Türkiye’deki birçok üniversite, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını protesto etmek için gösterilere katılan öğrencilere polisin orantısız güç uygulamasına karşı ortak açıklama yayımladı. Öğrenciler, akademisyenler ve siyasetçiler Türkiye’deki gösterilere yapılan müdahaleleri hatırlattı ve açıklamayı “ikiyüzlülük” olarak tanımladı.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 21 Ağustos 2021’de Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanan Prof. Dr. Naci İnci, ABD’deki protestolarda gözaltına alınan akademisyenlerle ilgili X hesabından bir tweet attı. İnci, söz konusu paylaşımını yorumlara kapadı.
Ruşen Çakır değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Bugün Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üniversitelerde yaşanan Gazze ile ilgili gösteriler, bunlara yönelik polis müdâhaleleri üzerine konuşacağım. Ama önce, dün yaptığım bir yayının devâmı olması anlamında, ırkçılık üzerine yaptığım yayında, “Irkçılık övünülecek bir şey değil” demiştim. Orada, 23 Nisan törenlerinde Efe Ercan adlı bir siyâhî çocuğun Ekrem İmamoğlu’nun yanında protokolde yer alması ve buna karşı gelişen ırkçı tepkileri ele almıştım. Babaannesini Alman ajanı îlân etmişlerdi. Bugün bizim İsmail Saymaz babaanneyle konuşmuş ve bugün öğrendik ki Efe Ercan aynı zamanda otizmli bir kardeşimizmiş. Bu olayı çok daha derinleştiren ve bizim ırkçılara olan nefretimizi çok daha artıran bir olay olarak bunu bir not olarak düşmek istedim. Baktım, bu konuyu dillendirenler, hedef gösterenler, ya geçiştirmeye çalışıyorlar ya da bir tânesini gördüm meselâ, diyor ki: “Ben orada çocuğun rengiyle ilgili bir şey söylemedim, onun protokole aradan girmesine lâf ettim. Eşit yurttaşlık ilkesine aykırı” falan gibi lâf cambazlıkları yapmaya çalışıyorlar. Ama ırkçılar ırkçılıklarıyla kalacaklar. Bu olayın üzerinden, olayı Suriyeliler vs. ile açıklamaya çalışanları da bir kenara bırakalım.
Neyse, ABD’de çok ciddî protestolar yaşanıyor. ABD’nin özellikle Ivy League denen üst düzeydeki üniversitelerinde, Columbia Üniversitesi meselâ, Yale, Harvard, birçok yerde, Emory Üniversitesi’nde çok ciddî gösteriler oluyor. Şu anda gördüğünüz, Emory Üniversitesi’nde dünyaca ünlü bir ekonomi profesörü, Caroline Fallon ters kelepçeyle gözaltına alınıyor, görüyorsunuz. Yine orada Felsefe Departmanı Başkanı Noëlle McAfee de benzer bir şekilde gözaltına alındı. Bütün bunlar tüm dünyada gündeme yerleşti. Gerçekten çok önemli gelişmeler. Gazze’de yaşanan insanlık dramına Amerikan üniversitelerinin öğrencilerinin, öğretim üyelerinin ve kimi durumda da velilerin sessiz kalmaması çok önemli, takdire şâyan. Bunların içerisinde çok sayıda Yahudi öğrenci ve öğretim üyesinin olduğunu da biliyoruz. Zâten bu kimliklerini özel olarak da gösteriyorlar. Dolayısıyla bunun, Netanyahu’nun ya da birtakım Amerikalı politikacıların inandırmaya çalıştığı gibi bir Yahudi karşıtı gösteri değil; İsrail’in Gazze’deki işgaline karşı, oradaki insanlık dramına karşı gösteriler olduğunu biliyoruz. Gerçekten üniversiteler takdire şâyan çıkışlar yapıyorlar ve devlet, özellikle de Cumhuriyetçi eyâletlerde polis, emniyet güçleri çok acımasızca davranıyor protestoculara.
Şimdi Türkiye’ye bakalım: Türkiye’de Gazze meselesini ve Filistinlileri savunanlar tabiî ki bu olaylara sâhip çıkıyorlar ve bunu sosyal medyada ya da medya kuruluşlarında haberleştiriyorlar. Buna hiç kimsenin bir îtirazı yok. Çünkü zâten haber değeri de var, çok önemli şeyler. Ama şunu hatırlayalım: Türkiye’de Gazze konusunda 28 Ekim’deki İstanbul’daki Büyük Filistin Mitingi dışında, Erdoğan’ın yaptığı çok fazla bir şey olmadı. Güneydoğu’da Hizbullah’ın yaptığı birtakım mitingler var. İlk günlerde İstanbul’da ya da Ankara’da İsrail Başkonsolosluğu önünde İslâmcılar ve solcuların birtakım gösterileri oldu. Ondan beri Türkiye’de pek bir şey yok; tabiî ki bu çok komik Starbucksbaskınlarını saymazsak, Türkiye bu olaya karşı çok fazla –yani herkesin dilinde de– protesto anlamında çok fazla bir şey yapmadı. Denilecektir ki: “Türkiye’de zâten iktidar da Filistinlilerin yanında”. Ama olay bundan ibâret değil. Biliyoruz, çok ciddî bir şekilde İsrail’le yakın bir zamana kadar ticâret sürdü,. Geçenlerde gelen kısıtlama karârına karşı, göstere göstere bu yapıldı ve bu konuda çok da fazla bir şey yapılmadı. Hattâ hiçbir şey yapılmadı. Bu şirketleri, yani Starbucks’ı protesto edenlerin büyük bir kısmı iktidar ortakları, partilerde milletvekilleri ya da yakını olan bu şirketlere karşı bir şey yapmadılar. Burada da bir şekilde, “Biz zâten Filistin’in yanındayız” deniliyor; yani Türkiye’nin bu konuda bir şey kanıtlaması gerekmiyor; Amerikalılar kanıtlamak zorundaymış ya da Avrupalılar kanıtlamak zorundaymış gibi bir husus. Bir diğer husus da tabiî ki her şeyde, “Amerika’yı Siyonistler yönetiyor” gibi ABD ve Batı aleyhtarlığını çok ciddî bir şekilde yapıp, Filistin meselesinde Batı’daki iyi kötü var olan demokrasinin sonucunda ortaya çıkan genellikle sol ya da liberal hareketlerin, öğrencilerin, öğretim üyelerinin yaptığı hareketlere sâhip çıkmaları aslında çok ciddî bir ders. Yani Türkiye’de İslâmcılık ya da bu çevreye baktığımız zaman, başkasının acısı derdi konusunda en ufak bir tepkisi olmamış bir kesimden bahsediyoruz, çok çok istisnâî durum dışında. “İstisnâî durum” dediğim zaman da, “az sayıda kişi dışında” demek istiyorum. Onun dışında, hele Müslüman olmayan topluluklarda yaşanan sıkıntılara ve hak ihlâllerine karşı tamâmen kayıtsız olan bir kesim ve ABD’de ya da başka yerlerde yapılan bu tür dayanışma eylemlerine sanki –ki normali o tabiî– zâten olması gereken buymuş gibi davranıyorlar. Evet, olması gereken bu; ama nedense buna kendileri uymuyor.
Şimdi bakalım bu olayın bir diğer boyutuna: Üniversitelerimizin mâşallahı var. Peş peşe açıklamalar yayınladılar. Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Naci İnci İngilizce bir açıklama yaptı; çok ciddî bir şekilde üzüntü duyuyorlarmış Emory Üniversitesi’nde yaşananlara. Şimdi, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananları biliyoruz. Buraya kayyum olarak atanan bir rektör. Burada öğretim üyelerinin başlarına gelenler; içeri sokulmayanlar, okuldan atılanlar, paraşütle atanan liyâkatsız isimler, öğrencilere yönelik çok acımasız operasyonlar vs.. Bunları yapan bir Boğaziçi Üniversitesi var ve Boğaziçi Üniversitesi’nin dünya çapındaki yerinden hızla aşağı inmesine göz yuman, hattâ bunun önünü açan bir rektörlük söz konusu. Daha yeni Boğaziçi’nin seçilmiş ilk Rektörü Üstün Ergüder’i okuldan içeri sokmadılar.Birtakım açıklamalar yaptılar; yok efendim, arabasında etiket yokmuş, şuymuş buymuş. Halbuki olay aslında farklı. Hattâ Dezenformasyon Merkezi bu konuda açıklama yayınladı, Boğaziçi Üniversitesi açıklama yayınladı. Olay aslında ne? Üstün Hoca –ki kendisini yakından tanıdığımı düşünüyorum, çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir isimdir– içeri sokulmuyor; “Ben buranın eski rektörüyüm” diyor, ama kapıdaki güvenlik görevlisi hiç umursamıyor bile, içeri sokmuyor. En azından şunu yapmıyor; telefonla yukarıda bir yeri arayıp, “Burada eski rektör olduğunu söyleyen biri var” bile demiyor yani. Neden demiyor? Çünkü kayyum atamalarından sonra –inanın ilkinin adını unuttum, ilk kayyum kimdi? Kayboldu gitti– Naci İnci aynı şekilde üniversite mezunlarının, eski öğretim üyelerinin vs. girmemesi için çok katı birtakım tedbirler aldılar, ne işlerine yarayacaksa. Tabiî ki bütün dertleri, oradaki direnişe katkıda bulunurlar diye korkuyorlar. Daha sonra Üstün Hoca rektöre çok sert bir mesaj yolluyor. Bunun üzerine rektör olaydan haberdar olup toparlamaya çalışıyor vs.. Daha yeni bu olmuş ve siz kalkıyorsunuz, ABD’ye ifâde özgürlüğü, öğretim özgürlüğü, akademik özgürlük gibi konularda ders vermeye kalkıyorsunuz. Gerçekten hazin bir durum. Çifte standart bile diyemeyeceğim bir durum. Zâten görmüşsünüzdür sosyal medyada bu konuda yapılan paylaşımları. Naci İnci’nin bu paylaşımına cevap veremiyorsunuz; çünkü kapalı. Ama onu dolaştırabiliyorsunuz. Ben de yaptım, başkaları da yaptı. Ben de bir eski Boğaziçili olarak, her ne kadar bitirmediysem, özel olarak daha fazla hassas olduğumu îtiraf edeyim. Neye uğradığımı şaşırdım. Bâri susun, yani ses çıkarmayın. Sanki Türkiye’de bu güzîde üniversiteyi mahvedenler sizler değilsiniz. Ve buradaki akademik özgürlük, ifâde özgürlüğü, öğrencilerin ve öğretim üyelerinin özgürlüklerine siz halel getirmediniz sanki.
Ankara Üniversitesi daha dikkatli davranmış; rektör değil de üniversite adıyla açıklanmış. Onlar da profoundly saddened vs. olmuşlar. Öğrencilere yapılanlar çok acımasızmış, öğretim üyelerine yapılanlar çok acımasızmış. Ankara Üniversitesi, Allah’ı var, Boğaziçi Üniversitesi bunu yapmadı ama Ankara Üniversitesi Barış Akademisyenleri konusunda ülkenin en önde gelen zorba yönetimlerinden birisi oldu. Çok sayıda öğretim üyesini uzaklaştırdılar, şikâyet ettiler vs. ve mahkemeyle gelenlerin bir kısmını da almamak için ayak direyen bir üniversite burası. Ve şimdi kalkıyor, Amerika’daki üniversitelere ders veriyor. Ne dersi veriyor? Akademik özgürlük, ifâde özgürlüğü dersi veriyor. Bir tâne Türkçe örnek verelim: İstanbul Teknik Üniversitesi. Bu da Türkçe yazıyor; öğrenciler gözaltına alınmış eylemlerde. Şuna bakar mısınız? Türkiye’de İTÜ’de hiçbir öğrenci şu ya da bu nedenle gözaltına alınmamış sanki. Uzaktan eğitime geçiyormuş üniversiteler, protestoları durdurmak için. Bu orantısız tepkiymiş vs. imiş. Şimdi, ben bunları saydım; ama başkaları da var, artık bir yerde durmak lâzım. İstanbul Üniversitesi de yapmış, Anadolu’dakiler herhalde haydi haydi yapmışlardır.
Kime ne öğretiyorsunuz? Yani bunu Amerikan üniversitelerini savunduğum için falan söylemiyorum ya da oradaki o yaşananlar bambaşka bir şey, o ayrı bir konu. Ve tabiî ki orada duruşumuz, orada direnen öğrencilerin ve öğretim üyelerinin yanında. Ama buradakilerin, sanki sütten çıkmış ak kaşıkmış gibi kalkıp bunları söylemesi, yani insan rahatsız oluyor, dayanamıyor, bir şeyler söyleme ihtiyâcını duyuyor. Ve ben de bu yayını sırf bunun için, kayda geçsin diye yapıyorum. Hangi yüzle ifâde özgürlüğünden, akademik özgürlükten bahsediyorsunuz? Hangi yüzle öğrencilerin ve öğretim üyelerinin yanında olduğunuzu söylüyorsunuz? Hele Boğaziçi Üniversitesi, hele Ankara Üniversitesi, daha bir yığın örnek. Hâlâ Türkiye’de yaşananlar ve Türkiye’den çok sayıda değerli öğretim üyesinin ülkeyi terk ettiği ya da yurtdışında doktora yapan birçok gencin Türkiye’ye dönmeyi düşünürken dönmekten vazgeçtiği bir ülkeden bahsediyoruz. Önce aynada insan bir kendisine bakar. Ve tabiî ki burada esas mesele nedir?Makbul gösteriler var, makbul olmayan gösteriler var. Filistin konusunda gösteri yaptığınız zaman makbul, Kürtler konusunda yaptığınız zaman değil meselâ. Ve burada tabiî ki mesaj aslında, İngilizce yazdıklarına bakmayın, mesaj Amerika Birleşik Devletleri’ne vs. değil; mesaj aslında Ankara’ya, Külliye’ye verilen mesajlar. “Bakın, biz sizinle aynı çizgideyiz” mesajı veriyorlar. Biz de bunu yutmuyoruz ve bunu da bir şekilde yüzlerine söylüyoruz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.