Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: Cumhuriyetin ve tabii Atatürk’ün değerini daha iyi anlamam(ız)da Erdoğan iktidarının payı

“Cumhuriyetin 50. yılında Galatasaray Lisesi’nde 6. sınıf (orta 1) öğrencisiydim. Tabii ki hepimiz cumhuriyeti ve Atatürk’ü çok seviyorduk. Bir sonraki büyük kutlama Atatürk’ün doğumunun 100. yılında, yani 1981’de yapıldı. 12 Eylül 1980 darbecilerinin ‘coşkuyla’ kutladığı o yılın ilk ayını özgür, iki ayını İstanbul Gayrettepe’deki polis işkence hanesinde, geri kalanını da Hasdal Askeri Cezaevi’nde geçirdim. 12 Eylül cuntacılarının, benim gibi çok insanın Atatürk ve onun kurduğu cumhuriyetle arasındaki mesafeyi iyice açmış olduğunu düşünüyorum.”

Bu paragraf, 2012 yılının Cumhuriyet Bayramı’nda Vatan gazetesindeki “Cumhuriyet kavramının içini nasıl doldurduk, dolduruyoruz?” başlıklı yazımın girişinden. Geçen 11 yıl içinde yaşadıklarımız, Atatürk ve onun kurduğu cumhuriyetle aramdaki mesafeyi iyice kapattı.

Bunun görünürdeki ilk nedeni, başta ordu olmak üzere, kendilerini devletin ve daha acısı cumhuriyetin tek olmasa bile “ilk” ve “sahici” koruyucu olduklarını düşünen ve bunu topluma dayatan odakların iktidarını kaybetmeleri, hatta “cumhuriyet düşmanı” olarak ilan ettikleri kesimlere tabi olmaktan yüksünmemeleridir.

Erdoğan sayesinde

Ama esas neden, cumhuriyetin, demokrasiden bariz şekilde uzak olan ilk yıllarını eleştirmeyi esas alıp cumhuriyeti demokrasiyle buluşturma gibi önemli bir iddiayla iktidara gelenlerin, bir süre sonra demokrasiden iyice uzak, çok daha beter bir vesayet sistemini cumhura -halka, topluma ya da millete de diyebilirsiniz- dayatmalarıdır. 

Lafı uzatmanın anlamı yok, Erdoğan ve onun iktidarı sayesinde -bütün eleştirilerimi saklı tutmak kaydıyla- cumhuriyet ve Atatürk’ün değerini daha fazla anladığımı kayda geçmek istiyorum. Bu konuda yalnız olmadığımın da farkındayım. Sadece benim gibi solda veya ona yakın bir yerde yer alanlar arasında değil, hayatlarının önemli bir bölümünü İslami hareket içerisinde geçirmiş olan çok sayıda kişide de benzer değişimler gözlüyorum. Özellikle laiklik, belki “sekülerlik” terimi tercih edilerek, dindarların bir bölümünü de kapsayarak, yeniden ve daha güçlü bir şekilde “olmazsa olmaz” bir ilke olarak karşımıza çıkıyor.     

Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik

Cumhuriyet denilince benim aklıma Fransız Devrimi’nin o üç ilkesi gelir: Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik. Bunların hepsinde öznenin cumhur (toplum) olması, devletin de düzenleyici, koruyucu bir işlev görmesi gerekir. 100 yıl boyunca bunun mükemmel bir şekilde gerçekleştiğine tanık olmadık ve yaşadığımız onca acı, çile ve felakete rağmen, galiba özgürlük, eşitlik ve kardeşlikten son yıllardaki kadar hiç uzaklaşmamıştık. 

Girişteki yazıyı kaleme aldığım 11 yıl önce, o tarihte başbakan olan Erdoğan cumhuriyetin 100. yılı için seferberlik etmişti. Bugün baktığımızda 7 Ekim’deki Hamas saldırılarıyla beraber başlayan krizi ve yaşanan insanlık trajedisini gerekçe göstererek 100. yılı kutlamayı çok da öne çıkarmadığını görüyoruz. Bunun gerçek nedeni, Filistin halkının yanında olmak istemesinden ziyade kendi halkından iyice uzaklaşmış olmasıdır.

Cumhuriyetin yüzüncü yılı kutlu olsun.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.