TÜSİAD 49. Genel Kurulu’nu yaptı – Başkan Erol Bilecik: “İnsan sustuklarından da sorumludur”

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) 49. Genel Kurulu İstanbul’da yapıldı. TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan “Yapısal sorunlar palyatif önlemlerle çözülemez” derken,  TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, “Güçlüyüz demekle güçlü ülke olunmuyor” diye konuştu.

Genel kurulda TÜSİAD’ın yeni yönetimi de belirlendi. Başkanlığa Simone Kaslowski seçildi. Kaslowski, önceki yönetimde başkan yardımcısıydı. Uzun yıllar TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyeliği yapan Aldo Kaslowski’nin oğlu, kendisi de 2012 yılından bu yana TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi olan Simone Kaslowski, babasının 1965 yılında kurduğu Organik Kimya’nın CEO’su.

TÜSİAD’ın yeni başkanı Simone Kaslowski.

TÜSİAD’ın yeni yönetim kurulu da şöyle oluştu:

Başkan Yardımcıları: Murat Özyeğin, Mehmet Tara, Bahadır Balkır.

Yönetim Kurulu Üyeleri: Serra Akaçoğlu, Batu Aksoy, Fatih Kemal Ebiçlioğlu, İrem Oral Kayacık, Nüket Küçükel, Barış Oran, Serkan Sevim, Can Yücaoğlu.

“Kavgaya değil huzura ihtiycımız var”

Genel kurulda ilk konuşmayı Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan yaptı. Özilhan özetle şunları söyledi:

TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan.

“Son yıllarda yapılan tüm seçimlerde olduğu gibi, bir kez daha önemi aşırı vurgulanan bir seçim dönemine girdik. Yerel yöneticilerimizi seçeceğimiz bu seçimlerin ülkemiz için bir beka sorunu olduğu görüşüne rağmen, heyecan dozu oldukça düşük bir seçim süreci yaşıyoruz. Bu gözlem, seçimlere katılım oranının bu kez oldukça düşeceği öngörüleri ile de örtüşüyor. Yaklaşık 10 yıldan beri sürekli olarak siyasi hayatımızda yüksek adrenalin ile yaşıyoruz. Heyecan ve korku durumunda salgılanan adrenalin bünyeyi acil harekete hazırlar. Kısa bir süre için insanın gücünü artırır ve acıyı hissetmemesini sağlar. Ancak adrenalin insanı beslemez, iyileştirmez, tersine uzun süre maruz kalındığında yıpratır, sorunlara yol açar. Toplum olarak sürekli yüksek adrenalinden yorgun düştük; artık kavga etmek yerine, sakinliğe, huzura, geleceğimizden, umutlarımızdan, hayallerimizden konuşmaya ihtiyacımız var.”

“Seçimlerin birinci maddesi yerel kalkınma olmalı”

“Seçimlerin birinci maddesi yerel kalkınma olmalı. Belediye seçimleri aslında yerel yönetim konusudur; demokrasinin yerelde kök salması demektir. Fakat gösterişli projeleri tartışmaktan bu önemli konuyu tartışmaya pek fırsat kalmıyor. Ekonomideki sorunların halkın gözündeki ağırlığının giderek arttığı bir ortamda yerel yöneticilerden beklentimiz yerel kalkınma vizyonlarını seçmenle paylaşmaları, yerelde refah artışını nasıl sağlayacaklarını, vatandaşın yaşam standardını bir seferlik desteklerle değil kalıcı olarak nasıl artıracaklarını ortaya koymaları.”

“Gıdada sorunun yapısal boyutunu çözmeye dönük bir irade görmüyoruz”

“Uzunca bir süredir gündemde olan gıda enflasyonu bu seçimlerde de en öne çıkan konulardan birisi oldu. Bazı gıda ürünlerinin fiyatlarında meydana gelen çok yüksek artışlarda, iklim koşullarının bir etkisi olduğunu kabul etsek dahi, gıda fiyatlarının 10 yıldan beri enflasyonun üzerinde seyrediyor olması, meselenin hava koşullarından ibaret olmadığını ortaya koyuyor. 2007’den 2018’e dünyada gıda fiyatlarındaki artış sadece yüzde 10 olmuş. Ülkemizde ise yüzde 200. Gıda fiyatları uzunca bir süredir tüketici fiyatlarından çok daha hızlı artıyor. Bu durum meselenin yıllar içinde iyice ağırlaşmış olan yapısal boyutuna işaret ediyor. Kaldı ki olumsuz hava koşullarını da bu seneye özgü arızi meseleler olarak görmek büyük bir hata olur. Esasen sektör bir süredir önemli problemler yaşıyor. Son haftalarda gıda fiyatlarındaki aşırı yükselişe karşı, hızla bazı önlemler alınıyor. Fakat, sorunun yapısal boyutunu çözmeye dönük bir irade görmüyoruz. Hal yasası, tanzim satış mağazaları, operasyonlar, denetimler gibi gıda fiyatlarına dönük önlemler, fiyatları belli bir süre için aşağı çekmeye muvaffak olacaktır. Ancak, tarım üretimindeki sorunlar devam ettiği sürece, fiyatlar yeniden artış eğilimine girecektir. Çünkü, gıda fiyatlarındaki artışın esas nedeni, tarımın içine düşmüş olduğu durumdur.”

“Üretimin azaldığı bir durumda, fiyat kontrolleri ile bir yere varılamaz”

“Tarıma verilen teşviklerin eriyip gittiği, araziye verilen teşviklerin etkin kullanılamadığı, tarımsal girdilerin fiyatlarının hızla tırmandığı bir yapının kaçınılmaz sonucu tarımsal üretimin azalması ve çalışabilir yaştaki nüfusun neredeyse tamamının köyleri terk etmesidir. Kırlarda yaşayanların oranı son 10 yılda yüzde 34’ten yüzde 16’ya düşerken, kentlerde ve metropollerde yaşayanların oranı yüzde 66’dan yüzde 84’e yükselmiştir. Çiftçilerin oranı ise yüzde 10’dan eriyip yüzde 3’e düşmüştür. Nitekim, üretim istatistiklerine baktığımızda, 2018 yılında, bir önceki yıla göre, tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 5.8, sebzelerde ise yüzde 2.6 üretim azalması dikkati çekiyor. Üretimin azaldığı, çiftçiliğin yok olduğu, buna karşılık tüketimin hızla arttığı bir durumda, fiyat kontrolleri ile bir yere varılamaz.”

“Tarımı ihmal eden ülkeler geleceklerini tehlikeye atar”

“Türkiye, gıda fiyatlarındaki tırmanışın önüne geçmek ve nüfusunu besleyebilmek için son yıllarda artan oranlarda ithalat yapmak zorunda kaldı. İthalata bağımlı hale gelmemek için tarımsal üretimi artırmak zorundayız. 

80 milyonluk bir ülke olarak, Türkiye’nin gıda güvenliği ve güvenilirliğinden taviz vermesini kabul edemeyiz. Tarımı ihmal eden ülkeler geleceklerini tehlikeye atar. Biz ihmal etmeyelim. Tarıma, sanayileşme kadar önem vermek, yatırım yapmak durumundayız. Bunun için son dönemde çok tartışılan gıda ürünlerindeki fiyat artışlarının verdiği sinyali doğru okuyalım. Mutfaktaki yangını söndürmek için hızla birtakım adımlar atarken, eş anlı olarak da uzun vadeli bir bakış açısıyla tarımın sorunlarına eğilelim.”

“Tarımda sorunu çözmenin yolu kooperatifleşmek”

“Günümüzde ölçek ekonomisinin geçerli olmadığı hiç bir üretim faaliyeti yok. Ancak, arazilerin parçalı yapısı, Türkiye tarımının en önemli sorunu. Bu durum, tarımda verimliliğin önünde çok ciddi bir engel. Arazisi olanın da sermayesi yok. Demek ki, küçük tarım arazileri ve küçük çiftçilikle, ölçek ekonomisinden nasıl yararlanacağımızın yollarını arayıp bulmalıyız. 

Aksi halde, verimsizliğin ve pahalılığın önüne geçemeyiz. Türkiye koşullarında bunun yolu, çiftçilerin havza ve ürün bazında kooperatifler biçiminde örgütlenmesinden geçiyor. Kooperatifler sayesinde küçük üreticiler, traktör, sulama, gübre, pazarlama, satış, eğitim gibi birçok alanda güçlerini birleştirirse, tarım ve hayvancılığımız bugünden çok farklı bir noktaya gelir. 

Fransa, İsviçre, ABD gibi ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de kooperatifçiliği geliştirmeliyiz. Halihazırda çok iyi çalışan birkaç kooperatifimiz var. Bu modeli geliştirmemiz ve tüm ülkeye yaymamız gerekiyor.

“Yapısal sorunlar, palyatif önlemlerle çözülmez”

“Ekonomik, toplumsal, siyasi ve askeri olarak güçlü olmak için kendi kaynaklarımıza daha fazla önem vermemiz gerekiyor. Küresel planda yaygınlaşan popülist ve korumacı eğilimler karşısında, ekonomimizi ara malı, sermaye malı ve finansmanda dışa bağımlılıktan kurtarmak, en önemli önceliğimiz olmalı. Ekonomide geçen ağustos ayında zirve yapmış olan yangının ateşi düştü. Kurlar, faiz oranları ve enflasyon, zirve noktalarından aşağı indiler. Dış ticaret açığı ve cari açık daralıyor. Ne kadar devam edeceğini bilmesek de, bunlar olumlu gelişmeler. Buna karşılık üretim daralıyor, satışlar düşüyor, yeni istihdam yaratılamıyor ve işsizlik artıyor. 

Genel tablonun özeti: kısmi iyileşmeye rağmen ekonomide kırılganlıkları yaratan nedenler devam ediyor. Sadece ârazları hafifletmeyle yetinip, bunlara yol açan nedenler tedavi edilmezse, bugün değilse yarın, aynı hastalıkların nüksetmesi kaçınılmaz olur. Maliye ve ekonomi kadroları, bozulan dengeleri yeniden eski yerlerine oturtmak için var güçleriyle çalışıyor; hükümetimiz ekonomik zorluklarla mücadele için paket üzerine paket açıklıyor. Bu önlemlerin ortak özelliği kısa sürede sonuç alma hedefi taşımaları. 

Oysa yapısal sorunlar, palyatif önlemlerle çözülmez. Daha önce de çözülmedi, başka ülkelerde de çözülmedi, şimdi de çözülmez.” 

“Reel sektörün finansman sorunu çözülmezse, sorun bankacılık ve kamu sektörüne sıçrar”

“Kredi yeniden yapılandırmaları ve buna karşılık devam eden ve sektörden sektöre yayılan konkordatolar ve iflaslar, ciddi bir finansman sorununun tezahürleri. Yapısal önlemler alınmadan yapılan uygulamalar, bir sonraki dönemde sorunun daha da ağırlaşarak geri dönmesine yol açar. Reel sektörün finansman sorunu çözülmezse, sorun bankacılık ve kamu sektörüne sıçrar. Derin finansal krizler böyle gelişir. Bu nedenle, bugün uygulanan önlemlerin mutlaka uzun vadede üretimi ve tasarrufları artıracak, dış ticaret açığını azaltacak, mali disiplini pekiştirecek bir programla desteklenmesi gerekiyor. Bu programın, küresel düzlemde popülist hükümetlerin piyasa ekonomisiyle uyuşmayan uygulamalarına prim vermeden, liberal ekonomi ilkeleri doğrultusunda uygulanması gerektiğini de unutmamak lazım.” 

“Güçlüyüz demekle güçlü olunmuyor!”

TÜSİAD Genel Kurulu’nda Özilhan’dan sonra Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik kürsüye geldi. Bilecik özetle şunları söyledi:

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik.

“İki yıl önce biz, güçlü bir Türkiye hayaliyle yola çıktık. Amacımız, güçlü bir geleneği, güçlü bir geleceğe taşımaktı. Bizi ayakta tutan, bu güzel ülkenin potansiyeline ve insanımıza olan inancımız oldu. Güçlüyüz demekle güçlü ülke olunmuyor! Ülkeleri güçlü yapan özgürlükler, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygıdır. Türkiye’nin güçlü ülkeler liginde yer alması, ancak ve ancak çoğulculuk, hoşgörü, adalet, dayanışma, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve çağdaş bir eğitim sistemiyle mümkündür. Köklerini Cumhuriyette bulan bu değerler, Türkiye’nin hayalimizdeki geleceği için bize yolumuzda hep ışık tuttu. Bugünkü muhasebemiz her şeyden önce şunu gösteriyor: Hepimizin Atatürk’e ve Cumhuriyete minnet borcu var!”

“Ortadoğululaşan bir Türkiye’nin Batı’da hiçbir ağırlığı olamaz”

“Devletlerin siyasetinde ancak menfaatler vardır. Çünkü dış politikada duygular değil, gerçekler ağır basar. Ülkemizin menfaatlerini korumada iletişim dilimizin ve üslubumuzun çok önemli bir yeri var. Şurası kesin! Temeli yüzyıllara dayalı tarihsel ve stratejik yönelimimizin doğal sonucu olarak, Türkiye Batılıdır, Avrupalıdır. Fakat aynı zamanda da Doğuludur, Asyalıdır.

Dış politikadaki kördüğümü çözmek için bu, bizim en büyük gücümüzdür. Ortadoğululaşan bir Türkiye’nin Batı’da hiçbir ağırlığı olamaz. Oysa Batı’da ağırlığı artan bir Türkiye’nin, Doğu’da da ağırlığı artar. Bugünkü muhasebemiz şunu gösteriyor: Türkiye’ye dünyadaki konumunu ve saygınlığını geliştirme borcumuz var!”

“Ülkemizin en büyük sorunlarından biri kutuplaşmadır”

“Bugün ülkemizin en büyük sorunlarından biri hâlâ kutuplaşmadır. Kutuplaşmadaki artış, ülkemizin istikrarlı bir şekilde gelişmesi için ön koşul olan toplumsal mutabakatı tehlikeye atıyor. Oysa farklılıklarımız bizim en büyük zenginliğimizdir. Herkesin aynı şeyi düşündüğü yerde, kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir. Toplumumuzu neredeyse ortadan ikiye bölen ayrıştırıcı söylemler, yarınlarımız için en büyük tehdittir. Bütün sorunlarımızın çözümü, bizi birleştiren ortak değerler ve hedefler etrafında toplanmaktır. Bunun aksi, bindiğimiz dalı kesmek olur. Bu nedenle biz daima şunu savunduk: Uzlaşma asla yenilgi değildir. Bugünkü muhasebemiz şunu gösteriyor: Türkiye’ye yeniden ve eskisinden daha da sağlam bir birlik ve beraberlik borcumuz var!”

“Demokrasi kısa vadeli siyasal hesaplara kurban edilemez”

“Türkiye çok partili siyasal yaşama ciddi bir altüst oluş yaşamadan, istikrar içinde geçmeyi başarmış az sayıda ülkeden biridir. Bu, hiç şüphesiz çok kıymetli bir kazanımdır. Ülkemizi, sarsıntısı dinmeyen bir coğrafyada istikrarın simgesi haline getiren, insan hak ve özgürlüklerine dayalı, laik, sosyal, hukuk devleti anlayışıdır. Türkiye’yi aydınlık bir geleceğe taşıyacak olan da yine bu anlayıştır. Bu nedenle demokrasi kısa vadeli siyasal hesaplara kurban edilemez, edilmemelidir! Güçlü bir gelecek için önce siyaseti demokratikleştirmek gerekir. Demokrasi ve özgürlükler başta olmak üzere tüm Cumhuriyet değerleri bize emanettir. Bu emanete sahip çıkmak, hepimizin borcudur. Ülkemizde demokrasinin gelişmesi için hepimiz var gücümüzle çalışmalıyız. Çünkü unutmayalım ki demokrasi ithal edilmez, inşa edilir. Bugünkü muhasebemiz şunu gösteriyor: Türkiye’ye daha sağlam, daha güçlü bir demokrasi borcumuz var!” 

“Enflasyon ferman dinlemiyor!”

“Ekonomideki sorunlarımız hafif değil. Göreve başladığımızda önümüzde olan ekonomi tablosuyla bugünkü arasında ciddi farklar var. 

Son iki yılın verileri şöyle: 

• Ekonomik büyüme 2016’da yüzde 3,2 iken 2017’de yüzde 7,4 gibi müthiş yüksek bir seviyeye çıktı. Ancak 2018’in üçüncü çeyreğinde yüzde 1,6’ya kadar geriledi. Şu anda ise negatif büyüme, yani ekonomide bir küçülme yaşıyoruz. 

• 2016 sonunda enflasyon yüzde 8,5 iken bugün yüzde 20,3. Kısaca, enflasyon ferman dinlemiyor! 

• Ticari kredi faizleri yüzde 15’ten yüzde 25-30 aralığına kadar yükseldi. 

• Döviz kuru (Dolar/TL) 2016 başında 2,9 iken bugün 5,2’ye çıktı. Yani sadece 3 yılda kurda yaklaşık yüzde 80 artış görüldü. 

• İşsizlik oranı daha geçen yıl Nisan ayında yüzde 9,9 iken bugün yüzde 12’ye çıkmış durumda. 

İşte bu tablo ‘önce ekonomi’ demeyi ve sorunlarla kararlı bir şekilde mücadele etmeyi gerektiriyor. Bu tabloya küresel krizin, güvenlik ve terör sorunlarının, son beş yılda arka arkaya yaşadığımız seçimlerin etkileri olduğuna kuşku yok. Şimdi Mart ayında yine seçimlere gidiyoruz. Seçimlerin ardından hızla ekonomi gündemine dönülmesini temenni ediyorum.”

“İnsan sustuklarından da sorumludur”

“İş dünyası olarak, daima ekonomideki risklere karşı görüş ve önerilerimizi açıklıkla dile getirdik. Daha önce de söylediğimiz gibi, doğru bildiğimiz yol netti: ‘İnsan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur.’ 

Güçlü bir Türkiye ekonomisi için atılacak adımları 5 maddede özetledik. Memnuniyetle tekrar paylaşmak isterim: 

1. Ekonomide öngörülebilirliğin sağlanması için güçlü kurumlar ve kural temelli politika yapımı, 

2. Serbest piyasa ekonomisi ilkelerinden taviz verilmemesi, 

3. Yapısal reformlar ile ekonomimizin verimliliğinin ve rekabet gücünün artırılması, 

4. Yatırım ortamının iyileştirilmesi için hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi,

5. AB ile ilişkilerin güçlenmesi ve Gümrük Birliği modernizasyonu için gerekli adımların atılması. 

Bu temeller üzerinde ekonomimizin tekrar yükselişe geçmemesi için hiçbir neden yoktur. Ancak artık ekonomide sözlerin değil, aksiyonların zamanıdır.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.