Her sekiz kadından biri hayatının bir döneminde meme kanserine yakalanıyor. Uzmanlar, erken teşhisin yaşam kurtardığını ve kanserin küçükken tespit edilmesi durumunda sadece cerrahi müdahaleyle tamamen iyileştirilebildiğini belirtiyor. Türkiye’de 50 yaş altındaki meme kanseri vakalarının oranı yüzde 50’ye ulaşırken, tedavideki teknolojik gelişmeler hastaların yaşam kalitesini artırıyor. 36 yaşında meme kanseri teşhisi alan Pastavilla Genel Müdürü Dilara Arslan, 900 kadın çalışanına ücretsiz tarama yaptırarak farkındalık seferberliği başlattı.
Haber: Nergiz Turan
Ekim ayı boyunca dünya genelinde “Pembe Kurdele” temalı farkındalık etkinlikleri düzenleniyor. Bu sembol, meme kanserinin dünya genelinde en sık görülen kanser türlerinden biri olması nedeniyle yaygınlaşıyor.
Memeder Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Beyza Özçınar, farkındalık çalışmalarının temel amacının hiçbir şikayeti olmayan sağlıklı kadınları düzenli kontroller yaptırmaları konusunda teşvik etmek olduğunu söylüyor. Her sekiz kadından birinin hayatının bir döneminde meme kanserine yakalandığını belirten Özçınar, erkeklerde her 100 vakadan sadece 1’inde görülen hastalığın, kadınlar arasında çok daha yaygın olduğunu belirtiyor.
Türkiye’de genç hastalarda oran yüzde 50’ye ulaşıyor
Özçınar, Türkiye’de son yıllarda yapılan bilinçlendirme çalışmaları sayesinde erken tanı oranlarının arttığına dikkat çekiyor. Türkiye’nin meme kanseri görülme sıklığı açısından dünya ortalamasında yer aldığını dile getiren Özçınar, ülkenin genç nüfus yapısı nedeniyle özellikle genç yaşta görülen vakaların oranının dikkat çekici düzeyde olduğunu ifade ediyor. Avrupa ve Amerika’da 50 yaş altındaki meme kanseri vakaları yüzde 25 civarındayken, Türkiye’de bu oran neredeyse yüzde 50’ye ulaşıyor.
Özçınar, ailesinde genç yaşta birden fazla kişide meme kanseri görülen bireylerin risk altında olduğunu belirtiyor ancak vakaların yüzde 70-80’inin herhangi bir risk faktörü ya da genetik neden olmaksızın sporadik olarak geliştiğinin altını çiziyor.
18 yaşından itibaren her ay düzenli muayene öneriliyor
Prof. Dr. Özçınar, kadınların 18-20 yaşlarından itibaren her ay düzenli olarak kendi kendine meme muayenesi yapması gerektiğini söyleyerek bunun normal meme dokusunu tanıyarak değişiklikleri erken fark etmeyi sağladığını belirtiyor.
Erken teşhisin hayat kurtardığını vurgulayan Özçınar, kanserin ele gelmeyecek kadar küçükken tespit edilmesi durumunda sadece cerrahi müdahale ile tamamen iyileştirilebildiğini aktarıyor. Özçınar, bu sayede kemoterapiye ihtiyaç duyulmadığını ve yaşam kalım oranının yüzde 99-100’e ulaştığını ifade ederken, tanının geç konulması durumunda ise tedavi süresinin uzadığını, kemoterapi gibi ek tedavilere ihtiyaç duyulduğunu ve yaşam süresinin kısaldığını ekliyor.
Cerrahi tekniklerdeki gelişmeler estetik görünümü koruyor
Özçınar, cerrahi alandaki gelişmelere de değinerek onkoplastik cerrahi teknikleri sayesinde meme dokusunun korunarak büyük kitlelerin alınabildiğini ve memenin yeniden şekillendirilebildiğini söylüyor. Memenin tamamen alınması gereken durumlarda ise silikon protezlerle aynı seansta rekonstrüksiyon yapıldığını belirten Özçınar, bunun da estetik görünümü ve yaşam kalitesini olumlu etkilediğini aktarıyor.
Tedavi süreçlerindeki teknolojik ilerlemelerin hastaların yaşam kalitesini artırdığını vurgulayan Özçınar, ışın tedavisinin yan etkilerinin azaldığını dile getiriyor. Işın tedavisinin süresi 6 haftadan 3 haftaya, bazı durumlarda 1 haftaya kadar kısaltılabiliyor. Özçınar, yeni nesil kemoterapi ilaçları, akıllı ilaçlar ve immünoterapilerin de tedavi başarısını önemli ölçüde artırdığını belirtiyor.
“Pembe Kurdele” kampanyaları erken tanı oranlarını artırıyor
Prof. Dr. Özçınar, “Pembe Kurdele” ve “Pembe Top” gibi kampanyaların sosyal medya üzerinden yürütülen farkındalık çalışmalarına güçlü katkılar sağladığını ve bu sayede erken tanı oranlarında artış gözlemlendiğini belirtiyor.
18 yıldır yürütülen farkındalık faaliyetlerinde birçok özel sektör paydaşıyla işbirliği yaptıklarını anlatan Özçınar, Çırağan Sarayı, Penti, Nestlé ve Migros gibi kurumların desteğiyle yürütülen projelerde on binlerce kadına ulaşıldığını söylüyor. Özçınar, Çırağan Sarayı’nın pembe renge bürünmesi, Penti’nin kendi kendine meme muayenesi videoları içeren ürün kutuları ve farklı şehirlerde düzenlenen “Pembe Festival” etkinlikleriyle bu çalışmaların yaygınlaştırıldığını aktarıyor.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Memeder’in, Sağlık Bakanlığı’nın 40-69 yaş arası kadınlara sunduğu mamografi tarama hizmetini maddi imkânları olmayan ya da sağlık hizmetlerine erişimi sınırlı kadınlara ulaştırmayı hedeflediğini belirtiyor.
Kadınlar korku nedeniyle doktora gitmeyi ertelerken hayatlarını riske atıyor
Prof. Dr. Özçınar’ın dikkat çektiği en önemli noktalardan biri, kadınların korku nedeniyle doktora gitmeyi ertelemesi oluyor. Oysa erken tanı hayat kurtarıyor ve bu gerçeği bizzat yaşayan isimlerden biri Pastavilla Genel Müdürü Dilara Arslan.
36 yaşında meme kanseri teşhisi alan Arslan, yaşadığı süreci anlatıyor: “Teşhisi aldığım anı dün gibi hatırlıyorum, muhtemelen hayatım boyunca da en ince detayına kadar unutamayacağım bir anı olarak kalacak. İlk düşündüğüm şey oğlumdu; ilk hissettiğim duygu ise tarifsiz bir endişeydi.”
İyileşme sürecini çevresiyle paylaşan Arslan, yaşadıklarının sadece kendisiyle sınırlı kalmaması gerektiğine karar vererek işyerinde bir farkındalık seferberliği başlatıyor. Arslan, Pastavilla’daki 900 kadın çalışanın tamamına meme sağlığı taraması yaptırarak 40 yaş üzeri çalışanlara mamografi, 40 yaş altına ise ücretsiz meme ultrasonu imkanı sağlıyor.
Arslan liderlik ve hasta kimliğini bir arada nasıl taşıdığını şöyle açıklıyor: “Sağlıkla ilgili bu süreç başladığında hayatıma bir kimlik daha eklendi: ‘İyileşme yolundaki Dilara’. Önce çevremle paylaştım; anlattıkça insanların kontrole gittiğini, kendi sağlığı için adım attığını gördüm.”
Test yaptırmaktan korkan kadınlara da çağrıda bulunan Arslan, “Korku çok insani bir duygu ama eğer doğru yönetilmezse insanı durduran bir güce dönüşüyor” diyor ve ekliyor: “Kadınları gerçekten harekete geçiren şey korkusuzluk değil, sorumluluk duygusu.”
“Artık daha fazlasını yapmak değil daha anlamlısını yapmak istiyorum”
Hastalık sürecinin kendisine hayatın hem kırılgan hem de güçlü yanlarını öğrettiğini söyleyen Arslan, önceliklerinin değiştiğini belirtiyor. Ayrıca Arslan “Artık daha fazlasını yapmak değil, daha anlamlısını yapmak istiyorum. Eskiden çok daha hızlı, çok daha talepkâr bir ritmim varken, şimdi her şeyin merkezinde denge var” dedi.
Hikayesini okuyan ve kontrole gitmeyi düşünen kadınlara mesaj veren Arslan sözlerini şöyle tamamlıyor: “Benim için o check-up, kendim için attığım en büyük adımlardan biriydi. Bu, kendinize gösterdiğiniz sevginin, ilginin ve bakımın en kuvvetli adımlarından biri olacak.”