Yeni yılda muhalefetten neler bekliyorsunuz? Türkiye’nin kritik seçimin yapılacağı 2023 yılında muhalefet neler yapmalı, nasıl adımlar atmalı?
Ruşen Çakır canlı yayında Medyascope izleyicileri ile tartışıyor, izleyicilerin sorularını yanıtlıyor.
İzleyicilerle ortak yayın | 2023’te muhâlefetten beklentiler
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi haftalar ve tabiî ki iyi yıllar. 2023’ün sizlerle berâber yapacağımız ilk yayınındayız. Medyascope’un ve benim YouTube sayfalarından chat bölümünden sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi iletebilirsiniz. Konumuz; ‘‘2023’te muhâlefetten beklentiler.’’ Muhâlefet diye genel söyledim. Zîrâ olay sâdece Altılı Masa’dan ibaret değil. Öncelikle HDP de var. Onun dışında Zafer Partisi, Memleket Partisi, Yeniden Refah Partisi gibi Cumhur İttifâkı’nda yer almayan partiler de var. Ama tabiî ki esas olarak Altılı Masa ilk dikkât çeken. Onun da biliyorsunuz perşembe günü Gelecek Partisi Genel Merkezi’nde 10. buluşması yaşanacak. Bugün Ahmet Davutoğlu partileri ziyârete başladı. Kılıçdaroğlu ve Akşener’I ziyâret etti. Yarın Karamollaoğlu ve Babacan’ı ziyâret edecek. Çarşamba günü de herhâlde Demokrat Parti’ye, Gültekin Uysal’a gidecek. Öyle gözüküyor ve perşembe günü buluşacaklar. Neler konuşacaklar? Bu konuda artık çok fazla bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü genellikle o buluşmalardan çok heyecanlı şeyler çıkmıyor yazılı metinlerde. Fakat artık ortak adayının kimliğinin açıklanması söz konusu herhâlde. Bu perşembe olmasa bile Ocak ayı içerisinde olacağı söyleniyor. Zâten seçimin de Nisan ayında olma ihtimâli güçlü bir şekilde vurgulanıyor. Bir tarafta Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığı kesin. Diyelim ki Nisan ayında yapılacak seçime Altılı Masa’nın adayı Ocak ayı sonu, hattâ Şubat ayında açıklanırsa bayağı bir eşitsiz durum olacak.
Şimdiden gelen yorumlar var. Onlarla başlayalım.
Doruk Samuray demiş ki: ‘‘Bütün muhâlefetin — HDP dâhil — ağız birliği yapmalarını beklemiyoruz elbette. Ama en azından birbirleri aleyhine propaganda yapmaktan kaçınacaklarını umuyoruz.’’ Evet, gerçekten böyle oldu. Özellikle son birkaç ayda, 2022’nin son birkaç ayında bâzen alenen, bâzen örtülü bir şekilde, bâzen doğrudan parti yetkilileri, bâzen de onlara yakın gazeteciler vs. üzerinden bir aleyhte propaganda olayı gördük. Başkan, ortak aday kim olacak meselesi bunlardan birisiydi. Başörtüsü meselesi bir başka konu vs. Özellikle de Saraçhane olayı, yani Ekrem İmamoğlu’nun ceza alması ve cezanın alınmasından sonraki ilk çağrıya sâdece Meral Akşener’in gelmesiyle berâber bayağı sert tartışmalar da yaşandı. İç işlerine karışması meselesi gibi. İzleyicimiz diyor ki; ‘‘En azından bunları yapmayın. Aynı şeyleri söylemeseniz bile birbirinizi yıpratmayın’’ diyor – ki muhâlefette çok kişinin, belki de bir görüş birliği vardır, en çok rahatsız olduğu konulardan birisi bu. Ortak bir şeyler söylemek bir yana, birbirleri aleyhine değişik konularda çıkışlar yapılması 2022’nin özellikle son aylarında muhâlefeti en çok rahatsız eden hususlardan birisiydi.
Fikret Eren demiş ki: ‘‘İktidârın çelik çekirdeğe dönüp kazanma adına her şeyi yapabileceğini muhâlefet bir zahmet görüp ona göre hareket etmesini bekliyoruz. Aksi durumda siyâsî kariyerlerinin biteceğini fark etmeliler.’’ Yani iktidâr elinden gelen her şeyi yapacaktır, diyor. Hattâ bugün Financial Times’da biliyorsunuz bir yorum çıktı; ‘‘Erdoğan ne yapıp ne edip, her şeye başvurup bu seçimi kazanır herhâlde’’ diye bir yorum yapıldı. Dışarıda zâten Erdoğan’ın kazanacağı yolundaki görüş daha baskın ve izleyicimiz diyor ki; ‘‘İktidâr her şeyi yapacak. Lütfen siz de elinizden geleni yapın. Olayı tersine çevirin. Aksi takdirde siyâsî kariyeriniz biter.’’ Şöyle bakalım; Altılı Masa seçime girdi, hatalar yaptı ve seçimi kaybetti. Siyâsî kariyerleri biter mi? Kimin ne kadar biter? Kim hâlâ varlığını sürdürür? Öncelikli meselenin bu olduğunu düşünmüyorum. Ama izleyicimizin söylediği husus da gerçekten önemli. Burada ülke için seçimi kaybetmenin riskleri neler? Muhâlefetin seçimi kaybetmesinin doğurabileceği riskler neler, bir de tek tek siyâsetçiler için neler? Birçoğu kaldığı yerden devâm da edebilir. Bâzıları parti başkanlığını bırakır vs. ama sonuçta bir şekilde siyâset çarkı sürer. Fakat muhâlefete gönül vermiş insanlar için Gerçekten çok kötü günler başlayacak demektir. Arada çok büyük bir eşitsizlik olduğu kanısındayım açıkçası.
Talha Akyüz demiş ki: ‘‘Muhâlefetten beklentilerim; egolarını bir kenara bırakıp doğru aday etrafında birleşmeleri ve oy kaybedeceğiz diye tarîkatlara ve sığınmacılara karşı sahte tutum içerisinde olmamaları.’’ İlk konu zâten dönüp dolaşıp karşımıza çıkan konu, o da aday konusu. Ne yapın ne edin, en doğru adayı bulun diyor muhâlefete gönül veren vatandaşlar. Ama kendilerinin de öne sürdüğü isimler oluyor. Gerçekten en çetin konu bu. Her ismin artıları ve eksileri olacak ve bu arada o saptanan ismi destekleyenler alkışlarken, desteklemeyenler, başka isimleri savunanlar da itiraz edecekler. Ama büyük bir ihtimâlle saptanan adayda bir mutâbakat oluşacak. Gönüllerinden geçen o olmasa bile kendini muhâlefette gören, Altılı Masa’dan herhangi bir partiyi destekleyen kişilerin, seçmenin o adaya vereceğini düşünüyorum.
Naci Güneş Güven de deminki izleyicimizin söylediğine benzer şekilde: ‘‘Muhâlefetin sözüm ona kararsız seçmenin oyunu almak için ilkelerinden vazgeçmeyerek kendisine oy veren kesimi temsil etmesini ve öz güvenimizi zedelememesini bekliyoruz.’’ Evet, çok kullandık bu şeyi. Tekrâr kullanalım: Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmama meselesi. Yani birilerini kazanacağız diye bizi rencide etmeyin diyor seçmenler. Meselâ CHP seçmeni diyor. İYİ Parti seçmeni diyor. Bütün partilerin, özellikle önde gelen iki partinin, ama bütün partilerin seçmenlerinde bu beklenti var. Belli bir yere kadar uzlaşma için geri adımlar, tâvizler; ama geleceği kesin olmayan insanları kazanma uğruna elinizin altındaki insanları kaybetmeyin. Hiç kimse çantada keklik değil diyorlar. Ama muhâlefet liderleri de herhâlde, ‘‘Ya böyle derler, ama sonuçta yine bize verirler oylarını’’ diye düşünüyordur. Bunu da kabul etmek lâzım.
Arnin demiş ki: ‘‘Erdoğan karşısında neden bu kadar vasat ve beceriksizler? İnsanlar çok umutsuz. Seçimi kazara kazansalar bile ya seçimden sonra ne olacak?’’ Buna çok yorum yapmayayım. Ama tekrâr okuyayım: ‘‘Erdoğan karşısında neden bu kadar vasat ve beceriksizler? İnsanlar çok umutsuz. Seçimi kazara kazansalar bile ya seçimden sonra?’’ demiş Arnin. Kazara kazansalar bile lâfı çok önemli. İnsanlar, kesin kazanırdan kazara kazansalar bile demeye geliyorlarsa burada muhâlefet partilerinin liderleri, özellikle Altılı Masa’daki liderler iyice bir düşünseler iyi olur diye düşünüyorum.
Esen Neziha: ‘‘Muhâlefet önümüzdeki dönemlerde hukuk için, adaletin doğru biçimde sağlanması için ne yapabilir? Savcıları görevden mi alacak? Önceki hâkimler geri mi dönecek? Nasıl varlık gösterecek?’’ Bir kere iktidâr değiştiği zamân var olan hâkim ve savcılar kendilerini daha rahat hissedecekler. Bunu öncelikle söylemek lâzım. Bir de muhtemelen birtakım siyâsî atamalar, hâkimler ve savcılarda, bunlar iptal edilecektir. Tabiî bütün bunlar zamân alacaktır. Onu da kabul etmek lâzım.
Doğan Özkan demiş ki: ‘‘Halkın, çalışanların seçim kampanyasına dâhil olması gerekiyor.’’ Halkın seçim kampanyasına dâhil olması için partilerin seçim kampanyasını başlatması gerekiyor. Henüz o noktaya varmış değiliz. Öyle bir seçim kampanyası yapmaları gerekiyor ki halk da buna bir şekilde dâhil olsun, bunun taşıyıcısı olsun.
‘‘İmamoğlu dâvâsından sonra muhâlefetin daha da bölünmüş görünmesi bir gerçek. Sizce bu durumdan sonra tek aday yerine farklı adaylarla seçime gitme olası mı?’’ Murat Akın sormuş. Evet, İmamoğlu olayı birleşmek yerine bölmeye yol açtı. Bu çok ilginç bir olay oldu gerçekten. Farklı adaylarla seçime girme seçeneği bir şekilde dile getiriliyor; ama açıkçası ben böyle olacağını düşünmüyorum. Değişik parti sözcüleri bu konuda da zâten pozisyonlarını belirttiler baştan. Bunun iyi bir fikir olduğu kanısında değilim. Bu benim kişisel görüşüm. Olacağını da açıkçası sanmıyorum. Tek bir adayda birleşeceklerdir. Aday bâzı kesimler tarafından, kim olursa olsun; Kılıçdaroğlu, İmamoğlu, Mansur Yavaş ya da Meral Akşener, bâzıları çok alkışlayacak, bâzıları da itiraz edecektir. Ama bir süre sonra, çok geçmeden herkes, kendini muhâlefette, Altılı Masa’ya yakın hisseden herkes o adayın etrafında birleşecektir diye düşünüyorum. HDP’nin tavrı da adayın kimliğiyle ve söyledikleriyle alâkalı olacaktır.
Murat Aldoğan: ‘‘Kılıçdaroğlu’nun Meral Akşener’i karşısına alması aday olmak isteyen biri açısından ne kadar doğru bir stratejidir?’’ diye çok güzel bir soru. Evet, çok yanlıştı. Yani Meral Akşener’in desteğini almadan o Masa’dan bir karar çıkartması çok kolay olmayacak. Buna rağmen İmamoğlu olayında bir şekilde karşısına aldı. Sorun çıktı ve sonra o yemeği yediler. Yemek daveti de biliyorsunuz Kılıçdaroğlu’ndan geldi. Muhtemelen o daveti birtakım şeyleri telâfi etmek için yaptı. Başarılı olup olmadıklarını bilmiyoruz. Göreceğiz.
Bir izleyicimiz demiş ki: ‘‘TİP, CHP yakınlaşması var mı?’’ Ahmet Şık, bizim Ahmet dedim 40 yıllık arkadaşım, Kılıçdaroğlu’yla buluşmuş ve soranlara da ‘‘Bu özel bir görüşmeydi, anlatamam’’ demiş. Buradan hareketle bir yakınlaşmaya işâret edenler var; ama TİP biliyorsunuz HDP’nin başını çektiği ittifâkta yer alıyor ve en aktif bir şekilde yer alan parti. Onu bırakıp CHP’yle bir yakınlaşma içerisine gireceğini düşünmüyorum. Yaparlarsa bayağı bir sıkıntı da çıkar her açıdan. Ama her hâlükârda TİP ile CHP’nin bir şekilde görüşüyor olması kötü bir şey değil.
Şakir Yaman: ‘‘Altılı Masa’nın iktidâr olması senaryosunda İYİ Parti’nin ortak olduğu bir iktidârda Kürt sorunu için bir gelişme olabileceğine inanıyor musunuz?’’ İnanıyorum. Meral Akşener bizim yaptığımız yayında bana bu konuda bir şeyler söyledi. Hattâ Zafer Partisi de onu aleyhine kullanmaya çalıştı; ‘‘Yeni açılım sürecinden bahsediyor’’ diye. Her hâlükârda şunu biliyoruz; CHP ve HDP, Kürt sorununun çözümünün adresinin parlamento olduğunu söyledi. Parlamentoya yönelik olarak böyle bir yakınlaşma pekâlâ olabilir. İYİ Parti de Meclis’te böyle bir gelişmeye bence destek verecektir. Buradan çok ciddî ve hızlı sonuçlar çıkar mı, bilmiyorum; ama en azından bir şeyler yapılacaktır. Burada tabiî cumhurbaşkanının kim olacağının da bir önemi olacak. Onu da özellikle vurgulamak lâzım.
Batu: — Ruşen amca diye hitap etmiş. Yakında dedeye kadar varacak bu iş. — ‘‘2023’te muhâlefet derken AKP ve MHP’den mi bahsediyorsunuz acaba?’’ Yok. 2023’ün ikinci yarısı olabilir; ama ân îtibâriyle muhâlefet derken kimden bahsettiğim ortada Batu Bey.
‘‘Seçimlere çok az bir süre kala açıklanacak bir ortak aday seçmeni kendisine nasıl kanalize edecek?’’ Tabiî bâzıları geç açıklanmasının iyi olduğunu savunuyor. Bense başından îtibâren çok geç kalındığını söylüyorum. Bence yanlış yapıldı. Ama zararın neresinden dönülse kârdır olacak. Zâten isimler, seçenekler belli. Bunlardan birisi açıklandığı zamân oradan yürüyecekler ve arayı kapatmaya çalışacaklar.
Görkem Şahin: ‘‘Bir senedir adaylık kampanyası yürütmesine rağmen her ankette en az desteğe sâhip olduğu ortaya çıkan adayın kendi adaylığında ısrar ederek oluşturduğu antipatiyi görmemesi hakkında ne düşünüyorsunuz?’’ Yani böyle şifreli şeyler sormayın. Kılıçdaroğlu’ndan bahsediyorsunuz. Antipati yarattı mı çok emin değilim. Bâzıları rahatsız bâzıları da destekliyor. Bunu bir antipati olarak tanımlamak doğru olmaz. Evet, Kılıçdaroğlu bir senedir kendi adaylığını benimsetmek için çok şey yapıyor. Ama son İmamoğlu olayında yaptığı hata bunları büyük ölçüde gölgede bıraktı. Bunda ısrarlıyım. Çok kere söyledim, tekrâr söylüyorum. Ama hâlâ Kılıçdaroğlu’nun en güçlü aday olduğu kanısındayım. Bu, Masa’dan onun çıkacağı anlamına gelmez.
‘‘Akşener, Kılıçdaroğlu’na olan vetosunu geri çekmezse ne olur sizce?’’ Akşener’in Kılıçdaroğlu’na vetosu var mı? Bunu açıkça söylemedi. Partisinden değişik isimler, değişik kişileri, Mansur Yavaş’ı ve kısmen de İmamoğlu’nu telâffuz ettiler. Asla olamaz demedi Meral Akşener. Ama tercihinin Kılıçdaroğlu olduğunu düşündürecek çıkışlar da yapmadı. Bu soruya bakarsak şöyle oluyor; Kılıçdaroğlu Masa’ya diyor ki ‘‘Evet, ben aday olmak istiyorum. Masa’da beni seçin’’ ve Akşener de ‘‘Sizin aday olmanız iyi fikir değil. Başka isim düşünsek’’ diyor. Orada tartışırlar. Sonunda bir noktaya varana kadar tartışırlar. Taraflardan birisi, diğerlerinin de tartışmaya dâhil olmasıyla ikna olur. Birisinin bir diğerini ikna etmesiyle sonuçlanır. Ne kadar sürer, tartışmalar nasıl gelişir bilmiyorum; ama o veto sürerse bir tartışma başlar. Tartışmanın sonucunda ya Kılıçdaroğlu kendisi vazgeçer ya da Akşener, Kılıçdaroğlu’nu istemiyorsa eğer sonra bir şekilde, ‘‘Tamam, öyle olsun. Ama sorumluluk sizin’’ deyip kabul eder. Yani oradan bir ortak isim çıkmama ihtimâli artık bence yok.
‘‘Muhâlefet, özellikle de CHP sizce gerçekten kazanmak istiyor mu? Bana kazanmaktan korktuğu ve konfor alanından çıkmak istemediği için siyâset üretmekten kaçıyor gibi geliyor.’’ Kazanmak istiyor; ama siyâset üretmekte zorlanıyor demek daha doğru. Belli ki Naci Güneş Güven’in, siyâset üretememesi o kadar dikkatini çekmiş ki sanki bilerek yapıyormuş gibi düşünüyor. Böyle bir şey olmaz. Ama şunu diyebiliriz; iktidâr olmak istiyor, ama iktidâr olmak için gerekli siyâsetleri üretemiyor. Şu aşamada bâzen çok doğru çıkışlar bâzen de doğru zamânda yanlış hamleler ya da bâzen hamle yapmamak gibi olaylarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu anlamda Ekrem İmamoğlu’nun mahkum edilmesi mahkeme tarafından çok büyük bir fırsattı. O fırsat büyük ölçüde Kılıçdaroğlu nedeniyle kısmen, tam anlamıyla değilse bile kaçırıldı meselâ.
‘‘Masa neden erken seçim seçeneğini düşünmüyor, buna göre hareket etmiyor? Baskın bir seçim yaparsa muhâlefet 60 gün içinde hazırlanabilir mi?’’ Buna hazırlandıklarını söylüyorlar. Bunu beklediklerini söylüyorlar. Her hâlükârda muhâlefetin destek vermediği bir târihte seçim olamıyor. Ama Erdoğan, Meclis’i feshederse oluyor. Hazır olduklarını söyleyecektir. Onun için telaşa gerek yok diyelim, eğer muhâlefetten yana birisiyseniz.
‘‘Muhâlefet, ‘bitti bu iş’ konumundan ‘hiçbir şeyin garantisi yok’ konumuna geçerek seçimlere artık garantici yaklaşmamaları gerekiyor.’’ Ben iktidârın bu seçimi kazanmasının imkânsız olduğunu düşünüyorum. Biz mucize gerekir ve muhâlefet de bu mucizeyi gerçekleştirmek için elinden geleni yapıyor diyorum. Defâlarca dedim, daha defâlarca da söylerim. İktidârın bu seçimi kazanması mümkün değil. Ama muhâlefetin ân îtibâriyle bu hâliyle iktidâr bu seçimi kazanmak zorunda kalabilir, öyle diyelim. Muhâlefet buradan kolaylıkla sıyrılabilir. Öncelikle de adayı saptayıp adayın yanına ekibi çıkartıp, programı çıkartıp güçlü bir kamuoyu çalışmasıyla kampanyayla çok kolay bir şekilde bu seçimi kendine tekrâr güçlü bir şekilde çevirebilir.
‘‘Üçüncü ittifâk kendi adayını açıklar mı?’’ Bu Altılı Masa’nın göstereceği adaya bağlı olacak. Eğer istemedikleri bir isim olursa –— ki Mansur Yavaş da olabilir. Meral Akşener kazara, çok sanmıyorum ama, aday gösterilirse olabilir. Ama İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu’nun aday gösterilmesi durumunda HDP’nin başını çektiği ittifâkın ilk turda aday gösterme ihtimâli bayağı bir düşüyor. Çok bâriz bir şekilde bu isimler kendileri aleyhine bir çıkış yapmadığı müddetçe muhtemelen Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun adaylığında HDP aday göstermeyip dolayısıyla ittifâk o adaya destek verecektir ve o adayın ilk turdan kazanma şansı alabildiğine artacak. Öteki senaryoda ilk turda bir aday gösterecek, seçim ikinci tura kalacak ve ikinci turda HDP’nin ve birlikte hareket ettikleri partilerin nasıl bir tavır alacakları kimin seçileceğini belirleyecek.
Metin Eksen demiş ki: ‘‘Muhâlefet bu saatten sonra seçmeni sandığa gitmekten iyice soğutmasın da ne yaparsa yapsın. Birçok insan zâten sırf muhâlefettekiler kazansın diye değil, iktidâr gitsin diye oy verecek.’’ Evet, bu çok önemli. Bakın, yine değiştim olacak ama hep diyorum, şunu tekrâr tekrâr söylüyorum; Erdoğan kaybetti, kazanan belli değil. Metin Bey’in söylediği de bu benim söylediğime çok benziyor. Evet, muhâlefette yer alan insanlar bu iktidârdan kurtulmak istiyorlar ve bunun karşısında en güçlü olan Altılı Masa’nın adayını tercih edecekler. Ama bu tercihin bir mecburiyetin ötesinde bir adanmışlıkla, heyecanla yapılabilmesi işte orada Altılı Masa başta olmak üzere muhâlefetin başarısına, becerisine bağlı. Yani insanları mecburen oy veriyor durumundan öteye taşıyabilmeleri gerekiyor. Metin Bey’in söylediği bu açıdan çok önemli.
‘‘Kılıçdaroğlu’nun danışmanlarını tanıyor musunuz? Değişmeleri gerekli mi sizce?’’ Bâzılarını biliyorum. Değişip değişmeyeceği kendisine kalmış; ama bu saatten sonra şu aşamada değiştirmek çok gerçekçi değil. Bir atasözü vardı, ama şimdi gelmedi aklıma. Ama şöyle bir şey olabilir; seçim sürecinde takviyeler alabilir. Birtakım daha tâze isimler, kendisine bir anlamda şeytanın avukatlığını yapacak, kendisini rahatsız edecek şeyler söyleyen birilerini yanına alması gerekiyor. Aslında bu bütün siyâsetçiler için geçerli. Duymak istediğini söyleyen danışmana ne danışırsınız ki? Zâten sizin hoşunuza giden şeyler söylüyordur. Onun ötesinde sizi ilk başta belki de rahatsız eden, ‘‘Olur mu öyle şey canım? Ben öyle şeyi nasıl yaparım? Bu nasıl aklınıza gelir?’’ diyeceğiniz şeyleri söylesin ve sizi ikna etsin. İkna edemediklerini yapmazsınız; ama bâzılarını pekâlâ yapabilirsiniz. Şu aşamada bütün siyâsî liderlerin, Erdoğan dâhil, ama özellikle konumuz muhâlefet olduğu için başta Kılıçdaroğlu olmak üzere muhâlefet liderlerinin duymak istemediği şeyleri kendilerine söyleyecek danışmanlara ihtiyacı var. İkincisi de yaratıcı fikirlere ihtiyaçları var. Özellikle kampanya süresince, slogan bulmada, birtakım sembolleri saptamada, saptanan programın içinden öne çıkartılacak yerleri bulmada, miting yapılacak yerler, bunları sırası vs. bütün bunların hepsi çok ince işçilik gerektiriyor ve bunun için de gerçekten kirlenmemiş, tâze — çok abes olacak ama — beyinlere ihtiyaç var. Var olanları değiştirmesin; ama yenilerini alsın, onları dengelesin Kılıçdaroğlu söz konusu olduğunda.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
‘‘Ümit Özdağ’ın son yaptığı, Altılı Masa seçimleri kazanırsa FETÖ geri gelir açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?’’ Bunun değerlendirilecek bir şeyi yok. FETÖ geri gelmez. Yani Altılı Masa’yla bunun ne alâkası var? Böyle bir şey olmaz. Çok anlamsız bir itiraz. Başka itirazları da var Ümit Özdağ’ın. Ama bu itirazı çok abes, onu özellikle söyleyeyim.
İsveçli adında bir izleyicimiz diyor ki: ‘‘Kendi yönetimleri demokratik olmayan partilerin ülkeye demokrasi getirmesi ne kadar mümkün? Delege sistemi vs.’’ Bu çok eski bir hikâye. Artık elimizdekiyle yetineceğiz. Olay bu yani. Onun için bu eleştiriler hep var, olmaya da devâm edecek.
Burak Özcan demiş ki: ‘‘Erdoğan’ın hâlâ İYİ Parti’yi yanına çekme ihtimâli var mı? Yeni bir milliyetçi cephe hükümeti kurulur mu?’’ Yok, böyle bir ihtimâl kesinlikle yok. Ama uğraşacaklardır. Yine çağrı yapacaklardır, olabilir; ama Meral Akşener bunu net bir şekilde reddediyor. Artık daha fazla bunu sormanın da anlamı yok.
‘‘HDP kapatılırsa Emek İttifâkı’nın seçim stratejisi konusunda ne düşünüyorsunuz?’’ Bir yedek parti olduğu söyleniyor. O yedek partiye de engel gelebilir. Herhâlde bunun üzerinde çok düşünüyorlardır. Ne olur? Muhtemelen yedek partiyle girilir. Ama açıkçası ben şahsen kapatılacağını düşünmüyorum. Her türlü şey mümkün, HDP’nin kapatılması da dâhil, biliyorum. Yani bunu hukukla açıklamıyorum. Ama siyâseten seçime giderken HDP’nin kapatılması – ki bu konuda dün çıkan Medyascope’taki yazımı tavsiye ederim, orada bu konuyu tartıştım – Erdoğan’a birtakım hayrı olabilir; ama zararı daha çok olacak bence. Tabiî Erdoğan’ın rasyonel düşünmekten uzaklaştığını da biliyoruz. Normal şartlarda Erdoğan kapattırmak isteyebilir; ama kapatmanın kendisine hayırdan çok, yarardan çok zarar getireceğinden birileri, demin danışmanlardan bahsediyorduk, söz edebilir kendisine. Benim ilk aklıma gelen, Erdoğan HDP’den sonra Kürtlerden en çok oy alan kişi. HDP’ye yapılacak böyle bir son dakika baskısı o var olan oyların da başka yerlere gitmesine ya da o seçmenin sandığa gitmemesine, hepsi değilse de bir bölümünün gitmemesine neden olabilir meselâ. Ama yazıda bunun daha başka yönlerini de ele aldım.
Fatih Işık demiş ki: ‘‘İmamoğlu artık çok daha popüler birisi oldu mahkeme kararıyla. Saraçhane rüzgârıyla aday olmasa bile önü çok açık. Artık başbakan olur uzun yıllar’’ demiş. Evet, önünün açık olduğu kesin. Cumhurbaşkanı adayı olma ihtimâli hâlâ var. Ama orada tabiî yargı tehdidi çok ciddî bir şekilde gündemde. Bakalım.
‘‘Ortak aday kim olursa olsun kazanacak havası yaratılıyor. Siz de buna inanıyor musunuz?’’ Şartlı evet. Geçen 2022’nin ve 2023’ün değerlendirmelerini yaptım cumartesi ve pazar günleri burada söyledim. Kim olursa olsun kazanabilir; ama kazanbilmesi için bir kere herkesin, meselâ Kılıçdaroğlu aday olursa başta Meral Akşener olmak üzere diğer partilerin yanında olması, Kılıçdaroğlu’nun çok güçlü bir ekip göstermesi, ortaya çıkarması ve deminki izleyicimize söylediğim gibi danışmanları konusunda birtakım yeniliklere gitmesi vs. gerekir ve bence pekâlâ kazanabilir. Önemli olan burada adayın bir kolektif hareketin adayı olduğunun bâriz bir şekilde gösterilebilmesi. Bunu başarırlarsa ve çok büyük hatalar yapmazsa o aday kazanır bana göre.
‘‘Seçim târihi öngörünüz ne? Seçim ne zamân olur?’’ Artık ben bu konuda öngörüde bulunmuyorum. Yeterince rezil oldum, daha fazla olmayayım.
‘‘Erdoğan’ın şapkadan yeni tavşanlar çıkarma olasılığı var mı? Ne tür bir şey seçimin yönünü değiştirebilir?’’ Şapka yok, tavşan da yok. Seçimin yönünü değiştirebilecek çok şey olabilir; meselâ Suriye’ye yeni bir operasyon gibi, Yunanistan’la işlerin iyice ciddîye binmesi gibi, HDP’nin kapatılması gibi, yeni terör dalgası gibi. Bütün bunların hepsinin seçime etkisi olacaktır. Bunların hepsi ihtimâl dâhilinde. Ama bunların illaki Erdoğan’ın lehine seçimi etkileyeceğini söylemek doğru olmaz. Hepsinin Erdoğan için ve iktidâr için artıları ve eksileri var. Bu artıların ve eksilerin şekillenmesi muhâlefete bağlı. Muhâlefet yaşanabilecek her türlü büyük olayın ardından doğru bir duruş sergilerse bunu kendi lehine çevirebilir.
‘‘Seçimin ikinci tura kalması kuvvetle muhtemel olduğuna göre seçimi kimin kazanacağını da ben size söyleyeyim. Meclis çoğunluğunu kim alırsa seçimi de o kazanacak. Ne dersiniz?’’ demiş Deniz Güvercin. Güzel bir akıl yürütme. İlk turda da bitebilir HDP aday göstermezse, Altılı Masa’nın adayı kazanabilir. İkinci tura kaldığı zamân insanlar tabiî ki Meclis’te kimin çoğunlukta olduğuna bakacaktır. Bunun bir etkisi olacaktır. Ama burada muhâlefetin adayının HDP’yi çok rahatsız etmeyecek bir duruş sergilemesi durumunda HDP ilk turda katılsa bile ikinci turda kazanma ihtimâlinin yüksek olduğu kanısındayım.
Atakan Palazoğlu: ‘‘Altılı Masa bir sürpriz yapıp İmamoğlu’nu aday gösterip son bir öldürücü yumruk vurabilir mi?’’ Bu öldürücü yumruğu kime vuruyor? İktidâra mı İmamoğlu’na mı vuruyor? Tam anlayamadım; ama İmamoğlu’nun adaylığının hâlâ söz konusu olduğu kanısındayım. Ama tabiî ki yasal engeller ihtimâlini de Masa’dakilerin ciddî bir şekilde düşüneceğini akılda tutmak lâzım.
‘‘Sizce HDP, TİP çatısı altında seçime girse daha fazla oy alabilirler mi?’’ Yok, yani HDP kapatıldıktan sonrayı kastediyorsanız o mecburiyet sonucu bir şeyler olabilir belki; ama TİP’in toplumun belli kesimleri dışında hâlâ çok bilinirliği yok. Gerçekçi olalım. HDP bambaşka, yani çok eskiden beri olan bir gelenek, bir parti. Dolayısıyla taş yerinde ağırdır. HDP, HDP olarak alacağı en iyi oyu alır.
‘‘Abdullah Gül için tren kaçtı mı? Ortak aday için neden Abdullah Gül ismi konuşulmuyor? Bence tüm toplumsal gruplar açısından pozitif bir isim.’’ O tren kaçtı. Belki de yoktu. Yani o kadar şey yaşandı, Abdullah Gül bir tavır göstermedi, pozisyon almadı. Yani kendisini hatırlamamıza neden olacak çıkışlar yapmadı. Olacağını düşünmüyorum. Olursa da başarılı olacağını da açıkçası düşünmüyorum.
Ferhat Güven demiş ki: ‘‘Seçimin herhangi bir bahane ile yapılmama ihtimâlini ciddîye alır mısınız?’’ Hayır, almam. Şimdi diyeceksiniz ki olmaz dediğimiz neler oldu. Tamam, biliyorum. Ama artık seçimi yapmama gibi bir olay olursa bu ülke kendini resmen iptal etmiş demektir. İnsan içine çıkamayız, öyle diyeyim.
Sarp Göktürk: ‘‘İmamoğlu’nun mahkeme öncesi adaylığı açıklansaydı şu ânda her şey çok farklı konuşulur muydu AKP siyâsî yasak getirse de getirmese de? Ne düşünüyorsunuz?’’ Doğru. Eğer aday İmamoğlu olacaksa mahkeme kararından önce açıklansaydı işin rengi çok değişik olurdu. Muhâlefet lehine çok olumlu olurdu. Ama artık geçti gitti.
‘‘Mansur Yavaş’ın son zamânlarda ortalarda gözükmemesi aday olacağının bir işâreti olabilir mi?’’ Mansur Yavaş zâten pek gözükmüyor. Onun için son zamânlarda ortada gözükmemesi diye bir şey yok. Yani o zâten bunu tercih ediyor. Aday olmak istediğini düşünüyorum. Aday olma ihtimâlinin hâlâ çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Ama henüz hiçbir şey belli değil.
‘‘Meral Akşener, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olmasıyla yeni genel başkan seçecek olan CHP ile seçim sonrası problem yaşayacağını düşünmüş olabilir mi?’’ Yok, bu bugünün meselesi değil. Yani şimdi, Kemal Bey cumhurbaşkanı olursa yerine gelecek olanla ben sorun yaşarım filan, yok. Çünkü sonuçta cumhurbaşkanı olacaksa Kemal Kılıçdaroğlu, zâten onun çok büyük bir etkisi olacak. Böyle bir sorunun olduğunu sanmıyorum.
Evet, yavaş yavaş toparlayalım.
‘‘Cumhurbaşkanı seçilecek kişi 4 sene görev yapıp parlamenter sisteme geçiş yapıldıktan sonra bırakacak gibi bir algı oluşturuldu. Sizce İmamoğlu görev yaptıktan sonra devâm eder mi?’’ Yani cumhurbaşkanı olarak seçilip sonrası vs. bunlar karışık işler. Ama siyâseti bırakmaz, onu söyleyeyim. Yani cumhurbaşkanı seçilse de seçilmese de İmamoğlu’nun daha uzun bir süre Türkiye’de siyâsette etkili bir isim olmak istediğini ve muhtemelen de olacağını düşünüyorum.
‘‘Mansur Yavaş’ın memleket meseleleriyle ilgili konuşmaya başlaması popülerliğini düşürür mü?’’ Belli olmaz. Neyi nasıl söyleyeceğine bağlı. Arttıradabilir.
‘‘Akşener’in istediği kişi aday olmazsa, Erdoğan parlamenter sisteme dönüş yapmak isterse ve Akşener’e ‘Seni başbakan yapayım, cumhurbaşkanlığı seçiminde beni destekle’’ derse Akşener Masa’dan ayrılır mı?’’ Çok koşul koymuşsunuz. Bunlardan bir tânesi bile çok zor. Üçünün birden olması, yok yani böyle bir şey söz konusu olmaz.
Kaan Sarıkaya: ‘‘Sizce Akşener, İmamoğlu’nu köşke itip onu başbakanlık yarışında ekarte mi etmeye çalışıyor?’’ Arkadaşlar bakın, cumhurbaşkanlığı seçimi garanti yani kim seçilecekse seçilecek; ama Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem garanti değil. Meclis’te çoğunluğunuz olacak ve de anayasayı değiştirecek çoğunluğunuz olacak. Kaç yıl sonrasının meselesi. Dolayısıyla İmamoğlu cumhurbaşkanı olsun, yarın — 3, 4 yıl sonra meselâ — benim karşıma başbakan adayı olarak çıkmasın vs. bunlar bugünün hesapları olamaz.
Son soru: ‘‘Muhâlefetin seçimi kazanması hâlinde şu sıralar birinci parti olan AKP’nin ne kadar bir ömrü olur dersiniz?’’ Bu birçok şeye bağlı. Ne kadar oy alacağına bağlı. Erdoğan’ın yerine kimin seçileceğine bağlı. Muhâlefetin seçim sonrası birlikte hareket edip edemeyeceğine bağlı. Birlikte hareket etmenin ötesinde gerçekten Türkiye’de bir yeniden inşayı yapıp yapamayacağına bağlı. Eğer Erdoğan sabrederse, seçimi kaybetse bile tekrâr önünün açık olabileceğini düşünüyordur. Dolayısıyla burada esas olarak olay, muhâlefetin seçimi kazanması tabiî ki çok büyük bir olay olur; ama seçimden sonra ne yapacağı ayrıca olur. Ve Erdoğan biraz sabırlıysa muhâlefetin hata yapmasını, birbirine düşmesini vs. bekleyip tekrârdan iktidâra tâlip olmayı düşünebilir. Hele Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilirse yeniden birinci parti olup başbakan olmayı pekâlâ hedef olarak kendine seçebilir.
Evet, izleyicilerle yeni yılın ilk yayınına burada nokta koyuyoruz. Sizlerden bizlere destek olmanızı rica ediyorum. Patreon ve YouTube katıl butonundan bize destek olabilirsiniz. Çok önemli bir seçime giriyoruz ve bu önemli seçimi en iyi şekilde, bağımsız bir şekilde sizlere aktarabilmemiz için sizlerin desteğine ihtiyacımız var, bunu unutmayın. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.