Kemal Can yazdı: “Somutun” gücü ve “gerçekçilik” övgüsü

Türkiye çok uzun bir süredir, yüksek gündem başlıklarının etkisi altında ilerliyor. Bunların en başında, neredeyse her seneye bir tane seçimin denk gelmesi yerleştirilebilir. Krizler, skandallar, çatışmalar, gerilimler hep aşırı yüksek seyrediyor. Aslında dünyada da benzer bir sürecin işlediği söylenebilir ama Türkiye’nin bir yıllık “hareketliliği”, pek çok ülkenin onlarca senesinin gündem kalabalığını karşılayacak seviyede. Ancak asıl etkileyici ve önemli olan durum, bu yüksek gündem başlıklarının çok hızlı biçimde sönümlenmesi. Yani makul bir dalgalanmadan ziyade, sert yükseliş ve düşüşlerle ilerleyen, nabzı hızlı bir gidişat yaşıyoruz. Böylesi sert bir grafik dinamizme değil, endişenin büyüdüğü, belirsizliğin hâkim olduğu ve herkesi çaresiz bırakan bir toplumsal taşikardiye neden oluyor. Hep nefes nefese, hep yüreği ağzında ama hiçbir şeye enerjisi yok. Küresel bir mesele olan prekarizasyonun en önemli semptomlarından biri bu. Endişesi yüksek, enerjisi tükenmiş toplumsal vasat, insanları tuhaf seçimlere, sorunlu sapmalara, garip teslim oluşlara açık hale getirirken, şaşırtıcı enerjik çıkışlar yapan, endişelere konuşan, en kışkırtıcı çareleri önerenleri star yapmaya çok müsait. 

Son olarak Arjantin ve Hollanda’daki seçimlerde ortaya çıkan tablo, daha önce ABD’den Hindistan’a, Brezilya’dan Macaristan’a, Polonya’dan İsrail’e uzanan küresel serinin devamı. Ancak kurumsal muhalefet aktörlerinden akademisyenlere kadar geniş bir çevrede, “ne oluyor da böyle oluyor?” tartışması hâlâ kapanmış değil. Popülist otoriter, ırkçı-aşırı veya doğrudan faşizan dalganın yükselişinin asli nedenleri konusunda çeşitli gerekçeler sıralanıyor. Bu eğilimlerin, kurumsal siyasetin ve neoliberal mimari ile yeniden şekillendirilmiş temsili demokrasinin aşamadığı krizlerle bağlantısı, çok sık dile getiriliyor. Sistemin aşamadığı krizlerin veya yeni bir aşma yöntemi olarak zorladığı “otoriter konsolidasyonun” etkileri konuşuluyor. Fakat “diğerlerinin” yetersizliklerinden beslenen tepkisel özelliği yanında, bu akımların ve daha çok da onların “karizmatik liderlerinin” nasıl ve neden kalabalıkların dikkatini çektiği konusu üzerinde fazla durulmuyor. Bu konularda bildik sosyal-siyasal davranış alışkanlıkları ve yine bu parametrelere göre hazırlanmış “araştırmalar” dikkate alınıyor. Böyle olunca, insanların en irrasyonel tutumlarına bile rasyonel gerekçeler uydurma refleksleri önemsiz bir detay gibi muamele görüyor. 1980 Anayasa Referandum sonucu senelerce “askeri yönetimden hızlı kurtulma” gerekçesiyle açıklanmıştı. 

Hem Arjantin hem Hollanda hadisesinde, etraflarında ciddiye alınabilir herhangi bir ekibin yer almadığı, tutarlı (ve gerçekçi) bir programları olduğuna dair hiçbir belirti vermeyen iki yarı kaçığın, “somut önerilerinin” seçmeni ikna ettiği bile söyleniyor. Bazı araştırmalardan bunu destekleyen sonuçlar çıkarılıyor. Mesela Hollanda’da yapılan bir ankette, Wilders’in “aşırı” politik iddialarının kendisine oy verenler tarafından aslında desteklenmediği sonucu çıkıyor. Somut ihtiyaçlara dönük vaatlerin, desteğin asıl gerekçesi olduğunun belirtildiği söyleniyor. Tekrar bulamadığım bir sokak röportajında, Hollanda’da yaşayan bir Türkiyelinin, “İslam konusunda yanlış ama diğer fikirlerini destekliyorum” dediğini görmüştüm. Benzer bir araştırma var mı bilmiyorum ama Arjantin’de de Milei’nin şaşırtıcı başarısında bazı somut  önerilerin rol oynadığına dair yorumlara rastladım. Daha önceki yıllarda Trump’tan Macron’a kadar çeşitli figürler için benzer değerlendirmeler hep yapılmıştı. Bu yaklaşım, kurumsal siyasetin ve merkez aktörlerinin hatta “solun” ağır sorunlara ve süreklileşen krizlere cevap üretememesi, geniş yığınlarla temas kuramaması ve çözüm kabiliyetini kaybetmesiyle ilişkilendiriliyor. Ancak bu yetersizlik, bizzat yetersizliğin asıl kaynaklarından olan “somut vaatler” meselesine bağlanıyor. Güncel sorunlara ilişkin basit, net hatta kaba vaatlerin eksikliği veya fütursuz kullanımı, siyasi anomalileri açıklamakta kullanılıyor. 

Sorunun tarif edilişi, çözüm yolunu da çiziyor. Siyasetin esas büyük krizini yaratan teknokratlaşma dikkate alınmayıp, siyasetin tercih belirlemeye dair tarafı hep ikinci plana itiliyor. Siyasetin krizini “somut” öneri üretmekte zorlanmada görünce, “Çivi çiviyi söker” yöntemiyle, karizmatik aktör ve çarpıcı slogan, “somut vaat” çare haline geliyor. Böylece aşırılaşma, karşısındakileri de kendi yöntemlerine uyan, benzer ihtiyaçları cevaplayan bir düzleme taşıyor. Aşırıcıların temsili demokrasi veya “ucu kaçırılmış liberallik” korkusunu kullanması karşısında, merkez siyasetin elinde de, “aşırılık” korkusunu kullanmaktan başka araç kalmıyor. Bunun en somut sonuçlarından biri, sadece “liyakat” üzerinden yapılan, sistemin yapısal krizine dair laf söylemeyi beceremeyen kabız bir muhalefet. Vaatleri ve memnuniyeti tartarak karar vermediği çok açık olan, böyle düşünmesi engellenmiş seçmenin aklının vaatlerle çelinebileceğini anlatanlar, “gerçekçi siyaset” önerisi yapmış sayılıyorlar. Oysa on yılların mahsulü tercih setini değiştirmeye cesaret göstermeden döngüyü kırmak çok zor. Üstelik Türkiye gibi ülkelerdeki seçim enflasyonu ve onun yarattığı ivedilik baskısıyla, yüksek gündem türbülansı, bu döngüyü daha sağlam hale getiriyor. 

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Yaklaşan yerel seçimle, adayların, aday adaylarının, işbirliği ve ittifak yoklamalarının hakimiyetine girmek üzere olan siyaset gündemi, özellikle muhalefet partilerinin değişim, müstakil olma, üçüncü yol gibi iddiaları için bereketli bir zemin olmaktan hızla uzaklaşacak. Ancak yerel seçimlerin önemli özelliklerinden biri, seçmenlerin rasyonel tercihlere daha açık hale gelmeleri. Bu yüzden daha önceki yıllarda da yerel seçimler, (1994, 2009, 2019) kimi zaman genel siyasi tablonun biraz dışında sonuçların çıktığı veya yeni dalgaların ya da yeni dengelerin kendini gösterdiği eşikler oldu. Pek sık kullanılan “seçmen mesajı” metaforu, yerel seçimlerde daha açık biçimde karşımıza gelebiliyor. Pek umudum yok ama yerel seçimin sağladığı, yerel siyaset dinamikleri işletme imkânının, siyaset esnafının pazarlık masalarında çarçur edilmemesi için bir fırsat var aslında. İddia edilenin tam aksine, somut cevaplar yerine soyut hatta mesnetsiz endişelerin yönettiği siyasi alanı genişletme fırsatı. Türkiye’deki iktidar ve dünyada desteğini büyüten eğilimler, hamaset ve husumetlerle bezeli vehimleri, suçlamaları kullanıyorlar. Yani güçleri somut olgular değil soyut netlikler (kabalıklar). Oysa somutlaşmayı projecilikten kurtarıp, tercih ve ihtiyaçlar zeminine taşımak, yerel siyasi dinamiklerle çok daha kolay. Rasyonelliğin nasıl anlaşıldığı ve nerede arandığı bu yüzden önemli.