Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sagalassos’ta iktisat çalıştayı | Enflasyonun maliyeti çalışanların sırtında

İstanbul Teknik Üniversitesi Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin (İTÜ-ESAM) düzenlediği Sagalassos Çalıştayı’nda iktisatçılar, enflasyonun nedenlerini ve nasıl mücadele edileceğini ele aldı. Çalıştayda, Türkiye’deki enflasyonun maliyetinin işçilerin sırtına yüklendiği, bu nedenle de hiperenflasyona gitmediği söylendi.

İTÜ-ESAM’ın düzenlediği Sagalassos Çalıştayı’nın beşincisi 3-4 Kasım’da yapıldı. Burdur-Ağlasun’daki Sagalassos Antik Kenti’nin yakınlarında organize edilen çalıştayda iktisatçılar, “Türkiye siyasetinin yumuşak karnı: Enflasyon” başlığıyla, kronik enflasyon sorununu masaya yatırdı.

Akademisyenlerin, bürokraside görev almış ekonomistlerin ve ekonomi gazetecilerinin aralarında olduğu yaklaşık 30 katılımcıyla tartışmalar yapıldı.

Çalıştayı İTÜ İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı ve Doç. Dr. Ayşe Aylin Bayar’ın koordine etti. Bayar, çalıştayın amacını ve beklentilerini Medyascope’a anlattı.

Temel amaç, sözü olan heterojen grupları bir araya getirmek

Sagalassos çalıştaylarının ilk amaçları doğrultusunda devam ettiğini söyleyen Doç. Dr. Aylin Bayar, “O an güncel olarak Türkiye’de ya da dünyada ekonomiyi etkileyecek, etkileyen ya da etkilemiş olan konularla ilgili ‘Acaba ne tip ya da sorunlarla ilgili, ne tip çözümler üretebiliriz ve farklı kesimler bu konularda ne düşünüyor, ne öneriyor ve ne yapıyor’ diye sormak temel amacımız” dedi.

Günçavdı’nın da kendisiyle paralel düşündüğünü belirten Bayar, “Amacınıza ulaştınız mı?” sorumuza şu yanıtı verdi:

“Her sene açıkçası ‘İyi ki böyle bir konsepti oluşturmuşuz’ diyoruz. O yüzden de kesinlikle evet, amacımıza uygun toplantılar düzenlediğimizi ve sonunda da verimli bir şekilde politikalar ya da çözüm önerileri sunabildiğimizi düşünüyorum. Bu öneriler belki toplum nezdinde karşılık buluyor ama politikacılar nezdinde bulamıyor olabilir. Yine de biz verimli bir şekilde toplantıların ilerlediğini düşünüyoruz. O yüzden elimizden geldiğince bırakmayı da istemiyoruz.”

Neden Sagalassos?

Çalıştayı İstanbul gibi bir yerde düzenleseler, katılımcıların “dikkatinin dağılabileceğini” belirten Bayar, Sagalassos’u tercih etme nedenlerini şöyle anlattı:

“Bir hocamız vasıtasıyla Öner Hoca Sagalassos Antik Kenti’ni duydu. Aslında çok da güzel bir olanak sağladı Sagalassos. Hem tarihi yapısı, hem antik kentin o büyülü etkisi, hem de çok havadar ve kamp niteliği taşıyan, dikkatimizi dağıtmadan devam edebileceğimiz bir yapısı var. Sadece sunumlar esnasında değil, biz aynı zamanda sosyal ortamlarda da bu konularla harmanlamak istedik. Sagalassos biraz tesadüfi, biraz da aslında amaca hizmet eden bir yer olması nedeniyle oldu. Konakladığımız yer salgın nedeniyle kapalı olduğu için bir sene Ordu’da, bir sene de Antalya’da yapmak durumunda kaldık ama ismini hiç bırakmadık. Hep ‘Sagalassos Çalıştayı’ dedik ve bu sene tekrar yuvaya döndük.”

Sagalassos Çalıştayı ücretlerle başladı

Çalıştay, 3 Kasım sabahı Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nden (BETAM) Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ve Doç. Dr. Ozan Bakış’ın sunumuyla başladı. Gürsel, Türkiye’de ani ve sert enflasyon şoklarının reel ücretler üzerindeki etkilerini inceledi. Cumhuriyet tarihindeki reel ücret artışlarında 1930’lardaki deflasyonun etkili olduğunu anlatan Gürsel, bunun 1950’lerde dengelendiğini belirtti.

Gürsel’e göre, 1970’lerde özel sektör ücretleri, güçlü sendikalar ve toplu sözleşme hakkıyla hızla yükselirken, koalisyon hükümetleri, dönemin siyasi gelişmeleri, Kıbrıs Harekâtı gibi nedenlerle kamuda reel ücretler düştü. Gürsel, 12 Eylül darbesinin hem özel sektörde, hem de kamuda ücretleri düşürdüğüne değindi.

1989’da sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasıyla, çalışanı enflasyona ezdirmeme derdi de özelleştirildi. Enflasyonun reel ücretleri düşürücü etkisine sonraki sunumlarda da atıf yapıldı.

Doç. Dr. Ozan Bakış’ın, BETAM’da Gürsel’le birlikte yürüttüğü çalışmadan rezervasyon ücretleriyle ilgili sunumu, çalıştay boyunca en çok tartışılan, üzerine yorum yapılan sunum oldu.

İş arayan kişilerin bireysel niteliklerini, piyasa koşullarını ve geçmiş deneyimlerini dikkate alarak teklif edilen işte çalışmayı kabul etmek için talep ettikleri minimum ücrete “rezervasyon ücreti” deniyor.

Rezervasyon ücreti, kişinin yaşadığı şehre, cinsiyete, önceki çalışma deneyimlerine göre değişiyor. Bakış’ın aktardığına göre, kadınların rezervasyon ücreti, erkeklere oranla yaklaşık yüzde 10 daha düşük.

Tartışmalar, bu bulguda kadınların ev içi bakım işlerinde harcadığı emek, hane içi gelirin önemi, günlük çalışma süresinin daha kısa olması ve en önemlisi, kadınların benzer işler için erkeklerden daha düşük ücret alması gerçekliğinin beklentileri de etkilemiş olabileceği üzerine yoğunlaştı.

Faizin siyasi değişken olması, TCMB’yi yaratıcılığa zorladı

Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) eski başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi ve eski TCMB Başkan Yardımcısı Fatih Özatay, enflasyonla mücadeleyi geçmiş deneyimlerle açıkladı.

Kara, TCMB’ye faiz baskısının 2010’dan bu yana sürdüğünü ve negatif reel faizin 2011’de başladığını belirtti. Kara ayrıca, faizin iktisadi değişken olmaktan ziyade, siyasi bir değişken haline gelmesinin TCMB’yi kur korumalı mevduat (KKM) gibi yaratıcı enstrümanlar bulmaya zorladığını söyledi.

Dünyada enflasyonu düşürmek isteyip de düşüremeyen ülke olmadığını vurgulayan Kara, bunun niyet ve kabiliyetle açıklanabileceğini belirtti ve “Kabiliyette sorun yok, daha önce yaptı, şu an böyle bir niyet yok” dedi.

Kara’nın bıraktığı yerden, Özatay devam etti. Özatay, reel ücretleri düşürdüğü için şirketlerin yüksek enflasyondan rahatsız olmadığına değindi ve “Enflasyondan kaçacak yer kalmayıncaya kadar mücadele edilmiyor” dedi.

Enflasyonla mücadele için büyümeden ödün verilmesi gerektiği kanısının her zaman doğru olmadığını belirten Özatay, enflasyonla mücadele etmenin, riski düşürdüğü için “denge gelir” düzeyini artırarak büyümenin desteklenebileceğini söyledi.

“Enflasyonun maliyeti çalışanlara ödetildiği için Türkiye hiperenflasyona gitmedi”

Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, Türkiye’de enflasyonun siyasi bir olgu olduğundan yola çıktı. Türkiye’de 1976-2001’de ortalama enflasyonun yüzde 62 olduğunu hatırlatan Yılmaz, “Dünyada 25 yıl boyunca yüzde 60 enflasyonla yaşayan başka ülke yok” dedi.

1989’da sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasının tek sebebinin dış finansman ihtiyacı olduğunun altını çizen Yılmaz, yabancı sermaye olmadan büyümenin finanse edilemeyeceğini söyleyerek “2018 sonrası politikaların adı, ‘bindiği dalı kesmek’” dedi.

Yılmaz, yüksek enflasyona rağmen Türkiye’nin hiperenflasyona gitmemesinin nedenlerini Arjantin, Brezilya ve İsrail’le kıyaslayarak anlattı. Yılmaz, bu üç ülkede de sendikaların örgütlediği genel grevlerle reel ücretlerin düşüşüne karşı konduğu için ücret-fiyat sarmalının kırılmadığını ve hiperenflasyona gidildiğini aktardı.

12 Eylül darbesiyle sendikaların ücret düşüşüne karşı koymasının engellendiğini anlatan Yılmaz, Türkiye’de 1980’den bu yana toplantı gösteri, dernekler, sendikalar yoluyla toplumsal denetim mekanizmalarının çalıştırılmadığına dikkat çekti. Yılmaz, toplumsal denetim mekanizmaları çalıştırılmadığı için Gezi Parkı eylemlerinin “darbe” gibi algılandığına da değindi.

Fiyatlama davranışlarında bozulmaya karşı Menemen Endeksi

Menemen Endeksi’nin mucidi Doç. Dr. Caner Özdurak’ın sunumunu kendi çizdiği karikatürlerle renklendirdi.

Enflasyon ölçümlerinin güvenilirliğine ilişkin tartışma ve alternatif ölçümlerle sözlerine başlayan Özdurak, enflasyon beklentilerinin yüksek olmasının talebi de canlı tuttuğunu vurguladı.

Domates, biber, yumurta ve soğan fiyatlarıyla hesaplanan Menemen Endeksi, fiyatlama davranışlarındaki bozulmaya dikkat çekiyor.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ege Yazgan ise sunumunda, yaşanan son enflasyonla nispi fiyat hareketlerinin çok yüksek olduğunu gösterdi. Varlık fiyatlarının yükselmesinden kâr edenler olduğunu için enflasyonla yaşamaya alışıldığını ve bir kesimin enflasyondan rahatsız olmadığını vurgulayan Yazgan, talep canlı olduğu sürece enflasyonun düşmeyeceğini dile getirdi.

Yazgan, kur şokunun etkisiyle mallardaki fiyat artışının, hizmetlere sirayet etmesinin zaman aldığı tespitini aktardı.

Dik yamaçlarda bir antik kent: Sagalassos

Sagalassos, bin yıllar önce insanların, güvenlik kaygısını ve su kaynaklarını gözeterek denizden bin 450 metre yükseklikte, dik yamaçlara kurduğu bir şehir. M.Ö. 333’de Büyük İskender’in hakimiyetine giren ve M.Ö. 25 yılında Roma İmparatorluğu’nun topraklarına kattığı Sagalassos, dönemin önemli merkezlerinden biri. Yüzyıllar içinde iki büyük depremle ve salgın hastalıklarla şehir tahrip olsa da, hâlâ devam eden arkeolojik çalışmalarla ortaya çıkan ve ayağa kaldırılan yapılar oldukça etkileyici görünüyor.

Sagalassos Çalıştayı ise, Sagalassos Antik Kenti’nin agorasının tarihsel izleriyle, ekonomik ve politik tartışmaların sadece panellerde değil, sosyal ortamlarda da devam etmesini sağlayacak imkânları yaratmayı ve farklı alanlarda faaliyet gösteren iktisatçıların etkileşimini artırmayı amaçlıyor.

Programın ardından katılımcıların Sagalassos Antik Kenti’ne ziyaretiyle çalıştay sona erdi.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.