Okurlarımızı, takipçilerimizi, izleyicilerimizi ve tüm destekçilerimizi görüşlerini Medyascope’ta dile getirmeye davet ediyoruz. Yazınız editoryal ilkelerimize uyar ve Yayın Kurulumuz tarafından da uygun görülürse, web sitemizde imzanızla yayınlanacaktır. Konuşan, tartışan, farklı fikirlerin dile getirildiği bir Türkiye istiyoruz. “Bir fotoğraf ve düşündürdükleri: Aynılar aynı yerde” başlıklı yazıyı okuyucumuz Eda Saraç kaleme aldı.
Cumhuriyet Halk Partisi, 2025-2026 yasama yılının açılışını, kurumsal kimliğinin ve seçilmiş belediye başkanlarının yoğun saldırı altında olması ve bunlardan 17’sinin iddianamesiz, delilsiz şekilde tutukluluğu nedeniyle protesto ederek oturuma katılmadı.
Türkiye İşçi Partisi seçilmiş Hatay vekilleri avukat Can Atalay’ın Anayasa’ya aykırı şekilde Silivri Cezaevi’nde tutuklu olmasını protesto ederek oturuma katılmazken EMEP vekilleri de ilkeli bir tutum takınarak onlara eşlik ettiler. Muhalif seçmen CHP’den ve otokrasiye karşı duruş sergileyen diğer partilerden epeydir böyle karakterli bir duruş bekliyordu. Ama bir de ne görelim? İYİ Parti, DEM Parti, Cumhur İttifakı’nın diğer öznesi olan MHP, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan, AKP Genel Başkanı’nın yanında sıralanıverdiler.
Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın partilerinin artık sahada bir varlık gösterdiğini düşünmüyorum. Filistin eyleminde otobüse çıkabilmek için can atan Ali Babacan, ilk nezaketsizliğini ve densizliğini CHP’nin Eyüpsultan’da gerçekleşen Filistin eyleminde sergilerken, halkın “Katil İsrail, işbirlikçi AKP!” ve “yuh” sloganlarını, “Bu sloganları Trump’a atalım” diyerek kitleye akıl vermeye çalışmıştı. Ben de otobüsün tam altından “Bize akıl vermek yok! Öyle yok Ali Bey” diye bağırmıştım.
Kimse CHP eyleminde akıl verme hadsizliğinde bulunamaz
Hitap ettiği kitlenin hislerinden, öfkesinden bu kadar habersiz bir insan görmemiştim şimdiye kadar. Homurdanmaların ve protestoların ciddiyetini fark edince “Merak etmeyin arkadaşlar, gidecekler!” diye durumu toparlamaya çalıştı. Empatiden bu kadar yoksun birinin bunca yıl siyasette nasıl görev aldığına ve bakanlık makamına kadar yükselebilmesine çok şaşırıyorum. Bir siyasetçinin, eğer siyaset esnafı değilse sahip olması gereken en önemli özellik empati olmalı. Ali Babacan’ın kendisine alan açan, parti otobüsünün en üstünde yer veren ve yaklaşık yarım saat konuşturan CHP’ye ve seçmenine yaptığı büyük saygısızlığı daha sonra Meclis açılışında verilen fotoğrafta sürdürdüğünü düşünüyorum. Kimse, hele hele Ali Babacan, CHP eyleminde, CHP seçmenine akıl verme hadsizliğinde bulunamaz.
AKP 2019 Yerel Seçimleri’ni özellikle büyükşehirlerde hezimetle kaybedince Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu, kendi partilerini kurmaya karar vermişti. CHP 2019 Yerel Seçimleri’nden galibiyet ile çıkmasaydı parti kurmaya karar verebilecekler miydi? Kendilerine, AKP’den ayrılmamaları yönünde birçok telkin ve vaatte bulunulduğunu iddia ederken ayrılık kararının tamamen kendilerine ait olduğuna ilişkin duyurularının bu fotoğrafa bakıldığında oldukça gülünç olduğu görülüyor.
Bu iki kişiye, altılı masa garabetiyle asla hak etmedikleri 38 vekil verildi CHP seçmeni oylarıyla. Ali Babacan buna rağmen şimdi CHP seçmenini “Kiminle fotoğraf çektireceğimizi size mi soracağız” şeklinde nobranca azarlama cüretini gösterebiliyor. Elbette bu cüreti 0.50 oy oranıyla bu kadar çok vekili hiç çaba harcamadan almış olmanın şımarıklığıyla gösteriyor. Ancak bir sonraki genel seçimde böyle bir garabet yaşanmayacak, CHP kendi öz değerlerine dayanacak, kendi seçmeninin oyları da kendi vekilleri için kullanılacak, CHP’li seçmenin oyları, seçimden hemen sonra kendisine hakaret eden insanlara gitmeyecek böylece.
Ali Bey, sizinle gerçek hayatta da karşılaşıp hakaret ettiğiniz bir seçmen olarak cevabınızı vermek isterdim ancak o vakte kadar buradan okuyun dilerim hak ettiğiniz cevabı: Biz sizin kiminle fotoğraf çektirdiğinizle, kime merhaba dediğinizle zerre kadar ilgilenmiyoruz. Gerçekten bunun kavgasını vereceğimiz önemde, kıymette bir siyasi figür değilsiniz. Biz sadece her gün hakkı, hukuku, haysiyeti çiğnenen, siyasi iradesine darbe yapılan, verdiği oylar ayaklar altına alınan namuslu, vatansever Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak siyasetçide ilke, omurga ve dürüstlük görmek istiyoruz. Yoksa sizin siyaseten bir geçerliliğiniz yahut hükmünüz yok bizim nazarımızda.
Mesela bu durumu şöyle daha sarih izah etmeye çalışayım: Verdiğiniz röportajlarda “Anayasa değişikliğine” ilişkin sorularda oldukça kaçak cevaplar vererek “Anayasa değişikliğini günü geldiğinde konuşuruz” diyorsunuz. Bu kadar ilkesizce bir duruş olamaz. Anayasa değişikliği gibi temel bir konuda net cevap vermekten nasıl kaçınırsınız? Böyle bir konuda net olmayan biri nasıl siyasette yer alabilir, seçmenden oy isteyebilir? Anayasa gibi toplumsal sözleşme niteliği ile ülkenin belkemiğini oluşturan bir konuda bile AKP’ye göz kırpan birine, tek adamlık sistemine dibine kadar karşı olan muhalif seçmen bir daha niye güvensin? Ali Bey, tutarlılık, ilkesellik ve ahde vefa hayatta en önemli değerlerdir. Sizde, ODTÜ’yü 4 ortalama ile bitirmenize rağmen, yazık ki bu ilkelerden hiçbiri yok.
AKP’ye katılmanız çok daha tutarlı bir tavır olur
Partinizin sahada karşılığı olmamasının sebebi de tutarlı olmayışınız. Bir sonraki seçimde size müstakil olarak başarılar dilerim. Hatta AKP’ye katılmanız çok daha tutarlı bir tavır olur sizin için. İlkesel olarak bir karar vermek zorunda olduğunuz artık kaçamayacağınız bir gerçek. Zira her gün sizin hamasi hakaretlerinize maruz kalmak zorunda değil zaten çile çeken CHP seçmeni. Ben tam bu yazıyı yazarken, 2023 seçimlerinde hiç oy almadan, sahada hiç çalışmadan CHP listelerinden 15 vekil kazanan Ali Babacan, “Allah, kimseyi siz CHP’lilerin eline düşürmesin” kabalığını da gösterdi.
Ali Bey, size kötü bir haberim var. Allah sizi bizim elimize düşürdü, listelerimizden resmen sıfır çabayla 15 tane vekil çıkardınız, Filistin eyleminde otobüsümüze çıkıp kibirli kibirli konuştunuz. Ama herkesin bir istiap haddi var, CHP seçmeni despotizmle, hak-hukuk gasplarıyla uğraşırken bir de sizin yersiz kaprislerinize hacet yok. Ama artık bir sonraki genel seçimde bu garabetler ve vahim hatalar tekrarlanmayacak; Cumhuriyet Halk Partisi kendi evlatlarına yer verecek ve kendi öz gücüyle yükselecek. Bize her an parmak sallayan eski AKP’liler ise illa gidecek bir kapı bulur, ona şüphemiz yok.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
(Sevgili okur, kendime ve size olan saygımdan ötürü Ahmet Davutoğlu bahsini kapatsak mı acaba? Bu konuda beni hoş göreceğinizi düşünüyorum. Bu tatsız bahsi, şimdilik kapatalım. Kendisine âşık Ahmet Davutoğlu’na fazla ehemmiyet vermek, kendimize olan saygımızı azaltır. )
DEM Parti Demirtaş’ın zindanda olmasını nasıl açıklıyor?
DEM Parti’nin de ne yapmaya çalıştığını bu fotoğraftan anlamak mümkün değil. Kendilerinin ağır aksak bile olsa ilerlemeyen süreç sürecinden ne murat ettiklerini anlamak da çok zor. Bu sürecin yürümesi için mesela (hâlâ iyi niyetimi korumaya çalışıyorum), en azından Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın hem Anayasa Mahkemesi hem AİHM kararlarına rağmen hâlâ siyasi kinle esir tutulması vicdanın, hukukun neresine sığıyor?
DEM Partililer; Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın, Selçuk Mızraklı’nın 10 yıldan beri zindanda olmasını; Aysel Tuğluk’un hapishanede ağır demans hastasına dönüşmesini nasıl açıklıyorlar? Bütün bu ağır hak ihlallerini kendi vicdanlarına barış ihtimali anlamında nasıl açıklıyorlar? Sırf buradan bile sürecin ne kadar siyasi projeksiyonla yürütüldüğünü anlayabiliriz. Demirtaş da herhalde cezaevinde hücresinde DEM Partililerin Erdoğan’a hayran hayran baktıkları fotoğrafı görünce “Bu siyasi oyunların kaybedeni yine ben oldum” diye düşünüp acı acı gülümsemiştir. DEM Partili tecrübeli siyasetçiler benden daha iyi biliyor olmalılar: Bu komisyonun dönüp dolaşacağı, en sonunda varacağı yer yine Anayasa değişikliği ve Tayyip Erdoğan’ın sınırsız aday olma hakkı olacak. DEM Partililer bu işin kaybedeni olmak istemiyorlarsa, sivil siyasetçilerin bir an önce tahliyesini talep etmeliler ve bu gerçekleşmeden barışın gelmeyeceğini AKP-MHP koalisyonuna anlatmalılar.
Hiç şüphe yok ki Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın, Selçuk Mızraklı’nın, Can Atalay’ın, Tayfun Kahraman’ın, seçilmiş İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, Resul Emrah Şahan’ın, Ahmet Özer’in, Mehmet Murat Çalık’ın, Hakan Bahçetepe’nin, Utku Çaykara’nın, İnan Güney’in, Hasan Akgün’ün, Muhittin Böcek’in, Zeydan Karalar’ın, Oya Tekin’in, Özgür Kabadayı’nın, Hasan Mutlu’nun, Kadir Aydar’ın, Alaattin Köseler’in zindanlarda tutsak olduğu bir ortamda hiçbir komisyon Türkiye’ye barışı kalıcı olarak getiremez.
Ben de bir Cumhuriyet Halk Partili olarak, kapalı kapılar ardında yürütülen, vatandaşın hiçbir şekilde paydaş olarak görülmediği bu süreci desteklemeyi reddediyorum. Bana kalırsa bu süreç, çoktan bir erken seçimle gitmiş olması gereken AKP-MHP koalisyonun ömrünü zorla ve yapay şekilde uzatmaya çalışmanın bir aracı olmaktan başka bir şey değil. Ha, AKP-MHP koalisyonu toplumsal huzuru ve barışı kalıcı olarak sağlamak mı istiyor? O halde yargının ellerini serbest bırakacak, herkesin tahliyesinin önünü açacak olan düşman hukukundan vazgeçecek, hasta tutukluları (Mehmet Murat Çalık, Muhittin Böcek, Kalender Özdemir, Ayşe Barım, Tayfun Kahraman) derhal serbest bırakacak ve hukuka geri dönecek. Düşman hukukundan çok daha ağır olan, sağlık sorunları yaşayan haklarında iddianame bile olmayan Mehmet Murat Çalık, Tayfun Kahraman, Muhittin Böcek, Kalender Özdemir derhal serbest bırakılmalı. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında yaşanan hak gaspları, yitirilen canların trajedisi tekrarlanmamalı! Herkesin canı, evladı, yakını kutsaldır, artık yeter! 10 yıl önceki kumpaslardan hiç mi ders alınmadı?
Sıkışmışlığın tek çaresi sandık
Her adımında vergi ödeyen ancak seçme-seçilme hakkı her gün bir kez daha gasp edilen bir vatandaş olarak, bu hükümetin yürüttüğü hiçbir süreci desteklemiyorum.
Evet, o fotoğrafın gösterdiği saf gerçeklik budur: Türkiye’de şu an tek gerçek muhalefet partileri CHP, TİP ve EMEP’tir. Diğerleri rejimin kendisine pay edeceği ganimetleri uslu bir şekilde bekliyor. Namuslu vatandaşa ise, fotoğrafta da kendisini gösteren, kapalı kapılar ardında yürütülen bu ne olduğu belirsiz sürece karşı çıkıp kendi yaşam hakkına sahip çıkmak kalıyor.
AKP için çok trajik olan diğer gerçeklikse, gücünü ve halk desteğini yitirmiş, artık kalıcı olarak ikinci parti olan AKP’nin meşruiyet sağlamak için Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu gibi siyaseten emekli olmuş insanlarla fotoğraf vermek zorunda olmasıdır. Siyasetin tıkanmasının sebebi, 31 Mart 2024’ten sonra bir türlü gerçekleşmeyen genel seçimin hepimizi derin bir girdaba sokmuş olmasıdır. Bu sıkışmışlığın tek çaresi: SANDIK! Güven oyunu yitirmiş olan AKP-MHP koalisyonu, derhal sandığı getirmek zorunda.