Korkmaz: Evet.

Ruşen Çakır: Yaklaşık bir rakam söyleyebiliyor musunuz?

Münir Korkmaz: Şimdi işte işin garip tarafı, ilginç tarafı bu. Şimdi AİHM biraz da üzerindeki dosya yükünü azaltmak için hükûmetle bir anlaşma yaptı. Yani AİHM’in normal dosya yükü 50 bin kişiyken, işte Türkiye’de yüz binlerce insan ihraç edilince birdenbire — ben de gitmiştim, AİHM’e başvurmuştum — AİHM Türkiye hükûmetine bir akıl verdi. Dedi ki “Bir OHAL komisyonu kurun.” OHAL komisyonu kuruldu. OHAL Komisyonu’na bir yıl sonra başvurular başladı. Bizim yasal mahkeme hakkımız engellendi. Oraya 27 bin kişi başvurabildi. Halbuki hiç başvuramayan, işte orada umudu olmayan, cezaevinde olan ve Hâkim ve Savcılar Kurulu tarafından ihraç edilen yargıçlar başvuramadılar. Biz bu dönem işte hep oradan istedik, yani özellikle KESK istedi. Asla vermedi OHAL Komisyonu. Sonradan biz AİHM delegasyonuyla platform olarak bir online görüşme yaptığımızda onların bize verdiği rakam 152 bin kişi. Bunun 4500’ü KESK üyesi, yani işte değişik siyasi anlayışlara sahip, işte KESK’in eylemlilikleri nedeniyle ihraç edilen insanlar. Yine İnsan Hakları Derneği’nin bir verisi var. O da işçilere de ekliyor. Sonra OHAL sonrasında geçici bir madde var, 375. madde. Onunla beraber 250-300 bin civarında olduğu söyleniyor hocam.

Ruşen Çakır: Burada o zaman diyelim ki 150 bin, varsayalım ki 150 bin, sizin verdiğiniz rakama göre bu 150 binin neredeyse 145 bini vesaire Fethullahçı yapılanmayla ilişki gerekçesiyle uzaklaştırılmış oluyor.

Münir Korkmaz: Evet, o gerekçeyle evet.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Ruşen Çakır: Peki, demin de dediniz ki, bu kişiler normalde o ana kadar devleti kutsayan, insan hakları mücadelesi içerisinde hiçbir şekilde yer almamış, hatta yer alanları, kendileri olmasa bile bağlı bulundukları çevre ya da yakın bulundukları çevre bir anlamda insan hakları mücadelesini kriminalize eden bir çevre. Sonuçta böyle bir gelenek var. Nasıl buluşabildiniz? Yani şöyle söyleyeyim. Siz mesela bir insan hakları savunucusu olarak “Kimliğine bakmadan herkesin hakkını savunurum” diyebiliyorsunuz ama öte yandan yıllarca sol karşıtı bir kültürde, coğrafyada yetişmiş insanlar var. Oralarda büyümüş insanlar var. Sizi ‘‘öteki’’ olarak gören insanlar var. Zor olmadı mı bir araya gelmek?

Münir Korkmaz: Şimdi zorlukları oldu. Biz meseleye şöyle baktık, yani sadece ben değil başka bir sürü sosyalist arkadaş da var bu platformun içerisinde, biz meseleye şöyle baktık Ruşen Bey; bir deprem var, enkazın altında insanlar çığlık atıyor, yani “Beni kurtarın” diyerek. Şimdi orada kurtarırken işte “Sen cemaatçisin, sen solcusun, sen şucusun” ayrımına güdemem, güdemeyiz biz. Bizim anlayışımızda böyle bir şey yok. Şimdi dediğiniz gibi bir uyuşmazlık ilk başta hayata bakışla alakalı, işte Kürt sorunuyla alakalı, Alevilerle alakalı, kadın meselesiyle alakalı, LGBTİ ile alakalı veya mücadele etme yöntemiyle alakalı çok ilk başlarda sıkıntılarımız oldu. Ama eğer takip ederseniz bizim ‘‘KHK Akademi’’ diye bir çalışmamız var. Sürekli işte YouTube üzerinden yayınlar yaptık, sonra KHK televizyonu kuruldu. Biz buralarda, mesela size çok şaşırtıcı gelecek, LGBTİ’ler çıkarttık. LGBTİ meselesini anlattılar. Ve dönütler şu, yorumlara bir bakarsanız; ‘‘Ya biz bunu bilmiyorduk. Sonuçta Allah’ın yarattığı bir kul. Ama bu konuda yanlış bilgimiz vardı. İşte Ermeni meselesinde devlet bakışıyla bakıyorduk, Kürt meselesine devlet bakışıyla bakıyorduk’’ şeklinde. Muhteşem bir sosyolojik dönüşüm, değişim var. Ben buna inanıyorum. Bu müzakereyle oldu. Yani şöyle bir şey olmadı. Yani biz mesela bir şey yaparken birlikte tartışarak yapıyoruz. Yani asla öyle “Hadi oylayalım uç fikirleri” falan, böyle bir şeyimiz yok. Şunu da söylemek istiyorum. Biz işte birileriyle oturup “Gelin sizinle platform kuralım” asla böyle bir şey yok. Çünkü böyle bir yaftalanma şeyleri de oluyor, “İşte siz şuradan emir alıyorsunuz.” Hayır, biz hiç kimseden emir falan almıyoruz. Biz bu işin mağdurlarıyla beraberiz. Ben köy çocuğuyum. Ben biliyorum, köyümde en başarılı öğrenciler okumaya gittiklerinde yurt bulamadıkları için cemaat yurtlarına, yani Gülen hareketi de olabilir, başka cemaat de olabilir, buralara gidiyor insanlar. Devlet bunu zorlamış biraz, teşvik etmiş. Yani düne kadar cemaatin kurumlarında çalışmak teşvik edilen bir şeydi. Ben biliyorum, 10 tane Zaman gazetesi geliyordu apartmanıma. Yani insanlar Zaman gazetesine abone olmakla avantaj kazanıyordu. Aynı yaştayız bildiğim kadarıyla, siz bilirsiniz, 12 Eylül öncesinde Tercüman gazetesi alanların koltuğunda olanların bir yerde prestiji vardı. Cumhuriyet gazetesi alanların öyle… İşte Zaman gazetesi de böyle bir şeydi veya onların sendikasına üye olmak bir avantaj kaynağıydı. İnsanlar buna teşvik edilip sonradan “Yaptığınız suçtur” denerek insanlara cezalar verildi. Kamudan ihraç edildi. Ben buna itiraz ederim. Mesela Ruşen Bey, belki biliyorsunuzdur, bizim ülkemizde dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir şey, sendikanın aidatını devlet ödüyor. Yani Eğitim Sen üyesiyim mesela ben. Benim aidatımı devlet ödüyor. Üye olanlara veriyor, üye olmayanlara vermiyor. O bir miktar var. 15 Temmuz günü benim sürekli mücadele içerisinde olduğum, yani karşı mücadele içinde olduğum Aktif Sen üyelerinin aidatını devlet verdi ve 20 Temmuz sivil darbesinden sonra Aktif Sen’in ne kadar üyesi varsa, 31 bindi sanırım, hepsi ihraç edildi. Şöyle bir şey olamaz ki, sendikalarda hep aynı düşüncede insan olmaz. Mesela ben Eğitim Sen üyesiyim. Bizim Eğitim Sen’de herkes sosyalist falan değil. İşte Doğru Yol Partili, bilmem başka partili insanlar da var bizim sendikamızda. Ama ne oldu? Sendikaya üye olan herkes ihraç edildi. Ben buna itiraz ederim dedi. Bu nedenle biz bu platformu kurduk. Gittiğimiz her yerde de bu savunuyla hareket ediyoruz. Biz bu işin mağdurlarıyla beraberiz yani. 

Ruşen Çakır: Peki şunu sorabilir miyim?

Münir Korkmaz: Evet buyurun.

Ruşen Çakır: Sizin çevreniz sol çevreler ya da Kürt hareketinden kişiler, onlardan “Ya onlar bize şunu yaptı, bunu yaptı. Bunlar için niye uğraşıyorsunuz? Her koyun kendi bacağından asılır” diyenler olmadı mı?

Münir Korkmaz: Diyenler oldu. Çok iyi yakalamışsınız. Yani aynen böyle. Çünkü cemaatle Kürt hareketi arasında bayağı bir bölgede özellikle rekabet ilişkileri olmuş. İnsanlar diyor ki, ‘‘Ya işte bunlar bizi şöyle yaptı, böyle yaptı.’’ Vallahi ben o işle ilgilenmiyorum. O 15 Temmuz öncesi… Biz 20 Temmuz sonrasında çıkan OHAL gerekçesiyle, çünkü aynı hukuksuzluk bana da yapıldı, onlara da yapıldı. O insanların ‘‘geçmişte şunu yaptı, bunu yaptı’’ üzerinde olursak bir araya gelemeyiz. Bir arada bir şey konuşamayız. Bunu yapanlar öz eleştirisini vermişlerdir muhtemelen veya veriyorlardır. En azından bizimle yol yürüyenler bunu asla onaylamadıklarını söylüyorlar. Hele hele darbeyi, hele hele böyle bir darbe girişimini asla onaylamıyor insanlar. Zaten darbeyle ilişkili biliyorsunuz 5 bin kişi mi ne yargılandı? 5 bin kişi toplamda. Onların da bir kısmı erler, kursiyer teğmenler falan. Yani bizim birlikte mücadele ettiğimiz, hak mücadelesi yürüttüğümüz arkadaşlarımızın ben darbeyle falan hiçbir alakalarının olmadığını düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Peki platformda nasıl bir kapsayıcılığınız var? Rakam çok büyük söylediğiniz gibi. Yani en iyimser rakamla 150 bin ya da 250 bin kişi var. Siz ne kadar insanı bu hak mücadelesine seferber edebiliyorsunuz? Tahmin ediyorum çok insan hala bu konuda yani bağrına taş basıp sokağa çıkmamayı, hak mücadelesi yapmamayı, görünür olmamayı tercih ediyordur diye akıl yürütüyorum ama yanılmış olmayı dilerim açıkçası.

Münir Korkmaz: Yok, çok haklısınız. Biz de bundan muzdaribiz. Şimdi tabii bizim birlikte mücadele ettiğimiz bu cemaat gerekçesiyle ihraç edilen arkadaşlarımızın bir eylem geleneği, bir sokak geleneği yok. Ben 13 yaşında devletin başıma neler getirebileceğini bilerek bu işin içine girdim. Ama o insanlar öyle değil ki. Kutsal bir devlet, yani devlet hata yapmaz; bu gelenekle büyümüş. Dolayısıyla sokak eylemleri konusunda dediğiniz gibi bir sıkıntımız var. Örneğin biz her ilde bulunan Emek Demokrasi Platformlarının bileşeniyiz. Yani oralardaki basın açıklamalarına falan katılıyoruz. 1 Mayıs’lara katılıyoruz. İki yıl önce 1 Mayıs’a katıldığında arkadaşlarımız hayatı boyunca ilk defa slogan attılar. Slogan atmayı bilmiyorlar. Yani yavaş yavaş oluyor. Ama şu tespitiniz çok doğru. Yani şimdi örneğin Twitter’da biz perşembe ve pazartesi günleri etkinlik düzenliyoruz. Birçok insan hesabı olduğu halde izleyici durumda. Yani ona bile katılmıyor ve kendi adıyla bile hesap açmıyor birçok insan. Çünkü korkuyorlar hocam. Yaşadıkları var, yaşanmışlık var. İşte düne kadar yasal olan, teşvik edilen şeyler birdenbire suç teşkil ettiği için insanlar korkuyor. Ona rağmen şu an Türkiye’de bir platform olarak inanın pazartesi ve perşembe günleri — bundan sonra takip edersiniz — yaptığımız Twitter etkinliklerinde hep zirvedeyiz. Yani biz ortaklaşa belirliyoruz işte o günkü gündeme göre, işte siyasi partilere çağrı yapıyoruz. ‘‘Herkes için hukuk, herkes için adalet’’ diyoruz. Ama sizin aracılığınızla şunu söylemek istiyorum: Yaptığımız iş çok meşru. Biz Türkiye’de mücadele ediyoruz. Türkiye’deki KHK’lılar haklarını, analarının ak sütü gibi hak olan haklarını istiyor. Biz işimizi istiyoruz. Başka bir şey istemiyoruz hocam.

Ruşen Çakır: Peki, şu an itibarıyla ne durumdasınız? Yani bir umut oldu sanki, bu son gelişmelerle çözüm süreciyle beraber anladığım kadarıyla bir beklenti oluştu. Ama zaten sizin yıllardır verdiğiniz mücadele var. O mücadele sonucunda birtakım kazanımlar elde edebildiniz mi, yoksa devlet kesinlikle ve kesinlikle duvar mı çekiyor önünüze?

Münir Korkmaz: Maalesef duvar çekiyor. Aslında sadece devlet değil, muhalefet de, toplumsal muhalefet örgütleri de, basın da duvar çekiyordu. İşte sizin gibi vicdan sahibi gazeteciler bu meseleye el attıktan sonra biraz toplumsallaşmaya başladık. Biz örneğin işte Gelecek Partisi, DEVA Partisi kuruluş süreçlerinde hep onlarla irtibat halindeydik. Onlara raporlar sunduk. İşte Saadet Partisi yine bizi hep kabul etti. DEM Parti zaten başından beri bizimle beraberdi. Cumhuriyet Halk Partisi ile de görüşmelerimiz oldu ayrıca. 51 ili kapsayan toplantılar yaptık, salon toplantıları yaptık. Bu bize çok önemli bir prestij kazandırdı. Çünkü bizimle bağlantıda zorlanan insanlar, Cumhuriyet Halk Partisi’nin yaptığı bir etkinliğe falan gelmekte çok rahat davrandılar. Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştük. Altılı Masa’nın programına bizim taleplerimizi işlettik. Bu anlamıyla aslında çok şeyler yapıldı bugüne kadar. Yani KHK Platformu olarak siyaset nezdinde muhatap durumdayız ama maalesef AKP ve MHP ile hiçbir şekilde görüşme şansı bulamadık, zorlamış olmamıza rağmen. Sizin de dediğiniz gibi bu barış süreci, adı ne olursa olsun, çözüm süreci, barış süreci biz bunu çok heyecanla takip ediyoruz. Gerçekten platform olarak açıklamamız da var. Bu süreci destekliyoruz. Çünkü bu sürecin şartlarından bir tanesi Türkiye’nin demokratikleştirilmesi. Yani karşılıklı müzakerelerde görüyoruz. Çünkü işte terörle mücadele yasasının değiştirilmesi, en sonunda anayasanın bile değiştirilmesi. Eğer demokrasinin olduğu bir ülke olursa, terörle mücadele yasası değişirse, AİHM kararları uygulanırsa zaten KHK diye bir sorun kalmaz. Biz KHK’lıların %99’unun inanın evrensel hukuk kurallarına göre hiçbir sorununun kalmayacağını, direkt görevlerine iade edileceğini düşünüyoruz. O anlamıyla bu süreçten umutluyuz. Hafta sonu DEM Parti’nin toplantısı vardı. Bizimle KHK’lılarla toplantı yaptılar. Türkiye’nin dört bir yanından arkadaşlarımız koşullarını zorlayarak geldiler. Düşünsenize, hiçbir yerde çalıştırılmıyor bizim arkadaşlarımız, hiçbir yerde. İşe başvurduğu zaman karşısına ‘‘Kod 36’’ çıkıyor ve çalıştırılmıyor. Hemen ‘‘siz tehlikelisiniz’’ deniyor. Ona rağmen arkadaşlarımız koşullarını zorlayarak Ankara’ya geldiler. Hem Cumhuriyet Halk Partisi, Saadet Partisi ile de görüştük. Gelecek Partisi’yle de görüştük. Ama asıl olan DEM Parti’nin toplantısıydı. Onlar orada açıkça taahhüt ettiler. ‘‘Biz herkes için hukuk istiyoruz’’ dediler. Hani bir algı var ya işte, ‘‘DEM Parti sadece PKK’lıları kurtaracak’’ falan. ‘‘Böyle bir şey olmayacak’’ dediler. Genel Başkan baştan sona kadar bizimle beraberdi toplantıda. Biz yani bu süreçten umutluyuz ve sonuna kadar destekliyoruz hocam.

Ruşen Çakır: Peki, demin bahsettiniz, insanlar iş bulmakta zorlanıyor. Bunu en son Fatma Hanım’la yaptığım yayında da bayağı bir konuştuk. İntihar eğilimleri, işsiz olanlar… Ne deniyor buna? Sosyal ölüm mü? Bir şey vardı.

Münir Korkmaz: Evet, sivil ölüm.

Ruşen Çakır: Sivil ölüm olayı özellikle Anadolu’da yaşayanlar için çok daha bariz herhalde. Ki bu insanlar darbe öncesi dönemde uzun bir süre bölgelerinde itibarlı insanlardı sonuçta. Çünkü bir güçleri vardı, bir şeyleri vardı. Şimdi birdenbire dışlandılar. Burada şunu merak ediyorum: Talep tam olarak ne? Yani birçok insan bu arada başka işler kurdular, şu oldu, bu oldu. Belki devlete dönmek bile istemiyor, devlet memuru olmak bile istemiyor olabilirler. Yani hakların geri alınması arada geçen sürenin de telafisi mi? Yani onu biraz anlatır mısınız? Yoksa hiçbir şey olmamış gibi, mesela diyelim ki önümüzdeki sezon siz öğretmenliğe kaldığınız yerden devam edeceksiniz, arayı her iki taraf da unutacak mı? Tam olarak beklentiniz nedir?

Münir Korkmaz: Evet. Siyasi partilere gittiğimizde de taleplerimizi söylüyoruz. Önce şunu söylemek istiyorum Ruşen Bey, OHAL Komisyonu’na devrettiler ya bizim şeyimizi. 2017’de OHAL Komisyonu kuruldu. 5 yıl, 5 yıl boyunca karar vermedi. 5 yıl sonra bitirdi. Bakın, ilk zaten 5 yıl bizim hukuka başvurmamız engellendi. Düşünebiliyor musunuz? Şimdi bizim talebimiz şu. Siyasi partilere de söylüyoruz, kamuoyuna da söylüyoruz. Birincisi herkes tarafından haksız hukuksuz olduğu bilinen KHK’lar iptal edilsin. KHK’lar iptal edilsin ve yasal engeli olmayanlar iade edilmeli. Buradaki kastım şu; demin söyledim ya insanlara uyduruk gerekçelerle, örneğin sohbetine gitmiş, örneğin gazeteye abone olmuş, örneğin bankaya para yatırmış, özellikle adil yargılanmadığı için insanlar — hani o ilk başlarda herkese ceza yağdırıldı falan ya, şimdi çoğu Yargıtay’dan bozuluyor bu arada — birçok insanda ceza var. Yani KHK’lar iptal edildikten sonra hakkında yasal sorunu olmayanlar derhal iade edilmeli. Yasal sorunu olanlar için de adil bir şekilde yeniden yargılanma hakkı verilmeli. Biz şöyle bir şey istemiyoruz, bir hukuksuzluk yapılsın istemiyoruz. İnsanlar evrensel hukuk kurallarına göre yeniden yargılansınlar. Biz şuna inanıyoruz ki, %99’u zaten beraat edecekler. Aynen söylediğiniz şey. Şimdi ben 9 yıldır maaş alamıyorum. Bu benim kusurum değil. Ben göreve döndüğümde tabii ki bu 9 yıllık maaşımı yasal faiziyle birlikte istiyorum, ki şu an mahkeme kararlarıyla dönenler bu şekilde alıyorlar faiziyle beraber. Aynı görev yerine başlatmıyorlar falan ama oralarda da tabii sıkıntılar var. Ama şu an talebimiz budur. KHK’lar iptal edilsin. Beraat takipsizliği olan yani yasal engeli olmayanlar derhal görevlerine iade edilsin. Diğer insanlar için de adil bir şekilde yeniden yargılanma hakkı verilsin istiyoruz hocam.

Ruşen Çakır: Peki, son olarak başlığımıza gelelim. Umut var mı KHK’lılar için?

Münir Korkmaz: Ben umut var olduğunu düşünüyorum. Çünkü aynı zamanda bu şeyle alakalı, bu ülkede bu görüşmelerden sonra olumlu sonuç çıkarsa zaten ülkemiz açısından çok hayırlı olacak. Bir kere meseleye böyle bakıyoruz. Biz bizim meselemizin siyasi bir mesele olduğunu düşünüyoruz. Bu bir demokrasi sorunudur. Dolayısıyla bu ülkeye demokrasi ve hukuk gelirse, herkes için adalet olursa KHK meselesinin ortadan kalkacağını düşünüyoruz. Ama sizin aracılığınızla şunu söylemek istiyorum. Bir düşman hukuku uygulanıyor. Bu düşman hukukunu bıraksınlar artık. Şimdi o kadar mantıksız bir şey ki hocam, ben şimdi PKK/KCK iltisaklılığıyla ihraç edilmişim. Cizre’de bir sağlık emekçisi öldürülmüş. Onun şeyine katılmışım. Onunla ilgili protesto gösterisi var. Öyle yazıyor çünkü mahkeme kararında. O arada DEM Parti de geliyor. İşte mahkemeye gelen MİT kayıtları diyor ki, işte, ‘‘Emniyetten evrak geldi, baktık, oradan okuduk, emniyet geri aldı’’ diyor. Çünkü istihbarat raporunun hukukta bir karşılığı olmadığı için… Şimdi nasıl anlatabilirsiniz? Şimdi PKK ile müzakere yapılıyor, işte silah bırakıyor ama biz üye falan da değiliz, öyle bir iddia da yok. İltisak, irtibat nedeniyle ihraç olmuşuz. Yine diğer başka örgütlerden veya işte neyse, cemaatten dolayı ihraç edilen insanlar için de aynı şey geçerli. Bu özellikle terörle mücadele yasası değişirse, ki yani DEM Parti’nin koşullarından bir tanesi o, bize toplantıda da anlatıldı, bunlar ortadan kalkarsa ben KHK’lılar açısından çok umut olduğunu düşünüyorum. Biz buradan çağrı yapıyoruz sizin aracılığınızla. O 100 kişilik komisyona girecek partiler, yani biz de görüşüyoruz zaten o partilerin hepsiyle. Muhalefetteki partiler, hani 100 kişilik komisyon kurulacak ya Meclis’te. Oralarda KHK meselesini anlatmaları lazım. Yani KHK’lar çözülmeden bu ülkeye demokrasi geldi falan denemez. Çünkü çok önemli. Hocam, 250.000 + 4 sadece birinci derecede çocuk, aileyi düşündüğünüz zaman 1 milyon kişi ızdırap yaşıyor. Gerçekten çok kötü durumdayız. Yani birçok arkadaşımız intihar etti, 130’un üzerinde arkadaşımız. Boşanmalar oldu. Antidepresanlarla ayakta durmaya çalışıyoruz. Sizin dediğiniz gibi birçok insan devlette çok iyi konumdaydılar. Düşünsenize işte adam hakim, savcı, astığı astık, kestiği kestik tabiri caizse, manavda limon satmak zorunda. Bunun o insanın üzerindeki etkilerini düşündüğünüz zaman gerçekten insan anlam veremiyor hocam.

Ruşen Çakır: Evet Münir Bey, çok sağ olun, çok teşekkürler. Evet, KHK’lılar Platformu’ndan Münir Korkmaz ile ‘‘KHK’lılar için bir umut var mı?’’ sorusuna cevap aradık. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.