Soykırım maddî olarak nasıl saptanır? 7 Ekim 2023’ten beri, Forensic Architecture laboratuvarı, “kökleri kazınmakta olan” Filistin toplumunun altyapılarının İsrail tarafından sistemli biçimde imhȃsının haritasını çıkarmaya çalışıyor. Forensic Architecture’ın kurucusu Eyal Weizman’la Lucie Delaporte‘un yaptığı söyleşiyi Haldun Bayrı çevirdi.
Mîmarlar, gazeteciler, öğretim üyeleri ve sanatçıları bir araya getirerek birçok dala el atan Forensic Architecture laboratuvarı son yıllarda Suriye ya da Ukrayna gibi çok sayıda savaş üzerine veya polis şiddeti üzerine soruşturmalar yürüterek kendini gösterdi. Forensic Architecture özellikle Eylül 2022’de, gazeteci Şirin Ebu Akile’nin Cenin’de (Batı Şeria) yaptığı bir röportaj sırasında İsrail ordusu tarafından nasıl kasten infaz edildiğini göstermişti.
7 Ekim’in ertesinde, benzeri görülmemiş bir imhȃ girişiminin vuku bulduğuna kanaat getiren Forensic Architecture ekibi, Gazze’ye karşı düzenlenen İsrail saldırısı üzerine çalışmaya başladı.
Bu çalışma, “soykırımın haritasını çıkarma”yı hedefleyen çok sayıda raporun yayınlanmasıyla sonuçlandı. Temmuz ayında, bu raporların biri, İsrail’in özellikle tarıma karşı saldırılarıyla açlığı nasıl organize ettiğini gösterdi.
Forensic Architecture’ın kurucusu İsrailli mîmar Eyal Weizman, Londra’daki Goldsmiths Üniversitesi merkezli olup dünyada artık bir düzine bürosu bulunan örgütünün Lahey’deki (Hollanda) Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’e karşı açılan soykırım dȃvȃsına neden destek verdiğini Mediapart’a açıklıyor. Yazmakta olduğu kitabın merkezini oluşturan “sömürgeci soykırım” mefhumunu tekrar ele alıyor. Söyleşi.
Mediapart : Forensic Architecture 7 Ekim’den hemen sonra Gazze’de işlenen soykırımı belgelemeye başladı. Sȃhada ne şekilde çalışıyorsunuz? Şimdiye kadar yürüttüğünüz soruşturmalarla aynı cinsten bir çalışma mı bu?
Eyal Weizman : Hayır, tamȃmen farklı. Normal olarak, Forensic Architecture bir saniyelik bir sekans üzerine bir sene çalışabilir. Meselȃ Fransa’daki ortağımız Index’le yaptığımız gibi, polis şiddeti vakalarında çalışmamız böyle bir zaman alıyor.
Gazze’de işlenmekte olan soykırımla ilgili olarak elbette böyle davranamayız. Dolayısıyla on binlerce olay üzerine bilgi toplamaya koyularak başladık; sonra da bütün bu durumlar arasında nasıl bağlar olduğunu anlamaya çalıştık.
Forensic Architecture’ın yürüttüğü soruşturmalar dosyası için tıklayın.
Savaş suçlarına karşı, öldürülenlerin sivil mi savaşçı mı olduklarını, orantısız güç kullanılıp kullanılmadığını vb. saptamaya çalışıyoruz. Bir soykırım durumunda, vakaların muazzam çeşitliliği içindeki ilişki belirleyici oluyor. Bir sistem, bir maksat, bir plan var mı?
Birleşmiş Milletler’in Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezȃlandırılması Sözleşmesi’ne göre, soykırım mefhumunun merkezinde kasıtlılık vardır. İlk bakışta münferit vakalara bir anlam veren eylem şemalarıyla saptanabilir bu. İsrail hükûmetinin 7 Ekim’den beri yaptığı tüm soykırıma yönelik beyanların ötesinde, bizim çalışmamız o şemaları haritalarımızda göstermekten ibȃret oldu.
Ne şekilde? Araçlarınız neler?
Somut olarak, soruşturduğumuz her vakada –meselȃ bir gıda merkezinin bombalanmasında, bir tarım arȃzisinin imhȃ edilmesinde–, elimize geçen video görüntülerini korumaya alıyoruz, doğruluyoruz ve “olay”ın analizini yapıyoruz: Şu saatte, şu günde oldu, vb..
Daha sonra, o farklı hȃdiseler arasındaki ilişkilere bakmak için farklı matematiksel modellerimiz var. Arkasındaki sistem nedir? Filistin halkını tamȃmen ya da kısmen yok etmeyi hedefleyen bir planın olduğunu saptayabiliyor muyuz? Ki bu da soykırımın tanımıdır.
Eğer İsrail’in sistemli olarak tarım topraklarını imhȃ ettiğini, üstelik Gazze’ye gıda yardımının girişine engel olduğunu ve gıda dağıtımını hedef aldığını görüyorsak, o zaman maksadın ahȃliyi aç bırakmak olduğu ortaya çıkmaktadır. Gazze’deki kıtlık bu uygulamaların sonucudur.
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin II, c) maddesi, ahȃlinin “tamȃmen ya da kısmen fizikî imhȃsına yol açacak varoluş koşullarına zorla boyun eğdirilmesi” diye ifȃde ediyor bunu. İnsanları doğrudan öldürmüyorsunuz, fakat onların yaşamasını mümkün kılan altyapıyı imhȃ ederek öldürüyorsunuz.
Yiyeceğe erişimi yok ederseniz, hastȃneleri imhȃ ederseniz, okulları imhȃ ederseniz, evleri yıkarsanız –ki ben bunu “mîmȃrî şiddet” diye adlandırıyorum–, o zaman yaşam şartları ortadan kalkar ve ölüm yavaş yavaş, bȃzen dolaylı yoldan gelir.
Bugün Gazze açlıktan kırılıyor. Siz ise, özellikle Forensic Architecture’ın 18 Mart ile 1 Ağustos arasındaki dönemi kapsayan son raporunda, bunun nasıl yöntemli biçimde uygulanan bir yok etme amacına tekabül ettiğini gösteriyorsunuz.
Gazze iki tipte zemini olan uzun ve dar bir kıyı şeridi. Batısında kumlu zemin var; doğusunda killi zemin var. Gazze’deki tarımın neredeyse tamȃmı, Gazze Şeridi’nin ana arteri olan Selahaddin yolunun doğusundadır.
Soykırımın başından beri, tarlaların ve bostanların imhȃsıyla, balıkçılık araçlarının imhȃsıyla –bütün tekneler yok edilmiştir–, Filistinliler’in gıda egemenliğini ortadan kaldırmak için sistemli bir kampanya görüyoruz.
Gazze’deki tarım arȃzilerinin yok edilmesi.
© Infographie Forensic Architecture / Mediapart uyarlaması
Gazze’deki tarım arȃzilerinin yok edilmesi. © Infographie Forensic Architecture / Mediapart uyarlaması
Filistinliler’in elinde artık kendilerini besleme araçları yok. İsrail’in kontrol noktalarından geçen insȃnî yardıma bütünüyle bağımlı durumdalar. İsrail’in tam bir denetimi var; musluğu isterse açıyor, isterse kapatıyor. Birkaç kere, uluslararası baskı sonucunda biraz açmak zorunda kaldı; ama asla yeterince açmadı.
Filistin toplumunun tüm ana kalıbı, gıda dağıtımı yapılan bütün yerler, ȃileler, yardım dernekleri, cȃmiler, fırınlar, ahȃlinin dayanmasını sağlayan her şey sistemli bir biçimde hedef alındı. Onu oluşturan görünmez bağlara saldırarak Filistin toplumunu yok etme denemesi bu.
Onların yerine, İsrail gıda dağıtımı için yeni mekȃnlar inşȃ etti; gerçekte, ölüm tuzakları bunlar.
Yani?
Gazze’yi hem bir yıkım mıntıkası hem de bir inşaat mıntıkası olarak düşünmelisiniz. Çünkü İsrail buldozerleri Filistinliler’in binȃlarını yıkıyorlar; fakat molozlarla da bütünüyle yeni bir mimȃrî inşȃ ediyorlar.
Meselȃ, yıkılmış evlerin molozlarıyla, benim ölüm mimȃrîsi diye adlandırdığıma uygun gıda dağıtım merkezleri inşȃ ettiler. İsrail kuvvetlerinin insanlara kolaylıkla ateş açabileceği, bir nevi “ölüm kapanı” olan ufak bir çeper içinde yaptılar bunu. Bu yerlerde gıdaya ulaşmayı denemenin çok karmaşık ve çok tehlikeli bir iş olması için her şey yapıldı.
Binȃların molozları aynı zamanda denizde dalgakıranlar yapmaya, genel îtibȃriyle düz bir arȃzi olan Gazze’yi ordunun gözetim altında tutmasını sağlayan ufak tepeler inşȃ etmeye de yarıyor.
Mekȃn düzenlemesi olarak mimȃrî, soykırımı analiz etmek için çok iyi bir çerçeve oluşturuyor; zîra mimȃrî de bir niyeti temel alır.
Güney Afrika’nın İsrail’e karşı Uluslararası Adȃlet Divanı’ndaki soykırım şikȃyetindeki katkınıza zemin oluşturan da bu.
Evet, Güney Afrika’nın hukuk heyeti için hazırlanan ve bu prosedürün olgusal temelini oluşturan 825 sayfalık raporun hazırlanması da o çalışma sȃyesinde oldu.
Hastȃnelerin, tarımın, eğitimin yok edilmesi ve kıtlığın organize edilmesiyle ilgili kanıt unsurları getiriyoruz ve bütün bunların nasıl bir arada yürütüldüğünü gösteriyoruz.
İsrail’e karşı Güney Afrika’nın açtığı dȃvȃyı insan hakları mücȃdelesi ve uluslararası hukuk için bir şans olarak görüyoruz. Bizce buradaki bahis konusu çok önemli. Irk ayrımcılığının/Apartheid’ın acısını çekmiş, sömürgeci yerleşimi tecrübesini yaşamış bir Güney ülkesinin, bütün Batı ülkeleri onu savunurken İsrail’e saldırması… tȃrihî bir olaydır. O şikȃyete bu nedenle çok destek veriyoruz.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Mahkemenin vuku bulmakta olan olaylara etkisi hakkında yanılsamaya kapılmıyoruz; fakat bu dȃvȃda tȃrihî ve simgesel bir güç var.
Fotoğrafçı gazeteci Fatma Hassuna’nın katli üzerine yürüttüğünüz soruşturmada, İsrail kuvvetlerinin kanıtları bulanıklaştırmak için kurbanın evinin çatısının uydu görüntüsünü mozaiklediklerini söylüyorsunuz. Sizin için görüntülerle çalışmak git gide daha mı karmaşıklaşıyor? Size fotoğraf ya da video gönderen tanıklar da muazzam risklere giriyorlar.
Evet, bu bir sorun. Gazze’de videoları yüklemek çok zor. Bağlantılar sistemli biçimde kesiliyor, bağlanacak bir şebeke bulmak zor. Ama zorluklara rağmen, görüntü çeken kişilerin canlarını tehlikeye atmasına rağmen, insanlar denize içinde mesaj bulunan bir şişe bırakır gibi bize Gazze videoları göndermeye devam ediyorlar.
Şişeyi açıyorsunuz ve göze aldıkları riskin hakkını vermek için o mesajı sonsuz bir özenle okuyorsunuz. Dolayısıyla sȃhadaki kaynaklarımızı teşhir etmemek için çok kesin protokollerimiz var. Kaynaklarımızın kimliğinin ya da yerinin teşhis edilmesini sağlayabilecek tüm işȃretleri kaldırmaya çok dikkat ediyoruz.
Videolar ya da fotoğraflar gönderilmesini biz istemedik. Bunları insanlar gönderiyor; çünkü bizi biliyorlar ve bize güveniyorlar. Ama biz bunları internete düşünce almayı tercih ediyoruz, çünkü insanların güvenliği için böylesi daha iyi.
Gazze’de içinde çalıştığınız ortam özel olarak zor. Alman büronuz kısa süre önce kapamak zorunda kaldı.
Alman devleti finansmanları kesti; bu da Ocak ayında büronun kapanmasına neden oldu. Genel olarak, 7 Ekim’den sonra, çalışmakta olduğumuz çok sayıda ülkede, elbette İsrail’de, ama özellikle Almanya’da, Yahudi aleyhtȃrı olmakla suçlandım. Auschwitz’den kurtulmuş bir Yahudi ȃileden gelen bana, bu ülkede bunu işitmek özellikle acı veriyor.
Bununla birlikte, bu ülkede hȃlȃ bulunan çok küçük grubumuz, Gazze’ye destek gösterilerine bağlı çok önemli bir polis şiddeti vakasını kısa süre önce ifşȃ etti. Polis, Berlin’de bir polis memurunu şiddetli biçimde tartaklamakla suçlamıştı göstericileri. Hükûmet bunu fırsat bilerek Filistin’e destek gösterilerini yasaklamıştı. Gerçeklerin resmî versiyonun tam tersi olduğunu saptayabildik. Aslında, polis memuru göstericiye o kadar sert vurmuştu ki kendi elini kırmıştı. Yani bizi bertaraf ettiklerini zannediyorlardı ama bunu tam başaramadılar…
İsrail, uluslararası hukuku Yahudi aleyhtȃrı îlȃn ede ede, daha çok Yahudi aleyhtarlığı yaratıyor
Ortama gelince, Londra’daki üniversitem hȃlihazırda Yahudi aleyhtarlığı soruşturmasından geçiyor ve bunun kısmen Forensic Architecture’ın faaliyeti nedeniyle olduğunu biliyorum.
Bu konunun ciddiyetini vurgulamak isterim, çünkü bilhassa Fransa’da hakîkaten Yahudi aleyhtarlığı var ve bu ölümcül. Yaşadıkları yerlerde Yahudiler’in güvenliği sağlanmalı.
Ama İsrail, insan haklarının savunulmasını ve uluslararası hukuku Yahudi aleyhtarlığı îlȃn ede ede, daha çok Yahudi aleyhtarlığı yaratıyor. Bana umut veren, farklı ülkelerde soykırımcı devlete karşı çıkan o Yahudi gençleri. Gelecek onlar.
Birkaç ay içinde çıkacak bir kitap üzerine çalışıyorsunuz. Bu kitapta, “sömürgeci soykırım” diye adlandırdığınız olgudan söz ediyorsunuz. Bize bu kavram hakkında bir şeyler söyleyebilir misiniz?
Soykırımı düşündüğümüz vakit, kafamızda Yahudi Soykırımı/Holocauste vardır. Başı sonu belli bir zamanda ve mekȃnda işlenmiş bir suç. Ama bir soykırım farklı biçimler alabilir.
Filistinliler’in soykırımı 7 Ekim’de başlamadı. Bunu anlamak için, uzun tȃrihe ve Filistinliler’in yaşadıkları yerlerin, ortamın dönüşümüne bakmak gerekir.
Haritalar ve topraklar üzerine bir çalışma yürüterek, Gazze Şeridi’nin yaratılmasının, Filistinliler’in Güney Filistin’den kovulmasının ve Filistin köylerinin gerçek anlamda haritadan silinmesinin tȃrihine dönmek istiyorum. Filistin köylerinin harabeleri üzerine inşȃ edilen İsrail kolonilerinin, özellikle kibbutz’ların bu topraklara nasıl yerleştirildiklerini anlamak gerekir.
Gazze hiçbir zaman çöl olmadı. 1948’e kadar yemyeşil bir arȃziydi burası
Çevrenin tȃrihi ve toprakların tȃrihi üzerinden anlatılan uzun bir Gazze tȃrihi olacak bu. Gazze sȃkinlerinin büyük kısmı önceden Bedevîlerdi. Göçebe değillerdi, Gazze Vȃdisi’ndeki ırmağın etrȃfında meskûn tarımcılardı. Çok karmaşık tarım teknikleri geliştirmişlerdi. Özellikle, tȃrihçi Salman Abu Sitta ile ünlü Filistinli hekim Ghassan Abu Sitta’nın geldikleri El Ma’in köyü üzerine çalışıyorum.
İsrail yerleşimcilerinin manzarayı ve çevreyi nasıl dönüştürdüğünü yeniden oluşturmayı deniyoruz. 7 Ekim sonrası soykırımı çok daha uzun bir yerleşimci sömürgeciliği sürecine yerleştirmeyi mümkün kılıyor bu — ki o da bir soykırım biçimidir.
7 Ekim’den sonra, İsrail Gazze’yi çöle dönüştürdü. Ama bu konunun da çok daha uzun bir tȃrihi var. İsrail’in “çölü çiçeklendirdiği”ni ileri sürerek kullandığı sloganı biliriz. Ama Gazze hiçbir zaman çöl olmadı. Bölge her zaman, özellikle bira yapmakta kullanılan arpayı İngilizler için eken Filistinli Bedevîler’in meskeniydi. 1948’e kadar yemyeşil bir arȃziydi burası.
Bu izlerin silinmesi üzerine çalışıyorsunuz. Hattȃ, soykırım girişimlerinin ayırt edici özelliklerinden biri olan, silinmenin izlerinin silinmesi üzerine çalışıyorsunuz.
İsrailliler bir Filistin köyünü imhȃ ettikleri zaman, sȃdece binȃları yıkmakla yetinmiyorlardı. Toprağı, hattȃ mezarlıkları ve yolları sürüyorlardı. Şȃyet bir yönde sürülmüş bir tarla varsa, o tarlayı diğer yönde sürüyorlardı. O zamȃna kadar var olmuş yaşam biçimlerinin tüm izlerini gerçekten silmek içindi bu. Bugün, aynı hȃdiseleri gözlemliyorum; aradaki tek fark, sürme işleminin buldozerlerle yapılıyor olması.
İmhȃ, işin bir yönüdür. Forensic Architecture’daki faaliyetim sırasında çok sayıda binȃ yıkımı gördüm. Fakat Gazze’de gördüğüm, sȃdece yıkılmış binȃlar değil; bizzat toprakların imhȃ edildiğini görüyorum ve Gazze’nin “kökünü kazımak” diye adlandırıyorum bunu.
İsrail’in kurulduğu dönemde, Filistinliler’e yönelik bir işkence biçimi, onları yıkılmış ve geriye hiçbir şey kalmamış olan köylerine götürmekti. Tek bir iz bile bırakılmamış oluyordu.
Bunun için mi topraklara odaklanmak istediniz?
Evet, çünkü Gazze’nin çölleşmesini organize etmek siyȃsîdir. İsrail’in yarȃrına suyun akışına yön vermek için barajlar inşȃ etmek, Filistinliler’i topraklarından kovmak için çevreyi kullanmaktır.
Çöl yaratmak soykırımın sürekli ayırt edici bir özelliğidir. Yaşanabilirlik biçimlerinin yok edilmesidir. İsrail önce bir çöl yaratır, sonra da oraya Filistinliler’i yollar. Ermeni soykırımı ve Namibya’da Almanlar tarafından işlenen soykırım düşünülürse, her iki vakada da çöl bir imhȃ “aracı” olmuştur.
Toprak zeminlerde derinlemesine neden olunan zȃyiat üzerine de çalışıyorum. 7 Ekim’den beri İsrail, yerin 30 metre altında infilȃk eden bombalar attı; resmî açıklamaya göre, Hamas’ın tünellerini imhȃ etmek içindi bu.
O bombalar topraklara bulaşıp onlarca yıl boyunca kalacak olan muazzam sayıda kimyasal ürün içerir. Toprağa tuzlu su da zerk edilmiştir — ki bu da akifer’e zarar vermiştir. Gazze’de yıkılan tüm binȃlardan çıkan toz, toprağa derinlemesine nüfuz etmiştir ve yıllar boyunca sürecek bir kirlilik yaratacaktır. Bu aynı zamanda siyȃsîdir de. Yeraltına kirlilik bulaştırmak, gelecek kuşakların yaşama kapasitesini de yok etmektir.
Yerleşimci sömürgeciliğin, antropolog Patrick Wolfe’un dediği gibi, bir eleme mantığı olduğunu düşünüyorum. Sömürgeci soykırımda ölenlerin çoğu şiddet kullanılarak ölmez. Tabiî ki katliamlar vardır. Ama insanlar ikincil sebeplerle ölür. Süreğen bir soykırım gibidir bu.
Bu konuda daha derinlikli bir yaklaşım için Eyal Weizman’ın geçen Ocak ayında Diagram[me]s için verdiği uzun söyleşiyi tavsiye ederiz.
Forensic Architecture ve kurucusu Eyal Weizman üzerine Medyascope’ta daha önce yayınlanan bir yazı için tıklayın.