6 Şubat depremlerinde yaşamını yitiren Hataylı insan hakları savunucuları Hatice ve Mithat Can’ın hayatı, onların mücadelelerini anlatan “Hatice, Mithat Can: Aynı Denizde Buluşan Irmaklar” adıyla raflarda yerini aldı. Kitabın yazarlarından Nuri Günay ve Can çiftinin oğlu Eren Can ile, Can çiftinin 60’lı yıllardan yaşamlarının sonuna kadar verdikleri mücadeleyi ve depremden sonra Hatay’ın ne durumda olduğunu konuştuk.
DİSK’in ve TÖPDER’in de avukatlığını yapmış olan Hatice Can ile İHD Hatay Şube Başkanı Mithat Can, 6 Şubat depremlerinde hayatlarını kaybetti. Enkaza dönüşen evlerindeki bedenlerine, ailesi ve yakınları 5 gün sonra ulaşabildi. Hatice ve Mithat Can, 11 Şubat 2023’te toprağa verildi. İki isim de hayatları boyunca insan hakları alanında mücadelelerini sürdürdü. Hatice Can, uzun yıllar hak ihlaline maruz kalan pek çok kişinin davasının savunuculuğunu üstlendi. Bu davalardan bazıları şöyle: Gözaltında maruz kaldığı kötü muamele sonucu intihar eden Onur Yaser Can, Gezi Parkı olaylarında öldürülen Abdullah Cömert ve Ahmet Atakan.
68 kuşağının önemli isimlerinden olan çift, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde gözaltına alınıp tutuklandı ve işkenceye maruz bırakıldı. “Hatice, Mithat Can: Aynı Denizde Buluşan Irmaklar” kitabını Nuri Günay ve Mahir Mansuroğlu kaleme aldı. Kitabın ikinci bölümünde Can çiftini, Emsal Atakan, İrfan Değirmenci, Sezai Sarıoğlu ve Gülsüm Elvan’ın da aralarında olduğu çok sayıda dostu anlattı. Kitap, Notabene Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı. Can çiftinin hayatıyla birlikte Türkiye’nin yakın tarihine de ışık tutan kitap, okuru Hatay’da bir hafıza yürüyüşüne çıkarıyor.
Mücadeleyle geçen bir ömür
Kitap, Hatice ve Mithat Can’ın 1968 kuşağından başlayarak insan hakları ve toplumsal mücadeledeki aktif rollerini gözler önüne seriyor. Kitabın yazarlarından Nuri Günay, bu projenin Can çiftinin vefatından önce başladığını belirterek şunları söyledi:
“Onların çocukluğunun geçtiği dönemde, o yörelerin toplumsal iklimine ve tarihine dair pek çok hikâye olacaktı. Üniversiteye gittikleri dönemde Ankara nasıldı, bunu görmek için ikisi de önemli bir kaynaktı. Sonrasında devam eden yaşamları, 12 Mart askeri darbesinde Mithat Abi’nin tutuklanması, ardından Hatice Abla’nın avukatlığa başlaması, Adana’daki yılları, tekrar Antakya’ya dönüşleri, 12 Eylül, o aradaki toplumsal mücadeleler ve üstlendikleri roller gibi pek çok sorunun cevabını bulabiliyorduk. Aynı zamanda 12 Eylül’den günümüze kadar süren mücadeleleri, toplumsal yaşamı ve tarihi içeren bir çalışma olacaktı. Bizim açımızdan da çok cazipti açıkçası. Böyle başladık.”
Eren Can, anne ve babasının insan hakları alanındaki mücadelesine tanıklık etmenin zorlu ama gurur verici olduğunu dile getirdi. Deprem sonrası süreçte kitabın daha da anlam kazandığını ifade eden Can, kitap fikrinin depremden önce başladığını ve sürecin anne babasıyla birlikte ilerlediğini anlattı. O süreçte çocukları olarak tavsiye veren bir konumda olduklarını belirten Eren Can, onların kaybından sonra kitap fikrinin daha da önemli hale geldiğini ekledi.
“Kitap düşünmeye sevk ediyorsa, amacımıza ulaşıyoruz demektir”
Can çiftinin hayatını anlattıkları dönemin çok politik ve saldırıların zirveye çıktığı bir dönem olduğunun altını çizen Günay, kitap çalışmasına “Eksikleri olacak” fikriyle başladıklarını söyledi. Günay, kitapların eksikleriyle var olduğunu, ancak üzerine konuştukça ve bu eksikler tartışıldıkça canlı varlıklar haline geldiğini belirtti ve şöyle devam etti:
“Bizim kitabımız için de bu durum geçerli. Biz o tarihsel atmosferi mümkün olduğunca onların hayatına değen noktalarıyla ele almaya çalıştık. Dediğiniz gibi zordu. Okuyanlar ‘Şunlar da ele alınmalıydı, şöyle yazılmalıydı’ diyecektir, bunların hepsini kabul ediyoruz. Evet, haklısınız diyoruz ama sonuçta kitap bir şeylerin tartışılmasına vesile olduysa, hafızanızı tazelediyse ve sizi düşünmeye sevk ettiyse, demek ki amaçladığımız noktaya ulaşıyoruz.”
“Mücadeleden emekli olunmaz”
2018’de babasının barışı savunduğu için 73 yaşında gözaltına alındığını hatırlatan Eren Can, o dönemi şu cümlelerle anlattı: “Bir basın açıklamasıydı aslında ve sonrasında takipsizlikle sonuçlandı. Biz çocukları olarak, ‘Baba 73 yaşındasın… Bütün ömrün mücadeleyle geçti. Çok üzülüyor, endişe ediyoruz’ dediğimizi hatırlıyorum. Ama babamın bir sözü vardı ve bunu o dönem çok kullanırdı: ‘Mücadeleden emekli olunmaz.’ Hatta gözaltından sonra bir röportajda da söylemişti: ‘Ben ömrümün son nefesini verdiğim ana kadar mücadelenin içinde olacağım.’ Annem için de aynısı geçerliydi. İkisi de hayatlarının son anına kadar mücadele ederek ayrıldı aramızdan.”
Eren Can, şu anda ailesinin yaşamını kaybettiği Rana Apartmanı’nın iddianamesinin aradan yaklaşık iki sene geçmesine rağmen hâlâ hazır olmadığını belirtti.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Depremin üzerinden iki sene geçtiğini ve deprem davalarından kayda değer sonuçlar çıkmadığını dile getiren Eren Can şöyle konuştu: “Sorumluların tespitinde en önemli kriter bilirkişi raporları. Başlangıçta tüm raporlar neredeyse tek bir üniversiteye verildi. Oradan gelen raporlarda çok fazla kopyala-yapıştır yapıldığı fark edildi. Bu durum sorumluların tespitinde özensizliğe yol açıyor ve hak ettikleri cezaların verilmemesine neden oluyor. Bir de olayın kamu görevlileri boyutu var. İki yıl geçmesine rağmen hâlâ soruşturma izni verilip verilmediği konusunda kararı olmayan çok sayıda dosya var. İddianamesi hiç yazılmamış olanlar da var. Bu kabul edilebilir bir durum değil.”