Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

BeşiBirYerde (262): Girona tarih yazarken, futbolun beş peri masalını hatırlayalım

Futbolda 2023-24 sezonunun en dikkat çeken takımı şüphesiz ki Girona. LaLiga’nın “mütevazı” görünümlü takımı, pek de mütevazı olmayan devlere kafa tutuyor. Atletico Madrid ve Barcelona karşısında alınan galibiyetler de, şampiyonluk iddialarının suni olmadığını gösterdi. Şu an 45 puanla, lider Real Madrid’in averajla gerisinde ikinciler. Peki sezon bittiğinde Girona, rüyayı gerçeğe mi çevirecek yoksa tarih yazmanın ucundan mı dönecek? Bunu yanıtlamak için belki erken ama gelin, futbol tarihine geçen bazı yakın zamandaki peri masallarına göz atalım.

5 – Lille’in 2020-21 Ligue 1 Şampiyonluğu

Lille’in Fransa’da şampiyon olmasını bir peri masalı olarak adlandırmak belki biraz iddialı olur ancak pek de sık rastlanan bir şey olmadığını kabul etmek lazım. Tarihlerinde sadece dört şampiyonlukları var, hepsi de uzun aralarla geldi: 1945-46, 1953-54, 2010-11 ve 2020-21.

Tam 10 yıl aradan sonra tekrar Lille’i şampiyon yapan kadroda da pek çok tanıdığımız isim vardı. Ancak bu kez farklı olarak, onlar Milli Takım’da forma giyen futbolcularımızdı. Kadrosunda Yusuf Yazıcı ve Zeki Çelik’i bulunduran Kuzey ekibi, yaz transfer döneminde Beşiktaş’tan ayrılan Burak Yılmaz’ı kadrosuna kattı. “Kral” lakaplı golcü, ilk kez Avrupa’ya gidiyordu. 35 yaşında Lille gibi bir takımda ne yapabileceği merak konusuydu.

Christophe Galtier önderliğindeki Lille güçlü oyununu sezon boyunca sürdürdü. Ancak onların önünde “dev” bir engel vardı. Mbappe ve Neymarlı Paris Saint Germain. Ligde 16 gol atan Burak Yılmaz, şampiyonluğun en önemli mimarlarından oldu. Yusuf Yazıcı da özellikle kulübeden geldiği anlarda takıma önemli katkı sağladı. 2020-21’den beri Lille, zirveye yaklaşmakta zorluk yaşıyor.

“Les Turques”

4 – Bursaspor’un 2009-10 Süper Lig Şampiyonluğu

Süper Lig’in “eski” gediklilerinden Bursaspor, her zaman en zor deplasmanlardan biri olmuştu. Dev takımları bir kenara koyarsak Bursaspor ve onun gibi artık ligden adı silinen Eskişehirspor, en korkulan Anadolu maçlarındandı.

Yeşil-beyazlılar Ertuğrul Sağlam yönetiminde başladığı 2009-10 sezonuna tökezleyerek başlasa da, uzun serüven boyunca zirveyi zorlayabilecek bir takım olduğunu rakiplerine gösterdi. Christoph Daum önderliğindeki Fenerbahçe ligi uzun süre önde götürse de, 22. hafta her şey değişti. Kadıköy’de oynanan maçta ev sahibi ilk yarı 2-0 öne geçse de Sağlam’ın öğrencileri Batalla ve Ozan İpek’in iki golüyle tarihi bir geri dönüşe imza attı. Bu maçtan iki hafta sonra da liderlik koltuğunu sezonda ilk kez ele geçirdiler. Fenerbahçe son düzlükte tekrar liderliğe çıksa da tarihe geçen bir son hafta oynandı.

Fenerbahçe evinde Trabzonspor ile 1-1 berabere kaldı, Bursaspor ise evinde Beşiktaş’ı 2-1 mağlup etti ve şampiyon oldu. Süper Lig tarihinin dördüncü şampiyonu oldular. Şampiyonlar Ligi gruplarına gittiler ancak 1 puan alabildiler.

İlerleyen yıllarda başarısız yönetimler sonucu Bursaspor Süper Lig’den düşmekten kurtulamadı. Şu an TFF 2. Lig Beyaz Grup’un son sırasındalar.

3 – Portekiz’in EURO 2016 şampiyonluğu

Kadronuzda Cristiano Ronaldo varsa yer aldığınız her organizasyonun en büyük şampiyonluk adayı oluyorsunuz. Ancak bu Portekiz için pek de öyle değildi. 2016 Avrupa Şampiyonası’na gelirken Portekiz’in yaşlıların ve gençlerin harmanlandığı bir kadrosu vardı. Futbol tarihinin en büyük isimlerinden biri Cristiano Ronaldo başı çekse de kadroda başka bir süper star yoktu. Ancak Ricardo Quaresma, Nani, Joao Moutinho, William Carvalho, Jose Fonte ve Pepe gibi isimler kadroyu tamamlıyordu. Kadroda Joao Mario, Raphael Guerreiro, Renato Sanches ve Andre Gomes gibi genç yetenekler de olsa, Portekiz’i turnuvanın favorileri arasında görmek mümkün değildi.

Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Hırvatistan, İspanya ve Belçika gibi ülkelerin Ronaldosu yoktu belki ama kadro bütünlükleriyle Portekiz’in ötesindeydiler.

Turnuva da Portekiz için iyi başlamadı. Macaristan, İzlanda ve Kuzey İrlanda ile aynı grupta yer alan Fernando Santos’un ekibi, üç beraberlik aldı. En iyi üçüncüler klasmanına girerek gruptan çıkabildi. Son 16’dan itibaren sırasıyla Hırvatistan’ı, Polonya’yı ve Galler’i elediler. Finaldeyse karşılarına Golyat çıktı: Fransa.

Turnuvaya net favori olarak katılan ev sahibi Fransa’nın epey gösterişli bir kadrosu vardı: Antoine Griezmann, Paul Pogba, Ngolo Kante, Dimitri Payet, Olivier Giroud, Blaise Matuidi, Hugo Lloris… Final iki takım için de gergin geçerken, 25. dakikada Cristiano Ronaldo sakatlandı, yerine Ricardo Quaresma girdi. Portekiz’in tüm şansı bitmiş olarak görülüyordu ancak Fransa bir türlü engeli geçemedi. Uzatmalara giden maçta sessizliği sürpriz bir isim bozdu.

79. dakikada oyuna giren Portekiz’in kadrosunun ne kadar “mütevazı” olduğunun en büyük göstergelerinden biri olan Eder, 109. dakikada neredeyse 30 metreden, yerden yaptığı vuruşla Lloris’i gafil avladı ve ülkesini Avrupa şampiyonluğuna taşıdı. Portekizliler, 12 yıl önce kendi başlarına geleni Fransızlara yaşattı.

2 – Yunanistan’ın EURO 2004 şampiyonluğu

Şüphesiz milli takımlar seviyesinde tarihin en büyük sürprizlerinden biri, Yunanistan’ın EURO 2004’te yarattığı şoktu. Tarihinde sadece EURO 1980 ve 1994 Dünya Kupası’na katılabilen Yunanistan için EURO 2004 büyük bir anlam taşıyordu. Ülkenin inişli çıkışlı futbol performanslarını artık rayına oturtmak için bir fırsat… Bu fırsatı değerlendirmek isteyen Yunanistan takımı da, kısa bir süre evvel Kaiserslautern’i Bundesliga şampiyonluğuna taşıyan Otto Rehhagel’e emanet etti.

Söylemeye bile gerek yok, Yunanistan’ın hedefi bırakın şampiyonluk, belki gruptan çıkmak bile değildi. Grup aşamasında Portekiz, İspanya ve Rusya’ya karşı alınacak bir galibiyet, onların Atina’ya en azından hayal kırıklığıyla dönmemesi için yeterliydi.

Turnuva, ironiktir ki ev sahibi Portekiz’in Yunanistan’ı ağırlamasıyla başladı. Karagounis ve Basinas’ın golleri ile üç puana uzanan Yunanistan, turnuvayı takip edenlere ilk büyük şoku yaşattı. Evinde bir şampiyonluk isteyen Portekiz bu yenilgiyi belki bir nazar boncuğu olarak görüyordu. Ancak Yunanistan, İspanya’dan da 1 puan aldı ve ikili averajla gruptan çıkmayı başardı.

Çeyrek finalde Fransa’yı Angelos Charisteas’ın golüyle, yarı finalde Çek Cumhuriyeti’ni Traianos Dellas’ın golüyle 1-0 mağlup ettiler ve finale çıktılar. Rehhagel’in takımı, tüm Avrupa’nın gördüğü en katı savunma örneklerinden birine imza atıyordu.

Finalde karşılarına kaderin bir cilvesi olarak yine Portekiz çıktı. Sadece 19 yaşındaki Cristiano Ronaldo, Figo ve Rui Costa gibi büyüklerini geride bırakmış ve adeta takımın yıldızı olmuştu. Estadio da Luz’da oynanan maçta stadyumdakiler ve ekrandakiler, Yunanistan’ın peri masalının sonuna geldiğini ve Portekiz’in büyük bir sürprize izin vermeyeceğini düşünüyordu. Ancak Yunanlar disiplinlerinden taviz vermedi, dizleri titreyen taraf ev sahibiydi. Rehhagel’in oyunu yine aynı sonucu verdi: Charisteas’ın golüyle gelen 1-0’lık galibiyet.

Portekizlilerin, bir Avrupa şampiyonluğu için biraz daha beklemesi gerekti.

1 – Leicester City’nin Premier Lig şampiyonluğu

“Futbol tarihinin en şaşırtıcı şampiyonluğu kimindi?” diye bir soru sorsak çoğu kişi için yanıt aynı olacaktır. Leicester City 2015-16 sezonunda, benzeri bir daha görülemeyecek düzeyde bir şeye imza attı. Turnuva usulü oynanan organizasyonlarda sürprizlere alışık olsak da, üst seviye bir ligde bunların yaşanması daha zor oluyor, hele bu lig Premier Lig’se.

2013-14’te Championship’i ilk sırada tamamlayarak Premier Lig’e yükselen Leicester, gelecek sezonu kümede kalma savaşı vererek geçirdi ve 14. oldu. 2015-16’ya başlarken aynı tehlikelerden bir daha geçmek istemeyen Leicester kesenin ağzını açtı ve yaz boyunca kadrosunu güçlendirmeye çalıştı. İlk 11’in değişmez isimlerine dönüşecek olan Ngolo Kante, Shinji Okazaki, Robert Huth, Christian Fuchs gibi isimler bu sırada transfer edildi.

Claudio Ranieri’nin öğrencileri sezona harika bir başlangıç yaptı ve herkesi şaşırttılar. İlk 17 haftada sadece bir kez kaybettiler ve Noel’e lider girdiler. Futbolun en klasik, hatta demode denebilecek formasyonunu kusursuz bir şekilde uyguluyorlardı: 4-4-2.

Kalede efsane kaleci Peter Schmeichel’ın oğlu Kasper, sağ bekte Danny Simpson, stoperler Wes Morgan ve Robert Huth, sol bekte Christian Fuchs, sağda Riyad Mahrez, ortada Danny Drinkwater ve Ngolo Kante, solda Marc Albrighton, ilerde de Shinji Okazaki (veya Leonardo Ulloa) ve Jamie Vardy. Mesut Özil ve Alexis Sanchezli Arsenal, Kun Agüero ve David Silvalı Manchester City, Eden Hazard ve Diego Costalı Chelsea ile o günün şartlarında kıyaslanamayacak bir kadroydu. Hatta birileri bu isimleri kıyaslamaya çalışsa, futbol bilgisi ile bile alay edilebilirdi.

Ancak kısa sürede Leicester kadrosu kendini ispatladı. Özellikle Vardy, Mahrez ve Kante, yıldız seviyesinde futbolcular olduklarını kariyerlerinin devamında da ispatladı. Jamie Vardy başka bir takıma transfer yapmayarak, şehre ve takımına ne kadar bağlı olduğunu gösterdi. Öyle ki, takım Championship’e düşmüş olmasına rağmen hala Tilkiler’in formasını giyiyor.

Leicester sezonu şampiyon tamamladı ve peri masalını bir müddet daha sürdürdü. İlerleyen sezonlarda biraz tökezleseler de, bir FA Cup kazanmayı ve üst sıraları zorlayan bir ekip olmayı sürdürdüler. 2022-23 sezonunda Premier Lig’den düşmekten kaçamasalar da, çok yüksek olasılıkla gelecek sezon tekrar ait oldukları yere dönecekler.

Editör: Mehmet Ali Yıldırım

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.