Ruşen Çakır, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beyaz Torosları lanetlemesine karşın devlet içinde hâlâ bu sembolü kullanan savcıların bulunduğunu belirtti. Çakır, İmralı görüşmelerinde kilit rol oynayan Pervin Buldan’ın eşinin 1994’te beyaz Toroslarla infaz edildiğini hatırlattı.
Ruşen Çakır, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kızılcahamam’daki konuşmasında “beyaz Toroslar” dönemini kapattığını söylemesini değerlendirdi. Çakır, devlet içinde hâlâ bu sembolü kullanan savcıların bulunduğunu belirterek barış sürecindeki çelişkilere dikkat çekti.
90’ların acı sembolü beyaz Toros
Çakır, beyaz Toros’un 90’lı yıllarda yargısız infazın sembolü haline geldiğini anlattı. Bu dönemde Renault Toros marka beyaz araçlarla yapılan operasyonlarda birçok kişi kaçırılıp Bolu-Sapanca üçgeninde ölü bulunmuştu. Çakır, JITEM gibi yapılanmaların Güneydoğu’da beyaz Torosları bırakarak halkı korkutmaya çalıştığını söyledi.
Savaş Buldan cinayeti ve sonrası
Çakır, 2 Haziran 1994’te İstanbul Yeşilyurt’taki Çınar Oteli’nden kaçırılan üç kişinin hikâyesini aktardı. Adnan Yıldırım, Hacı Karay ve Savaş Buldan’ın 4 Haziran’da Bolu’nun Yağızca ilçesinde işkence izleriyle cesetlerinin bulunduğunu belirtti. Çakır, 30 yaşındaki Kürt iş insanı Savaş Buldan’ın göğsüne ve başına kurşun sıkıldığını söyledi.
Pervin Buldan’ın zor yolculuğu
Savaş Buldan’ın eşi Pervin Buldan’ın iki çocuğuyla tek başına kaldığını anlatan Çakır, onun siyasetteki performansını takdir etti. Pervin Buldan’ın HDP’nin eş genel başkanlığı yapmasının ardından şu anda İmralı görüşmelerinde kritik rol oynadığını vurgulayan Çakır, devletin güvendiği isim olan Pervin Buldan’ın çok önemli bilgilere sahip olduğunu söyledi.
Beyaz Toroslu savcı tartışması
Çakır, İstanbul’da görevli bir savcının sosyal medya profilinde beyaz Toros kullandığını hatırlattı. Ayrıca Çakır, bu savcının Ekrem İmamoğlu’nun ifadesini aldığını ve ona “Cumhurbaşkanı seçilirsiniz, yerler değişir, siz beni yargılarsınız” dediğini aktardı.
Barış sürecindeki çelişki
Çakır, iktidarın bir yandan PKK ile barış yapmaya çalışırken diğer yandan CHP’ye savaş açmasını çelişki olarak değerlendirdi. Beyaz Torosları övücü yaklaşımların barış sürecine zarar verdiğini belirten Çakır, bu durumun barışı yapmayı gerçekten zor hale getireceğini ifade etti.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kızılcahamam’da yaptığı konuşmada ilk defa “terörsüz Türkiye” adını verdiği yeni çözüm sürecinin siyasi sorumluluğunu üstlendi ve orada yaptığı konuşmada geçmişe yönelik olarak devletin geçmişteki Kürt sorunu ve PKK ile mücadele bağlamında yaptığı olumsuzluklardan bahsetti ve onlarla hesaplaşacaklarını ya da en azından bunlara artık itibar edilmediğini söyledi. Burada bir ‘‘Beyaz Toroslar’’ lafı geçti. Genç kuşaklar bilmez. Beyaz Toros, bir dönemin, özellikle 90’lı yılların çok acı bir sembolüydü. Yargısız infaz sembolüydü. Türkiye’nin değişik yerlerinden insanlar, özellikle iş insanları kaçırılıp bir yerde, bu da bir üçgen, ‘‘Bolu-Adapazarı-Sapanca’’ üçgeni denir, oralarda ölü bulunuyorlardı. Yani infaz edilmiş bir şekilde bulunuyorlardı. Bunlar yapılırken de bu yargısız infazlar o dönemde Renault’nun Toros marka arabalarıyla yapılıyordu, beyaz arabayla yapılıyordu genellikle ve Beyaz Toros bir simge hâline gelmişti. Bazı yerlerde, Güneydoğu’da özellikle JİTEM gibi yapılanmalar, devletin, jandarmanın bir tür terörle mücadele grubu diyelim ama hakkında çok sayıda yargısız infaz iddiası olan bir kurum, bunlar Güneydoğu’da değişik yerlerde Beyaz Toroslar bırakarak bir anlamda halkın gözünü, bölge halkının gözünü korkutmaya çalışırlardı. Beyaz Toros, kara bir dönemin, yargısız infazın bir simgesiydi.
Bunlardan bir örnek: 2 Haziran 1994’te İstanbul’da Yeşilyurt’ta Çınar Oteli’nden 3 kişi kaçırılıyor. Kaçırılıyor dediğim, aslında polis yelekleri var, telsizleri var. 8 kişi geliyor, bunları alıyor. Bunlardan birisi Adnan Yıldırım, birisi Hacı Karay, diğeri Savaş Buldan ve kendilerinin cesetleri iki gün sonra, 4 Haziran’da Bolu’nun Yığılca ilçesindeki Melen Çayı’nın kenarında bulunuyor. İşkence izleri var, yanık izleri var. Derisi soyulmuş Savaş Buldan’ın, göğsüne ve başına kurşun sıkılmış. Otopsi raporu bu. Savaş Buldan kim? O tarihte 30 yaşında, Hakkâri Yüksekova’lı bir Kürt iş insanı. Hakkında söylenen, devletin iddiası, onun uyuşturucu ticareti yaptığı ve bu paraları da PKK’ya aktardığı yolunda bir iddia var. Değişik dönemlerde gözaltına alınmış, tutuklanmış. Ama o tarihte, 94’te serbest. İki arkadaşıyla beraber otelden alınıp götürülüyorlar ve öldürülüyorlar. O olayların öncesinde 4 Kasım 1993’te dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in açık açık söylediği bir şey var: “Elimizde liste var. PKK’ya para sağladığını saptadığımız 60’a yakın kişi var” diye bunu açık açık söylemişti ve bu insanlardan bazılarının, yani iddia edilen insanlardan bazılarının, Türkiye’nin değişik yerlerinden kaçırılıp demin dediğim gibi o üçgende işkence edilmiş hâlde genellikle cesetleri bulundu. Soruşturmalar açıldı. Suçlamalar yapıldı. Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar en çok hedef alındı. Ama bunların sonucunda Susurluk olayının içerisine girdi. Susurluk araştırmasının içerisine girdi. Ama devlet hiçbir şekilde bunları cezalandırmadı. En ilginci de bir itirafçı, özel harekâtçı bir polis, adını şimdi hatırlamaya çalışacağım, Ayhan Çarkın itiraflarda bulundu, bizzat kendisinin dâhil olduğu olayları anlattı. Bu kara leke bir yanda şimdi dursun.
Peki Savaş Buldan’ın eşi kim? Teyzesinin kızı Pervin Buldan. O 30 yaşında ölüyor. İki çocukları var. İki çocuklarıyla beraber kalakalıyorlar ve Pervin Buldan ondan sonra siyasette çok ciddi bir performans gösteriyor ve en son HDP’nin Eş Genel Başkan Yardımcısı’ydı Mithat Sancar’la. Daha sonra HDP’nin yerine Yeşil Sol Parti ve DEM Parti gelince Pervin Buldan ve Mithat Sancar HDP milletvekili oldular; çünkü bir Anayasa Mahkemesi soruşturması olduğu için kenarda kaldılar. Ve Pervin Buldan şimdi bir süredir önce Sırrı Süreyya Önder’le, sonra Sırrı’nın vefatının ardından Mithat Sancar’la beraber İmralı Heyeti’nde. Şu anda süren, geçen Ekim’den beri süren, belli bir tarihten itibaren İmralı Heyeti’nin oluşmasıyla başlayan süreçte çok kritik bir rol oynuyor Pervin Buldan. Çok önemli bilgilere sahip. Bunların önemli bir kısmını kamuya anlatmıyor. Çünkü çok Öcalan merkezli bir görüşme trafiği var ve devletin güvendiği bir isim Pervin Buldan. Yani devlet çünkü oraya gidecek olan kişileri seçiyor. Bir iddiaya göre heyette olmasını DEM Parti istemesine rağmen Erdoğan istemediği için Ahmet Türk tam olarak dâhil edilmedi. Bir kere gitti ama daha sonra gitmedi. Pervin Buldan şu anda Türkiye’nin bu kritik sürecinde çok kilit bir isim. Eşini, Beyaz Toros’lu devlet görevlilerinin yargısız bir şekilde infaz ettiğini biliyoruz.
Peki, ‘‘Olur böyle şeyler. Devlet yüzleşti, bunlardan arındı’’ diyelim. Öyle mi acaba? Değil. Çünkü ortada bir de bir Beyaz Toros’lu savcımız var. Adını isteyen arar bulur. Bu kişi sosyal medya hesabında da profiline önce Beyaz Toros koymuş birisi, İstanbul’da savcı. Daha sonra çok laf edilince profilini değiştirdi. En sonunda hesabını kapatmış. Tamam, o ayrı bir şey. Zaten bir savcının sosyal medya hesabı var mıdır yok mudur, doğru mudur yanlış mıdır o ayrı bir konu. Ama bakıyoruz, bu savcı çok etkili bir savcı. Nereden öğreniyoruz? Özgür Özel bir süredir sürekli “Beyaz Toros’lu savcı” diyordu ama tam net değildi, “Ne demek istiyor?” diye. Sonra benim Ekrem İmamoğlu’yla yaptığım röportajda Ekrem İmamoğlu anlattı. Ekrem İmamoğlu’nun ifadesini alan savcı bu savcı. Bu kadar önemli. Yani Türkiye’nin en önemli soruşturmasında görev verilen, Ekrem İmamoğlu’nun ifadesini alması istenen savcı, Beyaz Toros’lu bizim savcımız. Ve Ekrem İmamoğlu ne anlatıyor? Bir yerden sonra, ifade bittikten sonra diyor ki: ‘‘Sayın Başkan, siz cumhurbaşkanı seçilirsiniz, yerleri değişiriz, siz beni yargılarsınız.’’ Bir savcının böyle bir şeyi söyleyebilmesi, ki Ekrem İmamoğlu da neye uğradığını şaşırmış ve ona birtakım cevaplar vermiş. O röportajda onu görebilirsiniz. Bir savcı alenen, Beyaz Toros’uyla olan bir savcı, yargısız infazdan yargılı infaza geçtiğimizi bize aslında söylüyor. Ne acı bir şey… Yani bir savcı böyle bir şeyi nasıl yapar, nasıl der? Savcı nedir? Tarafsızdır, bağımsızdır. Siyasetle ne ilişkiniz var? Niye sizi normalde bir cumhurbaşkanı yargılasın? Yani siz orada siyasi olarak mı duruyorsunuz? Hayır. Normalde öyle olması lazım. Şimdi böyle bir ortamda bu savcı hakkında başvurular oldu. Hakkında açılmış bir soruşturma duymadık. Tam tersine, onunla ilgili yazan çizen birtakım insanlar gözaltına alındı. Bir meslektaşımız mesela şimdi ev hapsine uğradı. Bu konuda yaptığı açıklamalar nedeniyle Özgür Özel hakkında soruşturmalar açıldı filan.
Bütün bunları birlikte görelim. Yani şimdi Cumhurbaşkanı “Beyaz Toroslar devri kapandı” diyor. Beyaz Torosların en önemli mağdurlarından Pervin Buldan bu kritik görüşmenin tam ortasında duruyor. Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bir savcısı Beyaz Toros’u paylaşıyor. Sosyal medyada gördüm, ona destek veren bazı kişiler, “ne delikanlı adammış, helal olsun” falan diyorlar. Normal şartlarda Beyaz Toros’la herhangi bir şekilde gösteri yapan bir kişinin hakkında devletin soruşturma açması gerekir. Çünkü yargısız infazı savunuyorsunuz. Kanunun suç gördüğü bir şeyi övüyorsunuz. Burada biz barışı nasıl yapacağız? Çünkü bu savcı bir de aynı zamanda şu andaki barış sürecinin, çözüm sürecinin önündeki en büyük engel olan 19 Mart sürecinin önemli bir parçası. PKK’yla barış yapmak, PKK’ya geçmişte devlet eliyle yapılan Beyaz Toros gibi uygulamaları kapatmak iddiasındasınız, yani yargısız infazları; ama aynı zamanda CHP’ye savaş açıyorsunuz. Ve bunu yaparken de neyle yapıyorsunuz? Beyaz Toros’u çok büyük bir maharetmiş gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından birini, övünç duyulacak olaylarından biri gibi pazarlayan birisiyle, birileriyle yapmaya çalışıyorsunuz. “Birisi” diyorum ama “birileri” demek daha doğru olur. Çünkü o savcının çok da yalnız olduğunu açıkçası düşünmüyorum.
Bu yayını tabii ki Pervin Hanım’a, Pervin Buldan’a ithaf etmek istiyorum. Çok zor bir iş yapıyor. Çok erken yaşta eşinin devlet tarafından infaz edildiği bir kadın, iki çocuğuyla beraber. O tarihte kaç yaşındaymış? Daha çok erken bir yaşta… 67 doğumlu olduğuna göre herhâlde daha 30 yaşında değilken eşini kaybediyor, iki çocukla beraber kaybediyor. Ve sürekli olarak da önce Iğdır’dan sonra İstanbul’dan milletvekili seçildi. Aslen o da Hakkâri Yüksekova’lı. Pervin Buldan gerçekten bir dirayet sembolü. Onunla çok fazla tanışıklığımız yok. Sırrı Süreyya’nın hastane sürecinde biraz daha yakından konuşma imkânımız oldu. Sırrı üzerine söylediklerini de biliyorum. Sırrı’yla o çok önemli bir süreci yürüttüler. Şimdi Mithat Sancar’la bunu yapmaya çalışıyorlar. Ve tabii ki o bunları yaparken bu sorunun çözümünü, ama aynı zamanda eşinin ve eşi gibi diğer devlet eliyle infaz ettirilmiş olan kişilerin bir anlamda hesaplaşmasını da yapmak istiyor. Bu da takdiri fazlasıyla hak ediyor. Ama ortada bir realite var. Yani tekrar aynı şeye geleceğim ama; Beyaz Toroslar Erdoğan’ın bir konuşmasının içerisindeki bir cümlede lanetleniyor olabilir ama Beyaz Toroslara sahip çıkan devletin içinde ve dışında çok kişi var. Bunlara rağmen bu barışı yapabilmek gerçekten çok zor olacak. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.