Medyascope okurları yazıyor: Hak edilmiş bir hayat ve kültürel hegemonya

Altan Öymen yoğun bakıma alındı

Okurlarımızı, takipçilerimizi, izleyicilerimizi ve tüm destekçilerimizi görüşlerini Medyascope’ta dile getirmeye davet ediyoruz. Yazınız editoryal ilkelerimize uyar ve Yayın Kurulumuz tarafından da uygun görülürse, web sitemizde imzanızla yayınlanacaktır. Konuşan, tartışan, farklı fikirlerin dile getirildiği bir Türkiye istiyoruz. “Hak edilmiş bir hayat ve kültürel hegemonya” başlıklı yazıyı, okuyucumuz Eda Saraç kaleme aldı.


Hayat piyanosunda bütün parmaklarını kullanarak yaşayanlara….

19 Temmuz 2025’te Cumhuriyet Halk Partisi’nin 6. Genel Başkanı Altan Öymen Şişli’de tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. 93 yaşındaydı ve son anına kadar 6. Genel Başkanlığı’nı yürüttüğü Cumhuriyet Halk Partisi’nin demokrasi ve hak mücadelesine her türlü eyleme, mitinge ve etkinliğe gelerek destek oldu.

Altan Öymen’i ilerlemiş yaşına rağmen Saraçhane’de otobüsün üzerinde ayakta veyahut mitinglerde gördük son haftalarında. Her gördüğümde “ne kadar zarif ve direngen bir insan” diye düşünmüştüm. Bu düşüncemi kanıtlayan bir cenaze merasimi ile veda ettik kendisine. Ve ben bu derece hak edilerek yaşanmış hayatın vedasının da bir yazı konusu olmayı mutlaka hak ettiğini düşündüm. Her şeyden önemlisi, onuruyla ve namusuyla yaşanmış bir hayatın hakkının biz geride kalanlar tarafından da verilmesi gerekliliğini kendime bir borç olarak hissettim.

Altan Öymen, 20 Haziran 1932’de İstanbul’da doğdu. 1955 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Kariyerine Ulus ve Tercüman gazetelerinde çalışarak başladı. 1977 ve 1995 Türkiye Genel Seçimleri’nde CHP milletvekili olarak parlamentoya girdi. 1999 yılında düzenlenen Olağanüstü Genel Kurultay’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin yeni genel başkanı seçildi. Bu görevi 1 Ekim 2000’e kadar sürdürdü. Pek bilinmese de, aynı zamanda cenazesinde de bulunan ANKA Ajansı’nı da kuran sayın Altan Öymen’dir.

Benim Altan Öymen ile kişisel tanışıklığım ise, ne Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı sebebi ile ne de demokrasinin yok edilmesine karşı gerçekleşen Saraçhane eylemleri ile başladı. Benim kendisi ile olan tanışıklığım, daha Anadolu Lisesi hazırlık öğrencisi iken okuduğum “Bir Dönem Bir Çocuk” kitabı ile başladı. Kitabında bir dönemin Türkiye panaromasını nasıl da bir edebiyatçı ustalığıyla çizdiğini çok net bir şekilde hatırlıyorum. Altan Öymen denince aklıma gelen ilk olgu kütüphanemdeki “Bir Dönem Bir Çocuk” kitabıdır.

Cenaze merasiminde, kızı Aslı Öymen ve de Onur Öymen için bekleyen uzun bir taziye sırası vardı. Her bir kişinin ayrı ayrı Aslı Öymen’e “Ne kadar onurlu bir hayat” dediğini duyunca bu cümle üzerine düşündüm. Hak edilmiş bir hayatın cenazesi demek ki herkesin iyilikle, onurla, arkasından kimsenin kötü konuşmadığı şekilde gerçekleşiyordu. Peki bu hayatın kendisi nasıl yaşanıyordu?

Sonra bu soru üzerine düşünürken Özgür Çelik’in sosyal medya hesabında Altan Öymen’in 1955’te gözaltına alınırken çekilmiş bir fotoğrafını gördüm. Yanlarında kol kola girdiği polislerin ikisinden de uzun boyuyla gülümseyerek yürüyen bir Altan Öymen vardı bu fotoğrafta. Şimdiye kadar gördüğüm en havalı gözaltı fotoğrafı diyebilirim. 

Altan Öymen gözaltına alınırken
Altan Öymen gözaltına alınırken

Tıpkı içinden geçmekte olduğumuz gibi baskıcı ve karanlık bir dönem olan Adnan Menderes döneminin muhalifi olarak da görmediği eziyet kalmamıştı demek ki gazeteci kimliğiyle Altan Öymen’in. Ama gözaltına alınmayı da epey havalı gösterecek kadar da başı dik, dirayetli ve gösterişliydi.  Demek ki gözaltına alınmanın, hapishaneye girmenin dünyanın sonu olmadığını anlayacak kadar eser miktarda dirayet gerekiyordu hak edilerek yaşanmış bir hayat için.

Siyasi hayatına baktığımızda ise son nefesine kadar genel başkanlığını yürütmüş olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin verdiği demokrasi ve haysiyet mücadelesine verdiği desteği görüyoruz. Hayatının son dakikasına kadar otobüse gelip, genel başkana saygısızlık olmaması için ayakta durmayı tercih eden bir onur nişanesi söz konusu gerçekten de. Bu onur nişanesine yaraşacak şekilde bir cenaze merasimi oldu. CHP’li siyasetçilerin, belediye başkanlarının, milletvekillerinin, parti meclisi üyelerinin katılımı olduğu kadar halk da vardı ve de herkes, kendisinden “Altan abi” diye bahsediyordu. Ben de öyle hatırlıyorum elbette kendisini, kütüphanemde kitabı yer alan “Altan abi” olarak.

Katılımcılar arasında çocukluğumun kahramanı zıpır bilmeceler ve de Doğan Çocuk kitaplarının yazarı Yalvaç Ural’ı da gördüm. Yalvaç Ural’ı görmek bana kendimi eski, güzel, çocukluğuma ait Türkiye’de yaşıyormuşum hissiyatı yarattı. Kendisinin kitaplarını okuduğumu söyleyince o da çok sevindi. (İktidarı değiştirmek çok kolay değildir, ama ondan daha zor olan yaşam kültürünü değiştirmektir…)

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel ve de kurmay ekibi geldi camiiye. Onlarca çelengin arasından geçip cenaze namazına durduk. Kadınların da arka kısımda saf tutmasına kimsenin itiraz etmemesi bende bir medeniyet duygusu uyandırdı. Herkes kendiliğinden bir sıraya yerleşti ve sukut içinde kılındı cenaze namazı.

Burada da Teşvikiye Camii’nin imamına bir teşekkür etmek istiyorum. Kendisinin Altan Öymen’e vedası benim kalbimi ferahlattı, adeta yumuşattı. Altan Öymen’den “mahalleden abimiz, bütün Şişli’nin abisi” diyerek bahsetti ve Öymen’in dostluğunu çok özleyeceğini ifade etti. Düzenli olarak sohbet ederlermiş. İmam, herkesin kalbini ferahlatan bir konuşma yaptı. Altan Öymen’in Teşvikiye Camii’nin imamıyla eş dost olması beni gülümsetti ama şaşırtmadı. Herkesle geçinmeye gönlü olan, demokrasi için bedel ödemiş ve de çaba harcamış sahici bir münevver ve gerçek bir sosyal demokratı uğurluyorduk ne de olsa.

Bülent Ecevit de böyle uğurlandı diye aklıma geldi. Ve aynı siyasi düzlemden “Altan abi”yi de bu şekilde uğurluyorduk. Kötü söz duymadan, herkesin “Ne onurlu hayat yaşadı” dediği şekilde. Peki şu an siyasi sahnede olanlar aniden vefat etse hangisi için bunu söyleyebiliriz? Hangisine sahiden içtenlikle hakkımızı helal edebiliriz? Hangisi bu denli zarif yaşayacak yaşam kültürüne sahip?

Kültürel hegemonyamızı bitireceğini iddia eden Fahrettin Altun muradına asla eremeden görevden alındı. Görevden alınması kendisi için çok hazindir mutlaka, ancak muradının hırslarına yetişememesi daha da hazin. Fahrettin Altun okumuş mudur bilemem, İtalyan Marksist düşünür Antonio Gramshci, siyasi olarak iktidarın ancak kültürel hegemonya kabul ettirildiğinde gerçekleşeceğini yazıyor. Bunu sağlamanın yolları ise aile, eğitim, günümüzde artık sosyal medya, din ve de gelenekler göreneklerden geçiyor.

Siyasal İslam ve temsilcisi AKP, kendisine ellerindeki bütün devasa imkanlara rağmen 22 yılda Fazıl Say gibi bir piyanist, Erkan Oğur gibi bir ozan, Yaşar Kemal gibi bir yazar, Serdar Erener gibi bir reklamcı, Semiha Berksoy gibi bir soprano,  Ozan Sağ gibi bir Türk halk müziği sanatçısı veyahut İdil Biret gibi bir şahane piyano virtüözü çıkaramadı. Ancak bütün bu kültürel ve sanatsal somut kanıtlara rağmen bana göre AKP ile yaşanmış 22 yılın kültürel hegemonyasını kuramadığını en iyi gösteren olgu, Altan Öymen’in hakkını vererek yaşanmış onurlu hayatının cenaze merasimi.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin çelenkleri, etrafta saygı ile taziye sırasını bekleyen insanlar, Altan Öymen’in kurduğu ANKA ajansının muhabirlerini görünce insanların “Bu ajansı da o kurmuştu” demesi…. Kendi cenazende kendi eserine rastlamak kaç kişiye nasip olur ki? Kendi potansiyelini gerçekleştirmiş ve cenazesinde kendi eserin olan haber ajansının muhabirleri ile uğurlanmaktan daha şık, daha zarif bir kültürel üstünlük olamaz bana göre!

22 yılda AKP iktidarının kuramadığı bu kültürel hegemonya, ilk genel seçimde de alacakları ağır siyasi hezimet ile tamamen sosyal demokratlara ait bir kavram olarak hatırlanacak.

Son olarak, ahde vefa örneği ile Sayın Genel Başkan Özgür Özel’in ve Özgür Çelik’in elini tutarak yürüyen Hikmet Çetin’in de insanlara olan saygısı ve nezaketi gerçekten bir başka “kültürel hegemonya” konusu. Kim bilir, belki o da iki Özgür’ün elinden tutarak temkinli bir şekilde yürürken benim aklımdan geçen dileği tutmuştur…