Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can yazdı: Ne öğrendiler ve biz ne öğreneceğiz?

Yine daha “kötüden” sakınmak için ya da mecburiyetlerin sınırladığı seçenekler arasında tercih yapılacak bir seçime az kaldı. “Tecrübeye” dönüşemeyen bir deneyim daha geliyor. Seçim pratiği konusunda açık ara bir üstünlüğü var Türkiye’nin. Defalarca ve her biri farklı koşullarda ve özelliklerde (bazıları fazlasıyla aynı) seçim süreçleri yaşandı. Olmadık taktikler, şaşırtıcı manevralar, acayip formüller keşfedildi ve uygulandı. İdeolojik oy, stratejik oy, konsolidasyon, sosyoloji, algı operasyonu, kutuplaştırma, popülizm, neler öğrendi neler bu seçmen. Aday isimlerini hâlâ karıştırıyor olabilirler ama en karmaşık komplo teorilerini sokak röportajlarındaki vatandaşlardan duymak mümkün hale geldi. On yılda her nesle nasip olmayacak sayıda seçim gözlendi, izlendi, yaşandı, beklenen veya sürpriz sonuçlar alındı. Niceliksel olarak çok yüksek bir seviye bu. Fakat bu deneyimlerden süzülenler, öğrenilenler ve asıl olarak değişime neden olanlara baktığımızda, bu deneyimin niteliksel tarafında (yaşanandan öğrenilen olarak tecrübede) şaşırtıcı bir zayıflık söz konusu. Yani memleket, tartışarak olduğu gibi deneyerek de pek öğrenemiyor gibi. Belki de öğrendiğini uygulamaya fırsatı veya takati olamıyor. 

Seçime bir hafta kalmışken, “seçim dersleri” hakkında yazmak biraz saçma gelebilir. Alışık olduğum üzere, bunun sevimsiz bir kötümserlik ya da lüzumsuz zorlama olduğu da söylenebilir. Ancak bu seçimin sonucuyla ilgili söylenebilecek en garantili öngörüler, çıkan ve çıkabilecek dersler hakkında. Çünkü , sayısal skor ne olursa olsun, siyasetin geleceği için nasıl bir yol açılırsa açılsın, yine seçimden iki gün sonra “seçmenin verdiği mesaj” ve nelerin eksik kaldığı konuşulmaya başlanacak. Aslında yıllardır seçmenden alınan mesaj, seçimden önce ona gönderilen işaretlere gelen cevapla ilgili ve sınırlı. Hem iktidar hem de muhalefet, etkileyebildikleri seçmene “dönülmez bir noktaya varmamak için” yapmaları gerekeni söylüyor, bu sözden anlaşılana verilen karşılığı da, çözülmesi gereken bir bilmece gibi anlamsızlaştırıyor. Elbette öğrenme kapasitesi bütün siyasi aktörler için aynı değil. Başta iktidarla muhalefet arasında ciddi bir fark söz konusu. Ayrıca iktidarın ezber belletme yeteneği ve “müfredat” belirleme konusunda ciddi avantajları var. Fakat bu seçimde de, kimin neyi öğrendiği için, neyi farklı yaptığının bir cevabı alınamayacak.

Son yıllarda -özellikle 2023 seçiminden sonra- “aynı şeyi yaparak farklı sonuç almak mümkün değil” cümlesi popüler şablon halini aldı. Oysa Türkiye’deki, belki de dünyadaki yapısal siyasi kriz, bunun algılanamıyor olmasından kaynaklanmıyor. Tam tersine, alınan sonucu süreklileştirmek isteyenler -gerekirse yeni sürümleriyle- “aynı şeyi”  yaparak pozisyonlarını garantiliyor. Yani değişimin hatta siyasetin engeli haline gelen, bir “negatif öğrenme” geçerli. Üstelik sonucu süreklileştirmek sadece merkezi iktidarı elinde tutmakla ilgili değil, muhalefet potansiyelini (umudunu) yönetmek de hadisenin önemli bir parçası. Diğer taraftan, farklı bir şey yapmanın veya “değiştirmenin” farklı sonuç yaratacağı iddiasının sorunu, yalnızca bir türlü gerçekleşmiyor olması değil. Değiştirmenin kendiliğinden farklı sonuç yaratacağı fikri, sağlam bir dayanaktan yoksun olduğu gibi, önermenin orijinal halindeki “aynı şeyle farklı sonuç” mantıksızlığının simetriği. Herhangi bir problemi etkileyen birden fazla (siyasette çok daha fazla) değişken varsa, aynı şeyle farklı ve farklı şeyle aynı sonucu almanız gayet olası.  

“Erdoğan alana inecek mi?” “Aday doğru seçildi mi?” “AKP teşkilatları çalışıyor mu?” Böyle soruların son haftaya kadar sarkabildiği seçim konjonktüründe, iktidarın şimdiye kadar yaptıklarından -genel olarak- çok farklı bir yol tutturduğunu görmüyoruz. Kürtleri “CeHaPe zihniyeti” ile milliyetçileri “DEM’lenme” ile korkutmak; videolar, suçlamalar, zorlamalar; “musluk bende”, “güç bende” tehditleri; adaylardan bol vaat ve “reisten” biraz ulufe; “son seçim yüklenin” ve “aman bizi bırakma” duygusallığı. Toparlarsak, kendi seçmenini, kötü hatta daha kötünün gelişini engellemek için iktidarı korumaya çağırma. Bildiğimiz “sefer görev emri”. Muhalefete döndüğümüzde de, seçmene dönük negatif motivasyonun yine çok önde olduğu görülüyor: “Eğer bu da kaybedilirse maazallah son seçim olur”. Kazanılınca ne olacağından ziyade kaybedilirse ne olacağı daha çok ima ediliyor ve işin ilginci seçmende de kabul görüyor. Müstakil olma iddiası, bu tablodan ayrılmayan hatta daha da koyulaştıran bir içerikte. Skandalları bir kenara bıraksak bile, değiştirilen, değiştirilmeyen, keşfedilen, teslim olunan veya uzlaşılan adaylar penceresinden bakınca da, sonuç almak için her tutarsızlığın mubah sayıldığı bir manzara mevcut. 

“Yine baharlar gelecek” şarkısının gözden düşmesi anlaşılır belki ama “Her şey güzel olacak” sloganı da (bir benzeri veya havası) pek ortalıkta görünmüyor. Elbette sonradan olabilecek iyileşme veya “değişim” için geçici eşik muamelesi yapılan yerel seçim, yüksek beklentileri dile getirmek için doğru adres olmayabilir ama olay, ihtiyat ve tevazudan kaynaklanmıyor sanki. İktidar ve muhalefet, kazanılınca neyin daha iyi olacağını konuşmaktan çok, kaybedilirse neyin fena olabileceğine odaklanma konusunda örtülü bir mutabakata varmış gibi. Ancak alt metinlerde ve profesyonel yorumlarda ise -seçim atmosferiyle uyumsuz- yüksek iddialar söz konusu. “Gelecek yüzyılın kurtarıcı ve daimi liderliği” veya “ önümüzdeki yirmi yılın en etkili siyasi aktörünün sahne alması” gibi -daha çok aktörlere dair- yüksek hedeflerden bahsediliyor. “Yenmek, ezmek, eve göndermek” türünden müsabaka imalarına ve “şer ittifaklarına karşı mücadele” temasına çok sık müracaat ediliyor. Ancak bu tercihleri oylarıyla destekleyecek olanların yakın ve somut kazanımlarının ne olacağı ve yapısal krizin nasıl son bulacağı, yine sonraki evrenin meselesi sayılarak erteleniyor.

Bir hafta sonra yapılacak seçimden nasıl sonuç çıkarsa çıksın, tarafların şimdiye kadar yaptıklarından ne öğrendiklerini ve bu öğrendikleriyle neyi farklı yaptıkları için bu sonucu aldıklarını yine öğrenemeyeceğiz. Seçime giderken bize bununla ilgili çok şey söyleyip aslında herhangi bir şey anlatmadılar. Zaten anlatmaya kalksalar da dinleyici bulabilecekleri tartışmalıydı. Seçmenlerin tercihlerini belirleyen kıstaslar, bu farklara ilişkin olmaktan biraz uzak, blok refleksleriyle hala fazla bağlantılı duruyor. “Karşı tarafı kazandırmamak (sevindirmemek) güdüsü belirleyici. Siyaset profesyonelleri de senelerdir olduğu gibi -bu sefer ittifaksız olarak- taktik hamlelere yoğunlaştı. Açıkçası bu konuda da -her iki tarafta da- farklı veya başarılı bir performans olduğunu söylemek zor.   Blok içindeki oy kaymaları veya toparlanma dinamikleri ise yerel seçimin kazanan veya kaybedenlerini belirleyecek olsa da, siyasetin yapısal krizine cevap üretmek yerine sadece onun sağladığı imkanı kullanmaktan ibaret. Seçime giderken öğrenilmiş pek bir şey görmedik ve dolayısıyla seçimden öğreneceklerimiz de yine sınırlı olacak galiba. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.