Ruşen Çakır yorumladı: Kürtlerin onuru, Türklerin gururu

TBMM’de yeni çözüm süreci kapsamında gerekli yasal düzenlemeler için kurulan komisyon maratonuna başladı. Komisyonun adı Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu olarak belirlendi. Ruşen Çakır, “Kürtlerin onuru, Türklerin gururu” başlıklı yayında Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş açılış konuşmasını yorumladı.

Yeni çözüm süreci kapsamında PKK’nın fesih ve silah bırakma kararının ardından yürütülecek süreçte gerekli yasal düzenlemeler için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kurulan ve 48 üyeden oluşan komisyon ilk toplantısını bugün (5 Ağustos) yaptı. Toplantı sekiz saat sürdü. Bir sonraki toplantı 8 Ağustos Cuma günü saat 14:00’te yapılacak. Meclis Başkanlığı’nın önerdiği taslak metin, bazı değişiklerle beraber kabul edildi.

Toplantının açılışında konuşan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, her adımda şeffaf şekilde bilgilendirme yapılacağını belirterek, “Kürdün onurunu korumayan bir dili, Türk’ün gururunu hiçe sayan bir söylemi; barışa değil, yeni kırılmalara neden olan yaklaşımlar olduğunu ifade etmek isterim” dedi.

“Muhalefetin kaygıları var”

Ruşen Çakır, “Kürtlerin onuru, Türklerin gururu” başlıklı yayınında, Numan Kurtulmuş’un konuşmasını değerlendirdi.

Özellikle muhalefette, bu sürecin iktidarın oyunu olabilme ihtimali nedeniyle çok yaygın bir kaygının olduğunu belirten Çakır, “Özellikle Erdoğan’ın bu süreci kendi iktidar ömrünü uzatmak için kullandığı, kullanabileceği endişesi var ve bir anlamda da buradan hareketle bu komisyonun aslında çok da fazla işlevli olmayacağı, göstermelik olacağı şeklinde bir takım da kaygılar var” dedi.

Ruşen Çakır, Numan Kurtulmuş’un konuşmasının önemli olduğunu hatırlatarak, iktidarın söylemlerini dile getiriyormuş gibi bir üslupta olmadığını ifade etti.

Denge tutturulabilecek mi?

Çakır şöyle konuştu:

“Özellikle anayasa yapmak gibi görevleri olmadığını söylemesi bu anlamda önemliydi. Numan Kurtulmuş’un konuşmasında başlığa çıkarttığım hususu çok önemsiyorum. Kürdün onuru, Türkün gururu. Bunları uzun bir cümle ama kimsenin Kürtlerin onuruyla ve Türklerin gururuyla oynamaması gerektiğini söylüyor. Bu aslında Kürt sorununun çözümü için kilit bir yaklaşım. Onur daha sayıca az olana, gurur da sayıca çok olana yönelik bir kavramsallaştırma. Bu anlamda bence işte yanlış değil, iyi seçilmiş kavramlar ve bu dengeyi tutturabilmek meselesi var. İşte bu denge tutturabilecek miyiz? Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tutturamadığımız bir denge, özellikle PKK’nın gündeme gelmesiyle iyice kopup gitmiş bir denge söz konusu. Yavaş yavaş önceki çözüm sürecinde de bunun şeylerini gördük ama başarısızlıkla sonuçlandı maalesef. Şimdi yeni bir şey yakalanmış gibi duruyor.”


Yayın hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dün nihayet Meclis’teki komisyon çalışmalarına başladı, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un açılış konuşmasıyla. Konuşma sırasında basın mensupları salondaydı, kameralar salondaydı. İzleme imkanımız oldu. Daha sonra salondan çıktı. Oturum kapalı olarak sürdü. Ama içeride tabii ki çok sayıda milletvekili olduğu için gazeteciler içerideki konuşmaların en azından özetlerini edinebildiler. Baktığımız zaman çok sakin bir şekilde ve çoğulcu bir komisyonla siftahı yaptık. Bakalım nasıl gelişecek. Umarım başarılı olur, ona atfedilen işleri yapar ve Türkiye’deki bu çözüm süreci ya da en azından PKK’nın silahsızlandırılması ve fesih sürecinin altyapısını oluşturur.

Çok zor bir iş, onu biliyoruz ama imkansız değil. Ben daha çok Numan Kurtulmuş’un konuşmasına atıfta bulunmak istiyorum. Açıkçası çok hassas bir konu ve biliyoruz ki özellikle muhalefet saflarında bu sürecin iktidarın bir oyunu olabilme ihtimali çok yaygın bir kaygı olarak var. Erdoğan’ın, özellikle Erdoğan’ın bu süreci kendi iktidar ömrünü uzatmak için kullandığı, kullanabileceği endişesi var. Ve bir anlamda da buradan hareketle bu komisyonun aslında çok da fazla işlevli olmayacağı, göstermelik olacağı şeklinde birtakım kaygılar var. Bu anlamıyla AK Partili birisi olan Numan Kurtulmuş’un konuşması önemliydi. Ama baktığımız zaman çok da öyle iktidarın söylemlerini ya da ürkülen söylemlerini dile getiriyormuş gibi bir hâli yoktu. Özellikle anayasa yapmak gibi bir görevleri olmadığını söylemesi bu anlamda önemliydi.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Ben Numan Kurtulmuş’un konuşmasında başlığa çıkarttığım hususu çok önemsiyorum: ‘‘Kürt’ün onuru, Türk’ün gururu.’’ Yani uzun bir cümle ama, kimsenin Kürtlerin onuruyla ve Türklerin gururuyla oynamaması gerektiğini söylüyor.

Bu aslında Kürt sorununun çözümü için kilit bir yaklaşım ve bence önemli bir yaklaşım. Bunun daha önce bir başka ifade tarzı, dostum Osman Bostan’ın dile getirdiği başka bir cümle vardı, ki onu izleyenler hatırlayacaktır. Altan Tan’la yaptığımız bir yayında da öne çıkartmıştık. Osman’ın tabiri: ‘‘Kürtlerin haysiyeti, Türklerin kaygıları’’ idi. Numan Kurtulmuş’un söylediklerinin de üç aşağı beş yukarı aynı bakış açısını gösterdiğini düşünüyorum, yani ‘‘Kürtlerin onuru, Türklerin gururu.’’ Yani onur ve gurur arasında bir fark var. Onur daha sayıca az olana, gurur da sayıca çok olana yönelik bir kavramsallaştırma. Bu anlamda bence hiç de yanlış değil, iyi seçilmiş kavramlar ve bu dengeyi tutturabilmek meselesi var. İşte bu dengeyi tutturabilecek miyiz? Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tutturamadığımız bir denge. Özellikle PKK’nın gündeme gelmesiyle iyice kopup gitmiş bir denge söz konusu.

Önceki çözüm sürecinde de bunun şeylerini gördük ama başarısızlıkla sonuçlandı maalesef. Şimdi yeni bir şey yakalanmış gibi duruyor. Özellikle PKK’nın kayıtsız şartsız silah bırakması meselesi. Tabii ki burada şu husus muhakkak var: Kayıtsız şartsız diyoruz ama devlet tarafından söz verilmiş bir şeyler olduğu muhakkak ve komisyon da zaten bu verilen sözlerin bir şekilde pratiğe geçirilmesinin organı olacak, öyle gözüküyor. Yani bu nedir? Özellikle silah bırakan militanların hukuki olarak başlarına ne geleceği ve topluma entegrasyonlarının nasıl sağlanacağı hususları çok kritik hususlar. Bunlar üzerine çalışacak komisyon. Ağırlıkla bunu görüyoruz. Ve burada tabii bunu yaparken herkesin diline çok dikkat etmesi gerekiyor.

Numan Kurtulmuş’un konuşmasında bu vardı, belirgin bir şekilde vardı ve özellikle provokasyon ihtimali konusuna dikkat çekmesi çok önemli. Provokasyon kimden gelir? Her yerden gelebilir. Dışarıdan da gelir, içeriden de gelir. Dış bağlantılı bir şekilde içeriden de gelir. Sonuçta bunu istemeyen, Türkiye’nin bu sorunu çözmesini istemeyen çok kişi var, çok kurum var, çok ülke var, odak var. Ayrıca bir başka husus da şu: Çözümü isteyen çok kişi olabilir ama çözüme atfettikleri önem ve çözümün detayları konusunda çok büyük farklılıklar olabiliyor. Yani beklentiler birbirinden farklı. Ve burada önemli olan tarafların çok katı bir duruş sergilemeyip birbirlerine doğru yönelmesi gibi bir sürecin olması gerekiyor.

Burada tabii şu hususu özellikle vurgulamak lazım. PKK’yla, daha doğrusu Öcalan’la devletin yürüttüğü bir süreç var ama bu süreç tüm Türkiye’ye mal olmak zorunda ve bu anlamda Meclis komisyonu çok önemli, ki Kurtulmuş’un konuşmasında bu vardı. Meclis’in buradaki rolünün, bunu tüm millete yayma anlamında önemli olduğunu söylüyor. Orada biliyorsunuz çok az fire var. Meclis komisyonunda çok az fire var.

Bayağı bir toplumun büyük bir kısmını, kesimini temsil eden bir olay var. Ama bu değişik partilerden, kimisi grubu olan, kimisi birer milletvekiliyle temsil edilen partilerin sürece bakışı, çözüme bakışı arasında muhakkak farklılıklar olacak. İşte burada önemli olan o dili tutturabilmek ve bu dili tuttururken de Numan Kurtulmuş’un söylediği perspektif, ‘‘Kürtlerin onuru, Türklerin gururu’’ perspektifinin bir mihenk taşı olması, ana perspektif olması çok önemli. Görüyoruz, karşılıklı olarak karşı tarafı küçümseyici, diğer tarafı küçümseyici, o Türkçeye yeni giren tabirle ‘‘ötekileştirici’’ yaklaşımlar çok vardı. Hâlâ var ve iş ciddiye bindikçe daha da artacağı muhakkak. Her iki tarafın da, tırnak içine alarak söylüyorum, milliyetçileri bu konuyu sulandırmak için, engellemek için birtakım çabalara girebilirler. Burada en önemli olan husus serinkanlılık. Ama bir diğer husus da bu olayın halkla ilişkilerinin çok iyi yapılabilmesi lazım. Kamuoyunun bilgilendirilmesi, şeffaflık, ki en çok vurgulanan husus bu. Şeffaflık ama şeffaflığın da birtakım sınırları muhakkak olacak. Çünkü burada çok detay hususlar tartışılacak. İlk başta insanların duyduğunda “Olur mu canım?” diyeceği birtakım düzenlemeler belki söz konusu olacak. Dikkatli bir şekilde bunun yapılabilmesi lazım.

Şu ana kadar devlet ve Öcalan arasında yürütülen görüşmelerin çok fazla sorun çıkartmamasının en önemli nedeni bence, her iki tarafın da çok kapalı olmasıydı. Yani böyle çok az şey sızdı, sızdırıldı ve her iki taraf da sessizliği, dışa karşı sessizliği tercih etti. Ama belli bir yerden sonra artık bunun aşılması gerekecek. Mesela hep söylenen, Öcalan’ın İmralı’da İmralı Heyeti dışında birtakım kişilerle de ya da kurumlarla da belki Meclis komisyonundan bir heyetle de görüşmesi gerekecek, ki bunların hepsi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkacak. O zaman kamuoyunun tepkisinin ne olacağını da iyi ölçmek gerekiyor. Ve burada en önemli olan husus bence serinkanlı bir şekilde, sakin bir şekilde ilk akla geleni söylemekten kaçınarak daha dikkatli bir şekilde yola devam etmek ve karşı tarafın, siz neredeyseniz karşınızda olarak gördüğünüz tarafın da hakkını, hukukunu, burada söylendiği gibi onurunu, gururunu, haysiyetini, kaygılarını ciddiye almanız gerekiyor, önemsemeniz gerekiyor. Hayırlı olsun. Fena başlamadı. Tabii ki sorun çıkacak ama başlamak her zaman için iyidir. Bakalım buradan o arzuladığımız sonuç çıkacak mı?

Bu yayını kime ithaf ediyorum? Zeki Müren’e. Nereden çıktı Zeki Müren? Dün sabah kahvaltıda Müge ile konuşurken birden aklıma geldi. Zeki Müren’in bizim çocukluğumuzdaki radyo reklamlarında, bir araba lastiği reklamıydı, orada şey derdi hep: “Gözünüz yolda, kulağınız bende olsun.” O geldi aklıma nedense. Zeki Müren, Sanat Güneşi. Gerçekten Türkiye’ye damgasını vurmuş bir isim, her açıdan damgasını vurmuş bir isim, bir ikon. Ve tabii ki Zeki Müren aynı zamanda bu ülkedeki özellikle LGBTİ olayındaki ikiyüzlülüğü görmemizi sağlayan birisi. Bu şekilde ülkenin önde gelen değerlerinden birisi olmuş birisinin, ki başkaları da var ama en çok ilk akla gelen Zeki Müren’dir, ama hem ona sahip çıkıp – ki bu çok doğru bir şey – ama aynı zamanda LGBTİ ya da cinsel yönelim farklılıklarını kriminalize ediyor olması bu toplumun ve dönem dönem ülkeyi yönetenlerin, gerçekten utanç verici bir durum. Onu özellikle söylemek istiyorum. Zeki Müren çocukluğumuza sadece şarkılarıyla değil, televizyon programlarıyla, tabii sadece çocukluğumuz değil, filmleriyle, her şeyiyle damga vurmuş bir isimdir. Ama benim için çok özel bir husus da var, onu söylemeden edemeyeceğim. Sosyal medyada bir şey gördüm yıllar önce. 2017’ydi yanılmıyorsam. Tanımadığım birisi Zeki Müren’in kitaplığının fotoğrafını paylaşmış ve orada benim iki kitabım, ‘‘Ayet ve Slogan’’ ve ‘‘Ne Şeriat Ne Demokrasi’’, onlar da var ve bunu paylaşan kişi de şaşkınlığını gizleyememiş. Ben de önce çok şaşırmış ama sonra Zeki Müren’in hiç de öyle dışarıdan gösterilmek istendiği gibi birisi olmadığını hisseden birisi olarak çok mutlu olmuştum. Ve arada sırada o tweet‘e dönüp dönüp bakarım ve kendisini hep sevgiyle ve saygıyla da anarım. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.