Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can yazdı: HDP kendi adayını çıkarırsa?

Genel olarak herkes ama özel olarak bu iktidardan rahatsız muhalif kamuoyu, bir süredir diken üstünde. Hem iktidardan hem durumdan rahatsız seçmenin kafası, merak ettiği ama bir türlü cevabını alamadığı bir dizi soruyla yüklü. Her türlü gelişme, söylenen her söz yeni bir tedirginlik dalgasına neden oluyor. “Yok bir şey, hepsi nifak çabası” diyerek idare etmeye çalışanlar bile aşırı tedirgin ve kaygılarını saldırganlıkla yatıştırmaya çalışıyorlar. Çok çeşitli versiyonları ve ayrıntılı alt başlıkları olmakla birlikte, kadim soru hep aynı: “Ne olacak memleketin (bizlerin) hali?” 

Bu kadim sorunun güncel karşılığı da gayet açık: “Onlar gidecek mi?” ve “Bunlar bu işi becerebilecek mi?” İnsanların ihtiyacı olan cevaplarla siyasi aktörlerin aradığı veya verdikleri cevapların ilişkisi fena bozulmuş hatta yer yer kopmuş durumda. Aranan cevaplar bulunulamıyor, gayet açık cevaplar başka bağlamlara yerleşerek yeni sorulara neden oluyor. Son haftalarda muhalefet cephesindeki dalgalanmalar böyle örneklerle dolu. Sorulan soruları, muhatapları üzerine alınmıyor; dolaylı cevaplar, asıl hedefine varmıyor. Bunun ilacı, durumun aslında hiç göründüğü gibi olmadığı varsayımında ısrar yerine, olanı daha çıplak görmek. 

Altılı Masa’nın en uzun toplantısından “mutabakat” umudu ve -hala biraz yavaş olsa bile- bir takvim çıktı. Dağılma riskiyle yüz yüze geldiği düşünülen masadan, şimdiye kadar gündeme alınmayan soruları konuşmaya başladıkları vaadi geldi. Muhalefet seçmeni için yatıştırıcı olabilecek bu gelişmelerle eşzamanlı başka hadiseler de oldu. Davutoğlu’nun seçim sonrasında Altılı Masa liderlerinin imza yetkisi hakkındaki sözleri. Kaynağı belirsiz bakanlık paylaşımı dedikoduları. Son olarak HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın “Kendi adayımızla seçime gireriz” açıklaması. 

Her gelişme, her sözden işkillenip karalar bağlamaya yatkın olanları da ellerinde fener her köşede iktidar ajanı arayanları da tedirgin ediyor, hareketlendiriyor. Açıkçası erken seçim ihtimalinin iyice belirgin hale geldiği bir ortamda ve muhalefetin rotasını tayin iddiasındaki Altılı Masa’nın hızlı cevap hantallığı yüzünden böyle olması kaçınılmaz. Seçime kadar sürekli önümüze gelecek bu başlıkları hep tartışacağız ama söylenen sözlerin ve verilen cevapların asıl muhataplarını dikkate almadan yapılan değerlendirmeler ya lüzumsuz alarma ya da sorunu yanlış konumlandırmaya neden olabiliyor.

Pervin Buldan, bu sözleri Kars’ta partisinin il kongresinde yaptığı konuşmada söyledi. Tıpkı Meral Akşener’in Muğla’da partisinin il kongresindeki “Onunla, bununla anlaşarak değil, kendi gücümüzle milletimizi ikna ederek birinci parti çıkacağız ve ben de başbakan olacağım” demesi gibi. İki kadın genel başkan da kendi taraftarları önünde ama büyük ölçüde oradan hayli uzakta olan birilerine söylüyordu bu sözleri. Her hafta Meclis’teki grup toplantılarında alkış garantili salonlarda yapıldığı gibi. 

HDP daha önce seçim stratejisi kararlarının, partinin yetkili organlarında ve asıl olarak da Emek ve Özgürlük İttifakı içinde oluşturulacağını defalarca açıkladı. Hatta ortak aday fikrine yakın ve yatkın olduklarını söylemekten de geri durmadı ama artık açık muhatap olmak istediklerini de ekledi. Buldan’ın sözleri, parti organlarının karar toplantısının sonrasında yapılan bir basın açıklaması değil. Bir nihai karar tebliği olmadığı da gayet açık. Fakat bu sözler, siyasi pazarlıklarını iyice artırmış, çeşitli hesaplar kurmaya çalışanlara, durumun aslında nasıl görülmesi gerektiğini ve önceden söylenenleri hatırlatan kuvvetli bir uyarı. 

Altılı Masa çevresinin domine -iktidarın istismar- ettiği bir dizi tartışma çok yoğun biçimde devam ediyor. Seçilecek aday, seçilecek adayın yeni bir siyasi vesayetle sınırlandırılıp sınırlandırılamayacağı, muhalefetin yol haritası, ortak program hatta kabine bileşimi. Bu tartışmaları hararetle ve sert bir rekabet içinde yürütenler, bütün bu denklemlerdeki önemli bir faktörü yokmuş veya iradesizmiş gibi yorumlama ısrarından asla vazgeçmiyorlar. Yüzde birlik partilerin cürümleri üzerinde etkili olmaya çalışmasını -haklı olarak- dert edenler, sonucu belirleyecek gayet iri aktörlerin adının anılmamasına değinme gereği bile duymuyorlar.  

Muhalefet kimi aday gösterirse kazanır diyenler de kazanacak aday tartışmasını pazarlık zemini yapanlar da bütün aktörleri, oyun tahtasına istedikleri gibi yerleştirebilecekleri taşlar gibi düşünüyor. Mecbur bırakılma, aday dayatma, tıpış tıpış oy atma gibi yaklaşımlara şiddetle reaksiyon verenler, aynı durumun kendileri dışında da rahatsızlık yaratabileceğini dikkate almamayı siyasi uyanıklık sanıyorlar. Kazanma yollarının reçetelerini anketlerden devşirenler, aynı anketlerin söylediği tartışmasız hakikatlerden habersiz gibi davranıyorlar. Buldan’ın söylediği sözleri, bu hakikatleri hatırlatan ve bununla yüzleşerek konuşma ve tartışma çağrısı olarak görmek mümkün.  

Durum nedir? Önemli ve pek alışılmadık bir başarı hikayesi sayılsa bile halen muhalefetin lokomotifi olamayan Altılı Masa, tartışmaları bitirecek cevapları verebilmiş değil. Şimdilik açıklanma tarihi bilinen cevaplar verildiğinde tartışmaların biteceğinden de kimse emin değil. Altılı Masa’nın “siyasetin gereği” ve “Türkiye’nin gerçeği” diyerek dışarda bıraktığı unsurlar ve ciddi bir potansiyel var. Bu yetmezmiş gibi Altılı Masa’nın bile fazla kalabalık olduğu yolunda itirazlar gelişmeye başladı. Birbirlerini dayatma ve şantaj yapmakla açık ve örtülü itham edenler, başka argümanlarla aynı şeyi yapmaktan hiç geri durmuyor. 

Mesela son günlerde çok sık dile getirilen “2019 modeli” aslında neydi? CHP, parti meclisi toplantısının ardından ve seçime üç ay kala “kendi” adayını belirledi. Diğer muhalefet partileri İYİ Parti ve SP ile arka kapı görüşmelerine “bağrına taş basarak” rıza göstermiş HDP, aday çıkartmayarak destekledi. Son derece zayıf bir aday olan Binali Yıldırım ile yüzde 48 oy alabilmeyi başaran AKP, yenilgiden kurtulamadı. Şimdi aynı şeyin olabileceği düşünülüyor ama kazanma formülü ve kazandıranın ne olduğu konusunda çok farklı değerlendirmeler yapılıyor. Kimi kazanana kimi kazandıranlara dikkat çekiyor. Kesin kaybettirecek olan durum ise gözden kaçabiliyor.

Altılı Masa toplantısından çıkan ortak bildiride, çok önemli bir siyasi mühendislik hamlesi olarak işlemekte olan HDP davası ve Hazine katkısına blokaj kararının yer almamasının, zaman sıkışıklığından ibaret bir sorun olmadığını herkes biliyor. Hadi partilerin kırmızı çizgileri ve taban hassasiyetleri var diyelim. Peki Altılı Masa’ya çoğu haklı çeşitli sorular yöneltenlerin önceliklerinde bu belirleyici nokta neden hiç yer bulamıyor. Sinan Ateş cinayeti siyasiydi de HDP’ye yapılan saldırılar değil miydi? HDP seçmeni veya genel olarak Kürt seçmen, üzerine herkesin hesap yaptığı, kimi zaman garanti kimi zaman zayıf halka gördüğü iradesiz bir kalabalık mı?

Altılı Masa’nın muhalefetin toplam başarısı açısından hayati bir rolü olacağı açık. Fakat kazanılabilir seçimin, Altılı Masa’nın iç gerilimlerinden ibaret bir mesele haline dönüşmesinde ölçü epey kaçmış görünüyor. Pervin Buldan’ın sözlerinden sonra verilen bazı tepkiler de bu spekülatif zeminle uyumlu. Mesela, “HDP aday çıkartıyorsa milliyetçiler neden çıkartmıyor” veya defalarca kulislere salınan, “HDP, AKP ile anlaştı” dedikoduları. Oysa gerekçesi her ne olursa olsun bu açıklama, takkeyi öne koymak ve varsayımlar yerine kaba hakikatlerle konuşmaya başlamak için fırsat olabilir. Çünkü bu çıplak gerçek karşısında, “kazanacak aday” veya “adayı sınırlayacak vesayet” tam olarak ne işe yarar?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.