Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte sığınmacı karşıtlığı daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Seçimlerden önce Zafer Partisi’nin “aşırı” olarak kabul edilen “Sığınmacıların hepsini göndereceğiz” söylemi, önce siyasi partilerin seçim vaatleri arasına girdi, sonra da oyların yönünü belirleyen parametrelerden biri oldu. Sığınmacı karşıtlığı arttı mı, kutuplaşmanın önüne nasıl geçilecek? Uzmanlara ve yurttaşlara sığınmacı sorununu ve çözüm önerilerini sorduk.
Kurgu: Edanur Tanış
Sığınmacı karşıtlığı: Kutuplaşmış toplumu birleştiren tek konu
Suriye İç Savaşı’nın başlamasıyla Türkiye, açık kapı politikasını benimsedi ve kayıtlı – kayıt dışı milyonlarca Suriyeli sığınmacı sınırlara akın etti. Sınırı aşan sığınmacılar kısa sürede Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden başlayarak Türkiye’nin dört bir yanına dağıldı. Gittikleri illerde yaşanan ekonomik sıkıntıların, emlak ve istihdam krizinin faturası doğrudan sığınmacılara kesildi. Aradan geçen yaklaşık 10 yılda Türk vatandaşları ile kaçak göçmenler zaman zaman karşı karşıya geldi, hatta çatışmalar çıktı ve yaşamını kaybedenler oldu.
2016 yılında Twitter’da “Ülkemde Suriyeli istemiyorum” etiketiyle sığınmacı karşıtı kampanya başladı. Kampanya kısa sürede yoğun ilgi gördü. 2019 Yerel Seçimleri’nde siyaset arenasına taşınan karşıtlık 2023 seçimleri öncesi sığınmacı karşıtlığıyla öne çıkan Zafer Partisi’nin ve parti genel başkanı Ümit Özdağ’ın da etkisiyle farklı bir yöne evrildi. Parti, siyasette önemli bir yer elde etti.
Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Didem Danış ve Özyeğin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi Dr. Ezgi Elçi ile sığınmacı karşıtlığını, toplumdaki kutuplaşmayı ve sığınmacı sorununun çözümleriyle ilgili neler yapılabileceğini konuştuk.
“Zafer Partisi var olan bir tepkiyi dile getirdi”
Doç. Dr. Didem Danış’a göre Zafer Partisi, toplumda var olan bir tepkiyi dile getirdi. Danış; siyasetçilerin kamusal alanda rahatlıkla nefret söylemi ve ayrımcılık içeren sözleri sahiplendikleri zaman, halkın içindeki öfkeyi çok daha sert bir şekilde ifade eder olduğunu ekliyor.
Yapılan araştırmaların Türkiye’de Suriyeli sığınmacıların Suriye’ye geri dönmesini isteyenlerin oranının neredeyse her partide çok yüksek olduğunu söyleyen Doç. Dr. Didem Danış, şunları ekliyor:
“Benim hep söylediğim bir şey, çok kutuplaşmış, ayrışmış bir Türkiye toplumunu birleştiren neredeyse tek konu mülteci karşıtlığı.”
Danış’a göre muhalefet partileri, toplumun geniş kesimlerindeki sığınmacı rahatsızlığını, seçim sürecinde oya tahlil edebilecekleri düşüncesine kapıldı. Toplumdaki rahatsızlık ve siyasi partilerin bunu kamusal alana taşıması birbirini besledi. Ve Türkiye gitgide nefret söyleminin körüklendiği bir atmosfere girdi.
Türkiye’nin önünde çok ciddi toplumsal sorunlar olduğunun altını çizen Danış şunları söylüyor:
“Eğitimden sağlığa, ekonomiden istihdama pek çok alanda çok büyük sorunlarla boğuşuyoruz. Muhalefet seçim sürecinde bu sorunlara yapısal, anlamlı ve mantıklı çözümler üretemedikçe bir anlamda kolaya kaçtı ve göçmen karşıtlığı kartıyla toplumda popülarite kazanmaya çalıştı. Bunun da işe yaramadığını seçim sonuçlarında gördük.”
Dr. Ezgi Elçi sığınmacı karşıtlığı ya da nefretinin genelde iki türlü tetiklendiğini anlattı:
“Birincisi, ekonomik krizler zamanında; ikincisi, kültürel olarak bir grup kimliğine tehdit olarak algılandığında yükselir. Ekonomik açıdan hepimizin malumu zaten, Türkiye salgından beri bir ekonomik krizle mücadele etmekte ve bir noktada göçmenler de günah keçisi gibi gösterilmeye başlandı. Diğer yandan da tabii göçmenlerin kimlikleri özellikle medyada ve sosyal medyada aslında vatandaşlar arasında konuşulan konular arasında. Göçmenler yekpare bir grupmuş gibi anlatılıyor. Ama tabii ki göçmenlerin de farklı sosyoekonomik kimlikleri var.”
“AKP’ye oy veren seçmen sığınmacı karşıtlığından daha az etkilendi”
Ezgi Elçi’ye göre Türkiye göçmen karşıtlığının en yüksek olduğu ülkelerden biri. Ve AKP’ye oy veren seçmenin sığınmacılardan zannedildiği kadar rahatsız olmayabileceğini söylüyor. Ona göre muhalefet seçmeninde bu rahatsızlık daha yüksek.
Elçi’ye göre hükümetin sığınmacılar için kullandığı “dini kardeşlik” gibi söylemler dindar kesim için de etkili. Yani dindarlık, gerçekten de kaçak göçmenlere karşı tutumları biraz azaltan ve dengeleyen bir etkiye sahip. Bu yüzden AKP’ye oy veren seçmen karşıtlıktan daha az etkilenmiş olabilir.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Sığınmacı karşıtlığının somut gerekçelerini değerlendiren Danış, şu noktalara değiniyor:
“Barınma krizi yaşıyoruz. Türkiye’de özellikle bazı illerde mülteci nüfusunun yüzde 20, 24, 25 oranlarına çıktığını biliyoruz. Özellikle Gaziantep, Hatay gibi sınır illerinde ve İstanbul’da Esenyurt, Küçükçekmece gibi ilçelerde. Buralarda yaşayan kişiler haklı olarak kiraların yükselmesinden kaynaklı tepkililer. Aynı şekilde istihdam piyasasında benzeri bir sıkıntı görüyoruz.”
Danış’a göre sığınmacılar kayıt dışı, düşük ücretli, vasıfsız işlere mecbur oldukları için yöneliyor.
Meselenin bir de kültürel boyutu olduğunu anlatan Danış, şöyle devam ediyor:
“Türkiye’nin kuruluşundan bu yana aslında neredeyse ideolojik ötekisi Araplar, hepimiz biliyoruz. Güçlü bir Arap karşıtlığı var. Araplarla ilgili çok kökleşmiş önyargılar var. Osmanlı İmparatorluğu’ndan kopuş süreçlerine kadar giden ve Cumhuriyet tarihi boyunca da eğitimde de kuşaktan kuşağa aktarılmış bir önyargı aslında. Böyle bir durumda bunca yıl öteki olarak tasvir edilmiş bir grupla bir arada yaşamak, hele ki bir de gündelik hayatın pratiklerindeki farklılıkları düşünecek olursak çok önemli çatışmalara sebep oluyor”
Danış, son olarak sosyal medyada dolaşan sığınmacıların kadınları taciz ettiği videolara değindi:
“Mutlaka bu tarz taciz veya istismar vakalarında göçmen erkeklerinin dahili oluyordur ama bunu genelleştirmek bence mümkün değil. Hele Afganlar özelinde bizim bu konularda yaptığımız çalışmalarda şunu çok net görüyoruz: Afganların çok büyük bir kısmı Türkiye’de kimliksiz, belgesiz durumda oldukları için yani halk diliyle kaçak oldukları için aslında olabildiğince görünmez ve olabildiğince çatışmalı alanlara girmemeye çalışıyorlar. Dolayısıyla da aslında tam da bu tarz davranışlardan kaçınıyorlar. Ama elbette vardır, ki var. Sosyal medyaya da yansıyor.”
Öfkeli bir sığınmacı kuşak yetişiyor
Elçi’ye göre en büyük sorunlardan biri hükümetin sığınmacı meselesinde, genel olarak göç meselesinde şeffaf davranmaması:
“Veriler şeffaf değil, nerede ne kadar sığınmacı var, ne kadarı erkek, ne kadarı kadın, okul çağında ne kadar çocuk var? Bütün bu belirsizlik Türkiye toplumunu tedirgin ediyor. Yapılması gereken en önemli şeylerden biri ise entegrasyon politikası belirlemek.”
Elçi Türkiye’de doğmuş, büyümüş, büyüyen birçok sığınmacı çocuk ve genç olduğunun altını çiziyor:
“Aileler, daha büyükler, bir şekilde belki hayatına devam ediyor ama çocukların durumu biraz daha farklı: Sosyoekonomik durumlarından dolayı gerçekten öfkeli bir kuşak. Daha sonra bu kuşak karşımıza çıkabilir.”
Elçi, her zaman için Türk toplumu ile sığınmacılar arasında gerilim tehlikesi olduğunu belirtti. Ona göre, Türkiye bu konuda tekil bir örnek değil. Elçi, temkinli olunması gerektiğini, bu konuda iyimser olamayacağını söylüyor.