Grevdeki Polonez işçisi kadınlar anlatıyor: “Polis bizim yanımızda olmalıydı, karşımızda değil” 

Sendikalı olduğu için işten çıkarılan Polonez işçileri beş aydır direnişte. İşçiler bu süreçte darp edildiler, gözaltına alındılar ve kötü muamele gördüler. Ancak işçiler, haklarına alana kadar greve devam etmekte kararlılar. Bu direnişin öne çıkanları ise Polonez işçisi kadınlar oldu. Saniye Taş, Figen Bora ve Emine Güner, greve giden süreci, hayatlarını ve başlattıkları direnişi Medyascope’a anlattı.

Sendikalı oldukları için işten çıkartılan Polonez işçileri beş aydır grevde. 

Et ve şarküteri alanında üretim yapan Polonez, 38 yıl önce kuruldu. İstanbul Çatalca’daki tesislerinin yıllık üretim kapasitesi yaklaşık 10 bin ton. Polonez’de yaklaşık 500 kişi çalışıyor. Şirketin internet sitesinde kuruldukları günden bu yana insan hakları, çalışma standartları gibi başlıklar altında toplanan 10 temel kriteri benimsemiş bir kurum olmaktan gurur duydukları yazıyor. Bahsedilen maddelerin üçüncüsü şöyle:

İlke 3: İş dünyası, çalışanların sendikalaşma ve toplu müzakere özgürlüğünü desteklemeli.”

Ancak 2024’ün Temmuz ayında Polonez bu ilkeye uymayarak sendikalı olan işçileri 46 koduyla (yüz kızartıcı suç) işten çıkardı.13 işçiyle başlayan işten çıkarma, çalışanların iş arkadaşlarına destek göstermesi üzerine kısa sürede 100 kişiye ulaştı. Toplam 146 işçi işten çıkarıldı.

Anayasal haklarını kullandılar, işlerinden oldular

İşçiler, anayasal hakları olan sendika üyeliğine temel haklarını alabilmek için başvurdular. Talepleri asgari ücretin altında bir ücretle çalışmamak, mesai ücretlerini alabilmek ve mobbinge maruz kalmamaktı.

Tabii şirket bu esnada boş durmadı, greve rağmen onlarca taşeron işçiyi işe aldı. Bunlar olurken de bir yandan kolluk kuvvetleri işten çıkarılan işçilerin eylemlerine sert bir şekilde müdahale etmeye başladı. Çatalca’da, Gebze’de ve şirketin Ataşehir’deki genel müdürlüğü önünde eylem yapan işçiler polis tarafından darp edildi, üzerlerine biber gazı sıkıldı ve gözaltına alınıp kötü muamele gördüler. Bu süreçte işçilerin grevi ve direnişi de kamuoyunda karşılık bulmaya başladı. Eylemlere, hak savunucuları, sanatçılar, meslek örgütleri ve siyasiler de destek verip katıldılar. 

Direnirken kolu, bacağı ve kaburgaları kırılan işçiler

İşçilerin fabrika önündeki direnişi devam ederken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı haftalar sonra harekete geçti. Önce “sendikal faaliyet dolayısıyla işten çıkarmaya gidildiğinin tespit edildiği ve 141 işçi için toplam 2 milyon liraya varan idari para cezası istendiğini” açıkladı. Ardından 3 Eylül 2024’te işçilerin iş çıkış kodunu değiştirdi. Böylece işçiler, işsizlik ödeneği haklarından yararlanabildiler. 

Bütün bu gelişmelere rağmen bir yandan da polis müdahalesi devam etti. Bu müdahalelerde, işçilerin kolları, bacakları, kaburgaları kırıldı, pek çoğu fenalaşarak hastaneye kaldırıldı. 

Hem fabrikada hem de direnişte kadınların emeği öne çıkıyor. İşçilerin büyük çoğunluğu kadın ve bu kadınların çok büyük bir bölümü uzun yıllardır emekleriyle çalışsalar da ilk defa sendikaya üye olan kadınlar. 

polonez işçisi kadınlar
Polonez işçisi kadınlar Medyascope’a anlattı: Emine Güner

Atanamayan engelli oğlunu işe aldırdı, beş ay sonra birlikte kovuldular

55 yaşında iki çocuk annesi Emine Güner, Polonez’de 15 yıl boyunca çalıştı. Bu süreç boyunca, fazla mesai ücretlerinin yatırılmadığını, çalışma şartlarının çok zor olduğunu söylüyor. Asgari ücretle çalışmalarına rağmen maaşlarında sürekli kesintiye gidildiğini anlatan Güner, işten çıkarılmadan yaklaşık beş ay önce üniversite mezunu oğlunu, atanamadığı için işe aldırmıştı. Güner, işitme ve bazı hareketsel engelleri olan oğlunun işsizlikten dolayı psikolojisinin bozulmasından endişe etmişti. 

Çalışma koşullarının zorluğu ve haklarını alamamanın çaresini sendikaya üye olmakta gören Güner’in hayatı daha önce hiç deneyimlemediği bir yöne doğru evirildi.

İşe girmesine vesile olduğu oğluyla birlikte sendikalı oldukları için işten çıkarıldılar. Hem de bunu kendilerine gönderilen mesajla öğrendiler. Yaşadıklarını hala algılayamadığını söyleyen Güner, “Bir tuşla, e-devletten üye olduk sendikaya. Sonra seni kapının önüne koyuyorlar. Sonra sen haklı olduğunu kanıtlamak için direniyorsun. Yasaya uyduğun halde bu böyle. Haklı olmak tabii ki önemli. Haklılığımızdan yola çıktık. Ama artık mutlu olmak istiyoruz, evimizde olmak istiyoruz, işimizde olmak istiyoruz. Sıradan insanlarız biz. Çok da fazla bir şey istemiyoruz. Sadece emeğimizi satarken bedelini doğru dürüst alabilmek istiyoruz. İnsanca yaşamak istiyoruz” diyor. 

“Çalacak insan 17 bin liraya tamah eder mi?”

Yaşadıklarını görmeyen, duymayan insanlara seslerini duyurmak için yola çıktıkları belirten Güner, “Bu düzeni anlamış değilim. Yorgunuz. Bir yazı geçirdik, sonbaharı geçirdik. Kışa başladık. Yazın sıcağı üstümüzden geçti. Bedenlerimiz karardı. Kışın soğuğu da aynı şekilde. O kadar mesai yapardık ki ne komşularımızı görürdük, ne bir etkinliğe katılabilirdik. Böyle bir hayatımız vardı. Şimdi tamamen sokakta ve direniştesiniz. Burada işten daha yoğun bir şekilde direnişteyiz. Sokakta yatmak hiç görmediğimiz bir şeydi” diye devam ediyor. 

Yüz kızartıcı suç anlamına gelen 46 koduyla kovulmak ise Güner’i ve oğlunu çok yıpratıyor. Bu kodun oğlunun devlet memuru olmasına engel olabileceğinden endişe eden Güner, “Bana düşmanım bile böyle bakamazdı. Ama yine de çok ağır geldi. Ben 55 yaşındayım ve yani çalma çırpma gibi bir şey nasıl düşünebilir ki? Çalacak insan zaten 17 bin liraya tamah eder mi?” diyerek hissettiklerini tarif ediyor. 

 “Polis benim yanımda olmalıydı, karşımda değil” 

Şimdiye kadar polisle hiç karşı karşıya gelmediklerini anlatan Güner, “Biz bir trafik suçu bile işlemedik. Kaldırımdan geçmedik. Kaldırıma bile zarar vermedik. Polis benim yanımda olmalıydı, karşımda değil. Yani bana doğru doğrulmamalı onun silahı. Beni korumak için doğrulmalı. Patronun zaten kendini koruyacak kapasitede özel güvenlikleri var. Polis beni korumalı. Burada bir yanlış var diye düşündüm” diye devam ediyor. Engelli oğlunun işten çıkarıldığı yetmediği gibi bir de bu süreçte gözaltına alındığını söylüyor. Güner, anne oğul aynı yerde çalıştıklarından bu süreçte oğlunun yaşadıklarından dolayı kendini suçlu hissettiğini de ekliyor.. 

Güner’in kendisi de bir gece gözaltına alınıp Vatan Caddesi’ndeki emniyet müdürlüğüne götürülmüş. Güner gözaltı sürecini şu cümleler ile anlatıyor:

“Vatan’dan içeri girdim. Uyku halindeydik bizi almaya geldiklerinde. Gözlüklerim yanımda yoktu. İfademi imzalamamı istediler. Okuyamıyorum dedim. Okudular bana. Göremediğim için tereddüt ettim. ‘İnanmıyor musun? Burası emniyet’ dediler. Ben de dedim oradaki polise, ‘Beni buraya getiren de emniyet.’ O da boynunu büktü. O da farkında. Sistemde bir yanlışlık var. Öyle değil miydi? Beni oraya getiren de emniyetti. Güvenmem gereken yine emniyet. Hangisi doğru? Hem korkup hem güvenir misin? Olmuyor. İkisi birlikte olmuyor.”

Polonez işçisi kadınlar Medyascope’a anlattı: Figen Bora

“Fedakarlığı yine biz kadınlar yapalım dedik”

41 yaşında üç çocuk annesi Figen Bora 11 yaşından beri çalışıyor. Dört senedir Polonez’de çalışan Bora, maaşının sürekli vergi gibi gerekçelerle kesildiğini, mobbinge maruz kaldığını anlatıyor. Sendikadan önce hayatının ev, iş, çocuklar üçgeninde koşuşturmaca içinde geçtiğini ifade eden Bora, maaşının sürekli eksik yatmasına ve psikolojik baskılara karşı sendikaya üye olmaya karar veriyor. Bu, 30 senedir çalışan Bora’nın ilk örgütlenme deneyimi. 

Bu süreçte eşinin ve çocuklarının kararına saygı duyduğunu anlatan Bora, “Sonuçta hepimiz bir işçiyiz. Ben yapmasam eşim yapar, eşim yapmasa çocuğum yapar. Onlar yapacağına ben yapayım dedim. İlk adım benden olsun dedim. Fedakarlığı yine biz kadınlar yapalım dedik” diyerek sendikalı olma ve greve çıkma sürecini anlatıyor. 

“Çok utanıyorum, lavaboya bile polis eşliğinde gidip geldik”

Bu beş ayda hem çok güzel şeyler yaşayıp öğrendiğini hem bir çok zorlukla karşılaştığını anlatan Bora, polis tarafından gördükleri muameleyi “vahşet” olarak tanımlıyor:

“Yani bir kadının yaşamaması gereken şeyleri yaşadık. Vatan’a götürüldük. Çok kötü bir şekilde ters kelepçelendik. Önümüz kapatıldı, seyahat haklarımız bile elimizden alındı. Affedersin, lavaboya giderken bile polislerin korteji ile gidip geldik. Bunlar çok iğrenç şeylerdi bana göre bir kadın olarak. Bunların hepsini de yaşadık. Bunlar için de çok utanıyorum şahsen. Yaşamam gerektiğine inanan birisiyim. Sonuçta burası benim ülkem.”

150 günden uzun süredir hakları için büyük bir kararlılıkla mücadele ettiklerini anlatan Bora, “Allah’ın izniyle kazanacağız. Çok güzel dostlarımız oldu. Bizi kullanmak isteyen insanlar da oldu. Bunların hepsi birer deneyim. İnşallah kazanana kadar devam edeceğiz. Ben bu süreçte çok şey öğrendim. Tek kendimiz için değil, bu saatten sonra tüm işçiler için direneceğiz, kazanacağız” diyerek beş ayının nasıl geçtiğini anlatıyor. 

Polonez işçisi kadınlar Medyascope'a anlattı: Saniye Taş
Polonez işçisi kadınlar Medyascope’a anlattı: Saniye Taş

“Sosyal hayatım yoktu, devamlı Polonez’deydim”

46 yaşındaki iki çocuk annesi Saniye Taş’ın Polonez’deki 8 yıllık çalışma hayatı, şimdi direnişle devam ediyor. Daha önce sendika deneyimi olmadığını anlatan Taş, yaşadıkları haksızlıklar nedeniyle hiç tereddüt etmeden sendikaya üye olduğunu ekliyor. Kendini sendika ve grevden önce “normal bir ev hanımı” olarak tanımlayan Taş, “Çalışma hayatımız sık olduğu için, pazar günleri bile mesela, bir sosyal hayatımız yoktu. Bir pikniğe gidelim veya bir tatil yapalım, öyle bir hayatımız ne yazık ki olmuyordu. Devamlı Polonez’deydim. Orada çalışıyorduk” diyerek direnişten önceki yoğun çalışma temposunu anlatıyor. 

Sendikalı olduktan yaklaşık 10 gün sonra işten çıkarıldığını söyleyen Saniye Taş, “46 kodunu umursamadım. Çünkü kendimden emindim. Bir de kanunları, haklarımı biliyordum. Benim oğlum muhasebeci. Oğluma da anlattım. Oğlum, ‘Anne hiç kafaya takacak bir şey yok’ dedi. Tabii hoş bir şey değil hırsızlık suçuyla seni işten atmaları, bir SMS ile seninle muhatap olmamaları güzel bir şey değil” diyor.

“Yine olsa yine katılırım direnişe”

Bu beş ayda kötü şeylerle birlikte çok güzel şeyler yaşadıklarını da belirten Taş, bu süreçte sınıf dostlarını tanıdığını, paylaşmayı, dayanışmayı deneyimlediğini anlatıyor. “Yine olsa yine bu direnişe katılırım” diyen Taş, “Ailem olmaz demedi sendikalı olmama. Zaten bu benim kendi tercihimdi. Hani hayır deseler de ben yine de kendi tercihimi kendim yapardım” diye devam ediyor. 

Direniş boyunca hayatında ilk defa polis şiddetine ve biber gazına da maruz kaldığını anlatan Taş, “Biber gazı benim için şok olmadı, haberlerde görüyordum böyle müdahalelerde. Sağ olsunlar bize de fısfıs sıkar gibi sıktılar. İlkinde gözüm çok yanmıştı. Ama şaşırmadım, burası Türkiye, her şey olabilir” diyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.