Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

TL’nin değer kaybının nedenleri

Türk lirası son bir haftada dolar ve euro karşısında %2’den fazla değer kaybetti. Kayıplar Cuma günü son 1 saate kısmen telafi edilmese, bu oran %4-5’i bulacaktı. 20 Ekim Cuma gününü 3,6736 kapatan dolar/TL, Cuma günü 3,84’ün üzerinden işlem gördü. Benzer bir tablo Euro/TL kurunda da karşımıza çıkıyor. Euro/TL geçtiğimiz haftayı 4,3302 ile kapatmıştı. Cuma ise 4,45’nin üzerini gördü. Kapanışta ise dolar/TL 3,78’in, euro/TL ise 4,39’un üzerinde kapattı.

Dolar/TL (28 Eylül – 27 Ekim)

dolar

Euro/TL (28 Eylül – 27 Ekim)

euro

Peki, son bir haftada ne oldu da TL özellikle dolar karşısında bu kadar hızlı değer kaybetti. TL’deki değer kaybının nedenlerini iki ana başlık altında toplarsak bunlardan birine siyasi nedenler, diğerine ise ekonomik nedenler diyebiliriz. Bu iki nedeni de kendi içinde “iç” ve “dış” olarak ayırabiliriz. İlk olarak siyasi nedenlerden başlayalım. Zira birçok ekonomiste göre son bir haftalık hareketin esas nedeni siyasi gelişmelerde gizli.

TL’nin değer kaybetmesinin dış siyasi nedenleri

  1. ABD ile yaşanılan kriz: Bu krizi, ABD ile Türkiye arasında 8 Ekim Pazar akşam saatlerinde başlayan vize krizi olarak adlandırabiliriz. 9 Ekim tarihinde finansal piyasalarda sert bir tepkiye neden olan bu kriz, takip eden günlerde yapılan açıklamalar ile bir nebze de olsa yumuşamıştı. Ancak aradan geçen günler vize krizinin günler içinde çözülmesinin mümkün olmadığı gerçeğini ortaya koydu. Türkiye tarafından reddedilse de Türkiye Adalet Bakanlığı’ndan bir heyete ABD vizesi verilmediği iddiası bu hafta içinde çok konuşuldu. Son olarak da ABD başkonsolosluk irtibat görevlisi Metin Topuz’un cep telefonun şifresinin İstanbul Emniyeti’nce kırılması ve içinden bazı bölümlerin Hürriyet gazetesinde yayımlanması, bu krizi daha da derinleştirdi. Bu başlığı kapatmadan önce iki ülke arasındaki krizin sadece “vize gerginliğinden” ibaret olmadığını belirtmeliyiz. Ayrı bir yazının konusu olması gereken iki ülke arasındaki sorunların diğer önemli konusu Reza Zarrab davasıdır. Bu davanın önümüzdeki günlerde gündemin bir numaralı konusu olacağı ve bunun finansal piyasaları, dolayısıyla da ekonomiyi etkileyeceği aşikâr. Bunun açık bir işareti olarak iddia doğrulanmasa da “Türk bankalarına ceza gelecek” haberinin yarattığı tedirginliği görebiliriz.
  1. Almanya ile olan siyasi gerilim: Bu başlık da tıpkı ABD ile olan kriz gibi son bir haftada ortaya çıkmış bir konu değil. 16 Nisan referandumu ve Almanya’daki seçimler sırasında yaşananlar Türkiye ile Almanya arasındaki sorunların “kriz” seviyesine çıkmasına neden oldu. Sekiz ayı aşkın bir süredir tutuklu bulunan Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel’in durumu da bu krizin bir diğer nedeni. Türkiye’de 4’ü çifte vatandaş olmak kaydıyla 10’dan fazla Alman vatandaşının tutuklu olması en çok tartışılan konulardan bir diğeri. Son olarak, Bloomberg’un Alman yetkililere dayandırdığı habere göre, Alman hükümeti uluslararası kalkınma kurumlarına Türkiye’ye sağladıkları fonları kesmeleri yönünde baskı yaptığı iddiası gündeme geldi. Yine aynı haberde, söz konusu kurumların bu adımları henüz atmadıkları ama finansman sağlama süreçlerini zorlaştırdıkları bilgisine yer veriliyor. Bu haber de Türkiye’de piyasaların kapalı olduğu bir saatte yayımlandı. Dolayısıyla likiditenin az olduğu bir saatte ortaya atılan bu iddia piyasalarda sert bir şekilde fiyatlandı.

İçerideki siyasi gelişmeler: Dışarıda yaşanan siyasi gelişmeleri anlatırken birçok sorunun son bir haftada ortaya çıkmadığını ancak bu sorunların son birkaç haftada “kriz” halini aldığını söyledik. İç siyasette ise durum biraz farklı. Zira Türkiye’de siyaset uzunca bir süredir gergin. Geçen hafta yaşanan AKP’li belediye başkanlarının istifa ettirilme süreci ya da Meral Akşener liderliğinde kurulan İYİ Parti’nin bu siyasi gerginlikte herhangi bir yeri var diyemeyiz. Bu noktada Büyükada tutuklamalarını (hepsi 26 Ekim itibariyle serbest bırakıldı) ile Osman Kavala’nın gözaltına alınmasını belirtmemiz gerek. Çünkü bu ve benzeri operasyonlar iç siyasetteki gerilimi dışarıya taşıyor.

TL’nin değer kaybetmesinin ekonomik nedenleri

  1. MB’nin PPK toplantısı: Merkez Bankası Ekim ayı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında faizlere dokunmadı. Böylelikle politika faizi yüzde 8, faiz koridorunun alt bandı olan gecelik borç alma faizi %7.25, koridorun üst bandı olan gecelik borç verme faizi %9,25 seviyesinde kaldı. PPK metninde sıkı para politikasında “kararlılık” mesajı verse de bu kararın ardından dolar/TL’de bir miktar artış gözlendi.

faiz

  1. Artan faizler: Hazine bu hafta düzenlediği üç tahvil ihalesinde toplam 8 milyar 191,3 milyon lira borçlandı. 10 yıllık vadeli tahvil ihalesine gelen teklif satışın 1,5 katı oldu. Bu oranın geçmiş ihalelere göre daha düşük olması piyasalar için yeni bir “kısmi” olumsuzluk olarak algılandı.
  2. Yüksek seyreden enflasyon: Enflasyonun Temmuz ayından itibaren yeniden yükseliş trendine girmesi, çekirdek enflasyondaki yüksek seyrin devam ederek %11’e çıkması TL üzerinde baskı yaratan bir diğer gelişme oldu. Enflasyondaki yüksek seyir bu hafta ortaya çıkmış bir şey olmasa da iktidarın bankalarla görüşüp faizleri düşürün baskısı yapığı bir dönemde bu veriler daha çok dikkate alınmaya başlanıyor.

TUFE_0917

TL’nin değer kaybetmesinin dış ekonomik nedenleri?

  1. FED’in yeni başkanı kim olacak? Dünya ekonomisinde son günlerin en çok tartışılan konusu Amerika Merkez Bankası’nın (FED) başına kimin geleceği. En güçlü üç aday şu şekilde: Mevcut Fed Başkanı Janet Yellen, Fed Guvernörü Jerome Powell ve Stanford Üniversitesi Ekonomi Profesörü John Taylor. Bu üç arasında Yellen’in devam etmek istememesi ve Taylor isminin biraz daha ön plana çıkması piyasaları tedirgin ediyor. Zira Taylor’ın Fed başkanlığına seçilmesi piyasalarda faiz artırımının hızlanacağı beklentisine neden olabilir. Nitekim Cuma günü 17:00 sularında gelen “Trump, Fed başkanlığı için Powell’ı atama eğiliminde” haberi TL’nin kayıplarını az da olsa telafi etmesini sağladı. FED’in son yıllarda dünya ekonomisi üzerindeki etkisini düşündüğümüzde bu sorunun nasıl cevaplanacağı piyasalar için çok önemli. Türkiye ekonomisini düşündüğümüzde bu önem daha da artıyor.
  2. Trump’ın vergi reformu: ABD Temsilciler Meclisi, Cumhuriyetçilerin, Demokratların desteği olmaksızın vergi oranlarını düşürmelerine olanak sağlayan 2018 mali yıl bütçe tasarısını kabul etti. Cumhuriyetçiler, çoğunlukta oldukları Temsilciler Meclisi’nde bütçe tasarısını 212’ye karşı 216 oy ile kabul edilmesini sağladılar. Bu gelişmeyle birlikte Temsilciler Meclisi, Trump’ın istediği vergi indirimlerinin önünü açmış oldu. Bu haberin ardından dolar diğer para birimleri karşısında güçlendi. Bundan en fazla etkilenen para birimlerinden biri de TL oldu.
  3. ABD’den gelen güçlü ekonomik veriler: ABD ekonomisi kasırgaların olumsuz etkisine rağmen 3. çeyrekte %3 ile beklentilerin üzerinde büyüdü. (Beklenti %2,6) Büyümeyi destekleyen dinamiklerin başında güçlü tüketici harcamaları var. ABD ekonomi yılın 2. çeyreğinde %3,1 oranında büyümüştü. Bu veriler ABD’de ekonominin 2014’den sonra ilk defa iki çeyrek üst üste %3’ün üzerinden büyüdüğünü gösteriyor. Ayrıca, Michigan Tüketici Güveni 100,7 değerini aldı. Bu veri Eylül’de 95,7 değerini almıştı. ABD ekonomisinde işlerin yolunda gittiğini gösteren gelişmeler bunlardan ibaret değil.10 Yıllık ABD devlet tahvili faizleri bu hafta %2,40’ı geçti. ABD’de tahvil faizlerinin yükselmesi ve bu yükselişin istikrarlı bir şekilde devam edeceği beklentisi dolar endeksini yukarı çekiyor. 20 Ekim’de 93,7 olan dolar endeksi haftayı 94,92’den kapattı. Bu da %1’in biraz üzerinde bir artış demek. Aynı süre içinde TL’nin dolar karşısından kaybettiği değeri dikkate aldığımız TL’nin negatif ayrıştığını görüyoruz. Bu noktada Mahfi Eğilmez’in düzenli olarak yayımladığı kırılgan beşlinin para birimlerinin performansına bakalım.

eğilmez

  1. ECB’nin Ekim ayı toplantısı: Avrupa Merkez Bankası (ECB) faizlerde beklendiği gibi değişikliğe gitmedi, aylık 60 milyar euro olan varlık alım miktarının 2018 Ocak-Eylül döneminde aylık 30 milyar euro’ya ineceğini açıkladı. ECB Başkanı Mario Draghi 26 Ekim’de para politikası toplantısı sonrasında şunları söyledi:

“Varlık alım gerektiği takdirde enflasyon görünümü ECB’nin hedefi ile tutarlı hale gelene kadar devam edecek. Enflasyonun hedeflenen seviyeye dönmesi için çok önemli miktarda parasal genişlemeye hala ihtiyaç var.”

“Çekirdek enflasyon henüz sürdürülebilir yukarı yönlü trend için ikna edici işaretler göstermedi. Yurt içi maliyet baskıları hala bastırılmış durumda. Enflasyonun orta vadede yavaş yavaş yükselmeye devam etmesini bekliyoruz. Çekirdek enflasyonun da yükselmeye devam etmesi bekleniyor.”

Draghi’nin bu açıklamalarla gevşek para politikasının bir süre daha devam edeceğini işaret etmesi euro/dolar paritesini 1,16’nın altına indirdi. Bu da doların güçlenmesine neden oldu.

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.