Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

10. yılında Arap Baharı: Tunus, Mısır, Suriye, Körfez ülkeleri, Ortadoğu ve gençlik

Bundan 10 yıl önce, 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta Muhammed Bouazizi adlı üniversite mezunu bir genç kendini yaktı. Bouazizi üniversite mezunu bir işsizdi. Üniversite eğitimi alırken duyduğu beklentilerle mezun olduktan sonra yaşadığı hayat arasında büyük farklar olan Tunuslu gençlerin önemli bir kesiminin deneyim ve hislerine sahipti.

17 Aralık tarihinde Bouazizi’nin hem bir protesto hem de bireysel bir isyan çığlığı olarak görülen kendini yakması geri dönülmez bir toplumsal hareketliliği tetikledi. Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin önemli bir kesimine kısa süre içinde yayılan bu toplumsal hareketlilik birçok siyasal rejimi değiştirdiği gibi asla gitmez denilen siyasi liderlerin de sonunu hazırladı.

Kamuoyunda ilk olarak “Arap Baharı” olarak adlandırılan bu hareketliliğin Suriye’de bir iç savaş ve Mısır’da askeri bir otoriterlikle sonuçlanmasının ardından birçok araştırmacı tarafından mevcut isimlendirme reddedildi. Peki bu toplumsal hareketliliği nasıl adlandırmak gerekiyor? Ortadoğu özelinde çalışmalarıyla tanınan akademisyen ve araştırmacı Erhan Keleşoğlu, Medyascope’ta katıldığı özel yayında, yaşananları “Arap İsyanları Süreci” olarak adlandırdığını söylüyor.

Daha da ilginci pek çok kişinin bu toplumsal hareketliliği incelerken aynı yıllarda dünyada yaşanan eylemlere bakmaması. 2008 finansal krizi sonrası başlayan küresel protesto hareketlerinin Ortadoğu’da gerçekleşen versiyonlarının bütününe aslında Arap Baharı deniyor. Peki Ortadoğu bölgesindeki ülkeler bundan nasıl etkilendi?

Her ne kadar Arap Baharı denilen süreç Tunus’ta başladıysa da bunun tetikleyici unsurlarından biri, 2009 yılında İran’da gerçekleştirilen Yeşil Hareket’ti. Protesto eylemine katılan insanların ağırlıklı olarak yeşil giymesi ve eylemlerinde yeşil rengi öne çıkarmasından ötürü bu adı alan hareket, İran’da 2009 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hileli olduğuna kanaat getirmiş milyonlarca İranlı’nın tepkisi sonucunda doğdu. İran rejimi olaylara hızla ve sertçe müdahale edip, kısa süre içinde toplumsal hareketliliği bastırdı. Halk tarafından hile yapmakla suçlanan dönemin Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ise seçimin galibi ilan edildi ve 2013 yılına kadar görev yaptı.

2010 yılının Aralık ayında ise Tunus’ta Muhammed Bouazizi adlı gencin kendini yakması sonrası Tunus kentleri büyük bir toplumsal hareketliliğe sahne oldu. Özellikle gençlerin katıldığı eylemlerde “Ekmek, Özgürlük ve Haysiyet” sloganları atılarak sorunun sadece sosyal adalet değil ama aynı zamanda siyasal adalet olduğu vurgulandı. Tunus’un büyük bir kesiminin katıldığı bu eylemler neticesinde ülkesinde otoriter bir yönetim kurmakla tanınan Zeynel Abidin Bin Ali yönetimi istifa etmek zorunda kaldı. Bunun hemen ardından ülkede seküler Nidaa Tounes (Tunus’un Sesi) ve İslamcı Ennahda (Yeniden Doğuş) partileri siyasal alanda ağırlık kurarak yarıştı. Bugün Tunus’ta halen temel siyasi bölünme ve rekabet seküler ve İslami kanat arasında yaşanıyor. Tunus’un işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluk gibi sorunlarının bitmediği, artarak devam ettiği görüşü ise gençlerin zihinlerinde yerini almış durumda.

Tunus’un ardından Mısır’da başlayan eylemler ise tüm dünyanın dikkatini buraya yönlendirmesine neden oldu. Kahire’nin Tahrir Meydanı’nda başlayan eylemler Tunus’takine benzer şekilde büyük bir kitlesel katılımla gerçekleşti. Eylemlerin neticesinde Mısır’ı uzun bir zamandır otoriterlikle yöneten Hüsnü Mübarek yönetimi düştü. Ülkede yapılan özgür seçimlerde Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketinin lideri Muhammed Mursi cumhurbaşkanı seçildi. Ancak Mursi’nin seçilmesinin ardından ülkede giderek büyüyen toplumsal gerilim neticesinde Mısır ordusu, 2013 yılında yönetime el koyduğunu açıkladı. Yönetimi devrilen Mursi ise hapsedilerek yargılanmayı bekledi. Ülkenin yeni lideri ise bu andan itibaren Mısır Genelkurmay Başkanı Abdülfettah Sisi oldu. Sisi’nin hem Müslüman Kardeşler üyelerine hem de Mısır’da demokrasi mücadelesi veren çok geniş kesimlere uyguladığı baskı ve hak ihlalleri bugün dünya kamuoyunda sıkça dile getiriliyor ve Sisi bir diktatörlük kurmakla suçlanıyor.

Arap Baharı 2011 yılında Suriye’ye de uğradı. Suriyeli muhaliflerin Beşar Esad yönetimine karşı protestoları ile başlayan hareket kısa süre içinde dış müdahalelerin de etkisiyle sadece bölgede değil aynı zamanda tüm dünyada etki yaratan bir iç savaşa dönüştü. Milyonlarca Suriyeli’nin göçmen olarak başka ülkelerde yaşamak zorunda kaldığı, sayısız ölü ve yaralıya neden iç savaş aynı zamanda IŞİD gibi bir terör örgütünün doğmasına ve Irak ile Suriye arasında büyük bir etkinlik alanı kaplamasına neden oldu. IŞİD’in yaptığı eylemler kısa süre içinde dünyanın çeşitli yerlerinde radikalleşenler ya da radikalleşmek isteyenler için bir fırsat yarattı. IŞİD militanları özellikle Türkiye, Fransa, Almanya, ABD gibi bir çok yerde terör saldırılarında bulundu. Savaşın sebep olduğu göç akınları ise bölgedeki birçok toplumun yapısını etkilediği gibi, uluslararası ilişkilerde ülkelerin siyasi manevralarını da etkiledi. Son yıllarda sıklıkla dile getirilen popülizm unsurunun açıklayıcı sebeplerinden biri olarak göç ve göçmenler vakası siyasetbilimciler tarafından sıklıkla dile getirilir oldu.

Arap Baharı’nın uğradığı ve yıkıcı sonuçları olduğu ülkelerden bir diğeri de Libya’ydı. Libya’da uzun yıllardır yönetimini sürdüren Muammer Kaddafi, ülkesinde başlayan eylemler ve bunlara eklemlenen dış müdahalelerin sonucunda 2011 yılında düştü. Bir süre kaçmayı başaran Kaddafi, 20 Ekim 2011 tarihinde saklandığı yerde kendisini arayanlarca linç edilerek öldürüldü. Libya’da bugün etkileri halen hissedilen bir otorite boşluğu da Kaddafi’nin ölümüyle doğmuş oldu.

Arap Baharı döneminde ABD’nin protestoculara ve muhaliflere yönelik sessiz ya da onaylayan tavrının ise Körfez ülkeleri nezdinde geçerli olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Bahreyn’de başlayan eylemlerin Körfez’in bütününe yayılmasından endişe duyan Suudi Arabistan başta olmak üzere, petro-monarşik Arap yönetimleri, Bahreyn’deki eylemleri bastırmak için hükümete güçlü destek verdi. Bu açıdan Arap Baharı eylemleri Körfez ülkelerinde yayılım göstermeden yönetimler tarafından bastırıldı.

Arap Baharı’nın etkili olduğu ve sonuçları geri dönülemez şekilde etkiler uyandırdığı ülkelerden bir diğeri ise Yemen oldu. Yemen’de 2011 yılında başlayan ve yolsuzluğu protesto eden eylemlerin sonucunda ülke insanlık tarihinin en kötü ve en ağır insani krizlerinden birini yaşamaya başladı. İran ve Körfez ülkeleri gibi bölgesel güçlerle birlikte Yemen’deki iç savaş ve iktidar mücadelesi birçok yönüyle Şii ve Sünniler arasındaki mezhepsel bir çatışmaya dönüştü. Yemen’de 2015 yılından bu yana 100 bin kişinin öldüğü, 24 milyon kişinin yaşamak için yardıma ihtiyacı olduğu tespit edildi. Dört milyon kişinin de yerlerini terk ederek göç ettiği tahmin ediliyor.

2018 yılının başında patlak veren ve ikinci dalga olarak adlandırılabilecek sosyal hareketler ise ilk yaşanan eylem kuşağına göre daha başarılı sonuçlar vermişe benziyor. 2019 yılında Cezayir’de Abdülaziz Buteflika yeni bir yönetim ve yeni bir gelecek isteyen Cezayirli gençlerin eylemleri sonrasında bir kez daha aday olmayacağını açıkladı. Irak’ta geçen yıl, siyasal elitleri nepotizm (kayırmacılık) ve yolsuzluk yapmakla suçlayan Iraklı gençlerin başlattığı büyük bir sosyal hareketlilik bütün dünyada ses getirdi. Lübnan’da geçen yıl başlayan ve WhatsApp vergisi eylemleri olarak anılan toplumsal hareketlilik sonucunda, ülkeyi yıllardır yöneten Saad Hariri istifa etmek zorunda kaldı. Arap Baharı kapsamında gösterilmese de yakınlığı bakımından bu eylemler kuşağında ele alınabilecek olan bir başka örnek ise Sudan’dı. Doğu Afrika ülkesini uzun yıllardır otoriter bir şekilde yöneten Ömer el Beşir 2018 sonunda başlayan ekmek isyanları sonucunda yönetimden düştü ve Sudan’da yargılanmayı bekliyor.

Küresel protesto hareketlerinin bir parçası olan ve Arap Baharı olarak adlandırılan toplumsal hareketliliğin bundan sonra nasıl yol alacağı ise birçok araştırmacının gündeminde önemli bir yer kaplıyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.