Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Tamamen kırmızı: Bobby Charlton, Manchester United’a adanmış bir hayat

İngiliz futbolunun ve Manchester United’ın efsanelerinden Sir Bobby Charlton 21 Ekim Cumartesi günü 86 yaşında aramızdan ayrıldı. The Guardian yazarı John Brewin’in Charlton hakkında kaleme aldığı makaleyi Medyascope Spor Servisi olarak sizler için çevirdik.

Tamamen kırmızı: Bobby Charlton, Manchester United’a adanmış bir hayat

On yaşındaki Bobby Charlton, Manchester United’ın cazibesine ilk kez 1948 FA Cup finali sırasında kapılmıştı. Sabah East Northumberland Boys’ta oynadıktan sonra, klasik bir final olan United’ın Blackpool ile oynadığı maçı radyodan dinlemek için bir takım arkadaşının evine davet edilmişti. O ve arkadaşları sokakta futbol oynadıkları için 4-2’lik galibiyet ile sona eren maçın çoğunu kaçırmış olsalar da, daha sonra şunları söyledi: “O günden sonra futbolcu olmak ve Manchester United’da oynamak istedim.”

Altmış yıl sonra, Moskova’da sırılsıklam bir gecede, Manchester United Şampiyonlar Ligi finalinde Chelsea’yi yendikten sonra, ceketi sırılsıklam olan Charlton; oyuncuları madalyalarını almaya götürdü. Emekli olan Sir Matt Busby’nin yerine bir futbol yüzü olarak getirilen Charlton 1984’ten beri kulübün yönetim kurulundaydı ve demans başlangıcı onu emekli olmaya zorlayana kadar kulüp yönetiminde oldukça etkili olmaya devam etti.

1989’un sonları ve 1990’ların başlarında, pahalı bir United kadrosu bocalarken, Alex Ferguson’a olan inancın korunması, Charlton’ın İskoçya’da Aberdeen ile Old Firm’i (Celtic-Rangers hegemonyasını) kıran adamın başarıya ulaşabileceğine olan inancı sayesindeydi. Bu inanç birçok kez karşılığını alacaktı ve Meksika’daki 1986 Dünya Kupası’nda Ferguson ve Charlton arasındaki kısa bir konuşma, yakın bir ilişkiye dönüşen şeyin ilk tohumuydu. Her ikisi de Charlton’ın o zamanki İskoçya menajerini “dinlediğini” inkar edecekti, çünkü ertesi Kasım ayında United tarafından görevden alınan Ron Atkinson, Ferguson’un Charlton’ın “İngiltere’ye taşınmaya karar verirsem ona haber vermem gerektiğini” söylediğini itiraf etti.

Charlton, 50 yaşın altındaki taraftarlar için, yüzü ve Rus tarzı şapkasıyla yönetici locasının değişmez figürlerinden biriydi. Bu onun en uzun süreli göreviydi ama Manchester United’da birkaç hayat yaşadı. 1953 yılbaşı günü, İngiliz futbolunun o güne kadar gördüğü en büyük genç futbol yeteneği olarak Busby Babes’in (Manchester United) bir parçası olmak için imza attı. Sarı saçlı ve sakallı genç Charlton kendini metropol, kozmopolit Manchester hayatına, sinemalara, kafelere ve danslara attı; kömür ocağı memleketi Ashington’dan bir dünya uzaktaydı. 

1960’ların ve 1970’lerin en iyi oyuncularından biri olan John Giles, kendisinden birkaç yaş büyük Charlton’ın yeteneğini antrenmanda ilk kez gördüğünde hemen İrlanda’ya dönmeyi düşündüğünü itiraf etti. Ardından Münih’te yaşanan trajedi ve sekiz takım arkadaşının ölümü geldi. Busby’nin babacan bir rehberlik sunan iki yardımcısı Tom Curry ve Bert Whalley de hayatını kaybetti. Ve onlar olmadan Charlton’ın “cenneti” kayboldu. Ashington’da geçirdiği hafif sakatlıklardan sonra nekahat döneminde Manchester’a döndüğünde kişiliğinde ani bir değişim oldu. Kardeşi Jack, genç Bobby’nin evin içinde sürekli kendi kendine şarkı söylediğini ama Münih’ten sonra Bobby’den başka bir nota duymadığını anlattı. Kazadan 15 gün sonra annesi Cissie ona 
Edwards’ın ölüm haberini Ashington’da verdi. Bu onu en çok etkileyen şeydi.

Etrafında arkadaşları olmadan, hayatta kalmanın suçluluğuyla 20 yaşındaki bir gencin üzerine büyük bir sorumluluk yüklendi ve Cliff antrenman sahasında sözü bile edilmeyen Münih’ten sonraki yıllar, küme düşmeyle flört eden United için samimi bir mücadele ile yas tutan Busby’ye karşı bir isyan oldu.

Busby, yükün yeniden paylaşılabileceği ikinci büyük United takımını kurana kadar Charlton’ın kendisi de sık sık form mücadelesi verdi. 1960’ların ortalarına gelindiğinde, Münih’teki kaza sonrası yılların çoğunda oynadığı kanattan oyuna girerek dünya futbolunun en iyi oyuncularından biri, belki de İngiltere’nin en iyisi olduğunu kanıtlamıştı. Her iki ayağıyla da gülle gibi şutlar atabilen, kendine özgü bir zarafete sahip bir orta saha olarak, ağır sahaların ve çetin mücadelelerin olduğu bir çağda, sahada adeta dans etti. O aynı zamanda bir kazanandı. United 1966-67 Birinci Lig şampiyonluğuna yaklaşırken, bocalamalar oldu ama takım arkadaşı Brian Kidd’e göre “topu bana ver ve her şey yoluna girsin” talimatıyla herkesi rahatlatan Charlton’dı.

86 yaşında hayatını kaybeden Charlton, sonsuza dek Denis Law ve Old Trafford’un ön avlusundaki United Trinity heykelinde birlikte yer aldığı George Best ile birlikte anılacaktı. Ancak bu üç adam birbirinden çok farklı olamazdı. Law, Stretford End’in gönlünde taht kurmuş “Kral Denis” idi; oyunu yüzünde gülümsemeyi ve düzenli olarak patlayan yanıcı bir öfkeyi birleştirerek oynayan ezeli bir golcüydü. Olağanüstü yetenekli ve güzel görünümlü Best, hızlı yaşamanın ve yeteneğine ihanet etmenin timsali haline gelecekti ama İngiltere’nin ilk futbol süperstarı statüsünü hak eden karizmasına karşı konulamazdı. 

22’sinde evlenen bir aile babası ve her sabah çuvallar dolusu kadın hayran mektubu alan bir playboy olan Charlton ve Best, çok huzursuz bir ikiliydi. Her ikisi de diğerinin yaşam tarzını şiddetle onaylamıyordu ve takım arkadaşlarının futbol yetenekleri konusunda kamuoyu önünde kibar davransalar da, saha içi konularda gerginlik yaşadıkları anlar da oluyordu. Yine de Best Kasım 2005’te Cromwell hastanesinde ölmek üzereyken, alkolizm onu ele geçirmişti, Charlton başucunu ziyaret etmek için Londra’ya gitti.

Best’in ölümünden sonraki saatlerde Charlton’ın anma törenleri, hiç yakın olmadığı biri için beklenebilecek genel basmakalıp sözleri takip etmedi. Bunun yerine Charlton, Best’in vefatını değerlendirmek için kendi üzerine düşünmeyi seçti. Ardından da bu çöküşte kendi payını değerlendirdi. “George’a düşman olmak yerine, ki öyleydim, biraz ona doğru eğilseydik ve ona yardım etmeye çalışsaydık, kim bilir?”

Charlton ve Best’in ortak özelliği, futbolun büyüklüğüyle neredeyse kesinlikle bağdaşmayan, doğuştan gelen bir utangaçlıktı. Best’in unutulmak istediği yerde Charlton, pek çok kişinin onu soğuk bulmasına neden olan abartıdan uzak, sade bir halk kişiliği sergiliyordu. Hiçbir zaman ağabeyi Jack’in İrlanda halkının kalbini kazandığı gibi bir halk adamı olamadı.

Onlarca yıllık yıldönümleri geçip giderken Münih’te kaybedilen dostlar için sayısız gözyaşı döküldü. Gözyaşları 1966 Dünya Kupası finalindeki zaferin ardından geldi ve 1968’de Avrupa Kupası’nın kazanılmasının ardından Wembley çimlerinde Busby ile paylaşıldı. Son zaferin ardından düzenlenen kutlama yemeğinde Charlton masaya bile oturmamıştı. Eşi Norma, zihinsel olarak bitkin olduğu için oteldeki yatağından kalkamadığını anlattı: “Bu gece burada olamayan arkadaşlarını hatırlıyor.”

Söz konusu futbol (özellikle de Manchester United) olduğunda Bobby Charlton duygularına hakim olamıyordu…

Yazan: John Brewin

Çeviren: Hasan Hüseyin Alimoğlu

Editör: Yahya Kemal Doğan

Kaynak: The Guardian

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.