Suriyeli kadınlar ve LGBTİ+’lar, yönetimi ele geçiren HTŞ hakkında ne düşünüyor?

Suriye’de yeni bir dönem başladı. Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ), 50 yıldan fazla bir süredir Suriye’de hüküm süren Esad hanedanlığını devirdi. HTŞ lideri Muhammed Golani ve Golani’nin cihatçı geçmişi, kadınlar ve LGBTİ+’lar için büyük bir belirsizlik kaynağı. Suriyeli kadınlar ve LGBTİ+’lar, bu değişim karşısında ne düşünüyor, geri dönmeyi planlıyorlar mı? Radikal cihatçı bir örgüt olan HTŞ, kadınlar ve LGBTİ+’lara nasıl bir yaşam vaat ediyor, tehlikedeler mi? Suriyeli kadınlar ve LGBTİ+’lar Medyascope’a anlattı.

Suriyeli kadınlar ve LGBTİ+’lar HTŞ hakkında ne düşünüyor?

Suriyeli kadınlar ve LGBTİ+’lar yeni dönem için ne düşünüyor?

Suriye’deki savaş Mart 2011’de başladı. Milyonlarca Suriyeli yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kaldı. Ebu Muhammed el Golani liderliğindeki radikal cihatçı örgüt Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ), 27 Kasım’da Suriye’deki rejime karşı başlattığı “Saldırganlığı Caydırma Operasyonu” ile 13 yıldır düşmeyen Beşar Esad yönetimini tam 12 günde devirdi.

Esad rejiminin 50 yılı aşkın süredir devam eden iktidarının sona ermesi, Suriye için olumlu bir gelişme mi? Daha doğrusu, bu durumu kim, hangi kriterlere göre iyi ya da kötü olarak değerlendiriyor? Rejimin çöküşünün ardından hem dünyada hem de Türkiye’deki birçok Suriyeli kutlamalar düzenledi. Ancak bu kutlamalarda dikkat çeken bir detay vardı: Erkeklerin baskın katılımı. Sokaklarda slogan atan, sevinç çığlıklarıyla bir araya gelen ve bayrak sallayanların büyük çoğunluğunu erkekler oluşturuyordu. Peki Suriyeli kadınlar ve LGBTİ+’lar bu sürece ve özellikle HTŞ ile Golani’nin rolüne dair ne düşünüyor?

Rejim düşmeden önce 2019’da HTŞ, lideri Golani önderliğinde İdlib’de yönetimi ele geçirdi. Golani, şehirde çeşitli altyapı yatırımları yaparak yeni yollar ve hastaneler inşa ettirdi. Ayrıca yargı sistemi üzerinde de kontrol sağladı. Ancak tüm bu gelişmeler, şeriat kurallarına dayalı bir yönetim anlayışıyla birlikte geldi. Bu durum, kadınların sosyal ve günlük hayattaki varlığını ciddi şekilde kısıtlayan uygulamaları da beraberinde getirdi.

Golani değişmiş olabilir mi?

El Kaide kökenli Golani, Batı’ya ılımlı mesajlar veriyor ve “Korkmanıza gerek yok” diyor. Golani, CNN’nin kendisi ile yaptığı röportajda HTŞ kontrolündeki bölgelerde yaşayan sivillerin korkmalarına gerek olmadığını, “İslami yönetimden korkanlar ya yanlış uygulamalar görmüş ya da doğru anlamamıştır. Bu topraklarda yüzyıllardır bir arada yaşıyoruz, kimsenin diğerini yok etme hakkı yok” diyerek, Hıristiyanların ve diğer azınlıkların güvende olacağına söz verdi. Golani, IŞİD ve El Kaide’yi geçmişte bıraktığını iddia etse de Birleşmiş Milletler raporlarına göre Golani hâlâ El Kaide ile temasta. Ayrıca pek çok uzman da HTŞ liderinin radikal ideolojisini terk ettiğine inanmıyor.

Bazı uzmanlar, bölgede IŞİD tehlikesinin tamamen sona ermediğine dikkat çekiyor. Operasyonel Analiz ve Araştırma Merkezi (COAR Global) verilerine göre IŞİD, kontrolündeki bölgelerde en az 16 kişiyi “eşcinsel ilişki” ve “uygunsuz davranış” gerekçesiyle idam etti. Bu durum LGBTİ+’ların bölgede karşı karşıya kaldığı sistematik şiddeti gözler önüne seriyor.

Peki iç savaş başlamadan önce Suriye’de LGBTİ+’lara yaklaşım nasıldı? IŞİD öncesi Suriye toplumunun LGBTİ+’lara bakış açısını, 2014’te yayımlanan bir haberde görmek mümkün. Haberde, LGBTİ+’ların sosyal dışlanma, ayrımcılık ve damgalama ile karşılaştıkları belirtiliyor:

2007’de ailesi eşcinsel olduğunu öğrendiğinde evden ayrılan 38 yaşındaki bir fırıncı, yakın zamanda ailesinin ismini İslamcı silahlı grup El Nusra Cephesi’ne verdiğini öğrendi. ‘Ailemin beni her zaman bulmaya çalışacağını biliyorum, böylece beni öldürebilirler’ dedi. Mesleğiyle ilgili bir iş aramaktan korkuyor ve ‘Fırında çalışamam çünkü ailemin ilk bakacağı yer orası olacak’ diyor.”

Esad döneminde Suriye’deki LGBTİ+’lar

IŞİD öncesi dönem üzerine fazla konuşulmuyor ancak 2000’li yıllarda da LGBTİ+’ların durumu pek iç açıcı değildi.

Suriye’de 1949 tarihli Ceza Kanunu’nun 520. maddesi, “doğal olmayan cinsel ilişki”yi suç olarak tanımlıyor ve bu eyleme üç yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Bununla birlikte kanunun 517. maddesi, kamusal veya açık bir alanda gerçekleştirilen herhangi bir “kamu ahlakına aykırı eylemi” suç kabul ediyor. Bu kanun maddesi de üç yıla kadar hapis cezası öngörüyor

2003’te Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komisyonu’nda insan hakları ve cinsel yönelimle ilgili bir karar taslağı gündeme geldi. Bu taslak, tüm devletlere cinsel yönelimlerinden bağımsız olarak bireylerin temel haklarını destekleme ve koruma çağrısı yapıyordu. Ancak Suriye taslağın ertelenmesi yönünde oy kullandı.

Human Rights Watch’un (HRW) mültecilerin durumuna ilişkin hazırladığı bir raporda, Iraklı bir mülteci eşcinsel olduğu gerekçesiyle sınır dışı edildiğini belirtiyor. Mülteci, dosyasına açıkça “eşcinsel olduğu için sınır dışı edildiği” notunun düşüldüğünü, bu durumun ise sınırın Irak tarafında hayatını ciddi şekilde tehlikeye attığını belirtiyor. Raporda, sınır dışı edilen kişinin, Irak’taki toplumsal ve kültürel yapının etkisiyle ölüm tehdidiyle karşı karşıya kaldığı vurgulanıyor.

2000’lerde Suriye’de LGBTİ+ olmak: Baskı, tutuklama, şiddet, tehdit…

İç savaş öncesi dönemde raporlanan bir başka ciddi hak ihlali, 2006’da başkent Şam’da yaşandı. İki eşcinsel Iraklı erkek, polis tarafından durdurularak “erkek mi kız mı” oldukları sorusuna maruz bırakıldı. Polis, cinsel organlarını kontrol etmek için sokak ortasında pantolonlarını indirdi. Ardından fiziksel şiddet uygulanarak karakola götürüldüler. Süreç, hastaneye sevk edilmeleriyle devam etti ve anal muayene ile “eşcinsel ilişkiye girip girmedikleri” belirlenmeye çalışıldı. Doktorun eşcinsel ilişkiye girdiklerini onaylamasının ardından bu iki erkek hakkında yasal işlem başlatıldı ve yargılanmaları sağlandı.

2011’de Suriye’de istihbarat görevlileri, heteroseksüel bir adamı sadece eşcinsel olduğu gerekçesiyle 18 gün boyunca gözaltında tutup işkence yaptı. 2012’de ise bir trans kadın, üç ay boyunca gözaltında tutuldu ve şiddete maruz bırakıldı. Bu vakalar, Suriye’deki LGBTİ+’ların IŞİD öncesi dönemde de hak ihlallerine maruz bırakıldıklarını gösteriyor.

Esad dönemi Suriye’de kadın hakları

Beşar Esad eşi Esma Esad ile birlikte belki de Ortadoğu’nun en modern görünümlü liderlerinden biriydi. Esad yönetime ilk geldiğinde gerçekten de birtakım reformist adımlar attı. Göreve gelir gelmez “Şam Baharı” olarak bilinen reform hareketi başladı. Yazarlar, aydınlar, muhalifler ve kültür aktivistleri temkinli ilerlemeler kaydetti. Mezzeh Hapishanesi kapatıldı ve Müslüman Kardeşler bağlantılı yüzlerce siyasi mahkum için geniş kapsamlı af ilan edildi. Ancak gidişat hiç de başlangıç gibi devam etmedi.

Peki bu modern görünümlü yöneticinin ülkesinde, kadınlar sosyal, siyasal, ekonomik ve gündelik hayatın neresindeydi?

2002’de Suriye “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”ni (CEDAW) onayladı ancak bu onay bazı çekincelerle birlikteydi. Suriye, şeriat kurallarına uymadığı gerekçesiyle özellikle çocuklara anne vatandaşlığının verilmesi, seyahat özgürlüğü, ikamet yeri seçimi, evlilik süresince ve sonrasında velayet, akrabalık, nafaka ve evlat edinme gibi konularda eşit haklar ve sorumlulukları kapsayan maddelere çekince koydu. Ayrıca çocuk yaşta evlilik gibi uygulamalara karşı da çekinceler ileri sürüldü.

2000’li yıllarda Suriye’de yürürlükte olan İş Kanunu (1959) kadınların doğum izni ile ilgili bazı olumlu düzenlemeler içeriyordu. Ancak aynı kanun kadınların gece saatlerinde ve sağlığa zararlı, ahlaki açıdan zarar verici ve fiziksel güç gerektiren işlerde çalışmasını da yasaklıyordu.

2000’lerde Suriye’de kadın olmak

2002’de Suriye’de kadın hakları konusunda bazı gelişmeler yaşanmış olsa da bu ilerlemelerin ne kadar yeterli olduğu tartışmaya açık. Örneğin kadınlar artık eşlerinin izni olmadan pasaport çıkartabilme hakkına sahip oldu. 2004 yılı itibarıyla, iktidar partisinde 120 kadın yer alırken erkek sayısı 743’tü. Kadınların sayısı üç basamağa ulaşmış olsa da liderlik pozisyonlarındaki (Merkez Komitesi) 85 üyeden sadece beşi kadındı. Bu durum, kadınların karar alma süreçlerinde çok az yer bulabildiklerini ve siyasetteki etkilerinin sınırlı olduğunu gösteriyor. Kadınların hakları ve temsili konusunda yapılan bazı reformlar, yapısal eşitsizlikleri ortadan kaldırmakta yetersiz kaldı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü 2005’te hazırladığı bir raporda kadınların engellenen haklarıyla birlikte, Suriye hükümetinin o dönem kadın hakları ile ilgili girişimlere de yer veriyor. Ancak raporda hükümetin bu girişimlerine toplumsal yapının ve kültürel kodların büyük oranda zorluk çıkaracağı da yer alıyor.

Suriye’de yeni dönem: Kadınları ve LGBTİ+’ları neler bekliyor?

Tartışmalı pek çok konu olsa da Suriye artık yeni bir döneme girdi. Golani, azınlıklar da dahil olmak üzere Suriye’de yaşayan herkese güvenli bir ülke sözü verdi. Bu güvenli ülke sözü kadınları ve LGBTİ+’ları da kapsıyor mu? Kapsıyorsa da ne kadar kapsıyor?

Şimdilik bu konularla ilgili net ve kesin cümleler kurmak zor.

Women Living Under Muslim Laws (WLUML) adlı uluslararası feminist ağ, Suriye’deki güç kazanan İslamcı grupların, kadınların özgürlükleri ve ülkenin geleceği üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğine dikkat çeken bir açıklama yaptı. WLUML, İslamcı hareketlerin yükselmesiyle birlikte, kadınların haklarının daha da kısıtlanacağı ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleşeceği endişesini dile getirdi.

Peki kadınlar ve LGBTİ+’lar rejimin yıkılması ve Golani hakkında ne düşünüyor? Esad rejiminin yıkılması onları ülkelerine dönmeye ikna edecek mi?

Suriye’den Türkiye’ye gelenler ne düşünüyor?

Suriye iç savaşından sonra Türkiye’ye gelen 30 yaşındaki Duaa Muhammed kendini feminist ve insan hakları savunucusu olarak tanımlıyor. Türkiye vatandaşı olan Muhammed, yurtdışı merkezli bir sivil toplum kuruluşunda çalışıyor. Yaklaşık bir sene önce eşi ile birlikte Türkiye’den artan ayrımcılık nedeniyle ayrıldı ve İngiltere’ye taşındı.

2014’te Türkiye’ye gelen Muhammed ve ailesi, rejimin yıkılmasından sonra Türkiye’ye gelip buradan Suriye’ye geçmeye karar verdi. 

“Suriye’de beni tutuklamakla tehdit ettiler”

Esad rejimini, yapılan idamların yanı sıra Suriyelileri evlerinden zorla çıkaran, kimyasal silahlarla bombalayan, kadınları, çocukları ve yaşlıları tutuklayan bir rejim olarak tarif eden Muhammed, “Cinsel şiddet ve tecavüz suçları, rejim tarafından muhalifleri bastırmak ve muhalif ailelere baskı uygulamak için bir silah olarak kullanıldı. Rejimin istihbaratçıları, Suriye’de beni tutuklamakla tehdit etti. Bu nedenle tutuklanmadan önce Suriye’den ayrılmam gerekiyordu çünkü tutuklanmak ölüm demekti” diyor.

İki amcasının “Esad zindanlarında” hayatını kaybettiğini dile getiren Muhammed, “2014 ortasında kuzenlerimin tutuklandığını hatırlıyorum. Muhalif bir aile olduğumuz için tutuklanmışlardı. Amcamın eşi ve eniştesi emniyete gidip onları sormuştu. O günden sonra onlardan bir daha hiç haber alamadık. Kuzenlerim cezaevinden çıktı ve amcamın eşi ve eniştesi şu an hâlâ kayıp. Şimdi ailemizde kuzenlerim ve eniştem de dahil olmak üzere kayıp kişiler var ve onlar hakkında hiçbir şey bilmiyoruz” diye devam ediyor.

“Şeriata dayalı İslami yönetim istemiyoruz”

Sürecin bundan sonra herkes için çok hassas olduğunu anlatan Muhammed, yaşanan ihlallerin belgelenmesi ve sorumluların ceza alması gerektiğini dile getiriyor.

Korktuğunu inkar etmediğini söyleyen Muhammed, şu cümlelerle devam ediyor:

“Özellikle Heyet Tahrir eş-Şam konusunda korkuyorum. Şeriata dayalı İslami yönetim istemiyoruz. Demokrasi ve farklılıklarına bakılmaksızın tüm vatandaşlara saygı gösteren bir vatandaş devleti istiyoruz. Ancak korku döneminin geçtiğine inanıyorum. Suriye halkının başarılı olabileceğini ve zafere ulaşabileceğini düşünüyorum.”

“Suriyeliler bombalanma korkusu olmadan özgürlük isteyebilirler”

Türkiye’ye dönüş için valiz hazırladığını aktaran Muhammed, ”Çok mutluyum, sevinçliyim. Suriyemizi alabildik. Ben umutluyum da aslında. Sosyal medyada görüyorum, ‘Bundan sonra ne olacak?’ diye tedirgin oluyorlar. Ben onu düşünmüyorum. Artık Suriyeliler kimseden korkmadan, bombalanma korkusu olmadan sokağa çıkıp özgürlük ve demokrasi isteyebilirler. Artık vurulma, kimyasal silah ve tutuklama yok, bu önemli” diyor. 

İstediklerinin seküler bir yönetim ve seküler bir Suriye olduğunu söyleyen Muhammed, “Geri dönmek istiyorum. Ben Golan Tepeleri’ndenim. Ailem oradan Şam’a 1967’de göç etti. Evime dönmeyi tabii ki isterim. Biraz duygusalım. Abimi kaybettim Suriye’de. Onun cenazesine gidemedim, mezarını bile henüz ziyaret edemedim. Ailemden bir sürü insan kaybettim. Şu an oraya dönmek o insanları hatırlamak demek. Bunu sadece ben değil biliyorum ki bütün Suriyeliler yaşıyor, hepimiz için zor olacak” diye devam ediyor. 

“14 yaşında gözaltına alındım, her gün tecavüze maruz kaldım”

Ahmad* 28 yaşında. 14 yaşındayken rejim karşıtı eylemlere katılan Ahmad, “Gözaltına alındım. Gözaltında en kötü işkence ve hakaretlere maruz kaldım; buna her gün tekrarlanan tecavüz de dahildi. Hapiste bir hafta kaldım, fakat bu süre bana bir yıl gibi geldi. Günde sadece bir kez ve üç saniyeyi geçmeyen bir süreyle tuvaleti kullanmama izin verildi. Ne olduğunu bilmediğim yiyecek ve su tüketmek zorunda kaldım. Daha sonra ailemin araya girmesiyle mahkemeye sevk edilmeden önce serbest bırakıldım” diyerek maruz bırakıldığı şiddeti anlatıyor. 

Ahmad serbest bırakıldıktan sonra aile üyelerinin de uyarması üzerine tekrar tutuklanma riskine karşı Suriye’yi 2014’te terk ediyor. 

“Suriye’de LGBTİ+’lar için bir hayat yok”

Herkesin eski rejimi medeni, modern ve açık fikirli olarak gördüğünü ancak bunun tamamen bir yalan olduğunun altını çizen Ahmad, “Suriye’de LGBTİ+’lar için bir hayat yok. Suriye’de LGBTİ+’ların haklarını savunan dernekler ya da merkezler yoktu; ne devrim öncesi ne de sırasında. Kimliğiniz ortaya çıktığı an her türlü ayrımcılık ve işkenceye maruz kalıyorsunuz. Suriye Ceza Kanunu’nun 520. maddesi eşcinsel ilişkileri üç yıla kadar hapisle cezalandırıyor. İğrenç olan şu ki, tutuklular cezaevlerinde insafsız bir şekilde taciz ve tecavüze maruz bırakılıyor.

Türkiye’de de Suriye’de olduğu gibi LGBTİ+’lara karşı düşmanca bir tavır takınıldığını söyleyen Ahmad, cinsel kimliği ile barıştığını ancak bir mülteci olarak “zayıf halka” olduğunu bu nedenle de tehlikenin devam ettiğini ekliyor.

“Suriye gibi bir ülkeyi hiçbir İslami örgüt yönetemez”

Kendisi ve Suriye’nin temsil ettiği herkesin, uygarlığın, demografik çeşitliliğin ve Suriye’nin ilk hedefinin rejimi devirmek olduğunu söyleyen Ahmad, “Heyet Tahrir eş-Şam konusuna gelirsek, Suriye gibi bir ülkeyi hiçbir İslami örgüt yönetemez; bu mümkün değil ve çeşitlilik nedeniyle imkansız. Şu anda geçici bir aşama olarak mevcut olabilirler. Ancak Suriye halkı bunu tamamen reddediyor. Suriye’nin kaderini Suriye halkı belirleyecek; herhangi bir siyasi ya da dinî grup değil. Bunun en büyük kanıtı, rejim düştüğünde farklı mezheplerden tüm grupların yıllarca bastırılmış duygularını ifade ederek kutlamalara ve tezahüratlara katılmasıdır” diyor. 

Suriye’deki ailesinin ve akrabalarının mutlu olduğunu, kendisinin de ülkesi ve tüm halkı adına mutlu olduğunu dile getiren Ahmad, artık Suriye’nin, tüm Suriyelilerin ülkesi olduğunu “Esad’ın Suriyesi” olmadığını söylüyor. 

“Türkiye’de yaşadığım yıllarda aşağılayıcı muameleye maruz kaldım” 

Türkiye’de yaklaşık 11 yıl yaşadığını anlatan Ahmad, “Bu yıllar boyunca her türlü ayrımcılık, baskı ve aşağılayıcı muameleye maruz kaldım. Türkiye’deki Suriyeliler, fiziksel ve psikolojik saldırılardan, işyerlerinin ve evlerinin tahrip edilmesinden, Zafer Partisi gibi grupların nefret söylemlerine kadar pek çok insanlık dışı muamele gördü. Şimdi Suriyelilerin bir vatanı var, oysa bazıları bizimle alay ederek ‘vatansız’ olduğumuzu söylüyordu. Artık Suriyeliler mülteci değil. Bu yüzden tüm Suriyeliler adına mutluyum çünkü onlar mutlu olmayı ve ülkeleriyle gurur duymayı hak ediyorlar” diyerek Türkiye’de yaşadığı zorluklara da değiniyor.

“Suriye benim için güvenli değil”

Kuir bir aktivist ve bir LGBTİ+ olarak Suriye’nin kendisi için güvenli olmadığını söyleyen Ahmad, Suriye devriminin herhangi bir mezhep veya tarikata ait bir devrim olarak gösterilmesine asla izin vermeyeceklerini söyleyip şu cümleleri ekliyor:

“Suriye devrimi, tüm Suriyelilerin devrimidir, herhangi bir mezhep veya inanç grubunun değil. Bırakın Suriye halkı, 55 yıldır bir kabus olan bu rejimin düşüşünü kutlasın ve kaderini dış müdahaleler olmadan kendisi belirlesin.”

*Haberde yer alan kişi güvenlik nedeniyle isminin paylaşılmasını istemedi, bu nedenle temsili bir isim kullanıldı.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.