Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

“Başbakan” Andrea Pirlo Türkiye’de: Efsane regista, şanssız teknik direktörün büyük meydan okuması

Milan ve Juventus’taki ikonik performansıyla, İtalyan futbolunun en sevilen pozisyonlarından biri olan regista mevkisinde harikalar yaratan Andrea Pirlo’nun portresini Hasan Hüseyin Alimoğlu yazdı.

“Başbakan” Pirlo’nun futbolculuk yılları

Andrea Pirlo’nun İstanbul’a o hazin gecenin ardından bir daha döneceğini zannetmezdim. En büyük kaybını yaşadığı bu şehre bir daha dönüp tüm Avrupa’ya ve dünyaya meydan okuması çok güzel bir hikayenin başlangıcı olabilir. Heyecanı ve riski bol bu hikayenin sonunun nasıl olacağını ise “Başbakan Pirlo” belirleyecek…

Bazı futbolcular pozisyonlarının en iyisi olmayı hedefler, bazısı dünyanın en iyisi olmayı hedefler, özel olanlar ise pozisyonlarını yeniden tanımlamayı, mevkisinin sözlükteki tanımını değiştirmeyi hedefler. Artık canlı kanlı ülkemizde izleyeceğimiz Pirlo, oynadığı pozisyonu sonsuza dek değiştiren özel isimlerden. 

Kariyerine Brescia’da başlayan Andrea Pirlo, klasik 10 numara olarak görev alır. Forvetleri ince paslarıyla besleyen, ceza sahası yayında yaptıklarıyla stadyuma gelenlerin gözlerini bayram ettirecek bir yetenektir. Parlaması ve Inter tarafından transfer edilmesi uzun sürmez. Inter Pirlo’yu Reggina ve Bresica’ya kiralar. Bresica’da kiralık olarak forma giydiği dönemde efsane futbolcu Roberto Baggio ile müthiş bir uyum yakalar. 5 numara Pirlo, 10 numara Baggio efsanesi İtalya futboluna damga vurur. Bresica’da savunmanın önünde merkez orta saha pozisyonunda oynar. Ancak kendisinden önce o pozisyonu oynayan oyuncular gibi “sert, çapa, uzun, kalıplı, fiziki avantajları olan” değildir. O, nerede durmasını bilerek, pozisyon kapatarak savunma yapar; topu ayağına aldığında ise oyunu rahatlatması ile takımına nefes aldırır.

O günlerde farkında mıydı bilinmez ancak Pirlo, oynadığı pozisyonun tanımını sonsuza dek değiştirmenin ilk adımlarını atmıştır. Kiralık olarak forma giydiği dönemde Inter’in ezeli rakibi Milan’ın ilgisini çeker ve 17 milyon euroya Milan’ın yolunu tutar. Tam 10 sezon giydiği Milan forması altında efsane olur. Efsane! Yani büyük kazanan ve büyük kaybeden… Efsane Milan kadrosu olarak futbol literatürüne giren o takımın en önemli parçalarından biri olur. Milan ile iki Şampiyonlar Ligi, iki İtalya Serie A şampiyonluğu yaşar. En büyük mağlubiyetini de Milan formasıyla tadar. 2005’te İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı’nda takımı ile Milan 3-0 öne geçmesine rağmen Şampiyonlar Ligi kupasını penaltılar ile Liverpool’a kaptırdığı gece Pirlo da penaltı kaçıran isimler arasında yer alır.

Pirlo belki daha önce beraber forma giydiği Baggio’dan kaptığı bu penaltı lanetini şöyle açıklıyor: “İki takım orta alanda toplanır ve bir oyuncu penaltı noktasına gider. Bunu kimsenin yaşamasını istemem. Altı üstü 50 metre yürürsünüz. Fakat felaket bir yolculuktur bu. Ölüme giden bir adamın darağacına yaptığı yürüyüş desek biraz abartı olur ancak yine de bu örneğin durumu açıklayacağını düşünüyorum. O an etrafınızda bir kasırga var. Ay sonunu getiremeyen bir işçi, öğretmen, öğrenci çok zengin bir adam, gezginler, mülteciler, fahişeler… Bir anda hepsi sensin! Bu yükü kaldırabilir misin? Arada sırada kafamı kaldırıp yürüyüşümün biteceği noktaya bakamıyorsun. Kaleciyi göremedim çünkü kameramanların flaşı gözümü alıyordu.”  

Yazıda da belirttiğimiz gibi efsane olmak için büyük kaybetmek gerekir. Pirlo 2005’te hiç unutamayacağı bir mağlubiyet yaşar İstanbul’da.

Pirlo’dan ve hatta Milan’dan bahsedip Fatih Terim’den bahsetmemek olmaz. Andrea Pirlo her ne kadar son basın toplantısında “Terim’e karşı olumlu duygular besliyorum” dese de kitabında Terim hakkında yazdıkları herkesin malumu:

“Berlusconi ve Ancelotti arasında karşılıklı sevgiye dayanan, oldukça sağlam bir ilişki vardı. Fakat bunun Milan’ı çalıştıran herkes için geçerli olduğunu söyleyemem, örneğin Fatih Terim… Görevi boyunca kendisinin adeta gölgesi gibi olan deli bir tercümanı vardı. Terim’in beş dakikalık ateşli konuşmalarını, duygusuz şekilde beş saniyede tercüme eden bir adam… Tercümanı bir ara Terim’e medya ile tüm ilişkileri süresiz kesmesini tavsiye etti. Medya ile ilişkileri kesmek… Süresiz… AC Milan’da… İletişimin her şeyden önemli olduğu ve mükemmel yönetildiği bir kulüpte…

Fatih Terim tahta başında dakikalarca taktik anlatırdı. Maçtan önce beni yanına çağırırdı. Bu maçı taraftar için kazanmalıyız, oyunun merkezinde de sen varsın, topları sen yönlendirmelisin diye söylerdi ancak tercümanı başka şekilde ifade ediyordu. Özellikle göreve başladığı ilk günlerde yaptığı takım toplantıları ise unutulmazdı. Terim eline bir tebeşir alıp taktik tahtasına 11 daire çizerdi. Tahtadaki her daire sahaya çıkacak bir oyuncuyu temsil ederdi. Ancak konuşmanın ortasında taktik tahtası, çizdiği oklardan ve karalamalardan öyle bir hale gelirdi ki hangi dairenin kimi işaret ettiğini anlamak imkansızlaşırdı. Taktik tahtası, oyuncuları ve mevkileri birbirinden ayırmanın mümkün olmadığı karmakarışık bir hal alırdı. Kısacası tam bir kaos… Sadece kalecinin kendi pozisyonundan emin olabildiği bir kaos… Toplantı sırasında bir daireyi işaret edip, ‘Costacurta, tam burada olman gerekiyor’ diye konuşmaya başlardı. Bir gün dayanamayıp, ‘Ama patron, o gösterdiğin dairenin biraz önce benim olduğunu söyledin, Costacurta değil ki’ demek zorunda hissettim.

İşin daha da kötüsü konuşma ilerledikçe defans bölgesindeki dairelerle, forvettekileri karıştırmaya başlardı. Artık öyle bir hal almıştı ki, kendi aramızda ‘Acaba bunu Berlusconi’nin gizli rüyası olan 2-4-4 taktiğini gerçekleştirmek için bilerek mi yapıyor’ diye şakalaşmaya başlamıştık.”

Pirlo’nun kitabında yer alan bu ifadeler yıllarca farklı tartışmalara konu oldu. Terim’in antrenörlüğü eleştirilirken sürekli kullanılan argümanlardan olan bu sözler Pirlo ve arkadaşlarının Carlo Ancelotti’yi takımın başına getirmek için Terim’in altını oydukları iddiasını da kuvvetlendirdi. 

Pirlo, Milan kariyerini kulüp artık kendisini yaşlı bulduğunu ifade ederek yeni sözleşme teklifinde bulunmayınca bitirir. Daha sonra İtalya’nın bir başka büyüğü Juventus’un yolunu tutar. Aslında transferi Juventus taraftarı da istememiştir. 32 yaşındaki ‘Regista’ artık flaş ışıklarını üzerinde hissetmiyordur. Ancak Pirlo’nun Juventus kariyeri, Milanlıları üzdüğü kadar Juventusluları da mutlu eder. Milano’nun adeta kovduğu “Başbakan”a sahip çıkan Torino kenti, Pirlo’ya futbolunun yaşı ile bir bağlantısı olmadığını ispatlama fırsatı verir. Pirlo da futbolculuk kariyerinde her zaman olduğu gibi o şansı değerlendirir ve Juventus formasıyla 2012, 2013 ve 2014’de İtalya’da yılın futbolcusu ödülüne layık görülür. Juventus formasıyla dört sezonda dört kere İtalya şampiyonu olan Andrea Pirlo kariyerini Amerika’da noktalar. 

Teknik direktör Andrea Pirlo

Zidane’nın Real Madrid’i, Ole Gunnar Solskjaer’in Manchester United’ı, Frank Lampard’ın Chelsea’yi çalıştırdığı furyada Andrea Pirlo da efsanesi olduğu Juventus’un başına geçer. İlk olarak Mauriszio Sarri’nin yardımcısı olarak göreve başlasa da işe başladıktan bir hafta sonra Sarri ile yollar ayrılınca birinci adam olur. Ne Zidane gibi alt yaş kategorilerinde görev almıştır, ne Lampard gibi İngiltere 2. Ligi tecrübesi vardır, ne de Ole Gunnar Solskjaer gibi 10 yıllık bir antrenörlük deneyimi… Sadece oynadığı oyun, saha içerisinde gösterdiği karakter ve vaat ettiği patronluk ile takımın başına geçer Pirlo.

Bir yıldan az süren görev süresinde Andrea Pirlo sadece İtalya Kupası’nı kazanmayı başarır. Onun yönetiminde Juventus, dokuz sezon sonra sezonu şampiyon olamadan tamamlar. Peki bu yapıyı Pirlo mu kırmıştır, yoksa kırılması artık mutlak olan bir binayı sırtlama görevini mi üstlenmiştir? Bana sorarsanız ikinci şık. Çünkü Juventus her ne kadar Cristiano Ronaldo gibi bir yıldıza sahip olsa da, o dokuz senelik serinin yapıldığı kadrodan eser kalmamıştır. Özellikle orta saha git gide kalitesiz hale gelmiştir.

Örnekleyecek olursak 2013 yılında Pirlo, Vidal, Pogba ve Matuidi dörtlüsünden oluşan orta saha Pirlo’nun kulübede olduğu sezon şu şekli almıştır: Bentancur, Rabbiot, Ramsey! Orta saha bu kadar kimlik değişimine uğramışken savunmada Chiellini–Bonucci ikilisi oynamaya devam ediyordur. Yaşları artık 35+’ya gelen bu iki efsanenin yerini bir türlü dolduramayan Juventus, savunmada da yaş sorunu yaşar. Hele ki Cristiano Ronaldo gibi, artık belli açılardan taşınması gereken bir oyuncuya sahipseniz bu kadar yaşlı ve dinamizmden yoksun bir kadroyla yola çıkamazsınız. 

Andrea Pirlo Türkiye’de ne yapabilir?

Andrea Pirlo’nun Fatih Karagümrük ile anlaştığını duyan herkesin kafasında bir soru işareti olduğu açık. Pirlo sadece ismi ile Avrupa’nın beş büyük liginin orta ve alt sıra takımlarını çalıştırabilecek bir hoca. Neden İtalya Serie A’da kendisini yeniden ispatlamaya çalışmak yerine Türkiye’yi tercih etti anlaması güç. Bunu bir meydan okuma olarak da kabul edebiliriz elbette. Çünkü Pirlo, burada başarırsa Avrupa’ya dönüşü bir öncekinden farklı olacaktır. Artık özgeçmişinde futbolculuk dışında başka bileziklerde olan bir isim olarak döner. Mutlaka Montella’nın ve Farioli’nin yaptıklarından ilham almış ve kafasında buraya gelirken belli planlar kurgulamıştır. Pirlo’nun burada başaramaması halinde ise teknik direktörlüğünü elit seviyeye çıkarması imkansız hale gelebilir. Riskli ve heyecanlı bir meydan okuma! 

Andrea Pirlo’nun ne Juventus’tan önce ne de sonra başka bir takım çalıştırmaması elimizde çok az veri olduğunu gösteriyor. Üstelik Pirlo, iyi bir Juventus takımını da idare etme fırsatını bulamadı. Kendisini daha derli toplu bir takımda izlemiş olsaydık antrenörlük meziyetleri hakkında daha geniş yorumlar yapabilir, farklı parametreleri yazı içerisinde de kullanabilirdik. Ancak Pirlo hakkında bildiklerimiz de karakteri hakkında söyleyebileceklerimiz de futbolculuğu ile kısıtlı kalıyor haliyle. Fatih Karagümrük gibi stadyumu olmayan, tribününü de bundan dolayı kullanamayan dezavantajlı bir kulübü tercih etmesi ve kulüpte son iki yıldır oturtulmaya çalışılan İtalyan kimliğini de düşününce Andrea Pirlo, Karagümrük’e fotoğrafta çok yakıştı. Umarız sahanın içerisinde de yakışır. 

Yazan: Hasan Hüseyin Alimoğlu

Editör: Doğa Üründül

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.