Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

AP muhabiri, Rus bombardımanı altında yaşadığı 20 günü anlattı: “Ruslar peşimizdeydi ve yaklaşıyorlardı”

Ukrayna’nın liman kenti Mariupol günlerdir Ruslar’ın bombardımanı altında. Rus kuvvetleri bir kadın doğum hastanesi de dahil olmak üzere şehirdeki birçok noktayı bombaladı. Bölgede en uzun süre kalan medya kuruluşu The Associated Press’te (AP) çalışan gazeteci Mstyslav Chernov, yaşadıklarını AP’den Lori Hinnant’a anlattı. Medyascope, Mstyslav Chernov’un hikayesini sizler için çevirdi.

“Ruslar peşimizdeydi. Ellerinde bizimki de dahil bir isim listesi vardı ve yaklaşıyorlardı.

Ukrayna’nın Mariupol kentinde kalan tek uluslararası gazeteci bizdik ve iki haftadan fazla bir süredir Rus birliklerinin şehri kuşatmasını belgeliyorduk. Silahlı adamlar koridorları takip etmeye başladığında hastanenin içinde haber hazırlıyorduk. Cerrahlar bize kamuflaj olarak kullanmamız için beyaz önlükler verdi.

Foto muhabiri Evgeniy Maloletka, Mariupol’deki bir kadın doğum hastanesine yapılan hava saldırısının ardından yükselen dumanı işaret ediyor. 9 Mart 2022. (Fotoğraf: Mstyslav Chernov)

Aniden ‘Gazeteciler nerede, Allah aşkına?’ diyerek bir düzine asker içeri daldı. Ukraynalılar’ın kullandığı mavi kol bantlarına baktım ve kılık değiştirmiş Rus askeri olma ihtimallerini hesaplamaya çalıştım. Kendimi tanıtmak için öne çıktım. ‘Seni çıkarmak için buradayız’ dediler.

Ameliyathanenin duvarları dışarıdaki topçu ve makineli tüfek ateşinden sarsıldı, içeride kalmak daha güvenli görünüyordu. Ancak Ukraynalı askerlere bizi yanlarında götürmeleri emredildi.

Bize sığınan doktorları, bombalanan hamile kadınları ve gidecek başka yerleri olmadığı için koridorlarda uyuyan insanları terk ederek sokağa koştuk. Hepsini geride bırakırken kendimi çok kötü hissettim.

Evgeni Maloletka, Mariupol’de yaralanan bir kadını taşımak için bir sağlık görevlisine yardım ediyor. 2 Mart 2022. (Fotoğraf: Mstyslav Chernov)

Dokuz dakika, belki 10 dakika, bombalanmış apartmanların arasından geçen sonsuz bir yol… Mermiler yakınımıza düştüğünce yere kapandık. Nefesimiz tutulmuştu. Arka arkaya şok dalgaları göğsümü sarstı ve ellerim üşüdü.”

“Sizi yakalarlarsa her şeyin yalan olduğunu söyletirler”

“Bir girişe ulaştık ve zırhlı araçlar bizi karanlık bir bodrum katına götürdü. Ancak o zaman bir polisten Ukraynalıların bizi hastaneden çıkarmak için neden askerlerin hayatını riske attığını öğrendik. ‘Sizi yakalarlarsa kameraya alırlar ve sana çektiğin her şeyin yalan olduğunu söyletirler’ dedi. ‘Mariupol’da tüm çabalarınız ve yaptığınız her şey boşa gider’ diye ekledi.

Bir zamanlar dünyaya ölmekte olan şehrini göstermemiz için bize yalvaran subay, şimdi gitmemiz için yalvarıyordu. Bize Mariupol’dan ayrılmaya hazırlanan yıpranmış araba yığınına gitmemizi söyledi. 

15 Mart’tı. Buradan sağ çıkıp çıkamayacağımıza dair hiçbir fikrimiz yoktu.

Ukrayna’da, Rusya sınırındaki Harkov şehrinde büyüyen bir genç olarak, okul müfredatının bir parçası olarak silah kullanmayı öğrendim. Bu anlamsız görünüyordu. Ukrayna’nın dostlarla çevrili olduğunu düşünürdüm.

Irak, Afganistan ve Dağlık Karabağ’daki savaşları anlattım ve dünyaya yıkımı ilk elden göstermeye çalıştım. Ama Amerikalılar ve ardından Avrupalılar bu kış Kiev’deki büyükelçilik görevlilerini tahliye ettiğinde ve memleketimin hemen karşısında yığılan Rus birliklerinin haritalarına göz attığımda, ‘Zavallı ülkem’ diye düşündüm.

Savaşın ilk birkaç gününde Ruslar, 20’li yaşlarıma kadar yaşadığım Harkov’daki Özgürlük Meydanı’nı bombaladı. Rus kuvvetlerinin, Azak Denizi’ndeki konumu nedeniyle doğu liman kenti Mariupol’u stratejik bir ganimet olarak göreceğini biliyordum. 23 Şubat akşamı, meslektaşım Ukraynalı Evgeniy Maloletka ile beyaz Volkswagen minibüse binerek oraya gittim.

Yolda yedek lastikler için endişelenmeye başladık ve internette gecenin bir yarısı bize satış yapmak isteyen bir adam bulduk. Ona ve tüm gece açık olan marketteki bir kasiyere savaşa hazırlandığımızı açıkladık. Bize deliymişiz gibi baktılar. Mariupol’a sabah 03:30’da girdik. Savaş bir saat sonra başladı.

Kameraman Mstyslav Chernov, 24 Şubat 2022’de bir hava savunma üssünden yükselen dumanlar arasında yürüyor.

Mariupol sakinlerinin yaklaşık dörtte biri, hâlâ gidebiliyorken ülkeyi terk etti. Ancak çok az insan bir savaşın geldiğine inanıyordu ve çoğu kişi hatasını anladığında artık çok geçti.”

Şehrin dünyayla bağlantısı kesildi

Ruslar her seferinde bir bombayla elektriği, suyu, gıda kaynaklarını ve son olarak da en önemlisi cep telefonu, radyo ve televizyon kulelerini kesti. Şehirdeki diğer birkaç gazeteci, son bağlantılar kesilmeden ve tam şehir tam olarak abluka alınmadan şehirden çıktı.

Ablukada iletişim eksikliği iki şeyi amaçlar.

İlki kaos. İnsanlar ne olduğunu bilmiyor ve panikliyorlar. İlk başta Mariupol’un neden bu kadar çabuk düştüğünü anlayamamıştım. Şimdi bunun iletişim eksikliğinden kaynaklandığını biliyorum.

Cezasızlık ikinci hedeftir. Bir şehirden hiçbir bilgi gelmediği, yıkılan binaların ve ölen çocukların resimleri olmadığı için Rus kuvvetleri her istediğini yapabilir. Biz orada olmasaydık, onlara hiçbir şey olmazdı.

Bu yüzden gördüklerimizi dünyaya aktarmak için bu kadar risk aldık ve Rusya’yı bizi avlayacak kadar kızdıran da buydu.

Sessizliği bozmanın bu kadar önemli olduğunu hiç ama hiç hissetmemiştim.”

Hastanelerde yaşananlar

“Ölümler peşi sıra geldi. 27 Şubat’ta bir doktorun şarapnel isabet eden küçük bir kızı kurtarmaya çalışmasını izledik. O öldü. İkinci bir çocuk öldü, ardından üçüncüsü. Ambulanslar yaralıları almayı durdurdu çünkü insanlar telefon sinyalleri kesildiği çin hastaneleri arayamıyor ve ambulanslar bombalanmış sokaklarda dolaşamıyorlardı.

Doktorlar, kendi ölü ve yaralılarını getiren aileleri filme almamız için bizden rica ettiler ve azalan jeneratör güçlerini kameralarımız için kullanmamıza izin verdiler. ‘Şehrimizde neler olup bittiğini kimse bilmiyor’ dediler.

Bombardıman hastaneye ve çevredeki evlere isabet etti. Minibüsümüzün camlarını kırdı, yan tarafında bir delik açtı ve bir lastiği patlattı. Bazen yanan bir evi çekmek için dışarı çıkıyor, sonra patlamaların arasında koşuyorduk.”

Gazetecilerin dünyayla bağlantısı

“Şehirde, Budivelnykiv Caddesi’ndeki yağmalanmış bir bakkalın dışında, sürekli bağlantı kurabileceğimiz bir yer hâlâ vardı. Günde bir kez oraya gittik, fotoğraf ve video yüklemek için merdivenlerin altına çömeldik. Merdivenler bizi korumuyordu ama açıkta olmaktan daha güvenli hissettiriyordu.

3 Mart’ta sinyal kayboldu. Hastanenin yedinci katından videomuzu göndermeye çalıştık. Oradan, orta sınıf Mariupol kentinin son parçalarının da dağıldığını gördük.


Port City süpermarketi yağmalanıyordu ve biz de topçu ateşi ve makineli tüfek ateşiyle o tarafa yöneldik. Onlarca insan, elektronik eşya, yiyecek ve giysi yüklü alışveriş arabalarını itiyordu.

Dükkanın çatısında patlayan bir mermi beni dışarıda yere attı. Gerildim, ikinci bir bombardıman bekledim ve kameram o anı kaydetmediği için kendime yüzlerce kez lanet ettim. Ve işte oradaydı, yanımdaki apartmana korkunç bir sesle başka bir top mermisi çarptı. Bir köşenin arkasına saklanmak için büzüldüm.

Bir genç, yanlarında yuvarlanan kutular ve elektronik yüklü bir ofis koltuğunu yuvarlayarak geçti. ‘Arkadaşlarım oradaydı ve mermi bizden 10 metre öteye çarptı’ dedi. ‘Onlara ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok’ diye ekledi.

Koşarak hastaneye döndük. 20 dakika içinde yaralılar geldi, bazıları alışveriş arabalarındaydı. Birkaç gün boyunca dış dünyayla tek bağlantımız uydu telefonuydu. Ve telefonun çalıştığı tek yer açıkta, bir deniz kabuğu kraterinin hemen yanındaydı. Oturur, kendimi küçültür ve bağlantıyı yakalamaya çalışırdım.

Herkes soruyordu. ‘Lütfen bize savaşın ne zaman biteceğini söyle’ diyordu. Fakat cevabım yoktu.

Her gün, Ukrayna ordusunun kuşatmayı kırmak için geleceğine dair bir söylenti çıkıyordu. Ama kimse gelmedi.

Bu zamana kadar düzinelerce ceset görmüştüm. O kadar çok ölü görmüştüm ki artık bazılarının fotoğrafını çekemiyordum.

9 Mart’taki hava saldırıları, minibüsümüzün camlarına bantlanmış plastiği parçaladı. Bir doğum hastanesinden yükselen dumanları izledik. Biz hastaneye vardığımızda, acil servis görevlileri hâlâ kanlar içinde hamile kadınları yıkıntılardan çıkarıyordu.

Şarjımız bitmek üzereydi ve görüntüleri göndermek için hiçbir bağlantımız yoktu. Sokağa çıkma yasağına dakikalar kalmıştı. Bir polis memuru, hastanenin bombalandığı haberini nasıl çıkaracağımızı konuşurken kulak misafiri oldu.

‘Bu, savaşın gidişatını değiştirecek’ dedi. Bizi bir güç kaynağına ve internet bağlantısına götürdü. O kadar çok ölü insan ve ölü çocuk kaydetmiştik ki… Neden daha fazla ölümün her şeyi değiştirebileceğini düşündüğünü anlamadım. Ben hatalıydım.

Karanlıkta, süreci hızlandırmak için görüntüleri üç parçaya bölünmüş video dosyasıyla üç ayrı cep telefonundan gönderdik. Bombardıman devam etti ancak bize şehirde eşlik etmekle görevlendirilen memurlar sabırla bekledi. Sonra Mariupol dışındaki dünyayla bağlantımız yeniden koptu.”

Rusya’nın dezenformasyon çabası

“Boş bir otel bodrumuna geri döndük. Biz savaşın ortasında, dünyadan izole bir şekilde, çalışmalarımızı itibarsızlaştırmak için geliştirilen bir Rus dezenformasyon kampanyası hakkında hiçbir şey bilmiyorduk.

Londra’daki Rus Büyükelçiliği, AP fotoğraflarını sahte olarak nitelendiren ve hamile bir kadının aktris olduğunu iddia eden iki tweet yayınlamıştı. Rusya Büyükelçisi, BM Güvenlik Konseyi toplantısında fotoğrafların kopyalarını kaldırmış ve doğum hastanesine yapılan saldırıyla ilgili yalanları tekrarlamıştı.

Bu arada, Mariupol’da, sürekli bize savaşla ilgili en son haberleri soran insanlarla karşılaşıyorduk. Pek çok insan bana gelerek ‘Lütfen beni videoya al ki şehir dışındaki ailem yaşadığımı bilsin’ diyordu.

O zamana kadar Mariupol’da hiçbir Ukrayna radyosu veya TV sinyali çalışmıyordu. Yakalayabileceğiniz tek radyo, çarpık Rus yalanları yayınlıyordu: Ukraynalılar’ın Mariupol’u rehin tuttuğu, binalara ateş ettiği, kimyasal silahlar geliştirdiği…

Propaganda o kadar güçlüydü ki konuştuğumuz bazı insanlar kendi gözleriyle görseler de buna inanıyorlardı. Mesaj Sovyet tarzında sürekli tekrarlanıyordu: Mariupol kuşatıldı. Silahlarınızı teslim edin.”

Hastaneye düzenlenen saldırı

“11 Mart’taki bir telefon görüşmemizde editörüm, doğum hastanesine düzenlenen hava saldırısından kurtulan kadınların varlıklarını kanıtlamak için bulup bulamayacağımızı sordu. 

Onları cephedeki bir hastanede bulduk. Ayrıca bir kadının önce bebeğini sonra da kendi hayatını kaybettiğini öğrendik. Videoyu zayıf da olsa bir internet bağlantısı ile göndermek için 7. kata çıktık. Oradan, her biri savaş için Rus amblemi haline gelen Z harfi ile işaretlenmiş tankların hastane yerleşkesinin yanında toplanmasını izledim.

Etrafımız sarılmıştı: Onlarca doktor, yüzlerce hasta ve biz.

Hastaneyi koruyan Ukraynalı askerler ortadan kaybolmuştu. Yiyecek, su ve teçhizatımızla birlikte minibüsümüzün yolu, daha önce dışarı çıkmaya çalışan bir doktoru vurmuş olan bir Rus keskin nişancı tarafından kapatılmıştı.”

Şehirden tahliyeler

“Dışarıdaki patlamaları dinlerken saatler geçti. O sırada askerler Ukraynaca bağırarak bizi almaya geldiler. Kurtarma gibi gelmedi. Bir tehlikeden diğerine taşınıyormuşuz gibi hissettim. Bu zamana kadar Mariupol’un hiçbir yeri güvenli değildi ve hiçbir rahatlama yoktu. Her an ölebilirdiniz.

Askerlere inanılmaz minnettar hissettim ama aynı zamanda hissizdim. Ve ayrıldığım için utandım. Üç kişilik bir aile ile bir Hyundai’ye tıkılıp şehir dışında beş kilometrelik bir trafik sıkışıklığının içine girdik. O gün yaklaşık 30 bin kişi Mariupol’dan çıkmayı başardı, o kadar çok ki Rus askerlerinin camları plastik parçalarla kaplı arabalara yakından bakmaya zamanları yoktu.

İnsanlar gergindi. Birbirlerine bağırıyolardı, kavga ediyorlardı. Her dakika bir uçak ya da hava saldırısı oluyordu. Yer sallandı. 15 Rus kontrol noktasını geçtik. Her seferinde arabamızın önünde oturan anne bizim duyabileceğimiz kadar yüksek sesle dua ediyordu.

Kontrol noktalarının hepsi askerlerle donatılmıştı, Mariupol’un hayatta kalacağına dair umutlarım azalıyordu. Şehre ulaşmak için Ukrayna ordusunun çok fazla noktayı aşması gerektiğini anladım. Ve bu olmayacaktı.

Gün batımında, Rus ilerlemesini durdurmak için Ukraynalılar tarafından yıkılan bir köprüye geldik. Yaklaşık 20 araçlık bir Kızılhaç konvoyu şimdiden orada mahsur kaldı. Hep birlikte yoldan çıkıp tarlalara ve arka yollara saptık.

15 numaralı kontrol noktasındaki görevliler, Kafkasya’nın kaba aksanıyla Rusça konuşuyorlardı. Yol kenarında duran silah ve teçhizatı gizlemek için tüm konvoya farları kesmelerini emrettiler. Araçların üzerine boyanmış beyaz Z’yi zar zor seçebiliyordum.

On altıncı kontrol noktasına geldiğimizde sesler duyduk. Ukraynalı sesler. Müthiş bir rahatlama hissettim. Arabanın önünde duran anne gözyaşlarına boğuldu. Biz dışarıdaydık.

Mariupol’daki son gazeteciler bizdik. Şimdi hiç kimse yok.”

İnsanlar, Mariupol’deki yakınlarına ulaşmaya çalışıyor

“Fotoğrafını çektiğimiz ve videoya aldığımız sevdiklerinin akıbetini öğrenmek isteyen insanlardan gelen mesajlarla dolup taşıyoruz. Sanki yabancı değilmişiz, onlara yardım edebilecekmişiz gibi bize umutsuzca fakat bir o kadar içtenlikle yazıyorlar.

Geçen hafta sonu yüzlerce insanın sığındığı bir tiyatroya Ruslar hava saldırısı düzenlediğinde, hayatta kalanlar hakkında bilgi edinmek, sonsuz saatlerce moloz yığınları altında mahsur kalmanın nasıl bir şey olduğunu ilk elden duymak için nereye gitmemiz gerektiğini tam olarak belirleyebilirdim. O binayı ve etrafındaki yıkılan evleri biliyorum. Altında kapana kısılmış insanlar tanıyorum.

Ve Pazar günü, Ukraynalı yetkililer Rusya’nın Mariupol’da içinde yaklaşık 400 kişinin bulunduğu bir sanat okulunu bombaladığını söyledi. Ama artık oraya gidemiyoruz.”

Kaynak: AP

Derleyen: Emine Bıçakcı

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.