Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: “Fıtrat”tan “kader planı”na – Soma’dan Amasra’ya değişen ve değişmeyenler

Cuma akşamı yaşanan maden faciasının ardından Bartın’ın Amasra ilçesine giden AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şöyle konuştu: “En son 41’inci işçimize ulaştık o da rahmetli olmuş. Merhumların sayısı 41 olmuş oldu. Patlamanın sorumluları soruşturmayla ortaya çıkacak. Amasra Kömür İşletmeleri bizim şu anda en ileri imkanlara sahip olan ocağımız olmasına rağmen, birileri bununla dalgasını geçebilir ama önemli değil, biz kader planına inanmış insanlarız. Kader planına inandığımız için bunun ne dünü bugünü ne de yarını olmayacaktır, bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım.” (Açıkçası “kader planı” deyimiyle ilk kez karşılaşıyorum ve nedense duyar duymaz aklıma, son dönemde epey moda olan “kariyer planı”nı getirdi.) 

Tabii akıllara hemen, bundan sekiz yıl önce Manisa’nın Soma ilçesinde çıkan yangın nedeniyle 301 madencinin ölümüyle sonuçlanan facia ve Erdoğan’ın söylemiş oldukları geldi: “Önce yaraları saracağız ve tabii ki yasımızı da tutacağız. Ardından bu acıyı tüm boyutlarıyla konuşacağız ve gerekeni yapacağız. Bunlar olağan şeyler, literatürde iş kazası diye bir olay var. Burada da oldu. Bunun yapısında, fıtratında olan şeyler. Boyutunun bu kadar fazla olması bizi derinden üzmüştür. Yapılan kontrollerde de iyi noktada olan kömür ocaklarından birisi olarak değerlendirmesi yapılmıştır.”

Çarpıcı benzerlikler

Her iki açıklamada öne çıkan benzerlikleri sıralayacak olursak:

“Aslında her şey mükemmeldi”: Erdoğan dün Soma’da, bugün Amasra’da hiçbir ihmal, yapısal sorun vb. olmadığını birer cümleyle iddia etti: Soma için “Yapılan kontrollerde de iyi noktada olan kömür ocaklarından birisi”, Amasra içinse “En ileri imkanlara sahip olan ocağımız” dedi.

“Allah’ın işi”: Erdoğan Soma’da “Bunun yapısında, fıtratında olan şeyler”, Amasra’da “Kader planına inandığımız için bunun ne dünü bugünü ne de yarını olmayacaktır, bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım” diyerek, yani işi Allah’a havale ederek, işletmelerin yöneticilerine ve tabii ki kendi iktidarına en ufak bir sorumluluk yüklemedi.

“Gereği yapılacak”: Erdoğan Soma için “Bu acıyı tüm boyutlarıyla konuşacağız ve gerekeni yapacağız” dedi ve tabii ki yapmadı. Amasra içinse “Patlamanın sorumluları soruşturmayla ortaya çıkacak” diyerek yaşanan cinayeti sadece patlamaya indirgeyerek muhtemel sorumluların sayısını daha baştan azalttı.

Sivil dayanışma ve direniş ufukta gözükmüyor

Erdoğan ve siyasi iktidar için böyle gözükse de Amasra, Soma’nın bir tür kopyası değil. Zira Gezi Direnişi’nden tam bir yıl sonra yaşanan Soma faciası bir dizi sivil dayanışma ve direniş eylemine sebep olmuştu. Öyle ki, Gezi’de aşınmış olan otoritesini yeniden inşa ettiğine, artı olarak şartlar ne olursa olsun halkla hep iyi ilişki kurabildiğine inanan Erdoğan, Soma’da gördüğü tepkilerden dolayı şok yaşamıştı.

Amasra’nın ilk gününe bakıldığında bu tür bir sivil hareketliliğin işaretleri pek ortada yok. Çünkü sekiz yılda Türkiye çok ama çok değişti. Soma’dan bir yıl sonra yapılan Haziran 2015 seçimlerinde Erdoğan ve AKP tam bir hezimete uğradı. Bunda birçok şeye ek olarak Gezi, Soma gibi toplumsal muhalefet hareketlerinin de belli bir etkisi muhakkak olmuştur. Fakat Erdoğan’ın yenilgiyi kabul etmemesiyle birlikte ülkede tam bir kaos yaşandı ve aynı yıl kasım ayında Erdoğan/AKP yine tek başına iktidara geldi. Seçimlerin üzerinden daha bir yıl geçmeden 15 Temmuz darbe girişimi tezgahlanınca Erdoğan bunu fırsata çevirdi ve otoriterliğini hızla tesis etti. Ardından başkanlık sistemi, ekonomik kriz, koronavirüs salgını…

Altılı Masa’nın pasifliği

Normal şartlarda ekonominin bu kadar kötü olduğu bir ülkede toplumsal muhalefetin güçlü olması, iktidarı sarsması beklenir fakat Türkiye’de bu yaşanmıyor. Bununla birlikte cumhuriyet tarihinde pek görülmedik bir şey söz konusu: Muhalif siyasi partilerin önemli bir kısmı birlikte hareket ediyor ya da hareket etmeye çalışıyor. Belki de toplumsal muhalefetin bu kadar zayıf ya da sessiz olmasında bu durumun da payı vardır; iktidardan memnun olmayan vatandaşlar Altılı Masa’nın kendileri yerine de fazlasıyla muhalefet yapacağını, yapması gerektiğini düşünüyorlardır.

Ancak Amasra söz konusu olduğunda bu beklentilerin pek karşılanmadığını şimdiden söyleyebiliriz. Evet, bütün muhalif liderler normal programlarını iptal edip Amasra’ya gittiler, halkla kaynaştılar fakat 41 işçinin hayatına mal olan bu iş cinayetine hak ettiği siyasi önemi vermediler. İleriki günlerde muhtemelen her muhalefet partisi ayrı ayrı Amasra’da iktidarın sorumluluğunun altını çizecektir ancak sürekli bir şeylerin yaşandığı ülkemizde Amasra faciasına ilgi de zamanla azalacaktır.

Halbuki ilk anda Altılı Masa’nın liderleri hep birlikte Amasra’ya gitse ve ilk andan itibaren açık, net ve güçlü bir şekilde siyasi iktidarın sorumluklarının altını çizse bambaşka şeyler olabilirdi.

Sanıyorum siyasi iktidarın “faciayı siyasi emellerine alet ediyorlar” türü suçlamalarından çekindiler, çekiniyorlar. Ne var ki siyaseti Erdoğan’ın çizdiği o dar alanda yapmayı kabul ederseniz önünüzde “fıtrat” ile “kader planı” arasında seçim yapmaktan başka bir seçenek kalmaz.  

Not: Bu yazıya kapak olarak, Soma faciası sırasında başbakan olan Erdoğan’ın müşaviri Yusuf Yerkel’in polislerle birlikte bir madenciyi tekmelediği o meşhur fotoğrafı tercih ettim. Zira hem o fotoğraf, hem de sonradan yaşananlar, yani işçinin suçlanması, Yerkel’in cezalandırılmak yerine ödüllendirilmesi ülkemizde neler yaşandığını ve bunların usulleri ve mantığını çok iyi özetliyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.