Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Spektrum (14): Küba’da hükümet karşıtı protestolar

Medyascope’un her hafta dünya gündemini meşgul eden bir konunun enine boyuna incelendiği podcast programı Spektrum’un 14. bölümünde bu hafta, Küba’da yaklaşık 30 yıl sonra hükümete karşı düzenlenen protesto gösterilerini ele aldık. Protestolar nasıl başladı? Küba’da nadir görülen protestolara neden olan sorunlar neler? Protestolar dünyaya neyi gösteriyor? Hükümetin protestolara yönelik tutumu ne oldu? Kuşak çatışması protestolara nasıl etki etti? Sosyal medya ve internet, Küba’daki protestolarda nasıl bir rol oynadı? Sokağa sadece hükümet karşıtları mı çıktı? Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel, protestoları nasıl karşıladı? Bu haftaki bölümümüzde bu sorulara yanıt aradık. 

Medyascope’tan herkese merhaba. Küba’da 11 Temmuz Pazar günü yönetime karşı son 30 yılın en büyük protesto gösterilerinden biri düzenlendi. Dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgını döneminde ekonomik şartların her geçen gün kötüye gitmesi, temel ihtiyaç maddelerinin temin edilememesi, sosyal medya ve internet erişimine getirilen kısıtlamalar üst üste eklenince halk sokağa indi. Başkent Havana’nın da aralarında bulunduğu birçok şehirde protestocular “Kahrolsun diktatörlük” sloganları attı. Polisin sert bir şekilde müdahale ettiği protesto eylemlerinde en az bir kişi hayatını kaybetti.

Protestolar nasıl başladı? Küba’da nadir görülen protestolara neden olan sorunlar neler? Protestolar dünyaya neyi gösteriyor? Hükümetin protestolara yönelik tutumu ne oldu? Kuşak çatışması protestolara nasıl etki etti? Sosyal medya ve internet, Küba’daki protestolarda nasıl bir rol oynadı? Sokağa sadece hükümet karşıtları mı çıktı? Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel, protestoları nasıl karşıladı? 

Bugünkü bölümümüzde Küba’da gördüğümüz hükümet karşıtı protestoların perde arkasını anlatacağım. Ben Senem Görür, Spektrum’a hoşgeldiniz. 

Küba’da binlerce kişi 11 Temmuz Pazar günü yönetime karşı son 30 yılın en büyük protesto eylemlerinden birine imza attı. Adanın batısındaki San Antonio de Los Banos kasabasında ve doğusundaki Palma Soriano kentlerinde başlayan eylemler, hızlıca başkent Havana’ya da yayıldı. “Özgürlük”, “Kahrolsun diktatörlük”, “Diktatörlüğe son”, “Yaşam” ve “Kahrolsun komünizm” sloganları ile sokaklara dökülen Kübalılar, polisin sert tepkisi ile karşılaştı. 

Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel olayların büyümesi ile birlikte televizyona çıktı. Ulusal kanaldan vatandaşlarına seslenen Diaz-Canel yaptığı açıklamada, ülkedeki protestolardan ötürü Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) suçladı ve “Küba-Amerika Birleşik Devletleri mafyası, sosyal medyacılara ve YouTube’dan yayın yapan kişilere para verdi ve bu eylemleri başlattı” dedi. 

Protestocuları, ABD’nin ülkeyi istikrarsızlaştırmak için tuttuğu “paralı askerler” olarak nitelendiren Diaz-Canel, kendi destekçilerini de sokağa çağırdı. “Ülkenin tüm devrimcilerini ve komünistlerini sokağa çıkmaya çağırıyorum” diyen Diaz-Canel’in açıklamalarıyla hükümeti destekleyen binlerce kişi de “devrimci bir yanıt” vermek için sokağa döküldü. 

Göstericilerin bazılarının kaldırım taşlarını sökerek polise fırlatması ve bir polis arabasının devrilmesi üzerine polis, eylemcilere göz yaşartıcı bomba ve biber gazı kullandı. İnsan hakları grubu Cubalex, pazar gününden bu yana ülkede en az 100 protestocu, aktivist ve gazetecinin gözaltına alındığını duyurdu. Bir kişi de hayatını kaybettiği eylemlerde, Associated Press’ten bir fotoğrafçı da yaralandı. 

Küba yetkililerinin provokasyon olarak nitelendirdiği bu protesto eylemlerinin perde arkasında neler var, şimdi bunlara göz atalım.

Küba’da 1994 yılının yaz aylarından beri meydana gelen en büyük hükümet karşıtı gösterilerin sebeplerini iki ana başlıkta okumak mümkün: Koronavirüs salgını ve günden güne kötüleşen ekonomik kriz.

2019 yılının Aralık ayından bu yana karşı karşıya olduğumuz koronavirüs salgını tüm dünyayı olduğu gibi Küba’yı da sarstı. Salgın dolayısıyla hükümetin aldığı kısıtlamalar ve önlemler, Kübalılar’ın zaten zor olan hayatını giderek zorlaştırdı. 

Aslında Küba, koronavirüs salgınının başında salgının gidişatını ve vaka sayısını kontrol altında tutmayı da başarmış gibi gözüküyordu. Fakat son haftalarda koronavirüsün – Delta gibi – varyantlarının ortaya çıkmasıyla Küba da sarsıldı. Ülkede protestoların patlak verdiği pazar günü yedi bin vaka tespit edildi, 31 kişi de virüs kaynaklı hayatını kaybetti. Ülkede sayıların gizlendiğini, vaka ve ölüm sayılarındaki gerçek rakamların çok daha yüksek olduğunu belirtenler de bulunuyor. 

Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel, koronavirüs salgınında durumun diğer ülkelerden farklı olmadığını söylese de; Küba’da sağlık merkezleri çöküşün eşiğinde. Sosyal medyada birçok Kübalı hasta sayısıyla başa çıkamayan hastanelerin videolarını paylaşıyor. Yakınlarının tedavi göremeden evlerinde hayatlarını kaybettiğini belirten Kübalılar, sosyal medyada başlattıkları #SOSCuba etiketleri ile ülkede yaşadıkları bu krize müdahale edilmesi çağrısında bulunuyor. 

11,2 milyon nüfuslu ülkede bin 500’den fazla kişi koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti. Aşılamada ise durum pek iç açıcı gözükmüyor. Herkese üç doz aşı uygulamasının planlandığı ülkede, sadece 1,7 milyon kişi üç doz aşıya ulaştı. Yaklaşık 5 milyon kişi ise henüz ilk doz aşılarını olmuş durumda. 

Küba’da devlet, aşılama sürecinde önceliği kendi yerli aşısını geliştirmeye verdi ancak yaşanan ekonomik güçlükler, nakit sıkıntısı çeken devletin aşı üretimine yatırım yapmasını engelledi. Bu sorunlara ek olarak, eczanelerdeki raflar neredeyse tamamen boşaldı. Havana hükümeti en temel ihtiyaç maddelerinin ithalatı için dahi bütçe ayıramaz hale geldi.

Protestoların bir diğer sebebi ise ekonomik durum. Koronavirüs salgınının ve eski ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin uyguladığı yaptırımlardan sert bir şekilde etkilenen Küba’nın ekonomisi 2020 yılında yüzde 11 küçüldü. 

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken protestolardan sonra yaptığı açıklamada, Küba’yı ilaç ve gıda maddeleri de dahil olmak üzere en temel insani ihtiyaçlarını karşılayamamasından ötürü eleştirdi. Fakat zaten, ABD’nin Küba’ya uyguladığı ambargoların geçmişten bugüne temel hedefi, komünist rejimi en temel insani ihtiyaçları karşılayamayacak duruma getirmekti. Nitekim eski ABD başkanlarından Dwight Eisenhower, “Eğer Küba halkı aç kalırsa Castro’yu devirir” demişti. 

Yaptırımlar ile birlikte, ABD’li firmaların Küba’ya yatırım yapan çokuluslu şirketlere karşı yargı yoluna gitmesinin de önü açılmış oldu. Trump yönetiminin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Eisenhower’a nazire yaparcasına bu yaptırımların amacının “Küba’yı aç bırakmak” olduğunu söylemişti. Yeni Başkan Joe Biden da şu ana kendinden önceki başkanlardan farklı bir tutum sergilemedi ve Trump’ın ülkeye uyguladığı yaptırımların hiçbirini iptal etmedi. Bakalım, ileride neler olacak…

Ülkedeki ekonominin asıl kaynağının turizm olması, salgının turizme ket vurması ve ülkeye bu vesileyle giren dövizin kesilmesi, Kübalılar’ın sosyal ve ekonomik hayatını olumsuz etkiledi. Koronavirüs döneminde gittikçe uzayan kuyruklar, azalan maaşlar ve yaşanan elektrik kesintileri zaten zor olan Kübalılar’ın hayatını daha da zor bir hale getirdi.  

Kübalı birçok insan süpermarketlerden et, yağ ve deterjan gibi temel ihtiyaç maddelerini temin edebilmek için günün erken saatlerinde kuyruğa giriyor. Bu kuyruklar bazen sabahtan akşama dek sürebiliyor. Kübalı aileler, çocuklarını besleyebilmek için saatlerce bu kuyruklara katlanmak zorunda kalıyor. 41 yaşındaki Rey Alonso, protestolara katılma sebebini şu sözler ile açıkladı: “Kübalılar mutlu olmak için sigara, kahve ve yiyeceğe ihtiyaç duyuyor. Dört yıl önce bunların hepsine sahiptik, dışarı çıkıp bir kutu kola alabilirdiniz. Şimdi her şey gitti. Doğal olarak insanlar da sokağa çıktı.”

Küba’da hükümet ekonominin kötüye gitmesine çözümü “dollar store” açmakta buldu. Nedir bu “dollar store” diye soracak olursanız, açıklayalım. Dollar store, yabancı para birimlerinin kullanıldığı süpermarketler. Ülke genelindeki yaklaşık beş bin mağazanın 72’sini dollar stone haline getiren hükümetin bu hamlesindeki asıl sebep, dolar açığını kapatmaktı. Fakat işler hükümetin istediği gibi gitmedi. Dollar store’lar, Küba’daki döviz açığını kapatmaktan ziyade toplumdaki ekonomik eşitsizliği ve yoksulluğu daha da derinleştirdi. Çünkü bu marketlerde sadece yabancı para birimleriyle ödeme yapılabiliyordu, Kübalılar’ın yerel para birimi pezo ile herhangi bir şey alınmıyordu. Tahmin de edersiniz ki, bu süpermarketlerden alışveriş yapabilen Kübalılar’ın sayısı iki elin parmaklarını geçmiyordu. Bu yüzden de ülke genelinde protestoların patlak vermesiyle, protestocuların hücum ettiği yerlerin başında da hükümetin açtırdığı bu dollar store’lar geldi. 

Küba’daki ekonomik krizin sonu nereye varacak bilemiyoruz ama uzmanlar, önümüzdeki birkaç ay içerisinde fiyatların yüzde 500 ile 900 arasında artış gösterebileceğini dile getiriyor. 

Küba’daki protestoların ortaya çıkışında koronavirüs salgını ve ekonomik krizin etkisi ne kadar büyükse, protestoların bu kadar büyümesine vesile olan faktör ise sosyal medyanın kullanımı oldu. Daha önce de bahsetmiştim, Fidel Castro’nun komünist devriminden sonraki en büyük eylemler Ağustos 1995’te başkent Havana’da düzenlenmişti fakat o dönem birçok Kübalının başkentte neler yaşandığından haberi yoktu. Şimdi ise durum çok farklı, çünkü ülkede internet var. 

Küba’da mobil internet hizmetini sağlanmasına, dünyanın birçok ülkesine kıyasla geç bir zamanda, yani 2018 yılında başlandı. İki yıldır internete ulaşım sağlanabilen ülkede, mobil erişim imkanı olanların sayısı ise dört milyon civarında. Bu dört milyon kişi, hükümetten duyduğu memnuniyetsizliği sosyal medyada dile getirmeye devam ediyor. 

Geçmiş yıllarda Küba’daki komünist rejim ülkede yaşanan – ki çok yaşanmadığını daha önce belirtmiştim – ya da yaşanması muhtemel olan protestoları bastırmakta büyük bir güçlük yaşamıyordu. Fakat internete ve sosyal medyaya olan erişimin artması bu durumu kökten değiştirdi. Hükümetten şikayet eden ya da ülkedeki herhangi bir sorundan tüm dünyanın da haberdar olmasını isteyen insanlar, çektiği fotoğrafları ve görüntüleri sosyal medyada paylaşarak; anında binlerce insana ulaşabiliyor. Hatta sosyal medya sadece sıradan insanların değil, sanatçıların, gazetecilerin, entelektüellerin de haklarını aramak için sıklıkla başvurdukları bir platform haline geldi. 

Fakat bu noktada da sorunlar bitmiyor…

Ülkede son yıllarda muhalif bloglara ve ABD hükümeti tarafından finanse edilen haber sitelerine erişimin engellenmesine rağmen, uluslararası medyaya bir şekilde erişim sağlanabiliyordu. Fakat protestoların çıktığı pazar akşamından itibaren Küba’da internet, sosyal medya ve mesajlaşma platformlarına da ulaşım sağlanamıyor.

Küba’daki protestolarda gözümüze çarpan bir diğer husus da kuşak çatışması oldu. Yaşlı nesil olarak tanımlayabileceğimiz 50 yaş ve üzeri kimseler, okuryazarlık ve kültüre erişim konusunda ülkenin oldukça ileri olduğu zamanları yaşadığı için rejim yanlısı. Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra dünyaya gelen, kıtlık ve yoksulluk yaşayan yeni ve genç nesil ise mevcut rejime karşı çıkıyor. Çünkü yeni nesil, Küba’nın içine girdiği çıkmazdan hükümeti, rejimi ve belki de eski nesli sorumlu tutuyor. ABD’nin veya başka bir ülkenin dış müdahalesini de pek umursamıyor. İşte bu durum da sokaktaki gösterilerde oldukça belirgindi.

Sokağa çıkan rejim karşıtı protestocular ezici çoğunlukla gençlerden oluşurken, hükümet yanlısı protestocular arasında ise yaşlı neslin temsilcileri fazlaydı. 

Medyascope özel yayınında Işın Eliçin’in konuğu olan Latin Amerika uzmanı gazeteci ve yazar Metin Yeğin, Küba’daki protestoları anlattı. 

Küba’da protestoların yaşanması tahmin edilemez bir durum değildi ancak bundan sonraki süreçte ülkede neler yaşanacağı belirsizliğini koruyor. Küba daha önce eşi benzeri görülmemiş bir krizin eşiğine gelmişken, biz de hem hükümetin hem de Kübalılar’ın bu eşiği nasıl atlayacaklarını dikkatle izliyor olacağız. Bulduklarımızı da sizlerle hem Medyascope ekranlarında hem de Spektrum’da paylaşmaya devam edeceğiz.

Böylece, Özgün Özgül ile birlikte hazırladığımız on dördüncü Spektrum’un da sonuna geldik. 

Haftaya yeni bir bölümde yeniden görüşmek dileğiyle,

Hoşça kalın.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.