Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Psikiyatr Christophe Fauré: “Ölüme yakın deneyim öykülerinden hakiki bir bilgelik çıkıyor”

Fransız Le Monde gazetesinden Gaétan Supertino’nun psikiyatr Christophe Fauré ile yeni kitabı “Bu Yaşam… ve Öte Dünya. Ölümden Sonra Bilincin Devamlılığı Üzerine Soruşturma” üzerine yaptığı söyleşiyi Haldun Bayrı çevirdi.

Onlarca yıldır tasvir edilen ölüme yakın deneyimler bilim insanlarına… ve inananlara sorular sorduruyor. Hekim Christian Fauré onlarca tanıklık üzerinde çalışmış. Ona göre bu tanıklıklar ölümden sonra olup bitenler hakkında hiçbir şeyi ispatlamıyor, ama şu fani dünyadaki yaşamımız için “anahtarlar” sağlıyor.

Gaétan Supertino

1 Kasım 2022 – Le Monde

Bilimin öte dünya hakkında söyleyecek sözü var mıdır? “Evet” diye cevaplıyor psikiyatr Christophe Fauré, şaşırtıcı kitabında. Budizm’le de ilgilenen bu hekim (bilhassa 2001 ile 2003 yılları arasında Dordogne’da bir Tibet Budizm merkezindeki inzivasından beri), uzun süredir farklı çalışmalarla yas meselesi üzerine eğilmişti. 2 Kasım’da – Katoliklerde Ölüler Günü – piyasaya çıkan “Bu Yaşam… ve Öte Dünya. Ölümden Sonra Bilincin Devamlılığı Üzerine Soruşturma” (Cette vie… et au-delà. Enquête sur la continuité de la conscience après la mort, Albin Michel, 368 sayfa, 21,90€) adlı kitabında, bu kez dünyanın her tarafında yüz binlerce kişinin yaşamış olduğu “öte dünya deneyimleri”nin çok sayıda tipi üzerine araştırmalardaki son durumun tespitini yapıyor.

Christophe Fauré

Bu deneyimlerin en çok bilinenleri, bir kazada kalbin durmasından sonra ya da mesela bir koma esnasında görülen hayallerin ve yaşanan hissiyatın tamamına işaret eden bir deyiş olan Ölüme Yakın Deneyimler (Türkçe kısaltması: ÖYD; İngilizce: Near-death experience, NDE; Fr: Expérience de mort imminente, EMI). Her ne kadar tüm ÖYD’ler birbirine benzemese de çok sayıda kişi aynı şeyi yaşadıklarını anlatıyor: Bedenden çıkış, büyük çoğunluğu iyiliğinizi isteyen (bazen “nurlu varlıklar” olarak tasvir edilen) esrarengiz varlıklarla ve/ya da ölmüş yakınlarla karşılaşma, dönüşü olmayan bir yere götürdüğünü hissettiğiniz bir “tünel”, vb…

Bu öyküler özellikle Anglo-Sakson ülkelerdeki onlarca bilim insanı – psikiyatrlar, nörologlar, biyolojistler, palyatif bakım uzmanları (palyatif bakım: mevcut hastalıkları nedeniyle tam olarak iyileşemeyen veya yaşam sonunda desteğe ihtiyacı olan hastalara yardım etmeyi amaçlayan tıp alanı) – tarafından derlenmiş ve analiz edilmiş. Le Monde des religions dergisine bir söyleşi veren Christophe Fauré, burada durmamak gerektiğini ve “din fundamantalistlerine teslim etmemek için bu alana daha fazla bilim sokma” lüzumu olduğunu söylüyor.

Sizi bu meselelerle ilgilenmeye iten neydi? Bir psikiyatr olmanız mı, yoksa Budizm’e yönelmiş bir insan olmanız mı?

Bu kitabı her şeyden önce bir hekim dikkatiyle yazdım. 1975’te Raymond Moody’nin (ÖYD üzerine çalışmalarıyla tanınan hekim) çalışması Ölümden Sonra Yaşam’ın (çev: Gönül Suveren, İnkılap ve Aka Kitabevi, 1983) çıkışı zaten bende merak uyandırmıştı. Ama olağanüstü şeylere özel bir ilgim yoktur ve aslında bu meselelerle pratik üzerinden ilgilendim ve bunların altını eşeleme isteği duydum.

Zamanla, özellikle palyatif bakımda çalışan bir hekim olarak bana bu deneyim tipi üzerine doğrudan tanıklıklar aktaran, yaşamının sonundaki hastalar, hemşireler, ölenlerin yakınları, ÖYD yaşamış hastalar ve yas tutan kimselerle karşılaştım”.

Bilim paradigma değiştirip materyalist bir anlayıştan çıkmaktadır

Elbette bu tanıklıklar, benim güzergahımda mevcudiyetini çok hissettiren Budist veçheye cevap veriyor. Manevi geleneklerdeki unsurların bilimsel bir bakış açısıyla ele alınabilir insan deneyimleriyle yankılaşıma girdiğini görmek ilginç. Bunlar sadece sağdan soldan gelen anekdotlar değildir artık; analiz edilebilir, nicelleştirilebilir ve birbiriyle örtüştürülebilir binlerce veridir.

Ayrıca, Anglo-Saksonlar’ın bu konular üzerine bilgisiyle Fransızca konuşan ülkelerde bilinenler arasında muazzam bir uçurum olduğunu da fark ettim. Erişilebilir olması için yeterince basitleştirerek bu bilgileri aktarmak istedim.

Bilimin bir paradigma değişimine girdiğini ve mesela bilincin ancak nöronlardaki/sinir hücrelerindeki etkinliğin ürünü olabildiğini kabul etmiş materyalist bir anlayıştan çıkmakta olduğunu düşünüyorum. Mesela kuantum fiziği bu paradigmada çatlamalara neden oldu.

Ama kuantum fiziği geniş kamuoyunu çok ilgilendirmez, halbuki kitabımda anlattığım deneyimler herkesi sorguluyor”.

“Bu Yaşam… ve Öte Dünya. Ölümden Sonra Bilincin Devamlılığı Üzerine Soruşturma”

Bu deneyimlerin “yaşamımız üzerinde tesirleri” olabildiğini ileri sürüyorsunuz. Ne demek istiyorsunuz? Bize ne katabilirler?

Her şeyden önce, bunu yaşayan kimseler için bir yararı var. Psikiyatr olarak, bir insanın alışkanlıklarının değişmesi için ne kadar zaman gerekebildiğini biliyorum. Bu deneyimlerde beni ilk etkileyen şey, bunları yaşayanların hayatını ne kadar çabuk ve ne kadar köklü biçimde değiştirebildikleridir.

Büyük çoğunluğu bunu çok olumlu bir biçimde yaşar. İnsanlar bu deneyimle yatışır, enerji kazanırlar; ölüm korkularını hafifletip yaşama isteklerini kuvvetlendirir bu. Daha mevcutlaşır, daha merak gösterir, daha öteki insanlara dönükleşirler. Ölümün ‘sadece’ kıyısından geçip kaygı bozukluklarına, travma-sonrası strese daha eğilimli olan ve daha çok acı çekenlerden onları ayırt eden budur.

Ayrıca hekimlerin, o deneyimleri yaşadıklarında hastalarıyla konuşabilmeleri gerektiğini düşünüyorum. Hasta için, ona deli olmadığının, onun yaşadıklarının dünyada binlerce başka kişi tarafından da paylaşılan bir şeye tekabül ettiğinin söylenmesi son derece yatıştırıcıdır.

Fakat bu deneyimlerin aynı zamanda herkese ilham verebileceğini de düşünüyorum. Yaşam üzerine yeni okuma kılavuzları getirir ve ‘Bu yaşamda olmak ne anlama geliyor? Bu yaşamın anlamı ne? Bilincimizin doğası ne?’ gibi soruları sormaya teşvik eder. Çok somut şeylerdir bunlar”.

Yeri gelmişken, somut örnekler verebilir misiniz?

ÖYD yaşayanların yüzde 14’ü ‘tüm yaşamlarının bir film şeridi gibi önlerinden geçtiği’ni görürler. Yaşamış olduklarının bir panoramasıyla yüz yüze gelir ve bazen, bütünüyle unutulmuş ayrıntıları çok net bir biçimde algılarlar; sözlerinin, düşüncelerinin, hareketlerinin kendileri ve ötekiler üzerindeki etkisini idrak ederler. Bize önemsiz gelebilen hareketlerimizin bile sonuçları üzerine tefekküre dalmak için hepimiz bunlardan ilham alabiliriz”.

Bu öykülerde sevgi mesajları var

Başka örnek: ÖYD yaşadıkları sırada, insanların anlamlı bir çoğunluğu, henüz ölüm anlarının gelmediğinin kendilerine söylendiğini işitiyorlar. Bu da bize, şu yaşamda yapacak şeyler olduğunu, yaşamın bir anlamı olabildiğini gösteriyor. Yaşam sadece saçmalık değildir. Tüm güzelliği ve zenginliğiyle yaşanacak bir hayat vardır. Bu deneyimlerin (ve hastaların hayatlarında yol açtıkları değişimlerin) öykülerinin çoğunda sevgi mesajları var; kendini dikkate alma, ötekileri sevme, canlıları ve gezegeni dikkate alma var.

Bundan hakiki bir bilgelik yayıldığını düşünüyorum. İnsan varlığı tamamen anlam arayışında. Hepimiz pusulalar bulmaya uğraşıyoruz. Bu öykülerden etkilenip etkilenmemekte, bunları kayda değer bulup bulmamakta herkes serbest elbette. Ama kendi payıma, yaşamı ele alırken dini dogmalara ya da bir iyi-kötü ahlakına kapılmadan çok derinlere götürebilecek anahtarlar görüyorum bunlarda.

Bu deneyimleri yaşayan kimselerin büyük çoğunluğunun, hem iyilik hem kötülük bakımından hiç kimse tarafından yargılanmamış oldukları konusunda kesin konuştuklarını vurgulamak gerek. Hakikaten özgür iradenin alanıdır bu”.

Çalışmanızda, şart kipi kullanıyorsunuz. O tanıklıkların dürüstlüğünü hiçbir zaman sorgulamasanız da ölümden sonra bilincin devamlılığını ispatladıklarını ileri sürmekten kaçınıyorsunuz. Bu ince ayrımı açıklayabilir misiniz bize?

Hukukla karşılaştırıyorum: Yemin eden bir tanık içten bir kanaate sahip olabilir, ama doğrudan ölümü yaşamamışsa, ancak tanıklıkları temel alabilir. Benim kitabım da doğrudan bir deneyimi temel almıyor. Bu yüzden şart kipi kullanıyorum.

Fakat hakikaten hayret verici tanıklıklar olduğu da doğru. Mesela bazı kimseler, bu deneyimleri sırasında vefat ettiğini bilmedikleri başka kimseler gördüklerini belirtiyorlar. Bazen, tanımadıkları kimselerle ‘paylaştıkları deneyimler’ yaşıyorlar.

Ayrıca önceki hayatlarını hatırlar görünen, ‘diğer anneleri’ nden bahseden ya da nasıl defnedildiklerini ayrıntılarıyla anlatan o çocuk öykülerini de zikredelim. Bunlar, bilincin ölümden sonra devamlılığına inanmaya yöneltir. Ama doğrudan deneyimsiz asla emin olunamayacaktır”.

Bazı dini inançlara ters gelme riski yok mu bunun? Bir ilahiyatçı, bu meseleleri hafife almamanızı söyleyebilirdi.

Bilhassa ABD’deki bazı ‘fundamantalistler’ gerçekten de bu tanıklıklarda iblisin parmağını görürler. Bence bu kimseler ölümle ve öte dünyayla ilişkide bir otorite, bir dogma dayatmak istiyorlar. İlahiyatçı değilim, onların yerine cevap veremem. İnsanın yaşamının eksenini kendisi ve ötekiler için hayırlı bir anlamda değiştirmesini bir ilahiyatçı tehlikeli buluyorsa, onun çıkardığı sonuç da bu olacaktır”.

Sinir bilimlerine karşı gelme değil alanını genişletme fikri bu

Bu deneyimlerden ilham alıp almamak bize kalmış. Kitabımda bundan bahsetmiyorum, ama bu deneyimlerin bazılarının koyu dindar kimselerde derin varoluşsal bunalımlara yol açtığı doğru; zira inanışlarından bazılarıyla çelişiyor. Bu dindarlar yargılanmayı ve/ya da bağışlanmayı beklerler; ama deneyimleri sırasında buna benzer hiçbir şey olmamıştır; sadece bir sorumluluk duygusu hissetmişlerdir. Başkalarının ise inançları daha da kuvvetlenmiştir. Ama fazla ileri gitmek istemediğim bir alandır, ilahiyattır bu.

Bana göre, ‘fundamantalistlere’ teslim etmemek için bu konulara daha fazla bilim sokmak gerek. Bana asıl tutku veren, bu deneyimleri yaşamış kimselerde olup biten dönüşümleri derinlemesine incelemek.

Onlarda ne gibi sonuçlara yol açıyor bu? Ölüm korkusunun bu kadar aniden ve kökten azalması mümkün mü? İnsanın kendiyle ve ötekilerle ilişkisini neden bu kadar değiştiriyor?

Bu kadar köklü yaşam yönelimlerine yol açan o birkaç dakikada ne olup bitiyor?

Sinir bilimlerine karşı gelme değil alanını genişletme fikri bu; bilincin nasıl işlediğini daha incelikli bir biçimde anlamak için…”.

Gaétan Supertino

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.