Erdoğan Meclis komisyonunun kararlarına uyar mı? DEVA Partisi komisyon çalışmalarından memnun mu? DEVA Partisi Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, TBMM’de kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun çalışmalarını ve çözüm süreciyle ilgili beklentilerini Ruşen Çakır’a değerlendirdi. Ekmen, “Komisyon çok kuvvetli bir siyaset zemininde iletişim, etkileşim ve müzakere alanına dönüştü” dedi.
Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, üçüncü toplantı için 13 Ağustost’a bir araya geldi.
Çözüm süreci komisyonunun üçüncü toplantısı yedi saat sürdü, 38 milletvekili önerilerini dile getirdi. Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, üçüncü toplantı için bir araya geldi. AKP, CHP ve DEM Parti’nin birer üye daha verdiği komisyonun toplantısına 51 üye de katıldı. Saat 14.00’te başlayan toplantı yaklaşık yedi saat sürdü. 38 milletvekili görüş ve önerilerini paylaştı. Komisyon önümüzdeki hafta 19 Ağustos Salı ve 20 Ağustos Çarşamba günleri çalışacak.
DEVA Partisi Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, TBMM’de kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun çalışmalarını videoda değerlendirdi.
Ekmen, komisyonun kuruluş sürecinde muhalefetin taleplerinin büyük ölçüde karşılandığını vurgulayarak, “Bu sorunun güvenlik kurumları arasında kalmaması, siyaset zeminine taşınması açısından önemliydi. Komisyon meseleyi demokratikleşme ve siyasi zemine taşıma açısından önemli bir fonksiyon gördü” ifadelerini kullandı.
“Toplumun da daha fazla hukuk, daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlüğe ihtiyacı var”
Ekmen, kurulan komisyonun en önemli başlıklarından birinin “eve dönüş yasası” olduğunu vurguladı. Komisyonun kuruluş amacını üç başlıkta analiz ettiğini belirterek şunları söyledi: “Birincisi, İmralı’nın meşruiyet eşiği olarak gördüğü başlıklardan biri. 2013’te çözüm komisyonu kurulmuştu, akil insanlık kurulmuştu, yasa çıkmıştı. Bunların tamamı kabul edelim ki İmralı’nın talebiyle olmuştu. Bunda da İmralı’nın bir talebi var. İkincisi, muhalefetin meseleyi siyasi demokratik zemine davet çağrılarına bir cevap. Üçüncüsü de bence süreci yönetenler için en önemlisi bir eve dönüş yasası.”
Kendi çalışmalarında da bu başlığı öncelediklerini belirten Ekmen, “Yani biz şunu söylüyoruz, sürecin bir eve dönüş yasasına ihtiyacı var, meşru ve doğru bir talep. Toplumun da daha fazla hukuk, daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlüğe ihtiyacı var.” dedi. Ekmen sözlerine şöyle devam etti: “Bunu bir atın arabanın önüne ve arkasına koşulması gibi birbirini zorlayan ve engelleyen bir denkleme çekmeden yapalım. Biz eve dönüş yasasını kolaylaştıralım, siz de toplumun talebi olan demokrasi, hukuk, özgürlük taleplerini hem uygulamada hem reform gündeminde iyileştirin diyoruz.”
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Meclisteki komisyonu üyeleriyle konuşmaya devam ediyoruz. Dün Cumhuriyet Halk Partisi ve Türkiye İşçi Partisi’nden komisyon üyeleriyle konuşmuştuk. Bugün DEVA Partisi ve DEM Parti ile yapacağız. Öncelikle DEVA Partisi’nin Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen konuğumuz. Merhaba Mehmet.
Mehmet Emin Ekmen: Merhabalar. İyi yayınlar.
Ruşen Çakır: Siz, grup olarak, Yeni Yol olarak üç partiden birer milletvekiliyle temsil ediliyorsunuz. Sen DEVA Partisi’ni temsil ediyorsun. Senin bir özelliğin, bilmeyenler için söyleyelim, AK Parti’de yıllarca politika yaptın, milletvekilliği yaptın, Batmanlısın ve Kürt meselesinin içinden gelen, yıllardır yakından takip eden bir isimsin ve seninle daha önce de yayın yaptık. Yaptığın açıklamalardan da biliyoruz ki bu süreci çok önemsiyorsun. Onu biliyorum. Peki, üç toplantı yapan komisyonun şu ana kadarki performansıyla senin beklentilerin örtüştü mü? Memnun musun şu ana kadarki komisyon çalışmalarından, yoksa birtakım eleştirilerin var mı?
Mehmet Emin Ekmen: Şimdi tabii öncelikle komisyondan ne beklediğimize bağlı olarak bu değerlendirmeyi yapabiliriz. Bu komisyon çok kuvvetli bir siyaset zemininde bir iletişim, bir etkileşim ve bir müzakere zeminine dönüştü. Bu anlamda memnunuz. Şunu önce tespit etmek gerekiyor. Komisyonun kuruluş süresi neredeyse iki ayı buldu ve bu iki ay boyunca, başta Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş olmak üzere, iktidar partisi olarak, siyaseti domine eden parti olarak AK Parti’yi temsil eden arkadaşlar, komisyon üye sayısı, komisyonun çalışma yöntemi, komisyonun karar alma yöntemleri gibi konularda muhalefetin tüm taleplerini karşıladılar. Yani birkaç isim değişikliği, farklı isim önerisi dışında muhalefet tarafından çalışma usul ve esaslarına dair talep edilmiş ve yerine getirilmemiş bir başlık ben hatırlamıyorum. Bu önemliydi. Yani bu sorunun bir güvenlik kurumları arasında, yani kabaca MİT, İmralı, Kandil üçgeninden siyaset zeminine getirilmesi açısından önemliydi. DEM Partisi ve İmralı heyetleri partileri ziyaret ediyordu ama hiç devlet kurumları ve Cumhur İttifakı tarafından bilgilendirilmemiştik. Bunu da sıklıkla ifade ediyorduk. ‘‘Bir genel görüşme olsun, gruplar bilgilendirilsin, partiler bilgilendirilsin’’ diyorduk. Komisyon bu açıdan da meseleyi demokratikleşme, demokratik zemin, siyasi zemine taşıma açısından da önemli bir fonksiyon gördü. Üç toplantıya gelirsek, ilk toplantı ve öncesinde, komisyonun ismi dahil 12 maddede muhalefetin 15 değişiklik arzusu kayda geçti. Bugün bir arkadaşa anlatırken şunu söyledim: ‘‘Biri bu yönergeyi eksik bulduğu bir yönüyle eleştirirse o bizim aklımıza gelmediği için öyle kalmıştır.’’ Yani aklımıza gelen ve ileri sürdüğümüz her konu kayda geçirildi, kabul edildi. İkinci oturum kapalıydı. Ben bunun kapalı olduğunu doğru bulanlardanım.
Ruşen Çakır: Onu soracaktım tam, istersen onu biraz açalım. Özellikle komisyona girmeye karşı olanlar ya da sürece eleştirel bakanlar kapalı oturum meselesini bayağı bir köpürttüler. Geçen Ahmet Şık’la konuştuğumuzda Ahmet Şık dedi ki: “Yani pekâlâ o oturum açık olsaydı da çok büyük bir olay olmazdı.” dedi. Ama kapalı olmasının ortak karar olduğunu söyledi. Sen ne dersin?
Mehmet Emin Ekmen: Şöyle, üç sunum yapıldı: İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı ve MİT Başkanı. İçişleri Bakanı ile Milli Savunma Bakanının konuşmaları ekranda yayınlansa onların herhangi bir etkinlikte yapabilecekleri bir konuşma tadındaydı. Ama MİT Başkanının verdiği rakamlar, bilgiler, fotoğraflar, grafikler ve daha birçok özel bilgiyi cömertçe paylaştığını söyleyebiliriz. Sorduğumuz bütün sorulara cevaplarımızı aldığımızı söyleyebiliriz. Elbette bunların bir kısmı açık kaynaklarda bilinen konular olabilir. Yani örgüt medyasını çok iyi takip eden, devletten bilgi edinebilecek insanların yayınlarını çok iyi takip eden insanlar bu bilgilerin bir kısmını daha önceden kamuoyuna mal etmiş olabilirler. Ama bu, resmi ağızdan kamuoyuna açıklanması doğru olan bilgiler değil. Perde arkasında yaşanan birtakım gelişmeler olarak kabul edebiliriz. Bu manada şöyle bir söylem var Ruşen, efendim, PKK’nın öğrendiği bilgiyi kamuoyu niye öğrenmeyecekmiş? PKK da dedikleri DEM’li arkadaşlar. Hadi bu söylemi siyaseten eleştirmeyelim, kabul edelim. Yahu zaten gizli bilgi PKK hakkında. Yani PKK’nın bilmemesi gereken bir bilgi değil, PKK hakkında süreç yönetimi açısından kamuoyuna bugün itibarıyla doğrudan aktarılması doğru bulunmayan birtakım bilgiler bize verildi. Dolayısıyla, ‘‘Şu kesim orada bu bilgiye erişecek, bu kesim o bilgiye erişecek, biz niye erişmiyoruz?’’ diyenler açıkçası Meclisteyseler gelip dinleseydiler, komisyona üye olmak suretiyle. Meclis dışındaysalar, yani müsterih olsunlar. Orada 48 milletvekili rengârenk, çeşit çeşit. Bunlar devletin, milletin ve sürecin hukukunu korumasını bilen insanlar. Neyin kamuoyu önünde konuşulup neyin konuşulmayacağını takip edecek insanlar. O yüzden ben kapalılık eleştirisinin bir süreç eleştirisi dışında anlamlı olmadığını düşünenlerdenim.
Ruşen Çakır: Peki, üçüncü toplantıya gelmiştin. Üçüncü toplantıda her parti birtakım öneriler dile getirdi. Özellikle komisyona çağrılması istenen kişiler, kurumlar. Biliyoruz ki haftaya salı günü öncelikle şehit ve gazi yakınlarını, onların temsilcilerini kabul edeceksiniz komisyon olarak ama benim bildiğim kadarıyla siz grup olarak bayağı geniş bir liste verdiniz.
Mehmet Emin Ekmen: Evet.
Ruşen Çakır: Yani şimdi onların hepsini çağırmaya kalksanız herhalde bayağı bir aylarca sürer ama orada bir şey gözetiyorsunuz. Nedir oradaki perspektifiniz?
Mehmet Emin Ekmen: Şimdi şöyle, aslında bu üçüncü toplantı bize gelen gündeme göre ve bir önceki toplantının kapanışında Sayın Kurtulmuş, bu çalışmalara katılması ve dinlenilmesi arzu edilen kişi ve kurumlara dair bir hazırlık yapılmasını istemişti. Fakat CHP Grup Başkanvekili Sayın Murat Emir, Twitter ahalisinin kanaat önderlerince öne çıkartılan eleştirilere cevap mahiyetinde bir pozisyon ortaya koyan 29 maddelik bir konuşma yaptı. Bu 29 maddenin her birinin altına imza atabiliriz. Orada da bunu desteklediğimizi söyledik. Ama gündem aslında davet edilmesi gereken kurum ve kişilerle ilgiliydi. Murat Bey’in yaptığı konuşmanın etkisiyle mi, yoksa kendi tabiatında mı öyle gelişti bilmiyorum, 38 milletvekilimiz söz aldı, 35’i sürece dahil pozisyonunu kayda geçirmiş oldu. Destekse destek, eleştiriyse eleştiri. Bence bu, sistematik olarak, yöntem olarak doğru değildi. Çünkü bizden beklenen bir davetli listesinin oluşmasına yardımcı olmaktı. Biz, uzmanlardan destek alarak, konuya vakıf arkadaşlarla görüşerek 8 başlıkta çok detaylı bir öneri listesi hazırladık. Bu öneri listemizin birinci grubu Türkiye’nin kendi deneyiminden destek çıkartmak. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’den, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e, Bülent Arınç’a, Hikmet Çetin’den, Muhammed Dervişoğlu’na, Işık Koşaner’den, Feridun Sinirlioğlu’na kadar, bizim bilinen son iki sürecimizin içerisinde olan isimler bunlar. Daha sonra, bu meseleye yani bir örgütün feshi, silahsızlanması, toplumsal yaşama uyumu ve çatışma çözümünde uzman olan isimleri saydık ve burada herhangi bir dostluk, arkadaşlık, yakınlık gibi kaygıya girmeden her kesimden uzmanları, kadın erkek dengesini de gözeterek ifade ettik. Daha sonra, hazırlanacak hukuk ve mevzuat reformu konusundaki uzmanları, sivil toplum ve düşünce kuruluşları ve hak temelli kuruluşları, sahada anket yapmaktan bu yolda mücadele verenlere kadar geniş bir listemizi, daha sonra ‘‘çatışmadan etkilenen gruplar’’ diye şehit ve gazi yakınları, korucular, Aybüke Yalçın, Eren Bülbül, Fethi Sekin benzeri sivil şehitler, Diyarbakır Anneleri, Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri, yakınlarını kaybedenler ve Roboski gibi aileleri; daha sonra bir demokratikleşme gündemi olacaksa yerel yönetimler üzerinden, Belediyeler Birliği, DİKA, barolar ve iş dünyasının buraya davet edilmesini… Ama sen de önemli bir şey söyledin, bizim de bazı arkadaşlarımızın tereddüdü oldu: “Yahu, bunların tamamı çağrılıp dinlenirse bu komisyonun çalışmaları ne kadar sürecek, nasıl tamamlanacak?” Biz, bizim yönergemizin de 8. maddesine uygun olarak, bu isimlerden bir; uzman olarak görüş alınması, iki; raporlama talep edilmesi, üç; mütalaa talep edilmesi, dört; davet edilip dinlenilmesi, beş; danışman olarak atanması gibi farklı formüllerle arka planda da katkı sunacak isimleri koyduk. Bir de bu listeye bakan biri, ki bunlardan sayılacak ilk üç isimden biri de sen olabilirsin, “Yahu, DEVA bu listeyi hazırlarken hakikaten bu meseleye hem hâkim hem dengeli hem de yapıcı bir yerden bakmış mı?” diye yorumladığında, Yeni Yol Grubu, DEVA, Saadet, Gelecek, bu perspektifi de verecek bir duruş ortaya koymuş olduk ve bu komisyonun dört başlıkta çalışma yapmasını önerdik. Birincisi; komisyonun kurulma amacı olan silahsızlandırma, fesih ve yasal süreç. İkincisi; hafıza, tecrübe ve birikim aktarımı. Üçüncüsü; sürecin toplumsallaştırılması. Dördüncüsü; ısrarla ifade ettiğimiz, herkes için demokrasi, herkes için adalet, herkes için eşitlik noktasında yapısal reformları çalışacak bir çerçeve oluşturulmasını önermiş olduk.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
Ruşen Çakır: Şimdi şunu sormak istiyorum. Şu ana kadar bayağı centilmence giden komisyon toplantıları oldu ama bir yerden sonra iş ciddiye binecek ve sonuçta orada bir şeylerin hazırlanması gerekiyor. Özellikle örgütün feshi ve silah bırakmanın altyapısı ve topluma entegrasyonun hukuki zemini. Sen aynı zamanda hukukçusun, değil mi? Yanlış bilmiyorum. Hukukçusun değil mi?
Mehmet Emin Ekmen: Evet.
Ruşen Çakır: Zor bir iş ve birbirinden farklı partiler var. Birbirinden farklı siyasi hassasiyetler var. Orada mutabakatı bulabilecek misiniz o ayrıntılara girdiğinizde?
Mehmet Emin Ekmen: Şimdi ben bu komisyonun kuruluş amacının minimum üç başlıkta analiz edilebileceğini düşünüyorum. Birincisi, İmralı’nın meşruiyet eşiği olarak gördüğü başlıklardan biri. 2013’te de hatırlarsan çözüm komisyonu kurulmuştu, akil insanlar kurulmuştu, yasa çıkmıştı. Bunların tamamı kabul edelim ki İmralı’nın talebiyle olmuştu. Bunda da İmralı’nın bir talebi var. İkincisi, muhalefetin meseleyi siyasi, demokratik zemine davet çağrılarına bir cevap. Üçüncüsü de bence, süreci yönetenler için en önemlisi bir eve dönüş yasası. Bunun farkındayız. Kendi çalışmalarımızda da bunu önceledik. Yani biz şunu söylüyoruz: ‘‘Sürecin bir eve dönüş yasasına ihtiyacı var. Meşru ve doğru bir talep. Toplumun da daha fazla hukuk, daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlüğe ihtiyacı var. Bunu bir atın arabanın önüne ve arkasına koşulması gibi birbirini zorlayan ve engelleyen bir denkleme çekmeden biz eve dönüş yasasını kolaylaştıralım, siz de toplumun talebi olan demokrasi, hukuk, özgürlük taleplerini hem uygulamada hem reform gündeminde iyileştirin’’ diyoruz. ‘‘Eğer eve dönüş yasası, AK Parti ve MHP’nin mutlak çoğunluğuna güvenerek çıkartmaktan imtina ettiği bir acı reçete ise, biz de bu acı reçeteye ortak edilmek isteniyorsak o zaman bunu biraz tatlandıralım, biraz zenginleştirelim, biraz sunumu güzelleştirelim, toplumun değişik kesimlerinin bu işten bize de değen bir iyilik, bir güzellik, bir hukuk, bir özgürlük, bir demokrasi olacak hissini güçlendirelim’’ diyoruz. Eve dönüş yasası büyük bir ihtiyaç. Bir hukukçu olarak, bu konularda doktorasını yapmış bir arkadaşınız olarak söyleyeyim: Bizim Türk Ceza Kanunumuz, Terörle Mücadele Kanunumuz ve infaz yasamız, kendini fesheden ve silahlarını terk eden bir örgüt mensubunun nasıl bir hukuki statüye tabi olacağını dizayn etmemiş. Böyle bir seçenek zaten dünyada da az rastlanan bir örneğe dönüşmek üzere. Dolayısıyla bir örgüt kendini feshediyorsa örgüt mensupları hangi hukuki statüye tabi olacak? Kaçı Türkiye’ye gelebilecek? Geldiğinde yargılama, soruşturma, varsa arama kararları ne olacak? Normal bir hayata döndüğünde ekonomik, sosyal, siyasi hayatta zorluklarla karşılaşacak mı veyahut da kolaylaştırıcı birtakım mekanizmalar devreye alınacak mı? Bütün bunlar bir eve dönüş yasasının temel ihtiyaçları. Bu sürecin de buna ciddi bir şekilde ihtiyacı var. Mesela, 30 kişi silahlarını yaktığında oraya gelen heyetlerle aynı minibüse binip Türkiye’ye dönemedi. Onların bir kısmı belki dönmek istemedi, belki bir kısmını devlet getirmek istemeyecek ama gelebilecek durumda olanlar da vardı. O 30 kişiyi analiz ettiğinizde, örgüte yeni katılmış, herhangi bir eylemde bulunmamış kişileri de görüyorduk en kolay gelebilecekler arasında. Dolayısıyla böyle bir yasaya ihtiyaç var. Bu yasayı topluma anlatmak iktidarın görevi. Bunu kolaylaştırmak da muhalefetin görevi. Biz de çok şey istemiyoruz: Biraz demokrasi, biraz hukuk, biraz adalet biza verirlerse biz de bunu kolaylaştırırız tabii ki.
Ruşen Çakır: Peki, şunu soracağım. Dün konuştuğum komisyon üyelerine ayrı ayrı sordum. Aslında en kritik hususlardan birisi şu: Şimdi başkanlık sisteminde yönetiliyoruz, Türk tipi başkanlık ve şu anda Meclisin merkez alındığı bir olay yürüyor, komisyon ve oradan bir şey çıkacak ve nitelikli çoğunlukla çıkacak, salt çoğunlukla çıkmayacak. Ama diyelim ki siz bir şey hazırladınız ve Meclise iletiyorsunuz, bir eve dönüş, mesela senin demin bahsettiğin. Çalıştınız, ettiniz, tartıştınız ve nitelikli çoğunlukla bir metin çıktı ortaya. Bu metni iletiyorsunuz. Beştepe de o metne bakıp “Bu böyle olmaz” deyip “Şuranın yerine şunu yazın, bunun yerine bunu yazın” deyip AK Parti Grup Başkanlığı’na iletirlerse ne olacak? Yani böyle bir şey… Senin de suratına bir gülümseme geldi. Bütün sorduklarımın suratına bu gülümseme gelmişti.
Mehmet Emin Ekmen: Ben izledim, Sezgin’le Ahmet’in yayınlarını da izledim.
Ruşen Çakır: İşte aynı soruyu sordum, biliyorsun.
Mehmet Emin Ekmen: Bu mümkün ama buna birkaç farklı noktadan bakmak isterim. Birincisi, AK Parti tecrübemle de söyleyeyim, AK Parti’nin, mekanizma olarak geniş katılımlı istişare ve karar alma mekanizmaları çok uzunca bir süredir fonksiyonlarını yitirmiş durumda. Bu fonksiyonlarını yitirince Sayın Cumhurbaşkanının doğrudan kurduğu bazı hatlardan alınan bazı kararlar hem AK Parti için hem devlet için hem toplum için büyük maliyetler üretiyor. Bunu daha önce de söylediğim için burada da söylemekte mahzur görmüyorum. Mesela Akın Gürlek hattı böyle bir hattır, kapalı bir hat. Bence Sayın Erdoğan görüşmelerinden çıkan kararlardan ilk önce İçişleri Bakanı haberdar oluyor çünkü gözaltı listeleri oraya gidiyor. Belki Efkan Âlâ, Numan Kurtulmuş, Abdülhamit Gül ekranlardan bu kararı ve bunların siyasete olası sonuçlarını görüyor. Bu komisyon bence, AK Parti içerisinde bir klik olarak değil, siyasi bir hat olarak hâlâ daha hukuk, özgürlük, çoğulculuk, katılımcılık çizgisini korumaya çalışan insanların elini güçlendirecek. Yani onlar bir tez ileri sürdüğünde ya da bir şeye itiraz ettiğinde, ki neredeyse bilgi seviyesinde İBB’ye kayyum atama kararının böyle bir çaba ve direnişle son anda geri döndüğünü biliyoruz. Demek ki, buna itiraz eden, buna direnen, bunu eleştiren ve bunun yerine daha makul bir çizgi öneren arkadaşlar için bu komisyon zemini büyük bir manivela, büyük bir kaldıraç etkisi görebilecek, ciddi argümanlar sunulabilecek. Hatta onlara bazen espri yapıyorum: “Belki direkt gidip Sayın Cumhurbaşkanına bazı şeyleri anlatamazsınız ama bizim anlattıklarımızı oraya aktararak elinizi rahatlatabilirsiniz.” diyorum. Birincisi, komisyonun rolü bu ve bu sorduğun soru anlamında bir işlev görebilir. İkincisi, ben PKK’ya ilişkin bir eve dönüş yasasının Külliye’de ciddi bir duvara çarpmayacağını düşünüyorum. Muhtemelen MİT Başkanı Sayın İbrahim Kalın bu komisyon kurulmadan önce nasıl bir yasaya ihtiyaç duyulduğu, İmralı’yla, Kandil’le yapılan ön görüşmelerin hangi çerçevede ihtiyaç olduğunu sunmuştur ve onay almıştır. Yani bu sürecin ihtiyacı olan yasada bir problem yaşamayabiliriz. Ama ilk baştan beri eleştirdiğimiz şöyle bir yaklaşım var: “Bu yasa örgüte özgü olsun, benzer durumda olan FETÖ, KHK ve benzeri mağduriyet gruplarını kapsamasın.” Şimdi ben bunun hukuken izah edilemez olduğunu düşünüyordum ama, yani şeytani bir zekâyla formülü bulmuşlar, öyle söyleyeyim. Arkadaşlar da bizi izlerlerse maruz görsünler bu ifadem için. Bir yasal düzenlemenin girişine, “Bu yasa, kendi örgütsel yapısı hakkında fesih kararı alınan ve bu fesih kararının gereklerinin yapıldığı konusunda Milli Güvenlik Kurulunun bir onay mekanizmasıyla onay verdiği örgüt mensupları hakkındaki yapılacak düzenlemeleri içerir.” diye bir cümle yazarlarsa – ki ben onu görüyorum, böyle bir hazırlık var – o zaman başka bir örgütü kapsamaz. Biz bunu yanlış bulduğumuzu ifade ediyoruz. Bunun mücadelesini sonuna kadar vereceğiz. Eğer bizim kamusal alandaki sözümüzün meşruiyetine ihtiyaç duyuyorlarsa bizim tavsiyelerimiz doğrultusunda dönüşümler yaşanabilir. Bir de bunun Sayın Cumhurbaşkanına nasıl anlatılacağı önemli.
Ruşen Çakır: Burada biraz daha somutlaştıralım, Mehmet Emin. Mesela, çok net bir olay var: KHK’lılar ve FETÖ, 15 Temmuz yüzünden yargılananlar var. Şunlar var, bunlar var. Ama esas en kalabalık grup olarak onlar geliyor. Mesela bu düzenlemeden bir şekilde onlar da yararlanabilecek mi? Şu hâliyle cevabı “hayır.”
Mehmet Emin Ekmen: Bence iktidarın aklında olan formülde bu yok ama KHK’lılar, kursiyer teğmenler, askeri öğrenciler ve FETÖ iddiasıyla yargılanıp mahkûm olan ve yargılanması devam eden on binler var. Bence muhalefet, iktidarı bilfiil darbe gecesi eyleme karışmış ve bunun karar alma mekanizmasında olmuş dışındaki kesimleri kapsayan bir yere zorlayacak. Ne kadar başarılı olabileceğiz, bunu zaman gösterecek. Az önce şunu söylüyordum, yarım kaldı: Bu meselelerin Sayın Erdoğan’a sunum biçimi de önemli. Mesela şunu biliyoruz ki bir bilgi olarak, COVID yasasının kapsayıcılığı konusunda MHP ile Sayın Feti Yıldız’ın da çabalarıyla toplumun ihtiyacına cevap veren bir formülde mutabık kalındı ama konu Sayın Cumhurbaşkanı’na anlatılınca o mutabakat bozuldu. Ben şu anda Sayın Numan Kurtulmuş’un ve Sayın Abdülhamit Gül’ün bu sürece dair çabasını, esnekliğini, bakış açısını da bir avantaj olarak görüyorum. Bizim bu ve benzeri isimlerle zenginleştirebilecek bu hattı da desteklememizin mümkün olduğunu düşünüyoruz. Mümkün olduğunu ve sonuç alınabileceğini düşünüyoruz. 5 yıllık bir iktidar var. Bu iktidarın başka bir yolla değişimi, erken bir seçim filan söz konusu değilse, o zaman bu iktidar içerisindeki denge ve denklemlerin makul olan yönde desteklenmesinin sonuç alıcı olabileceğini düşünüyorum. AK Parti içindeki hat böyledir. MİT Başkanı Sayın İbrahim Kalın’ın ciddi bir şekilde emek verdiği hat böyledir. Sayın Devlet Bahçeli ve Feti Yıldız’la görünür hâle gelen MHP’nin yeni pozisyonu böyledir. Bunlar üzerinden de yol alabileceğimizi ve siyasetin de görevinin bu olduğunu düşünüyorum. Yani biz mesela asgari ücretin arttırılması için de bunlara çağrıda bulunuyoruz, değil mi? Mesela bu kadar otoriter bir iktidardan bir şey istemeyi de yadırgayanlar var. İyi de kardeşim, biz emekli maaşının arttırılmasını, asgari ücretin arttırılmasını, faiz politikasının yanlışlığını, çiftçiye ödenecek ödeneklerin arttırılmasını da bu iktidardan istiyoruz. Bunları bu iktidardan istiyorken daha fazla hukuk, demokrasi ve özgürlüğü bu iktidardan istemek niçin tenakuz olsun? O masada olmak niçin tenakuz olsun? Onları bu yönde siyasetin doğası olan bir evrime, bir dönüşüme zorlamak niçin tenakuz olsun? Ben bizim görevimizin ve sorumluluğumuzun bu olduğuna inanıyorum. Ve soruna dönersek, AK Parti içerisindeki bu hat, devlet içerisindeki bu hat, ittifak içerisindeki bu hat güçlendiğinde Sayın Erdoğan’ın olası tekliflere pozisyonunda yumuşayacağına inanıyorum. Bunun için çaba gösteririz, bunu genişleten bir rol oynayabilirsek mutlu oluruz.
Ruşen Çakır: Evet, cümleni tamamla. Son bir soru soracağım çünkü çok kritik, daha düz siyasi bir soru. Şu anda Suriye var. Geçen bir eski HDP milletvekili Ahmet Yıldırım’la yaptığım yayında çok güzel bir şey söyledi: “Geçen süreç Suriye yüzünden bitti, bu süreç Suriye nedeniyle başladı.” dedi ve şu anda Suriye’de bir kriz var. Özellikle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yaptığı açıklamalar, bugün Millî Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklama da benzer bir çizgide; Suriye’deki Kuzeydoğu’daki özerk yönetimle, şu anda fiilen özerk yönetimle Şam arasında ve dolayısıyla Ankara arasında bir kriz var. Orası çözülmeden burada siz nasıl hareket edeceksiniz ya da orası karışırsa, Suriye’de diyelim yine bir dönem olduğu gibi işin içerisine çatışma falan girerse o komisyonun bir anlamı kalabilir mi?
Mehmet Emin Ekmen: Şimdi Suriye’yi çözmemişlerse bu yola niye çıkmışlar? Ben açıkçası İmralı-MİT görüşme trafiğinin öncül mutabakatlarından birinin Suriye’ye ait olduğunu düşünüyorum. Tabii ki siyaset dinamik, gelişmeler dinamik, o mutabakatı zorlayan gelişmeler de söz konusu oluyor. Ama izin verirsen Suriye’yle ilgili birkaç temel pozisyonu önden koymak istiyorum. Birincisi, Türkiye açısından geçmişte Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi örneğinde olduğu gibi Kürtlerin içinde bulunduğu bir yapının, bir yönetimden pay alma hakkı ve imkânının bir tehdit olarak algılanılmasından uzaklaşılması gerekir. Irak’ta bugün en büyük partnerimiz KDP’dir. KYB ile de ilişkiler düzelme yolunda, bunu görüyoruz. Orası da YPG’den ve PYD’den ibaret değildir. Onun dışında Kürt siyasi oluşumu ve organizasyonu da vardır. Bunların hiçbiri Türkiye için bir tehdit üretecek siyasi yaklaşıma sahip değildir. YPG’nin de herhangi bir şekilde Türkiye ile silahlı bir karşı karşıya gelmeyi iradi olarak arzulayacağını düşünmüyorum. SDG için 45 bin kişi deniyor. Bunun 7-8 bini YPG deniyor. Milyonluk ordusuyla ve savunma sanayisindeki bu gelişmeleriyle kim Türkiye ile niçin çatışmayı arzu etsin, hele hele bu süreç başarılı olur ve fesih süreci tamamlanırsa? Bu Türkiye açısından pozisyon önerim. YPG ve SDG açısından pozisyon önerim ise şu olur, sevgili Ruşen. Şimdi, bir yapı dünyanın herhangi bir yerinde her şeyi göze olarak bağımsızlık ilan edebilir. Bu tek taraflı bir girişimdir, mümkündür. Ama özerklik talebi ancak başkentlerle mutabakatla gelişecek bir süreçtir. Bugün YPG’nin resmi söylemi özerklik ve ademimerkeziyet modellerinden birine tekabül ediyor. O zaman Şam’la anlaşmak zorundasın. O zaman Bağdat’la, Ankara’yla, Washington’la, Brüksel’le anlaşmak zorundasın. Ben Türkiye’nin bütün bu kapalı toplantılar, sunumlar, bu süreçteki bütün iletişimler içinde iki konuda hassasiyetini koruduğunu görüyorum. Birincisi, ademimerkeziyet formülleri konusunda bir esneklik var. Bu açıkça da ifade ediliyor, bu olumlu bir şey. Ama ‘‘İsrail’le iş tutarsanız yanlış yaparsınız’’ uyarılarını hafife almayalım, İsrail’in süreç bozucu rolünü hafife almayalım. Ben burada devletin pozisyonunu doğru buluyorum. Soykırımcı bir devletle isterseniz, ben de bir Kürdüm, bize altından bir Kürdistan versinler, biz buna tenezzül edemeyiz. Bunu tarihe de anlatamayız, evlatlarımıza da anlatamayız. Bu soykırımcı ve dinî açıdan sapkın Netanyahu yönetimiyle iş birliği kabul edilemez. Türkiye’nin ikinci hassasiyeti, YPG varlığının müstakil bir tümel ordu ya da birlik olarak korunmaması, Şam ordusuna tam entegrasyonudur. Bu Haşdi Şabi örneğini, Lübnan’da Hizbullah örneğini dikkate aldığımızda meşru bir taleptir. Ama YPG’nin kaygıları da ilk etapta karşı çıkılacak kaygılar değil. YPG ne diyor? “DAİŞ her an canlanabilir. Süveyda’daki olaylar ortada. Şam’ın bütün silahlı grupları kontrol altına aldığı ifade edilemez. Her an yeni bir saldırıya maruz kalabiliriz, biz silahlarımızı peşin peşin niçin teslim edelim?” diyorlar. Bunun bir zamana ihtiyacı olabilir. Biz bunu anlamak durumundayız. Ama görünce üzülüyorum, bugün Brüksel’in, Washington’un, Birleşmiş Milletler’in, NATO’nun bir güç devşirdiği, bu basit bir olay değildir, bir meşruiyet atfettiği Şara yönetiminden hâlâ Colani, hâlâ El Kaide, hâlâ DAİŞ diye bahsetmek ideolojik bir tıkanıklıktır, bunu aşmaları lazım. Yahu bütün dünyanın tanıdığı bir merkezi hükümet örneğiyle karşı karşıyayız. Siz bu ideolojik tıkanıklığı aşacaksınız, onlar da sizin entegrasyonunuzu size şu güvenceyi verince isteyecekler: “Evet, Suriye’de bütün askeri gruplar tasfiye edildi. Evet, Suriye merkezi ordusu gerçek anlamda hukuk ve anayasal bir düzene sadık hâle geldi. Kürtler bilecekler ki başıboş bir grup canı sıkıldığında gidip orada bir şehri, bir yeri basamayacak.” Bu dengenin bulunacağına inanıyorum. İsrail SDG’nin kafasını karıştırıyor, görüyoruz. Süveyda örnekleri, HTŞ kökenli bazı grupların Şara üzerindeki etkisini de görüyoruz. Bütün bunlara baktığımızda bir uzlaşının kaçınılmaz olduğuna, maksimalist yaklaşımların bir yerde total bir dengede buluşacağına inanıyorum. Ben Sayın Fidan’ın da eğer bir rol dağılımı yok ise açıkçası sürecin ilk gününden beri tutumunun sert ve zorlaştırıcı olduğunu düşünüyorum. Ne Sayın Yaşar Güler’de ne İbrahim Kalın’da böyle bir sertlik ve zorlayıcılık görmüyoruz. Bir rol dağılımıysa, rolü oynarken abartıyor mu diye düşünüyorum. Rol dağılımı değilse, kendisinin yaşanmışlıklardan gelen bir tutumu ise bu tutumun da daha yumuşak ve esnek bir yere evrilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Mehmet Emin Ekmen. Çok sağ ol, yayınımıza katıldığın için.
Mehmet Emin Ekmen: Ben teşekkür ederim.
Ruşen Çakır: Evet, komisyonun DEVA Partili üyesi Mehmet Emin Ekmen’le komisyonda işlerin nasıl gittiğini, bundan sonraki beklentilerini ve tabii ki Suriye’de yaşananlar ve yaşanabileceklerin sürece nasıl etkili olabileceğini konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.