Işın Eliçin ve Hediye Levent ile DoğuBatı (8): Oligarklar, yaptırımlar ve Ortadoğu

Bu haftaki yayınımızda ilk konumuz, Chelsea’nin eski sahibi Roman Abramoviç’in süperyatlarını Türkiye limanlarına -140 metrelik Solaris Bodrum’da, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi’ninkinden sonra dünyanın ikinci büyük süperyatı unvanına sahip 162,5 metrelik Eclipse Marmaris’te- demirlemesi vesilesiyle Rus oligarklar oldu: Yeltsin dönemindeki oligarklarla, Putin döneminin oligarkları arasında hangi farklar var? Putin oligarklar üzerinde nasıl kontrol sahibi oldu? Örnek vaka: Rosneft’in dünyanın en büyük halka açık devlet petrol şirketi oluşunda oligarkların rolü.

ABD, AB, İngiltere, Kanada, Japonya ve Avustralya’nın Rusya’ya uyguladığı ekonomik yaptırımların etkisi de, bu programdaki ikinci konumuzdu: Rusya GSYH bakımından dünyanın kaçıncı büyük ülkesi? Rusya Merkez Bankası’na uygulanan yaptırımlar döviz rezervlerini erişimi nasıl kısıtladı? Rusya ABD yerine Çin’e petrol satsa gelirlerini koruyabilir mi? Yabancı şirketlerin Rusya’daki operasyonları askıya alması işsizliği tetikler mi?

Bu hafta Ukrayna savaşının Ortadoğu’daki yansımalarını da çeşitli boyutları ile ele aldık: İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın petrol arzını artırmasını talep etmek üzere Suudi Arabistan’a yaptığı başarısız ziyaret, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın 11 yıldır Moskova ve Tahran dışında yaptığı ilk yurtdışı ziyaretinin Birleşik Arap Emirlikleri’ne olmasının anlamı ve Mısır Devlet Başkanı Abdül Fettah Sisi, BAE Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed ve İsrail Başbakanı Naftali Bennet’in Şarm El Şeyh’teki buluşması gündemimizdeydi.

DoğuBatı programıFriedrich-Ebert-Stiftung (FES) Derneği Türkiye Temsilciliği’nin katkıları ile hazırlanmıştır.

Yayın Metni:

(Yayına Hazırlayan: Tuğbanur Toprak)

Işın Eliçin: Merhaba DoğuBatı’ya hoş geldiniz.

Hediye Levent: Merhaba, hoş geldiniz.

Eliçin: Bu hafta yine Ukrayna’daki savaşla ilgili çeşitli farklı etkilerini, sonuçlarını konuşuyoruz yine. O konuda konuşacağız. Gündemimize de oligarkları yaptırımları, Rusya’ya yönelik ve Orta Doğu’daki ilginç diplomasi trafiği çerçevesindeki gelişmeleri aldık diyeyim ben.

Levent: Evet açıkçası Ukrayna krizi böyle neredeyse her gün yeni bir takım çok önemli konuşulması, tartışılması gereken detaylarla birlikte devam ediyor. Hem askeri anlamda ne yazık ki çatışmalar vesaire devam ediyor Rusya’nın operasyonları, işgal i daha doğrusu, geri adım atacak gibi de görünmüyor. Ama aynı zamanda Avrupa ülkelerinin de neredeyse her gün bir yaptırım açıkladıklarını görüyoruz. Neredeyse her gün oligarklar konuşuluyor. Öncelikle muhtemelen izleyicilerimizin büyük bir kısmı Ukrayna’yı merak ediyordur, o yüzden Işın ben  sana sorayım önce bir Ukrayna meselesini konuşalım. Sonra Ortadoğudaki boyutlarına da gelelim. Şuna bir açıklık getirmek gerekiyor belki de, yani herkes oligarkları konuşuyor da “Oligark nedir?”, birincisi bu, ikincisi de “Bu oligarklar kimdir?” Bazı oligarklara bakıyorum neredeyse benimle yaşıt insan böyle bir garip oluyor. Yani bu yaşta bir insan telaffuz etmekte zorlandığımız miktarlarda paraların sahibi nasıl olabiliyor? Nedir bunun hikmeti, sırrı? Tabii bu arada bunun en önemli boyutlarından biri de şu diye düşünüyorum, mesela oligarkları art arda yaptırımlarla birlikte, Batı oligarkların ellerindeki parayla birlikte bu kesimi Putin’in saflarına mı itiyor? Ne dersin?

Eliçin: Bu kesim Putin’in saflarında epeyden beri yani içlerinde bazıları bunu isteyerek yapmasa da çok uzun süredir Putin’i kızdırmayacak şekilde davranıyorlar hatta elini güçlendirecek şekilde davranıyorlar. Seyircilerimiz de artık günlerdir çok yerde konuşulduğu için biliyorlardır ama hatırlatmak için, eski Yunancadan gelen oli-gark, iki kelimeden geliyor oligark. Birkaç kişinin yönettiği, çok küçük bir grubun yönetici yönetici olduğu yönetim biçimine oligarşi deniyor. Oligarklar da işte o yöneticiler diyelim hani kaba tabiriyle. Rusya’da iki dalga oligark var. Birincisi işte hemen Sovyetler Birliği’nin çöküşü ertesinde özelleştirmeler batıya açılma sürecinde Yeltsin oligarkları var. Sonra 2000’li yıllardan itibaren Putin iktidara gelince de Putin’in oligarkları oluyor. Putin ilk başta Yeltsin oligarkları daha böyle Kremli üzerinde nüfus sahibi olabilmiş kişiler. Aslında ne yaptılar Yeltsin döneminde? Büyük doğal kaynaklarını, o doğal kaynakları yöneten devlet şirketlerinin özelleştirilmesinden pay almış, öyle zenginleşmiş, daha önce bir takım kriminal aktiviteleri de var çete gruplar falan, bir sürü yolsuzluk filan da var, tahmin edersin ihale yolsuzluğu vesaire. Zenginleşmiş insanlar Putin geliyor ve aslında seçim vaadi de bu oligarklar çok büyük yolsuzluklara karıştıkları için ve ülkenin ekonomisi de o dönemde çok çok kötü olduğu için halkın çok tepkisini çeken insanlar. O da oligarkları yok etmek üzere, oligarşi, o sınıfı ortadan kaldırmak üzere geldiğini söylüyor ve ilginç bir strateji uyguluyor, Yeltsin dönemindeki bir takım oligarkları bir kere elimine ediyor, bazıları öldürülüyorlar, bazıları işte yolsuzluktan cezalandırılıyorlar vesaire ama Putin aslında, siyasete karışmayın,  Kremlin’e karışmayın, benim politikalarıma bulaşmayın, Yeltsin dönemindeki gibi etki etmeye çalışmayın, “Ne yasa çıkacak, nasıl davranılacak?” gibi Ben de size çok bulaşmayacağım gibi aralarında bir anlaşma var gibi düşünebiliriz. Fakat şunu söyleyebilirim, bu 2000’li yıllarda böyle gidiyor ama Putin güç kazandıkça, 2010’lardan itibaren baktığımızda ise bunların sahip oldukları bir takım şirketler yavaş yavaş medya, doğal kaynaklar, bu tür stratejik sektörlerde sahip oldukları şirketlerin çoğunluk hisselerini Putin yavaş yavaş geri döndürüyor. Onların üzerinde hem baskı hem teşvik uygulayarak. Üç grup oligark var, hani Putin’in oligarkları dedikleri; bir tanesi…

Levent: Nereye geri dönüyor bu arada? Kamuya mı?

Eliçin:  Şöyle mesela  çok basit anlatayım. Rosneft’in aslında bir hikayesi var. Rosneft bugün dünyanın kamuya açık en büyük devlet petrol şirketi. Hani İgor seçildi başında, Putin’in taa St. Petersburg’tan tanıştığı, çok eski yıllardan tanışıklığı olan bir oligark, o da yaptırıma maruz kalan, nasıl oluyor? Onu söyleyeyim, şimdi bu hale nasıl geliyor? Dört tane oligark var. Bir tanesinin belki isimli seyircilerimiz de bilir. Mihail Fridman, hani Turkcell’in yüzde 20 hissesine sahip Londra merkezli bir şirketi daha var. Neyse, Fridman …. neyse çok önemli değil isimleri, bunlar Siberya’da, Batı Sierya’da bir petrol kaynaklarının sahibiler, bu oligarklar. Gidiyorlar, BP ile 2003 yılında iştirak kuruyorlar. Çok önemli bir şirket oluşturuluyor TNK-BP diye. BP aslında o 2003’ten itibaren müthiş yatırımlar yaparak, bunlarda Know-How yok ya, BP’de var, dünya çapında bir şirket. Yüzde 41 oranında üretimde verimliliği arttırıyor mesela. Fakat sonra bu dörtlü gidiyorlar hisselerini Rosneft’e satıyorlar 2013 yılında. İşte o gün Rosneft halka açık olup da dünyanın en büyük devlet şirketi haline geliyor. BP’nin hissesi kalıyor işte sana yüzde 20 civarında. Daha yeni çıktı BP, o şirkette Rosneft’e sattı.

Şimdi o süreçlerde geriye dönüp araştırdığın zaman bakıyorsun ki Putin tarafından çeşitli yollarla teşvik edilmişler, yani Rosneft’e geri satmaya. Başta hani devlet kaynağı olan şeyi alan oligarklar sonra tekrar devlet şirketine döndürüyorlar falan filan. Yani aslında içlerinde üçüncü grup oligarklar -çok hızlıca onu söyleyeyim- hani kim rahatsız olabilir Putin’den diye; şimdi birinci grupta işte ta eski Putin’in arkadaşları diyelim, çevresi var, çok eskili yıllardan tanıdığı, beraber iş yaptığı bir takım insanlar. Hep söyledikleri ikinci grupta, hani şu meşhur Slovaki diye bilinen işte polis, ordu, istihbarat yani güvenlik teşkilatı içinden isimlerin olduğu bir grup oligark var. Önemli bir grup, öyle deniliyor. Üçüncü grupsa en kalabalık olan aslında ve bizim çok konuştuğumuz, paralarını, yatlarını, katlarını, bu ilk iki gruba girmeyenler, onların içinde eski Yeltsin döneminden kalma biat etmiş oligarklar da var. Bir tanesi Oleg Deripaska, belki seyircilerimiz hatırlayacak mıdır bilmiyorum 2009 yılında çok meşhurdu bütün televizyonlarda, ben o sırada  NTV’deydim biz de yayınlamıştık, görüntüleri yayınlanmıştı. Küçük bir kasabada onun metal şirketleri var, grev yapılıyor, patronlar da ödemiyorlar işçilere, çıkın gidin falan diyorlar, bir türlü zam yapmıyorlar. Putin gidiyor o zaman başbakan, bir dönem başbakanlık yapmıştı ya, gidiyor böyle ama bölgede canlı yayın gibi yani her anı çekilmiş, çekiyor bütün o oradaki fabrika sahiplerini, oturtuyor karşısına, “Ne yapıyorsunuz siz? Ödeyin şunların parasını” diyor. “Bu sorunu çözmezseniz, işçilerle aranız düzeltmezseniz el koyarım şirketlerinize” diyor. Ondan sonra hepsi böyle sus-pus oturuyorlar. Uzun masa. Diyor ki Deripaska’ya -işte oradan hatırlayabilir seyircilerimiz- diyor, “Baktım, sen bunun altına imza atmamışsın. Gel bakalım imzala” diyor. Deripaskaya -işte seni bu genç dediklerinden- böyle gidiyor süklüm püklüm gidiyor, imzalıyor. Surat beş karış. Tam dönerken “Hop! Kalemimi de geri ver” falan diyor.

Levent: Evet, şimdi hatırladım.

Eliçin: Hatırladın mı?

Levent: Hatırladım, evet.

Eliçin: Deripaskaya işte. O işte biat ediyor mesela. O da mesela çok ilginç alüminyum şirketi var Avustralya’da, Avustralya zorla, baskıyla daha cuma günü onu yaptırım listesine aldı. Her yerde işleri ve kolları var, hepsi genellikle doğal kaynaklar, öyle söyleyeyim size. Çok uzattım.

Levent: O zaman bu durumda bu oligarklara yönelik yaptırımlar sadece şahıslara dolayısıyla oradan Kremlin’e, Rusya’ya, Putin’e vesaire her neyse karar verici mekanizmayı da doğrudan etkilemeyecek sadece. Aynı zamanda bunların paralarının dolaşımda olduğu Londra başta olmak üzere yine yatırımlarının olduğu, senin verdiğin Avusturya örneğinde olduğu gibi, ülkeleri de etkileyecek herhalde. Ya buradan aslında ben başka bir şeye gelmek istiyorum Işın, gerçekten bunun cevabını ben de merak ediyorum; bu yaptırımlar meselesi -nasıl diyeyim- detayına inildikçe daha bir bulanıklaşan bir meseleye dönmeye başladı.

Yaptırımlar ne zaman devreye girecek? Parça parça mı devreye girecek? “Yaptırım uygulayacağız” açıklaması çıktı ama daha yaptırım kararı çıkmadı mı? Yani özellikle Rusya’nın petrol ve doğalgazı bu yaptırıma dahil olacak mı, olmayacak mı? Bir aydınlatır mısın bizi?

Eliçin: Tamam yani ben de çalışmalarım üzerine -senin için- çok iyi ekonomi bilmesem de bayağı bir çalıştım dersime. Şimdi önce bir Rusya’nın büyüklüğünü, ekonomisini bir anlamamız lazım yaptırımların etkisini anlamak için. 145 milyon civarında bir nüfusu var. Yüzölçümü bakımından dünyanın en büyük ülkesi ama gayri safi yurtiçi hasıla bakımından hani o büyüklükten daha küçük bir ekonomisi var. Güney Kore’ye yakın. Güney Kore küçük ülke diye karşılaştırdım. Büyüklük sıralamasında Güney Kore 10. Rusya 11. sırada. Rusya’yı büyük yapan, ekonomisinin en önemli gelir kaynakları, tabii ki dünyanın en önemli ürünlerini satıyor olması; doğalgaz, petrol, buğday, mısır. Yine çok önemli metaller işte mineraller yani doğal kaynaklar bakımından çok zengin olduğunu biliyoruz. Nike, Paladyum falan bunlar önemli kaynaklar, bunları satıyor. Şimdi biliyorsun hep şu konuşuldu; Putin hani bu savaşa çok iyi hazırlanmıştı, kale gibi idi, yaptırımlara karşı iyi hazırlanmıştı diye duymuşsundur sende. Neden? Çünkü 630 milyar dolarlık bir rezervi var Merkez Bankası’ndan, çok sağlam bir para. Yaptırımlara daha önceden alışık. Bu Kırım’dan sonra, 2018’de Amerika Birleşik Devletleri’nin seçimlerine müdahale gerekçesiyle falan… Zaten sürekli yaptırımlar uygulanıyor dolayısıyla hani ona hazırlanıyordu, ekonomisini dolar karşısında değer kaybına falan şokları hazırlayacak bu rezervini diye düşünülüyordu ama şöyle bir şey oldu;

beklenmeyen, muhtemelen Putin’in beklemediği, belki Amerika Birleşik Devletleri’nde hani bu kadar iyi uygulayabileceğini kendisinin bile düşünmediği bazı bankalarla, belli başlı Rus bankalarıyla aslında Merkez Bankası’nın, Rusya’nın Merkez Bankası’nın varlıklarına kısmi el koyma, el koyma demeyelim de, dondurma ve işlemlerini kısıtlama yaptırımı. Şöyle oldu,

şimdi dolar, euro, sterlin cinsinden bu rezervi kullanılamıyor, zaten çoğu da Avrupa bankalarında. Ama elinde ne var şimdi? Yuan -yani Çin para biriminden- bir de altın var. Hani bir süre daha idare eder. Yarı yarıya kullanamıyor, biraz oradan gücü zayıfladı. Ama biliyorsun SWIF’ten falan çıkınca, bu piyasalarda çok entegre ya küresel ekonomide her şey birbiriyle, Ruble önce yüzde 40 değer kaybına uğradı, şimdi bi takım önlemler alıyor Merkez Bankası ama Rus şirketlerinin hisseleri, demin Rosneft’ten bahsettim mesela, dünya çapında bir sürü borsada hissesi olan bir şirket, büyük değer kaybına uğradı. Bu aslında herkesi etkileyecek bir şey,  Emtia fiyatları arttı, buğdayın fiyatı arttı biliyoruz, doğalgaz, petrol falan filan… Enflasyon yükseliyor. Rusya’da da yükseliyor ama. Dünyada da yükseliyor, tüketici fiyatları arttığı için. Şimdi şeyi söylemek istiyordum sana önemli gelen, bu tamam petrol

doğalgaza daha yaptırım uygulanmadı diye, bir yandan da hep şöyle düşünüyoruz ya, petrol fiyatları artıyor, Ee Rusya’nın en önemli gelirlerinden biri zaten petrol ve doğalgaz, e çok güzel zaten satıyor. Tabii öyle olmuyor yani, bir takım anlaşmalarla fiyatlar önceden belirleniyor, hemen yansımıyor, spot piyasalara yansıyor anladığım kadarıyla. Ama şöyle bir hikaye oluyor tabii şimdi nasıl diyeyim? Rusya’nın enerji satmaya ihtiyacı var. Ruble’nin değer kaybını dengelemek için bir gelir olsun diye Merkez Bankası’na ama tahsilatta zorlanıyor. Yani fiyatı arttırsa bile ya da şu anda o kaynaklarını hemen geri çekmek hani paraları almak, şimdi SWIFT’ten çıktı, bunlarda bir zorluk yaşanacak. Bir de şöyleymiş, rafineri, işte ne bileyim banka, taşımacılık, hani arada iş yapanlar, bu sektörle ilgili diğer işleri yapanlar, onlar bu yaptırımlar o kadar karışık ki, İngiltere ayrı uyguluyor, Avrupa Birliği’ninkiler var, hani bazıları nüanslı, bunlardan kaçınmaya başladıkları için bir problem var. Bir de şöyle, mesela Amerika Birleşik Devletleri, Rusya’nın sattığı petrolün yüzde sekizini alıyormuş. Şimdi diyelim ki Amerika “almıyorum” dedi, başka petrol buldu yahut Rusya dedi ki “satmıyorum” siz de böyle yapıyorsunuz diye. Tamam. Herkes diyor ki, “Çin’e satar, Çin’in çok ihtiyacı var.” Tamam, Çin’e satar ama şunu hatırlatıyorlar uzmanlar; Amerika Birleşik Devletleri’ne göre Çin’e zaten çok daha ucuz fiyattan satıyor. Yani yine aynı karşılığı, pat diye değiştirse alıcıyı yine bulamayacak diye, böyle etkileri var. Çok karışık aslında. Bir de şeyi unutmayalım, yavaş yavaş yabancı şirketler çekiliyorlar, bir kısmı direniyor, Nestle falan gibi, hatta onlara da baskı var anladığım kadarıyla ama şimdilik böyle dondurma gibi işlerini, onlar çekilirse yahut paralarını ödemezlerse Rusya’daki çalışanlarının falan işsizlik artacak. Yani Rusya ekonomisini bayağı etkileyecek. Ama tabii ki bu yani iki taraflı bir bıçak ya da şöyle diyeyim; iğneyi kendine çuvaldızı da Rusya’ya batırmış gibi oluyorlar bu yaptırımlar, eğer uzarsa savaş, bir çözüm bulunmazsa.

Levent: Evet, yani o yaptırımların özellikle uzun vadeli etkileri çok akla hayale gelmeyecek şeylere kadar yansıyor. Mesela işte günlük hayatta çay, kahve fiyatından, aracına yedek parça bulma, yeni araç alma, ondan sonra teknolojiyi kullanma yani kimi zaman bir yaptırım altındaki bir ülkede -ben Suriye’den biliyorum mesela- Twitter hesabı açmak mümkün olmayabiliyor. O kadar çok şey var ki yani insanları canından bezdiren vesaire.

Paranız olsa bile mesela bir şey alamıyorsunuz. Niye? Çünkü yaptırım altındasınız. Size mal satacak ülkedeki, dünyanın öbür ucundaki herhangi bir şirketi de ikna edemiyorsunuz. Ya bedelinin daha üstünde paralar ödemek zorunda kalıyorsunuz ki ikna olsun diye, o da zaten 40 türlü işte menşei değiştirerek vesaire vesaire ürün size ulaşıyor, haliyle öyle olunca içeride hammaddesini dışarıdan ya da teknolojisini mesela dışarıdan alınan ürünlerin kalitesi giderek düşüyor vesaire. İnanılmaz zincirleme bir etki gösteriyor. Bir de şöyle bir şey de var bu yaptırım meselesinde, yani bunun psikolojik etkisi de var. Mesela şu anda diyelim 100 tane yaptırım açıkladılar, bunun işte 10 tanesini uygulayacak olsalar bile, sadece bu yıkıcı psikolojik etkinin ortadan kalkması için bile en azından bir yıl lazım. Şöyle örnek vermek lazım belki, mesela diyelim birçok konuda yaptırım var ya şu anda -büyük ihtimalle- şu anda Rusya’daki buğday üreticisi ya da tarım, çiftçi kesimi daha doğrusu muhtemelen endişeye düşmüştür. Ş undan dolayı, işte tarım ilacı bizim ülkemizde mi var, dışarıdan mı alıyorum? Kullandığım traktör, tarım araçları Alman malı mı, Rus malı mı? Alman malı ise ben bunun yedek parçasını nereden bulacağım? vesaire vesaire… İşte bu yıl şunu mu eksem, bunu mu eksem? Seneye elimde kalır mı ürün, kalmaz mı? Hatta şu anda Rusya kısmen Ukrayna tamamen dışarıya bazı ürünlerin satılmasını yasakladı. Hatta mesela Mısır’da da var benzer bir şey, birazdan geleceğim o Ukrayna Savaşı’nın Ortadoğu’ya etkileri kısmında. Mısır’da falan çiftçilerin özellikle stratejik ürünleri işte tahıl başta olmak üzere özel satıcılara,

y ani şirketlere değil de devlet kurumlarına satılması konusunda “teşvik” diyorlar da onun adı baskı açıkçası, baskı var. E şimdi zaten bedelinden biraz daha düşüğe alacak devlet büyük ihtimalle vesaire vesaire… Yani bütün bunlar hani yaptırımların çok küçük bir kısmı uygulansa bile en azından önümüzdeki bir-iki yıla yansıyacaktır, sadece psikolojik etkileri. Ama…

Eliçin: Ona iki not ekleyeyim, eğer sözünü kesmediysem, şöyle -yani seyircilerimizden de bu arada yorumlar geliyor- bir, hani senin söylediğin şöyle çok önemli, Türkiye bile geçen gün bir izleyicimiz yazmıştı hatta, gübre satın almaya gidiyor, gübre fiyatları bilmem kaç kat olmuş. Yani şu anda Türkiye’de etkileniyor. Buğday meselesini, birazdan anlatacaksın onu. İkincisi bir sıkıntı mesela hiç aklımıza gelmeyen, dolaylı; işte diyelim ki var, ürünü alacaksın, Rusya’da satıyor, gelecek, şöyle mesela gemicilik ya da uçakla mı gelecek? Gemicilik şirketleri için sigortalar, sigorta maliyetleri arttığı için, yani aslında taşıma maliyetleri inanılmaz artıyor. Hadi o da bir kalem olarak üzere ekleniyor.

Levent: Şirket bulamıyorsun, şirket.

Eliçin: Değil mi işte kim sigorta edecek falan.

Levent: Tabii çünkü şey var orada, mesela  X şirketini buldun diyelim, Hollanda’dan mal getirecek mesela, Almanya’daki Y şirketi diyor ki, “bak sevgili X şirketi ben seninle  çalışıyorum, normalde sen Rusya’ya mal taşıyormuşsun, senin yüzünden ben de kara listeye girebilirim, o yüzden; ya o ya ben.” diyebiliyor. Böyle şeyler var, İran’dan falan da biliyoruz bunları.

Eliçin: Bir son nokta, Abramoviç’i hatırlatmışlar. Tabii Türkiye’de bugün Abramoviç çok konuşuldu. Abramoviç’in iki kaçırdığı, yaptırım listesinde olduğu için el konulması değil de aslında kısmi olarak dondurulması, kullanım haklarının elinden alınması gibi düşünelim, yani ceplemiyorlar en azından, bunu yapamazlar. İki tane teknesi Türkiye’de, biri Marmaris’te, biri Bodrum’da. Şimdi ben de sana yayından önce söylüyordum, bir tanesi -tekne demeyelim yat, benim için kavramlar…- zaten şimdi fiyatını söyleyeceğim.

Levent: Sayın yat.

Eliçin: Sayın yat. Bir tanesi 430 milyon dolar, diğeri 450 milyon dolar diye iki yerde okudum. Sana işte yayından önce böyle kafam “bir dakika ya ikisi bir milyar dolar ediyor” falan… Hani çok büyük rakamlar bunlar diyorum. Sana ekstra bir şey daha söyleyeyim, bunların sadece yıllık bakım maliyetleri, bu işte satış fiyatlarının yüzde 10 ila yüzde 15’i kadar oluyormuş. Yani bir milyar diyelim bunların ikisinin maliyeti, dolar değil mi? Onda biri kadarı. Sadece bakımı o teknelerin gibi… Şu anda biliyorsun iki teknede Türkiye’de olunca işte Türkiye gibi ülkeler de bu yaptırımları bir şekilde delmesine aracı oluyorlar deniyor. Roman Abramoviç’in şöyle bir avantajı var, ve çoğu oligarkın da var aslında, onu da söyleyeyim, hem İsrail vatandaşı hem Portekiz pasaportu var. Mesela Usmanov, o da böyle futbol kulübü Arsenal’in eski sahiplerinden, yüzde 30’una sahipmiş,  sonra Everton’ı almak isterken kalmış yarıda. Usmanov mesela, o da ilginçi, yine böyle çifte pasaport falan ve onun teknesine el  konulamayacak. Neden? Çünkü Barselona’daki marinada 2036 yılına kadar kalabilmesi için ona özel bir ayrıcalık tanınmış. Ama zaten hiçbir şirketinin sahibi de kendi gözükmüyor. Bir kısmının hisseleri zaten yüzde 50’den daha düşük, üzerinde gözükenlerin, onlara yaptırım uygulanmıyor biliyorsun, yüzde 50’yi geçmiş olması lazım. Diğerleri de; evlerse akrabalarının üzerine yahut işte bilmem ne adalarında bu vergi cennetleri…

Levent: Evler?

Eliçin: Evler, ne diyeyim malikaneler. Benim için tabii bunlar çok büyük, neyse. Bizi yoruyor yani zenginin malı…

Levent: Fakir hissettim kendimi. Hani gerçekten de öyle. Peki, bütün bu paralar nerede? Büyük ihtimalle adını bile söyleyemediğimiz, bilmediğimiz, harita üzerinde mümkün değil gösteremeyeceğimiz adalarda, vesaire. Oradan oraya dolaşıyor.

Eliçin: Ben Ortadoğu’ya gidelim diyorum artık yeter, çok konuşturdu bizi yordular.

Levent: Ya ben açıkçası bir şeyi daha merak ediyorum. Bu Zelenski’yle ilgili kısma gelmek istiyorum. Oradan da Ortadoğu’ya geçeceğim çünkü ilintili zaten ikincisi. Zelenski’nin daha çok hani uçuşa yasak bölge ilan edilmesi, hava kuvvetlerinin güçlendirilmesi için savaş uçağı verilmesi vesaire gibi bir çok talebi var ama bu taleplere, yani imalardan onu anlıyoruz, dolaylı açıklamalardan, olumsuz karşılık veriliyor. Bu en son işte bir Türkiye’deki S-400’ü Ukrayna’ya verin falan gibi bir şey çıktı bir yerlerde, yani çok mantıksız bir şey gerçi ama her neyse.

Eliçin: Çok mantıksız

Levent: Yani evet bu nedir?Batı’da bunun karşılığı göründüğü kadar böyle dile getirdikleri kadar destek vermiyorlar mı Zelenski’ye diye de insan düşünüyor.

Eliçin: Yani işte desteği sınırlı veriyorlar. Yani Ukraynalılar ve işte oraya gönüllü gidecek kişiler savaşacaklar. Yani Amerikan askerleri savaşmayacak. İşte belli ki aslında çok fena olmayan bir malzeme gidiyor oraya ki yani bugüne kadar büyük ölçüde başarılı olduğu söyleniyor. Ben şimdi askeri konuları bilmediğim için ama hani Türkiye’nin de verdiği Bayraktar gibi işte araç, araçlar demeyeyim artık, ben her şeyi farklı söylüyorum bugün farkındaysan, koskoca silah sistemlerini araç diyorum falan… Ama şunu söyleyeyim ben sadece yani bu işte özellikle Rus yapımı silahları kullanan bir ordu olduğu için muhtemelen böyle anlıyoruz. Polonya’dan, şuradan, buradan Rus yapımı silahlar isteniyor. İşte S-300’ler yok MİG-29 Rus uçakları Polonya’dan gitsin. Hepsinde sorun vardı. Türkiye’den de S-400

Amerika’yla ilişkilerimizde sorun olduğu için, habere göre New York Times’ın Reuters’ında doğruladığı, hani Amerika’da böyle hani acaba Türkiye verse hem ondan kurtulmuş olur falan gibi bir şey ama bu tabii aslında bence böyle bir şeyin dışarıya yansıması hiç gerçekçi olmadığı için böyle bir şey söz konusu olamaz. Türkiye veremez yani.

Levent: Hayır bir de Rusya ile sorun yaşayalım…

Eliçin: Çok büyük sorun. Yetmiyormuş gibi… Çok komik olur. Bence biraz baskı oluşturmak için hani Türkiye bir şey yapmaya mı hani bilmiyorum yani, elinde S-400 olduğunu hatırlatmak için, böyle bütün haberlerde biraz dikkatli olmak lazım. Yalnız şunu hatırlatayım, iki şey; Rusya -bir- ne dedi? “Bundan sonra Ukrayna’ya silah taşıyan kişi, kuruluş, şirket, her şeyi hedef sayacağım.” Tabii bunu Polonya’nın içindeyken yapmaz ama sınır kısmında vurabilir.  Sınırdan geçiş itibariyle yani kendisi hedef gözeterek vurabilir. Onları durdurmak istiyor silah akışını. İkincisi de perşembe günü NATO’nun olağanüstü bir zirvesi var, liderler zirvesi, Biden da Amerika’dan kalkıyor geliyor, Türkiye’den de Cumhurbaşkanı Erdoğan gidecek herhalde. Şimdi Biden’ın da geliyor olması bu zirveye ve işte 27. günü bugün, ne olacak perşembe? 29. gün, yani bir ayı doldurmuş olacak. Bir baskı yaratıyor çünkü bazı ülkeler, özellikle Doğu Avrupa ülkeleri özellikle diyelim, Baltık ülkeleri, NATO’dan daha fazla şey yapmasını istiyorlar Ukrayna için. Belki bu zirveden beklemediğimiz kararlar çıkabilir. Uçuşa yasak bölge çıkmaz. Hani doğrudan savaşa gene sokacak değil ama beklemediğimiz silahların gönderileceğine dair bilmiyorum yani böyle bir beklenti var en azından diyeyim. Sözü sana bırakacağım artık. Bir de madem bu ziyaretleri konuşmaya başladık, hani biraz geri planda kalıyor ama çok önemli şeyler oluyor, Ortadoğu’da. Birleşik Arap Emirlikleri çok öne çıktı mesela. Sen biraz bize anlat. Çok geleni gideni var. Petrol arayan bir Avrupa var oralara gidip el açmışlar.

Levent: Yani evet. Ya şöyle şimdi sadece Birleşik Arap Emirlikleri değil Suudi Arabistan’la birlikte Birleşik Arap Emirlikleri çok öne çıkıyor. Bunu ikiye ayırarak söyleyeyim ben, anlatayım istersen. Şimdi birincisi İngiltere Başbakanı Boris Johnson ziyaret etti, Birleşik Arap Emirlikleri’ni, ondan önce de Suudi Arabistan’la görüştü. Hatta Biden’da işte Riyad’a gidecek, gitmeyecek vesaire gibi söylentiler çıktı ama Amerika’dan “hayır öyle bir planımız yok” şeklinde bir açıklama yapılmıştı. Şimdi ana sebep hani bu ziyaretlerin temel sebebi petrol meselesi. Daha önceki programlarda hani genel olarak aktarmıştık zaten. Şimdi bu Körfez Ülkeleri, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan OPEC yani petrol üreten ülkeler içindeki hatta dünyada daha doğrusu petrol üretimi konusunda aslan payına sahip ülkeler. Petrolleri var, doğalgazları var, Batıyla müttefiklik ilişkileri var vesaire vesaire. Dolayısıyla Amerika’nın Biden’ın açıktan çağrısı var, bir çok ülkenin çağrısı var, keza Johnson’ın son Suudi Arabistan üstüne bir de Birleşik Arap Emirlikleri ziyaretinin temel sebebi şu, petrol üretimini arttırın, Rusya’dan doğacak açığı, eksiği siz kapatın. Bu, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’da üst üste gerçekten çok şaşırtıcı adımlar atıyorlar. İlk başta “hayır yapamayız” dediler. Ona OPEC anlaşmalarını gerekçe olarak gösterdiler. OPEC dediğimiz petrol üreten ülkelerin üye olduğu bir yapı ve Rusya’da bunun aslan payına sahip ülkelerden biri, doğalgaz ve petrol rezervleri sebebiyle. Körfez Ülkeleri dediler ki, orada bizim bir anlaşmamız var. Her ülkenin işte üretmesi gereken ya da belirlenmiş kotası var. Biz bu anlaşmayı kırarsak, yarın Rusya’yla karşı karşıya geliriz, şu olur, bu olur. Burada daha çok şöyle bir şey var, yani Amerika’yla Rusya arasında taraf seçmeyelim biz, aynı şekilde devam edelim, biraz da bir “izle gör” durumu söz konusu. Çünkü gerçekten birçok ülkenin hatta Rusya’da bizzat Putin’e yakın çevrelerin bile neredeyse büyük ölçüde beklemediği bir süreçti en nihayetinde Ukrayna meselesi, Ukrayna savaşı. Böyle bir eğilimdeler. Şimdi Amerika tabii vazgeçmedi bundan. Son Johnson’ın da zaten Amerika’nın vesairenin hani bir konsültasyonla ziyaretinin gerçekleştiği söyleniyor ve o da çok başarılı olduğu söylenemez çünkü Birleşik Arap Emirlikleri de Suudi Arabistan da, “Tamam, petrol üretimini arttıracağız” şeklinde bir açıklama yapmadılar daha. Burada bir tek Katar’la Almanya arasında sıvılaştırılmış gaz LNG dedikleri şey, onunla ilgili bir anlaşma yapıldı ama zaten

Katar’ın hani üretim kapasitesi mevcut, anlaşmalarının büyük ölçüde Asya ülkeleriyle olması vesaire gibi faktörler göz önüne alındığı zaman Katar’ın o eğlencesinin yani sıvılaştırılmış doğalgazın Almanya’nın bile ihtiyacını karşılamaya kesinlikle yetmeyeceği kesin.


Eliçin: Biraz sembolik herhalde artık bunları söylüyorlar, duyuruluyorlar. Hani şunu yaptık, siz de yapın…

Levent: Biraz şeye döndü iş, biraz oradan biraz buradan denkleştirmeye mi çalışıyorlar bilmiyorum açıkçası. Şimdi bir de bunun üstüne yetmedi, bu işte Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan. Birincisi Esad gitti.

Eliçin: Ya evet, o çok olağanüstü bir haber.

Levent: Kesinlikle. Bir de Suudi Arabistan Çin liderini Riyad’a davet etti. O da mayıs ayında gelecek Riyad’a, eğer değişiklik olmazsa. Şimdi Çin’le biraz daha işte ilişkileri ekonomik ve ticari ilişkilerin arttırılması vesaire zaten bir süreç başlamıştı. Geçen yıl da, geçen yılın son aylarında da Çin’e karşılıklı ziyaretler vesaire, petrol üretimi, işte karşılıklı ticaretin artırılması falan. Ama asıl burada önemli olan şu, birkaç yıldır konuşmaları, tartışmaların devam ettiği bir konu var, Yuan üzerinden alışveriş yapma. Dolar değil. Şimdi şöyle bir şey var, Suudi Arabistan’ın ürettiği petrolün yüzde 25’ini tek başına Çin satın alıyor. İnanılmaz bir şey dönüyor orada, hani ticaret hacmi söz konusu, sadece petrol üzerinden ve bunun da en azından Çin’le yapılan ticaretin Yuan üzerinden yapılması konusundaki görüşmelerde mesafe katedildiğini yazıyor Arap basını. Hatta bugün yine bu konuyla ilgili bir değerlendirme yazısında şunu söylüyor, diyor ki, Suudi Arabistan diyor sadece Çin’le Yuan üzerinden alışveriş yapsa bile ki bunu demek ki başka ülkelerle de yapılması konusunda herhalde konusu geçiyor, Çin diyor bundan cesaret alacaktır çünkü Suudi Arabistan gibi bir ülke, OPEC’in en önemli birkaç ülkesinden biri. Başka ülkelere de “Bakın biz Suudi Arabistan’la Yuan üzerinden alışveriş yapıyoruz, sizinle niye yapmayalım?” diyebilir şeklinde bir yorum var. Bunu da şununla destekliyorlar, diyorlar ki, zaten Çin’in bir Kuşak-Yol Projesi var ya, bir gözümüzü de orada tutmamız gerekiyor aslında bence Ukrayna’yla birlikte. Şimdi Suudi Arabistan mesela bu Kuşak-Yol Projesinin önemli duraklarından biri, Körfez Ülkesi olması sebebiyle. Dolayısıyla Çin o Kuşak-Yol Projesinin geçtiği bütün Körfez Arap Yarımadası vesaire bütün o coğrafyaya peyderpey kademeli olarak Yuan’la alışverişi, hani alışverişe geçme konusunda baskı yapabilir şeklinde yorumlar var. Bence çok da uçuk yorumlar değil diye düşünüyorum. Biz gelelim şeye…

Eliçin: Bir şeyi söyleyeyim; bir tek Muhammet bin Selman yani Suudi Arabistan veliaht prensi bu Kaşıkçı cinayeti ertesinde epey bir gözden düştü. Daha önce çok yükselişteydi. Amerikan medyası işte yere göğe sığdıramıyordu, modernleştirecek Suudi Arabistan’ı falan diye.Sonrasında çok gözden düştü ve uzun süredir o sessiz, böyle çok öne çıkmıyor. O dönemde de Birleşik Arap Emirlikleri bayağı bir öne çıktı biliyorsun. Bazı yorumlar şey gibi yani aslında bu bunu fırsata çevirip Muhammed Bin Salman, Amerika Birleşik Devletleri’nden hem kendi kişisel olarak kendisi için hem de işte ülkesi için bir takım tavizler koparmak için de iyi bir pazarlık oynuyor diyor. Bilmiyorum yani, ne kadar pazarlık yapıyorlar onu bilemiyoruz.

Levent: Doğru. Şöyle bir şey var orada Işın, şimdi Suudi Arabistan, tek tek gidelim istersen, Suudi Arabistan’dan başlayalım. Şimdi Suudi Arabistan’ın evet bir Kaşıkçı meselesi var. Daha da çarpıcı olanı şu, İngiltere başbakanı Johnson’ın, Boris Johnson’ın Suudi Arabistan ziyareti sırasında, aynı gün 81 kişi idam edildi. Şimdi Suudi Arabistan diyor ki, bunların bir kısmı El-Kaide bağlantılıydı, bir kısmı Husilerle bağlantılıydı, bir kısmı bilmem ne… Ve adil olarak yargılandılar, Suudi Arabistan’dan bahsediyoruz yani. Kimsenin de sesi çıkmadı bu konuda. Başka bir ülke yapmış olsaydı böyle bir şeyi muhtemelen hani Johnson’ın oraya gitmesini bırak her neyse… Kaşıkçı meselesi de zaten çok da ön plana çıkmadı o ziyaret boyunca. Dolayısıyla mesela Arap basınında da şöyle değerlendiriliyor, senin biraz önce söylediğinle örtüşecek şekilde, diyor ki, Muhammet bin Salman şunu yapmaya çalışıyor; diyor ki, yani sizin demokrasi, insan hakları vesaire söylemleriniz, kriterleriniz benim umurumda değil. Bunları çok kolay, çok basit bir şekilde boşa düşürecek bir takım kozlarım var benim elimde ve bunları da açık oynamaya, açıkça dile getirmeye de hazırım, çekinmiyorum bundan, diyor. Nedir bunlar? Birkaç şey var. Birincisi, Suudi Arabistan mesela niye Rusya’ya açık cephe almak istemiyor? Şimdi tamam bunun hani Rusya’yla da partnerlik ilişkileri, son birkaç yılda iyice ilişkilerin derinleşmesi vesaire bunlar var ama bunun dışında bir de Suudi Arabistan’ın resmen saplanıp kaldığı bir Yemen meselesi var. Şimdi Biden, Amerika Birleşik Devletleri bir kere Husileri şeyden çıkardı, terör listesinden çıkardı.

İkincisi, bu Yemen’deki barış sürecine ulaşılmasını ya da barış ümitlerini baltalıyor vesaire deyip Suudi Arabistan’a silah satışını askıya aldı, kısmen askıya aldı. Ama şimdi kısmen de şöyle, mesela ona da dönüp bir baktım neymiş peki bu Suudi Arabistan’ın Amerika’yla silah alışverişi diye. Bir takım rakamlar vereceğim, inanılmaz rakamlar. Suudi Arabistan bu arada dünyanın en çok silah ithal eden ülkesiymiş. Sadece 2021 yılında 50 milyar dolarlık silah almış.2021’de, bir yılda. Yani Covid falan var düşün

Eliçin: Yüz tane süper yat. Çıldırdım ben.

Levent: Kaç ev eder ki? Neyse. Bu arada şey var Suudi Arabistan’ın silahlarının yani işte uçağı, tankı, topu, hafif silahlar vesaire hepsi dahil yüzde 79’unu Amerika’dan alıyor, yüzde dokuzunu İngiltere’den alıyor, yüzde dördünü de Fransa’dan alıyor. Şimdi dolayısıyla Amerikalıların çok küçük miktarlarda da olsa bir kısmını askıya alması oldukça etkiliyor Suudi Arabistan’ı. Özellikle Yemen’de savaş devam ederken. Şimdi Suudi Arabistan diyor ki, Prens Salman,  siz diyor o silahları vermediğiniz için diyor Yemen’deki işte savaş uzadıkça uzadı. Ayrıca bu da Suudi Arabistan’ın muhtemelen önümüzdeki günlerde çok sık duyacağımız söylemlerinden biri, diyor ki aynı zamanda yine o hava savunma sistemlerini vesaireyi siz bize satmadınız. O yüzden Husiler ikide bir oradan Aramco’ya, rafinerilere vesaire boru hatlarına yönelik dronelarla el yapımı füzelerle vesaire saldırılar yapıyorlar. Petrol nakliyatı, güvenliği aksıyor. Yarın öbür gün bu hatlarda sorun çıkarsa, büyük bir sorun, biz sorumluluğunu almıyoruz ve sebebi de sizsiniz, diyor Suudi Arabistan, Bunu açıkça söylüyorlar yani, bu ifade ettiğim şeyi.  Şimdi Amerika’da şöyle bir şey yaptı, bu tabii detaylı şeyini bulamadım, sadece Arap basınına düşmüş haberlerden, Amerika askıya aldığı o silahların bir kısmını, bir partisini hemen göndermiş. Bunların arasında da hava saldırılarına, işte o Husilerin vesairenin hani füzeli saldırılarını durduracak bir hava savunma sistemi olduğu özellikle vurgulanıyor. Yani Aramco’yu, Aramco dediğimiz Suudi Arabistan’ın hatta dünyanın en büyük petrol şirketlerinden biri, devlet şirketi aynı zamanda ve ona yönelik saldırılar, ki Husilerin yaptığı söylenen, bazı saldırılar orayı da hedef almıştı geçtiğimiz yıllarda da yakında da oldu bu. Şimdi Suudi Arabistan’ın ikinci derdi ikinci sıkıntısı -birincisi Yemen dedik- ikincisi İran. Suudi Arabistan hiçbir şekilde Amerika Birleşik Devletleri’nin İran’la nükleer müzakere 2015 anlaşmasına geri dönmesini istemiyordu, hala istemiyor.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Hatta…

Eliçin: İsrail’le bu konuda çok iyi anlaşıyorlar.
Levent: Tabii oraya geleceğim zaten. İsrail’in dışında bir de şey var, Birleşik Arap Emirlikleri var orada. Onlar da istemiyorlar. Hatta şöyle de bir şey oldu, mesela Suudi Arabistan 81 kişiyi idam etti ya. Bunların yaklaşık 40 kadarı mı, 45 beş kadarı mı, her neyse, Şiilerden oluşuyor. Bunlar da işte Şii din adamları, aktivistler belki öne çıkan isimler vesaire.

Mesela İran’la Suudi Arabistan arasında bir süredir devam eden müzakereler kesildi. O idamlar sebebiyle. Böyle bir şey var. Şimdi bir başka önemli nokta da şu, Suudi Arabistan diyor ki, İran konusunda özellikle o nükleer müzakereler meselesinde böyle bir hızlandırma girişimini biz istemiyoruz, bu konuda da elimizdeki şeyi kullanacağız diye. Genel hatlarıyla bu şekilde aktarabilirim. Şimdi Birleşik Arap Emirlikleri’nin de keza birincisi İran’la ikincisi Yemen meselesiyle ilgili Amerika’dan rahatsız. Bir de Birleşik Arap Emirlikleri’nin bir F-35 meselesi var. Amerika’dan istediler, istediler, Amerika vericem, vermeyeceğim, işte şu şartı uygun, bu, bu şarta uymadınız, tam olarak uyamadınız falan dedi. En son Birleşik Arap Emirlikleri “iyi tamam biz de almıyoruz” falan noktasına geldi. Üçüncü ayağı da şu, hani bu baş döndürücü ziyaretle birlikte, üçüncü ayağı da şimdi özellikle İsrail zaten İran’la ilgili herhangi bir şeyden oldukça rahatsız. Aynı zamanda İsrail’in böyle bir taraftan Rusya’nın yanında açık

tavır alan bir duruşu var, diğer taraftan Zelenski’nin Yahudilik üzerinden çıkışıyla birlikte böyle bir arada kalmış gibi görünüyor. Ama bugün Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde -ki Mısır’ın Antalya’sı diyebiliriz- Şarm El-Şeyh kentinde Birleşik Arap Emirlikleri’nin emiri Nahyan, Naftali Benet İsrail Başbakanı ve Mısır Cumhurbaşkanı Sisi bir araya geldiler.

Şimdi ana konu diyor ki işte bölgesel gelişmeler vesaire ama ne konuşmuş olabilirler onu muhtemelen önümüzdeki günlerdeki değerlendirmelerden göreceğiz daha çok ama orada şöyle bir durum da ortaya çıkıyor Işın -Suriye’ye geleceğim oradan da- eğer Rusya’ya yönelik yaptırımlara uyması yönünde, bölge ülkelerine baskı yapılırsa bölge ülkeleri çok

sıkıntı yaşayacaklar. Zaten Mısır halihazırda çok ciddi bir gıda kriziyle karşı karşıya. Şu anda sadece 27. gününde miyiz? 27 gün oldu ama mesela Mısır başta olmak üzere

bölgede ekmek, un gibi temel gıda ürünlerinin fiyatlarında yüzde 44 artış var. Daha şimdiden. O yüzden yani petrolde var işte şey sıvı yağ da var vesaire vesaire.



Eliçin: Bir de Mısır Pazartesi günü parasını yüzde 14 … etmek durumunda kalmış. Bayağı ciddi.

Levent: Evet, onu diyecektim. Bir de şey var; Mısır lirasının değer kaybı da söz konusu.

Birincisi bu var, direkt Rusya’ya yönelik yaptırımlara eğer Mısır’da uymak zorunda kalırsa bir kere buğday alacak bir yer bulması lazım, mısır alacak yer bulması lazım. Bir Hindistan hani çıkış yaptı “ben karşılarım” vesaire diye ama şimdi yeni destinasyonların oluşması vesaire hani bunlar zaman isteyen şeyler. Bir diğeri mesela bölgede çok ciddi krizle karşı karşıya olan ülkeler var. Bunlardan biri Lübnan. Bu 2020’de Lübnan’da hani limanda bir patlama olmuştu ya, o yüzden Lübnan ithal ettiği ürünleri en fazla bir ay stoklayabiliyor. Ve Lübnan şu anda şeyin yüzde doksanını işte buğday, arpa vesaire dışarıdan alıyor. Özellikle Ukrayna, Rusya destinasyonundan, korkunç bir durum. O yüzden birincisi bu yaptırımlar konusunda özellikle Arap ülkeleri bir şekilde dahil olmamaya çalışacaklar. İkinci çok önemli nokta da şu;

şimdi bu yaptırımlar Rusya’nın Ukrayna işgalinin devamı vesaire Suriye meselesi ortaya çıkıyor. Orada da şu var, mesela Mısır’ın gazının Arap gaz hattıyla, doğalgaz boru hattıyla

Suriye üzerinden Lübnan’a ulaştırılması gibi bir proje vardı. Şimdi bunun bekası ne olacak?  Belli değil. İkincisi Ürdün’deki elektrik üretilecek. O elektrik de Suriye üzerinden Lübnan’a gönderilecek. Ama orada da şöyle bir detay var, mesela gözden kaçan şeylerden biridir, o elektrik enerjisinde kullanılacak olan doğalgaz İsrail’in, İsrail’den alınan. O yüzden şey var o kadar komplike ve iç içe ki her şey.

Eliçin: Şunun için söylemiştim, Esad’ın ziyareti. Ben sadece dışarıdan bakıyorum. Bu kadar detay bilmesem bile değil mi? Esad, Suriye Devlet Başkanı, daha önce İran’a gittiğini gördük, Moskova’ya gittiğini gördük,  başka bir şey görmedik 11 yıldır. Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitti. Hemen ertesinde, Türkiye’de aslında Çavuşoğlu da ilginçtir çok izleyen bir günde Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitti ama ondan sonra salı günü de işte Mısır’da bu bahsettiğin sahne, yani Sisi’nin bir tarafında Birleşik Arap Emirlikleri’nin fiili yöneticisi bir tarafında da İsrail’in başbakanı ilginçti. Biraz anlat yani bu Esad’ın çıkması ülkenin dışına, Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitmesi ne demek?

Levent: Ya şöyle şimdi zaten hani 2022 Suriye’nin böyle bölge politikalarına nispeten açılacağı, biraz daha rahatlayacağı, hatta Arap Ligi’ne falan resmi olarak üyeliğine geri döneceği yıl olacak diye bekliyorduk hepimiz. Bunun birçok işareti vardı Çünkü zaten 2021’in son aylarında hatırlayacak olursan o da çok sürpriz bir ziyaretti Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Suriye’ye gitmişti Şam’a. Bütün bunlar çok önemli gelişmelerdi. Hani işte biraz daha Suudi Arabistan hatta Mısır falan mesela lobi yapıyor, işte Suriye bir an önce bölge politikasına dönsün vesaire. Hatta Ürdün mesela Amerika nezdinde yine yaptırımların esnetilmesi konusunda, Suriye’ye yönelik yaptırımların esnetilmesi konusunda lobi faaliyetleri falan yürütüyor, hala yürütüyor gerçi de. Çünkü bütün bu ülkelerin ekonomileri işte doğalgaz hatlarıyla, elektrik hatlarıyla vesaire falan birbirlerine bağlı en nihayetinde ve bir ülke yaptırım altında olduğu zaman diğer ülkeleri de otomatikman etkiliyor, bloke ediyor. Şimdi Suriye’yle ilgili mesele birincisi şu, Esad niye birdenbire Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitti? Üstelik ayaklanmanın yıl dönümünde gitti. 18 Mart. 15 Mart’ta başladığı varsayılır ya Suriye’de ayaklanmanın. Böyle bir detay da var. Şimdi burada birkaç şey var. Birincisi şu,

Rusya meselesi. Rusya meselesi şöyle, Rusya’nın Suriye’de bir nüfus alanının olduğunu biliyoruz mesela Amerikalılarla işte zaman zaman hani adı konmamış uzlaşmalar, birbirlerinin ayaklarına basmadılar, işte destek olmaya çalıştılar vesaire falan. Ama halihazırda Rusya’nın da Amerika’nın da desteklediği, Türkiye’nin aynı zamanda desteklediği grupların kontrolünde şu anda Suriye normal hani haritasına bakıldığı zaman, Suriye’nin yüzde 30’u falan var. Rusya’ya birçok yaptırım uygulanıyor, bir. İkincisi Rusya’nın dikkati büyük ölçüde Ukrayna’ya kaymış durumda velhasıl Rusya, Suriye’de bir şey yapar mı? Yapacak olursak biz buna bir an önce engel olalım, Amerika’nın vesairenin özellikle derdi bu. İkincisi mesela İsrail Rusya’nın etkinliğinin azalmasını istemiyor Suriye’de. Niye istemiyor? Çünkü Rusya orada İran’ı dengeliyor. Birleşik Arap Emirlikleri’yle Suudi Arabistan da istemiyor. Onlar da aynı sebeple. Onların da Suriye sahasında derdi İran mesela dündü zannedersem çok çarpıcı bir köşe yazısı okudum Arap basınında, diyor ki “Irak’ı kaybetmemiz Arap dünyası açısından çok büyük bir kayıptı.” Burada duygusal olarak söylemiyor bunu yani hani jeopolitik çerçevede bir kayıp olarak değerlendiriyor. Bunun üstüne bir de Şam’ı kaybedersek eğer Arap dünyasına çok büyük, telafisi çok güç bir tahribat olarak yansır şeklinde bir ifade vardı. Bence çok çarpıcı bir ifade. Onlar da kime kaybedilir Şam diye korkuyorlar; İran’a? Eğer Rusya’nın Suriye’de gücü zayıflarsa, bunu iki ülke doldurur varsayımı üzerinden hareket ediyorlar. Bir, İran. Bütün ülkeler bundan korkuyor. Yani Suudi Arabistan’da Mısır bile çekiniyor, işte İsrail keza öyle vesaire.

İkincisi, Türkiye. Türkiye’yi de mesela Körfez Ülkeleri istemiyorlar, ,Suriye’de nüfuz edinmesini, kazanmasını daha doğrusu. O yüzden böyle Suriye tam -nasıl diyeyim?- Rusya’nın oradaki gücü azalırsa sadece Şam değil bölgeden İsrail dahil bundan oldukça endişe duyacak birkaç tane önemli ülke var. İkincisi, İran’ın gücü artarsa bundan endişe edecek bir sürü taraf var. Bunu Amerikalılar da istemez büyük ihtimalle. Üçüncü nokta da şu, tam böyle kritik eşik de “Şam’ı biz İran’la ilişkilerini sınırlama konusunda ikna eder miyiz?” Rusya bu kadar çok yaptırım altındayken Şam’a vadettiği o yeniden yaptırı yeniden imar süreçleri, kredi verme, şu, bu, falan filan. Onları gerçekleştiremeyebilir Rusya çünkü kendi derdine düşmüş olacak. Tam da bu noktada İran devreye girip de “ya biz size kredi veririz” der mi? Daha da nüfusunu derinleştirir mi?

Eliçin:  İran’ın kredi verecek durumu var mı? Ama onlar “Rusya yapamasa da biz yaparız” derler.

Levent: ,Şimdi teyitli değil ama hani kendimce sağlam kaynaklardan da edindiğim bir şey bu, 2011’den bu yana İran Suriye’ye dört milyar dolara yakın para akıtmış. Ayda yaklaşık işte 500 ile 700 milyon dolar arasında da akıtmaya devam ediyormuş. Böyle şeyler de var.

Eliçin: Çok isterler tabii. Rusya yapamasa bile biz yapalım siz şu İran’la ilişkinizi ama lütfen  kesin tabii etkilemek istemişlerdir.

Levent: Ama şöyle bir şey var mesela, İran’ın şey projesi falan da var, Irak’ta da ciddi bir nüfusu var ya, İran’ın Basra Körfezi oradan tren hattı, o tren hattıyla Suriye içine ki bu tren hattının bir kısmı da var yani ray sisteminin hali hazırda, oradan ta Lazkiye Limanı’na açılma projesi var İran’ın. Şey değil bu öyle şuradan şuraya uzanalım falan meselesi değil, böyle fizibilitesi falan filan hazırlanmış bir şey bu. O yüzden İran’ın önünü almaya çalışıyorlar ve şu anda Şam’da ne istiyor? Şam’ın şu anda en çok acil ihtiyacı olan şey, para. Yatırım. Bölge siyasetine geri dönmek bir an önce ve Körfez Ülkeleri de Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere tam da bu noktada diyorlar ki “biz senin ihtiyaçlarını biliyoruz, istediğin şeyleri biliyoruz ama işte bir takım şeyler de var, işte İran’la biraz sınırlandır ilişkilerini” vesaire vesaire. Bu noktada ben açıkçası bugün o Mısır’daki Birleşik Arap Emirlikleri’nin emiri artı İsrail Başbakanı bir de Sisi’nin görüşmesini açıkçası Esad’ın Birleşik Arap Emirlikleri ziyaretiyle ilişkili olduğunu düşünüyorum. Altından ne çıkar?

Eliçin: Onu da haftaya anlatalım, öğrenirsek.

Levent: Bu arada bir saat oluyor neredeyse.

Eliçin: Evet. Senin eklemek istediğin bir şey var mı? Ya bu aslında şeyi konuşamadık, gerçekten biraz değindin ama Mısır açısından bakabildik, gerçekten ciddi bir gıda

var, başladı. Emtia fiyatları artıyor. Bütün dünyada enflasyon artacak ve büyümeler küçülecek. Aslında ne kadar yoksul ülkeysen, başında o kadar dertte. Değil mi?

Levent: Yani sadece şunu söyleyeyim; şimdi bu bölge ülkelerinin lokal bazda yaptıkları çalışmalara, verilere dayanarak söylüyorum, sadece şu savaşın 27 günlük sürecinde artı 10 milyon insan açlık sınırının altına düşmüş. 10 milyon insan. Yani normalde karnını doyururken. İkincisi de şu, genel tahminler şu yönde, gelecek yıl hani dünya gıda arzı

daha da azalacak, haliyle gelecek yıl bu yılki savaş yarın bitse bile bu savaş yüzünden gelecek yıl buğday fiyatları daha da zamlanmış, daha da yüksek fiyatlarda olacak. O yüzden hepimiz aç kalacağız bu gidişle yani. Onu da haftaya konuşalım artık ama hiç iyi değil manzara.
Eliçin: Mazanara iyi gitmiyor. Zaten savaşın devam ediyor olması çok kötü. Mutlaka bir yolunu bulup önce ateşkes sonra da müzakere neyse…

Levent: Kesinlikle! Resmen bir delilik hali artık.

Eliçin: Evet, böyle karanlık bir noktada ama öyle. Gerçekler böyle. Bitiriyoruz bu haftaki yayınımızı o zaman. Sayın izleyiciler, hoşça kalın.