Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can yazdı: Masa toparlandı ama hesaplar kapanmadı       

Seçimden bu kadar önce dengenin iktidar aleyhine değiştiği bir atmosfer uzun süredir yaşanmamıştı. Bazı seçimlerde böyle hevesler yaşanmış ve bol gürültü çıkarılmıştı ama hava hiç böylesine dönmemişti. Hep aşırı ihtiyatlı olan pek çok yorumcu, artık favorinin değiştiğini yazmaktan çekinmiyor. Bu duygunun hakim olmasına neden olan iki önemli gelişme oldu. Deprem ve muhalefetin atlattığı  kriz. Deprem, sadece ihmal ve yetersizliği nedeniyle iktidara yönelen tepki dolayısıyla etkili olmadı. Deprem, muhalefetin siyaset yapma tarzını değiştirdi. Seçmenin bu değişime verdiği tepki ve siyasetle ilişkisi yenilendi. Hesap sormak ve “siyaset üstü” hizasından çıkmak ile sorunlara çare olmaya çalışmak, alternatif önermek ya da göstermenin aynı anda mümkün olduğu görüldü. Seçmenin sadece tek bir tarafla ilgilendiği, diğerine alerjik olduğu -çok sağlam dayanağı olmayan- ezberi bozuldu. Çok erken aşamada paylaşılan, depremin iktidar desteğini fazla etkilemeyeceği hakkındaki veriler ve çıkarımlar pek doğrulanmadı, aksine iddia edildiği gibi öfkenin yararsız olmadığı, “bir hitabet sanatı olduğu” görüldü. Arkası kesilmeyen skandallarla büyüyen faturanın, birikmiş bakiye ile birlikte iktidara kesildiğine ilişkin daha fazla ve daha sağlıklı veriler ortaya çıkıyor. Erdoğan, boşuna “pardon” diyerek helallik istemiyor. Ayrıca hiç rahat filan değil.

Çok ciddi sonuçları olabilecek muhalefet krizinin bir motivasyon atağına yol açması ise biraz daha garip görünebilir. Sadece bir görüntü değil, aslında krizden memnuniyet çıkması düpedüz tuhaflık. Ancak bu meseledeki tuhaflık, ortaya çıkan sonuçtan değil krizin üretilme sürecinden başlıyordu. Köpürtülmüş, şişirilmiş, kışkırtılmış, yönlendirilmiş gerekçelerle yaratılan büyük tedirginliğin altı boş çıkınca, herkes öncesiyle kıyaslanmayacak kadar rahatladı. Burada, köpürtme veya yönlendirme kavramlarını açık bir kötü niyet veya komplo anlamında kullanmıyorum. Bazen gündelik hayatta da başınıza gelen son derece basit bir mekanizma, gerçek durumun çok üzerinde endişeye neden olabilir. Öyle olmadığını gayet iyi bildiğiniz şeyleri bir sürü insandan, hatta önem verdiklerinizden duymaya başlayınca kendinizden bile şüphe duyarsınız. Hele hata yapma korkusunun tavan yaptığı bir acil durum söz konusuysa daha fena paniklersiniz. Aile cenderesi, mahalle baskısı, dinsel taassup, siyasal yönlendirme aynı araçları kullanır. Bazen yapanlar bile neyin parçası olduklarını bilemez, bir süre sonra duyduklarını kendi fikirleri gibi söylemeye başlar. Bu yüzden, neden öyle söylendiği sorusunun cevabı bilinmeden duyulan her şey, eksiktir. Aynı soruları sorup cevapları almaya niyet etmeyen anketler de öyle.

Elbette yaşanan krizin öncesindeki yanlış yönlenmenin, sadece iyi niyetli savrulmalardan ibaret olduğunu düşünecek kadar saf olmaya da gerek yok. Baştan itibaren, “derdimiz sadece seçim” diyerek bu krizin taşlarını döşeyenler ve “sonrayı şimdi konuşmayalım” perdesinin arkasında “geleceğin” hazırlıklarını hızlandıranların epey katkısı oldu. Bu yüzden krizin bulunan formülle aşıldığını kabul etmek de bir başka saflık olur. Kriz, bulunan bir sihirli formülle aşılmadı. Bulunan formül, aktif aktörlerin attıkları taşlarla kurbağaları ürkütememesi hatta taşların kendi başlarına düşmesi sonrasında, zorunlu dönüşe bahane bulmaktan ibaretti. Aslında çözülmüş bir sorun vesilesiyle herkesin pay çıkartması veya kendisini rahatlatacak gerekçe toplamasında bir mahsur yok. “Kriz olmasaydı çözüm de olmazdı” demek, birilerine çok kullanışlı gelebilir. “Çarenin kerametini” anlatmak, yanlışı kabul etmekten daha kolay olabilir. Bunlara, “bırakınız yapsınlar” demek mümkün. Eğer, muhayyel bir seçmen, keyfe göre memleket gerçekleri üreten ve bütün bunları “bilimsel” hakikatlere çevirmek için çalışan kalabalık (ve pahalı) ekipler çalıştıranlar, kaldıkları yerden devam çabasına bu kadar hızlı dönmeselerdi, daha az rahatsız edici olurdu bütün bunlar. Üstelik, Meclis çoğunluğu kazanmak gibi acil bir sorun varken.

Yaşananlar, sürükleyici aktör olmaya zorlandığı veya başrolü kabul ettiği için Akşener’in üstüne kaldı. Meselenin sertleşmesi, bir üslup kazasına indirgendi. Açıkçası Akşener’in üretilen formülle bu badireden çıkması daha kolay. Çünkü kişisel performansıyla sağladığı bir ikna ediciliği ve hala seçmen nezdinde bir imkan olarak görülme potansiyeli var. Ancak bu gerilime, çıkacak muhtemel sonuçlara, restleşmenin varacağı yere ilişkin yatırım yapanlar çok daha kalabalıktı. Aktör bolluğunun yanında, aynı yolda yürüyor gibi görünmelerine rağmen pek de uyumlu olmayan hesap ve plan çeşitliliği söz konusuydu. Bazıları çok konuşarak, bazıları lüzumsuz suskunluklarla hayli aktif olmuşlardı. Şimdi bu kalabalıktaki herkesin “sonra planları”, Akşener kadar kolay ve sadece onun desteğiyle tamir olamayabilir. Bugün en azından cumhurbaşkanlığı seçimi için iyimser bir tablonun oluşmasını -kampanyanın zaten parçası olması muhtemel- “popülerlerin” iktidar terkibine sığıştırılmasına bağlama gayretleri dikkat çekiyor. Ciddi bir iktidar değişiminin önemli bir parçası olacak milletvekili seçiminin riskleri ve gerilimlerini,  yenilmiş argümanları tazelemek için kullanma çabaları da gündemde. Çok zayıf ihtimal olan, Muharrem İnce hatta Sinan Oğan sürprizini bir endişe tazeleme argümanına çevirenler oluyor.

Bunlar olup biterken, çok uzun süredir -bazen gereksiz ve sıkıntılı- suskunluk içinde olan Mansur Yavaş, çıkıp yeni iktidar konfigürasyonu hakkında fikirler beyan etme ihtiyacı duydu. Gündeme giriş kapısı olarak verimli bulunan Fatih Altaylı’nın programına çıktı. Yavaş’ın dediğine göre, İmamoğlu ile birlikte düşündükleri ama önermeye fırsat bulamadıkları formül, genel başkanların milletvekili olması, cumhurbaşkanı yardımcılıklarının kendilerine bırakılmasıymış. Akşener’e bahane bulma işini, sahici bir formüle çevirme anahtarı aslında hazırmış ama aceleden kullanılamamış. Yavaş bu önerisine, belediye başkanlığını sürdürürken bu görevi yapabileceklerini iddia ederek bir de siyasi gerekçe ekliyor: “Yetkili olmak istememizin sebebi, halkla, gençlerle, kadınlarla kurduğumuz iletişimin, projelerin bir şekilde ülke yönetiminde olmasını istiyoruz. Büyükşehir belediye başkanları vatandaşla haşır neşir olabilen insanlar, gençlerin kolay ulaşabildiği insanlar. Onlar yine bize ulaşacaklar. Cumhurbaşkanı yardımcısı olsak da belediye başkanlığımız devam ettiği için biz onlarla iç içe olacağız.” Bu akıl yürütmeyi, Akşener’in formülü anlatırken kullandığı ve daha da kullanacağı anlaşılan, “başarıda katkısı olacak isimlerin iktidardan pay almasını sağladık” fikriyle birlikte düşünmek lazım.

2017’de referandum başabaş sonuçlandığından beri, sadece muhalefetin değil, iktidarın, içerdeki ve dışardaki güç merkezlerinin, küçük-büyük bütün oligarşilerin hesapları, belirsiz bir zamandaki “sonraya” dair. “Erdoğan sonrası” olacak mı ve neye benzeyecek? Ekonomik, siyasi tercihler, kim eliyle kimi dışarda bırakarak veya katarak değişecek? Çıkarları, tercihleri, hassasiyetleri kim temsil edecek? Kimin vekaletiyle kim, hangi yetkiyi kim için kullanacak? Siyasi denge hangi “merkezde” yeniden kurulacak? Bu ülke, “memleketin hakikati” diye kendileri için çizilen gulyabaniden korkmaya devam mı edecek? Önerenlerin yapabilme kabiliyetinden ve samimiyetinden bağımsız, onu zorlayacak bir değişim enerjisi çıkabilecek mi? Bu, sadece parti kulislerinde biçimlendirilecek bir mesele hiç olmadı. Ancak böyle rotalar, sadece gücü elinde tutanlar veya “oyun kurucular” tarafından çizilemiyor. Bir önceki paragraftaki akıl yürütme biçimi, “popülerliği” bir siyasi temsil gerekçesi ya da biçimi sayıyor. “Siyasi kimliğim bana ait” diyenler veya dükkanlarda ismi çok duyulanlar için iktidardan pay ayrılıyor. Kimse kendini kandırmasın, hesap hala açık ve sorun, aktörlerin (veya onları önerenlerin) temsil iddialarının altını nasıl doldurdukları.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.