Barolardan adli yıl açılışı için mesaj: “Geçen yıl, adil yargılanma hakkı açısından kara bir yıl oldu”

2025-2026 adli yılının açılışında İstanbul, Ankara, Diyarbakır ve İzmir barolarından açıklamalar geldi. Barolar, geçen dönemin adli yargılama hakkı açısından karar bir yıl olduğunu ifade ederek, gelecek yıla dair beklentilerini paylaştı.

İstanbul Barosu

2025-2026 adli yılı başladı. Yargıtay üyeleri Anıtkabir’e giderken, adliyelerde de başsavcılar açıklama yaptı. Öte taraftan bazı barolar da yeni adli yıla dair açıklamalar yayımladı.

İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, Şişhane’de bulunan baro binasında açıklama yaptı, “Geçen yıl, adil yargılanma hakkı açısından kara bir yıl olmuştur” dedi.

Kaboğlu, 30 Ekim 2024’te CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in şafak operasyonuyla gözaltına alınarak tutuklanmasıyla başlayan, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve çok sayıda CHP’li belediye başkanının tutuklanması ile devam eden 19 Mart sürecinin demokratik devlet kuralının ihlal edilmesi anlamına geldiğini ifade etti.

Bu süreçte demokratik toplum kuralının da ihlal edildiğini vurgulayan Kaboğlu, “Tutuklanan siyasetçileri destekleyen, barışçıl toplantılara katılan, bu hukuk dışı, antidemokratik görevden almalara karşı çıkan yurttaşlar sistematik bir biçimde hak ve özgürlüklerinden alıkonulmuş ve mağdur olmuştur” dedi.

Kaboğlu bu yeni dönemde başta İstanbul Barosu olmak üzere, adil yargılanma hakkı için tüm baroların çaba sarf etmesi gerektiğini söyledi.

1 Eylül’ün aynı zamanda Dünya Barış Günü olmasına dikkat çeken Kaboğlu, “İkisi şöyle örtüşmekte, barış ancak adaletin varlığıyla, hukukun üstünlüğünün sağlanmasıyla, insan haklarına saygıyla tesis edilebilir” dedi.

“Anayasa, Ankara tarafından görünüşte bir metin olarak kabul edilmektedir”

Kaboğlu sözlerine şöyle devam etti:

“Ankara’dan sürekli hukuk devleti söylemiyle, İstanbul’da ve Türkiye genelinde yaygınlaşan anayasal ihlalleri arasındaki çelişkiye özellikle vurgu yapmak gerekir. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir; Anayasamızda bu, değişmez maddeyle güvence altına alınmıştır. Ancak, devletin birçok organı, sürekli yetki gaspına yönelerek aslında Anayasa’nın üstünlüğünü ihlal etmektedir. Böyle oldukça yurttaşların hak ve özgürlükleri, insan haklarının sert çekirdeğine kadar sürekli ve sistematik bir biçimde ihlal edilebilmektedir. Bu açıdan Anayasa, Ankara tarafından görünüşte bir metin olarak kabul edilmektedir.”

“Yeni adli yıl bütün yurttaşların adalet mücadelesinin yılı olmalıdır”

Ankara Barosu da 2025-2026 adli yılının başlaması dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Yeni adli yıl, yalnız yargının kurucu unsurları olan avukat, hakim ve savcıların değil, bütün yurttaşların adalet mücadelesinin yılı olmalıdır. Yeni adli yılın bağımsız yargının güçlendiği, baroların özerkliğinin güvence altına alındığı, gazetecilerin, öğrencilerin ve seçilmiş belediye başkanlarının özgürlüğüne kavuştuğu bir yıl olmasını diliyoruz” çağrısında bulundu.

Yazılı açıklama “Adalet, yalnız mahkemelerin değil toplumun ortak vicdanıdır. Yürütmenin yargı süreçlerine doğrudan müdahalesi, mahkeme kararlarının uygulanmaması ve keyfi tutuklama pratikleri yurttaşların hukuka ve adalete olan güvenini derinden sarsmaktadır” denildi.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Tahir Elçi, Kürt sorunu ve AİHM kararları

Diyarbakır Barosu Başkanı Abdulkadir Güleç yeni adli yıla dair açıklamasını Diyarbakır Adalet Sarayı’nın önünde yaptı. Konuşmasına Diyarbakır’da öldürülen avukat Tahir Elçi’nin sözlerini paylaşarak başlayan Güleç, üzerinden 12 yıl geçmiş olmasına rağmen Elçi cinayetinin faillerinin ortaya çıkarılamadığına dikkat çekti:

“Tahir Elçi cinayetinin failleri ortaya çıkarılmadığı gibi bazı polisler hakkında açılan dava ise beraat kararıyla sonuçlandı ve karar kesinleştirildi. Beraat kararı üzerine Anayasa Mahkemesine yaptığımız bireysel başvuru ise henüz sonuçlanmamıştır. Bu, Tahir Elçi’nin meslek yaşamı boyunca mücadelesini verdiği ‘cezasızlık politikasının’ en ağır örneklerinden biridir.”

Güleç, yeni çözüm sürecine değinerek, Kürt sorununun çözümünün yeni anayasayla mümkün olduğunu belirtti. Ekim 2024’te başlayan yeni siyasi sürecin Kürt meselesinin şiddet eksenli politikalardan uzaklaşılarak demokratik yollarla çözümüne dair önemli bir umut doğurduğunu söyledi ancak hâlâ atılmamış olan bazı adımlara değindi:

“Avukat Selahattin Demirtaş ve avukat Bekir Kaya gibi Kürt hukukçu ve siyasetçiler lehine verilen Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları uygulanmadığı için serbest bırakılmamaları, ‘umut hakkı’nın gözetilmemesi; cezaevi idare ve gözlem kurullarının şartlı salıverme tarihlerini erteleyen karar ve uygulamaları, sürecin yeniden akamete uğrama ihtimalini güçlendirmektedir.”

Güleç ayrıca AİHM’e yapılan yaklaşık 70 bin bireysel başvurunun yüzde 20’sinin Türkiye’den olduğuna dikkat çekerek “İfade özgürlüğü ihlali bakımından en çok ihlal kararının Türkiye hakkında verilmiş olması, yargı pratiğimizin ne denli sorunlu olduğunu ortaya koymaktadır” dedi. 

“Ülkemiz bugün totaliter bir rejimle yönetilmektedir”

İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz adli yıl açılış konuşmasında, hiçbir yurttaşın kendisini hukuken emniyette hissetmemesinin çok büyük bir soruna işaret ettiğini belirterek, “Adil, toplum vicdanını zedelemeyen, eşit, özgür kararlar yerine savunma hakkının kısıtlandığı, yurttaşların en temel demokratik, hukuki hak ve özgürlüklerinin sürekli olarak hedefte olduğu bu tablo, yalnızca hukukçuların değil, doğrudan doğruya toplumun özgürlüğünü, eşitliğini ve geleceğini tehdit etmektedir” dedi.

Türkiye’nin geldiği noktada totaliter bir rejimle yönetildiğini söyleyen Yılmaz, “Haksız ve hukuka aykırı tutuklamalar, tutuklamaların artık bir kural ve ceza infazına dönüşmesi, muhalif her kişi ve söylemin davalarla, sürgünlerle, baskıyla yok edilmek istenmesi gibi uygulamaların kurumsallaştığı, sıradanlaştığı, normalleştiğini görüyoruz. Egemenlerin derin bir yönetememe krizi içerisinde olması, bir baskı ve zor politikası ile kendisini göstermektedir” diye konuştu.

(ANKA)