Ruşen Çakır, Ekrem İmamoğlu’nun T24 sitesinde yayınlanan manifestosunu yorumladı. Çakır, cumartesi günü Ankara’da açılacak Cumhurbaşkanlığı Adaylık Ofisi öncesi kaleme alınan metni “heyecansız” bulduğunu belirtti.
Ruşen Çakır, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklu olmasına ve diplomasının elinden alınmasına rağmen CHP’nin doğru bir adım attığını vurguladı. 19 Mart sonrası yapılan ön seçimde 15 milyon kişinin oy verdiği dayanışma sandıklarını hatırlatan Çakır, CHP’nin İmamoğlu konusunda ısrar ettiğini söyledi.
“Refaha ve adaleti demokrasiyle getireceğiz” başlıklı yazıyı manifesto niteliğinde değerlendiren Çakır, metnin devletin yeniden yapılanması perspektifi taşıdığını belirtti. Parlamenter sisteme dönüş vaadinin ön plana çıktığını aktaran Çakır, bu konunun 2023 seçiminde Altılı Masa’nın da gündeminde olduğunu hatırlattı.
“Söylenenler sorunlu değil ama çarpıcı değil”
Ruşen Çakır, metindeki önerilerin hiçbirine itiraz etmediğini ancak çarpıcı bir husus görmediğini söyledi. Çakır, “Bu metni okudum, eşe dosta ‘Ekrem İmamoğlu’nun yazısını gördünüz mü, orada şunu diyor’ diyebileceğim çarpıcı, yeni, beni şaşırtan hiçbir şey görmedim” dedi.
Manifestoda kuvvetler ayrılığının yeniden tesisi, yargının bağımsızlığı, medya özgürlüğü, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi konuların yer aldığını belirten Çakır, bunların zaten beklenen başlıklar olduğunu vurguladı.
“Gençler ve Kürt sorunu metinde yok”
Çakır, İmamoğlu’nun özellikle gençlerden büyük destek aldığını kamuoyu araştırmalarının gösterdiğini söyledi. Gençlerin hayatının Erdoğan iktidarıyla geçtiğini ve denenmemiş isme yöneldiklerini belirten Çakır, bu önemli kesimin manifestoda yer almamasını eleştirdi.
Kürt sorununun da metinde bulunmadığını aktaran Çakır, muhtemelen danışmanların bu konularda ayrı çalışmalar yaptığını tahmin ettiğini vurguladı.
Parlamenter sistem telaffuzu erken mi geldi?
Ruşen Çakır, İmamoğlu’nun parlamenter sistemi bu kadar erken telaffuz etmesini beklemediğini belirtti. 2023 seçiminde bu konuyla kaybedilmiş bir seçim bulunduğunu hatırlatan Çakır, başkanlık sisteminin getirdiği sorunlara değinip fazla öne çıkarmayabilirdi yorumunu yaptı.
Çakır, metnin söylenmesi gereken her şeyi söylemek için kaleme alındığını ancak heyecan yaratmadığını vurguladı. “Bu metin tek başına seçim kazandırabilecek bir metin değil” değerlendirmesinde bulunan Çakır, ileriki metinlerde heyecanın saklı tutulmuş olabileceğini söyledi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
İmamoğlu’nun manifestosu ne söylüyor, ne söylemiyor? | Ruşen Çakır yorumluyor
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Bu hafta sonu cumartesi günü Ankara’da Ekrem İmamoğlu için Cumhurbaşkanlığı Adaylık Ofisi resmen açılacak. Bütün CHP kurmayları orada olacak ve bir anlamda Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı kampanyasının da startı verilmiş olacak. Tabii ki Ekrem İmamoğlu tutuklu. Üstelik diploması elinden alındı ve her an bir şekilde davalardan herhangi birisinden siyasi yasak da gelebilir. Ama buna rağmen CHP bence doğru bir şey yapıyor. Ekrem İmamoğlu 19 Mart’tan sonra yapılan ön seçimde – ki dayanışma sandıkları da kurulup 15 milyon kişi oy vermişti – Cumhuriyet Halk Partisi’nin cumhurbaşkanı adayı olarak saptandı ve CHP burada ısrar ediyor, inat ediyor ve cumartesi günü resmen kampanya da başlamış olacak. Nasıl gelişecek, artık onu hep beraber takip edeceğiz. Bu bağlamda Ekrem İmamoğlu dün T24 sitesinde bir yazı kaleme aldı, daha doğrusu yazısı T24‘te yayınlandı konuk yazar olarak. ‘‘Refahı ve adaleti demokrasiyle getireceğiz’’ başlıklı uzun bir yazı. Ben bunun bir tür manifesto olduğunu düşünüyorum.
Tabii ki başka metinler de çıkacaktır. Daha önce de başka metinler oldu ama burada birtakım temel hususları Ekrem İmamoğlu belirtmiş ve kampanyasının ana eksenleri bu olacağa benziyor. Şimdi buna baktığımda neler gördüm, neler göremedim, bu yayında biraz anlatmak istiyorum. Öncelikle bir devletin yeniden yapılanması perspektifi var bu metinde. Yani bir ‘‘Ekonomik sorunlar nasıl çözülür? Dış politika nedir? Kürt sorunu nedir?’’ gibi hususlar yok. Devletin yeniden inşası ama aslında baktığımız zaman devletin daha önceki birtakım özelliklerinin yeniden kazandırılması ve zaten diyor ki, ‘‘Bu cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi diye bir sistemle tek adam rejimi kuruldu ve ülke bu hale düştü.’’ İşte bunu gidermek için öncelikle metnin ilk başında parlamenter sisteme dönme vaadinde bulunuyor. Bunun için elinden geleni yapacağını söylüyor. Meclis’te bunu değiştirebilecek çoğunluğu sağlamak için uğraşacaklarını söylüyor. Ve bu arada da bu olay gerçekleşene kadar cumhurbaşkanlığının yetkilerini, yani şu anda başkanın yetkilerini budayacağını ve birtakım kayıpların telafi edilmesi için çalışacağını söylüyor. Mesela bakanların hepsinin seçilmiş milletvekillerinden olacağını söylüyor.
Böyle birtakım ayrıntılar var. Ve baktığımız zaman öncelik parlamenter sisteme dönüş, kuvvetler ayrılığının yeniden tesisi meselesi var; yasama, yargı, yürütme. Meclis’in tekrar önem kazanması meselesi var ve birtakım kurumların, en sona onları saklıyor, birtakım özel kurumların tekrar özerkliğine kavuşması var. ‘‘Yargıyı yürütmenin tasallutundan kurtaracağız’’ diyor. Çok ciddi bir şekilde hukukla ilgili bölümler var. ‘‘Hukukun üstünlüğüne döneceğiz’’ diyor. ‘‘Birtakım maddeleri, Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda ifade özgürlüğünü kısıtlayan düzenlemeleri değiştireceğiz’’ diyor. ‘‘Seçimleri adil ve serbest kılacağız’’ diyor. ‘‘İşleri ehline emanet edeceğiz. Medyayı özgürleştireceğiz’’ diyor. Medya özgürlüğü meselesi belki de tek istisna. Devletin yeniden yapılanması şeyinin içerisindeki tek istisna belki de bu. ‘‘Düzenleyici ve denetleyici kurumları özerkleştireceğiz’’ diyor. RTÜK, Merkez Bankası, BDDK, TÜİK, SPK gibi, Kamu İhale Kurumu gibi kurumlardan bahsediyor. ‘‘Yerel yönetimleri güçlendireceğiz.’’ Üç kavram üzerine inşa etmiş: refah, adalet ve demokrasi.
Şimdi bu metni okuduğum zaman söylediği şeylerin hiçbirisine, yani bir demokrasi, çoğulcu bir demokrasi isteyen birisi olarak, ki ben öyleyim, hiçbirisine bir itirazım yok. Yani zaten dile getirilen hususları dile getirmiş. Bir önceki seçimde, 2023 seçiminde Altılı Masa’nın yaptığı metinlerde de bunları hep görüyorduk zaten. Çok daha geniş metinler çıktı biliyorsunuz. Komisyonlar kuruldu her partiden temsilcilerle ve bunlar anlatıldı değişik değişik toplantılarda. Ama sonuç, hiçbir şey olmadı, kaybettiler seçimi. Ve orada da en temel perspektif güçlendirilmiş parlamenter sistemdi. Burada da ‘‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’’ demiyor, eskiyi çağrıştırmasın diye herhalde ama ‘‘parlamenter sisteme dönüş’’ diyor.
Bu anlamda baktığımız zaman bu metinde olan şeylere laf etmek mümkün değil. Ama bu metin tek başına — nasıl söyleyeyim — seçim kazandırabilecek bir metin değil, öyle söyleyeyim. İlk aklıma o geldi. Tabii ki başka metinler de çıkacak. Tabii ki başka sloganlar da çıkacak, başka şeyler de çıkacak. Ama burada şöyle bir şey yok. Yani, nasıl diyeyim? Bir heyecan yok, çarpıcı birtakım hususlar yok. Yani ben bu metni okudum çıkar çıkmaz, yani görür görmez okudum ve eşe dosta “Ekrem İmamoğlu’nun yazısını gördünüz mü, orada şunu diyor?” diyebileceğim böyle çarpıcı, yeni, beni şaşırtan, dikkatimi çeken hiçbir şey görmedim. Dediğim gibi bu yazılanların, dile getirilenlerin sorunlu olduğu anlamına gelmiyor. Şimdi tartışırsınız. Açıkçası başkanlık sistemi, parlamenter sistem meselesinde ben Ekrem İmamoğlu’nun parlamenter sistemi bu kadar da ilk anda telaffuz etmesini beklemezdim. Çünkü parlamenter sisteme dönüş iddiasıyla kaybedilmiş bir seçim var ve başkanlık sisteminin getirdiği çok büyük birtakım tahribatlar var. Bu konuya bir şekilde değinip ama çok da fazla öne çıkartmayabilirdi. Ama bu benim gözlemim. Sonuç olarak o böyle yapıyor, buna söylenecek çok fazla bir şey yok. Ama burada bu metinde her ne kadar birtakım konulara ayrı ayrı girmediyse de bu refah, adalet ve demokrasi, üç kavram, özellikle refah kavramı anlamında çok bir şey göremiyoruz. Adalet var, demokrasi var. Ama mesela bir şekilde baktığım zaman… Şimdi 19 Mart’tan bu yana yaşadığımız olayı düşünün. 19 Mart’ta içeri alındı Ekrem İmamoğlu ve şu ana kadar iddiasını çok ciddi bir şekilde sürdürüyor. Ve burada bence en önemli pay, kesinlikle buna inanıyorum, gençler.
Ve kamuoyu araştırmalarında da görüyorum; gençlerin büyük bir kısmı Erdoğan ve İmamoğlu arasında İmamoğlu’nu daha fazla tercih ediyorlar. Çünkü gençlerin hayatı Erdoğan iktidarıyla geçmiş ve gençler genellikle şikayetçi de olacakları için hayatta, dolayısıyla denenmemiş bir ismi kendilerine daha yakın görüyorlar, daha genç görüyorlar. Ama mesela bu metinde gençler yok. Şimdi denecektir ki, muhtemelen danışmanları falan, ‘‘Gençlerle ilgili ayrı çalışma yapıyoruz.’’ İllaki olacaktır. Kürt sorunuyla ilgili ayrı çalışma illaki olacaktır. Ama ilk bir girizgah yaptığınız zaman birtakım şeyleri görmek ve biraz da oradan merak ve ilgi uyandırmasını bekliyorsunuz. Şu haliyle baktığım zaman bu metin söylenmesi gereken her şeyi söylemek, hiçbir şeyi atlamamak için kaleme alınmış. Ama açık söylemek gerekirse, Ekrem İmamoğlu zaten söylemese de o profildeki bir cumhurbaşkanı adayının zaten bunları yapacağını varsayarız. En çok merak ettiğimiz yeni, ilgimizi çekecek ne söyleyeceğidir? Onları o zaman sonraki metinlerde bekleyeceğiz herhalde. Çünkü bu haliyle bana heyecansız bir metin olarak geldi. Belki heyecanı ileriye saklıyorlardır diyeyim. Burada noktayı koyayım.
Bugünkü yayınımızı tabii ki Emine Ocak’a ithaf ediyorum. Kendisiyle tanışmıştım. Cumartesi Anneleri’nin önde gelen isimlerinden. Oğlu Hasan Ocak, 12 Mart 1995’te Gazi Mahallesi’nde bir katliam yaşanmıştı, orada gözaltına alındı, kaçırıldı, kaybedildi. Ama annesi ve ailesi olayın peşini bırakmadı ve çocuklarının işkence sonucu öldürülmüş cesedini buldular. Ama ondan sonra da Ocak ailesi bu işin peşini bırakmadı. Bu olayın peşini bırakmadı. Kayıp olayının peşini bırakmadı ve Cumartesi Anneleri’nin, ‘‘Cumartesi İnsanları’’ da deniyor, en önde gelen isimlerinden oldular. 17 Nisan 1995’te bir ay hapis cezası alıp Ankara Merkez Cezaevi’ne konulmuşluğu var. Bu da neden? Bir mahkemede heyete bağırdığı için. Böyle acımasızlıkların yaşandığı bir ülkeyiz maalesef. Ama Emine Ocak gibi isimler her türlü riski göze alarak bu acımasızlıklara karşı seslerini yükseltiyorlar. Risk aldılar ve tarihe geçtiler, Emine Ocak böyle oldu. Allah rahmet eylesin diyorum, nur içinde yatsın. Gerçekten çok değerli bir insandı. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.