İsrail ve Hamas, Gazze’de dört günlük ateşkese gidilmesi ve Hamas’ın elindeki rehinelerle İsrail’de tutuklu bulunan Filistinlilerin takasını öngören anlaşmayı onayladı. Peki Katar’ın arabuluculuğu ile gerçekleşen bu anlaşmanın perde arkasında neler var? Katar ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD), esir takası için 7 Ekim’den bu yana hangi adımları atıyorlar?
Hamas militanları 7 Ekim sabahı İsrail’in güneyine düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu’nda aralarında askerlerin bulunduğu en az 200 kişiyi rehin aldı. 7 Ekim saldırılarından kısa süre sonra Katar hükümeti, Beyaz Saray ile temasa geçti ve talepte bulundu. Talep de şuydu: Rehinelerin serbest bırakılması için çalışacak küçük bir danışmanlar ekibi oluşturmak.
Aralarında yabancı uyrukları vatandaşların bulunduğu kişilerin rehin alınmasından sonraki günlerde başlayan diplomatik atılım, nihayet Katar ve Mısır’ın arabuluculuğunda meyvesini verdi. Bu sabah erken saatlerde Katar Dışişleri Bakanlığı, İsrail ile Hamas arasında rehine anlaşmasının imzalandığını duyurdu. İnsani ateşkes ve rehine anlaşmasına giden yolda Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir dizi görüşme yapan ABD Başkanı Joe Biden’ın kişisel ilişkileri de önemli rol oynadı. Ayrıca Dışişleri Bakanı Antony Blinken, CIA Direktörü Bill Burns, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve Yardımcısı Jon Finer ve ABD’nin Ortadoğu elçisi Brett McGurk’ün de aralarında bulunduğu çok sayıda yetkili saatlerce süren titiz müzakereler yürüttü.
“Hücre”: ABD’de kurulan gizli ekip
Yetkililer, 7 Ekim’den kısa bir süre sonra, istikrarsız bir bölgede köklü bir arabulucu olan Katar’ın Beyaz Saray’a rehineler ve serbest bırakılma potansiyelleriyle ilgili hassas bilgilerle yaklaştığını söyledi. Katarlılar, bu ekibin İsrailliler ile rehinelerin durumunu özel olarak konuşmak için küçük bir ekip kurulmasını istediler. Bu ekibin ismi “hücre” olacaktı.
Sullivan, McGurk ve bir başka Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilisi Josh Geltzer’i bu ekibi kurmaları için görevlendirdi. Bu ekip “çok gizli” bir şekilde çalıştı, hatta ABD Dışişleri Bakanlığı’na da haber verilmedi. Çünkü Katar ve İsrail, bu konunun çok hassas olduğunu dile getirmiş ve sadece birkaç kişinin konudan haberdar olmasını talep etmişlerdi.
McGurk, daha önce Ortadoğu üzerine çalışmalar yapmış ve bölge hakkında tecrübesi bulunan deneyimli bir diplomattı. McGurk, Katar Başbakanı Muhammed bin Abdurrahman bin Casim El Sani ile her gün sabah saatlerinde telefon görüşmesi yaptı ve Sullivan’a rapor verdi. Biden da gidişat hakkında her gün bilgilendirildi.
Biden 13 Ekim’de rehin alınan Amerikalıların aileleriyle uzun ve duygusal bir toplantı yaptı. Bu toplantıda Biden, Hamas saldırısında İsrail’de yakınlarını kaybedenlerin neler yaşadığını da daha iyi anlamış oldu. Günler sonra Biden, 18 Ekim’de, Netanyahu ile görüşmek üzere İsrail’e gitti. Biden’ın bu ziyaretinde Netanyahu ve savaş kabinesi ile yaptığı görüşmelerin odak noktası, rehinelerin serbest bırakılmasıydı. Bu görüşmeden 5 gün sonra, 23 Ekim’de Beyaz Saray ekibinin çalışmaları sonucunda iki Amerikalı rehine, Natalie ve Judith Raanan serbest bırakıldı.
İki Amerikalının bu uğraşların ardından serbest kalması Amerika’daki havayı da değiştirdi. Yetkililer, Katar’ın kurulan küçük ekip aracılığıyla esir takası anlaşması konusunda olumlu adımlar atacağı konusunda Biden’a güven verdiler. Bunun üzerine daha fazla rehinenin kurtarılması için çok yoğun bir süreç başladı. CIA Direktörü Burns, MOSSAD Direktörü David Barnea ile düzenli olarak görüştü.
Kara harekâtına beş kala: İsrail nasıl ikna edildi?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Yetkililer şunun farkındaydı: Mahkumlar için yapılacak bir anlaşma, çatışmalara ara verilmesini sağlayacak tek gerçekçi yoldu.
24 Ekim’de İsrail, Gazze’ye kara harekâtı başlatmaya hazırlanıyordu. ABD tarafı Hamas’ın kadın ve çocukların serbest bırakılmasına yönelik bir anlaşmanın parametrelerini kabul ettiğini ve bunun da kara harekâtında bir duraklama ve gecikme anlamına geleceğini öğrendi. Bunun üzerine Amerikan tarafı, İsrail ile kara harekâtının ertelenip ertelenmemesi gerektiğini tartıştı. İsrail tarafı ise rehinelerin yaşadığına dair bir kanıt olmadığını ve bu yüzden kara harekâtını ertelemenin gereksiz olduğunu savundu. Hamas ise Gazze’deki çatışmalar durana kadar kimin rehin alındığı belirleyemeyeceklerini iddia ediyordu.
Biden önümüzdeki üç hafta boyunca rehinelerin serbest bırakılmasıyla ilgili ayrıntılı görüşmeler yaptı. Hamas’tan elindeki rehinelerin listesi, kimlik bilgileri ve serbest bırakılma garantilerinin verilmesi talep edildi.
Bu süreç oldukça zor ve zahmetliydi. Çünkü iletişim kurmak zordu. Mesajların Doha ya da Kahire’den Gazze’ye gidip gelmesi gerekiyordu. Ve sonuca giden yol, Biden’ın Katar Başbakanı El Sani ile basına duyurulmayan bir görüşmesi sırasında alındı. Anlaşmaya göre ilk aşamada kadın ve çocuk rehineler serbest bırakılacak ve İsrail de buna karşılık olarak hapishanedeki Filistinli mahkûmları serbest bırakacaktı.
İsrail ne, Hamas ne istiyordu?
İsrailliler ilk aşamada Hamas’ın elindeki tüm kadın ve çocukların serbest bırakılmasını istedi ve ısrar etti. ABD tarafı bunu kabul etti ve Katar aracılığıyla Hamas’ın elindeki kadın ve çocukların yaşadığına dair kanıtları ve kimlik bilgilerini istedi. Hamas bu konuda netti: İlk aşamada 50 rehine serbest bırakılacak. Öte yandan Hamas, rehin aldığı kişilerin kimlik bilgilerinin olduğu bir listeyi vermeyi de reddetti.
Kasım ayının ilk haftasında CIA Direktörü Burns, Doha’da Katar lideri ve MOSSAD Direktörü Barnea ile bir araya geldi ve ortaya çıkan anlaşmayı gözden geçirdi. En önemli engel şuydu: Hamas’ın elindeki rehineler kimdi? Hâlâ kimlik listesi alınamamıştı.
Biden üç gün sonra Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani’yı aradı ve 50 rehinenin isimlerini, yaşlarını, cinsiyetlerini ve nereli olduklarını da dahil olmak üzere açık kimlik bilgilerini öğrenmek istedi. Bu bilgiler alınmadan anlaşmada hiçbir ilerleme olmayacaktı. Biden’ın bu isteğinden kısa bir süre sonra Hamas, anlaşmanın ilk aşamasında serbest bırakacağını söylediği 50 rehinenin kimlik bilgilerini açıkladı. Biden 14 Kasım’da Netanyahu’yu aradı ve bu anlaşmayı kabul etmesini istedi, Netanyahu da kabul etti.
McGurk aynı gün Netanyahu ile İsrail’de görüştü. Görüşmeye dair bilgisi olan bir kaynak, Netanyahu’nun bir toplantıdan çıkarken McGurk’ün kolunu tuttuğunu ve “Bu anlaşmaya ihtiyacımız var” dediğini aktardı. Ve Netanyahu, McGurk’ten, Biden’ın anlaşmanın son detayları için Katar Emiri’ni aramasını istedi.
Fakat görüşmeler, İsrail’in abluka altındaki Gazze Şeridi’ne saldırıları ve saldırılar nedeniyle Gazze’de iletişim hatlarının kesilmesiyle durdu. Görüşmeler yeniden başladığında Biden, San Francisco’da Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) Zirvesi’ne katılıyordu. Yetkililer, Biden’ın Katar Emiri’ni arayarak bunun son şans olduğunu ilettiğini ve Katar Emiri’nin de anlaşmanın imzalanması için Hamas’a baskı yapma sözü verdiğini söyledi.
Artık zaman dolmuştu.
McGurk, 18 Kasım’da Doha’da Katar Başbakanı ile bir araya geldi ve toplantıda anlaşmanın üzerinden son kez geçildi. McGurk ertesi sabah Kahire’de Mısır İstihbarat Şefi Abbas Kamil ile bir araya geldi. Bu görüşme sırasında da Gazze’deki Hamas liderlerinden Doha’da varılan anlaşmanın neredeyse tamamının kabul edildiği haberi geldi.
Ek temasların ardından o duyuru yapıldı. Gazze’de dört gün sürecek ateşkes ilan edildi ve taraflar arasında rehine takası anlaşması imzalandı.
Kaynak: Reuters